Tarihsel Afrin direnişi sürüyor. 20 Ocak'taki başlangıcından bu yana direnişin gücü bölgedeki dengeleri değiştirecek pekçok olayı tetikledi. Cerablus'u IŞİD'den bir günde teslim alan Türk ordusu veya Kerkük'e bir günde giren Haşdi Şabi güçlerine benzer bir örneğin Afrin'de yaşanmayacağı direnişin öncüsüyle halkın bütünleşmesinden belli oluyordu. Ve küçük bir toprak parçasında iki aylık yoğun direnişin ardından YPG öncülüğündeki özgürlük güçleri Afrin şehir merkezinden çekildi. Yüzbinlerce sivil iki gün içerisinde direnişin sonraki aşamasına geçecekleri Afrin'in hemen yanındaki Tel Rifat ve Şehba bölgelerine göç etti. Bu stratejik hamleyle aralarında Suriye'nin diğer bölgelerinden Afrin'e göçmüş olan yüzbinlerce insanın hayatı Türk ordusunun yoğun bombardımanı ve hava saldırılarına şimdilik karşı korunmuş oldu. Sömürgeci saldırının öncesinde Afrin Suriye iç savaşının başından beri 300 binden fazla Suriyeli mülteciyi barındıran güvenli bir bölgeydi. Rojava devriminin kurumlarının inşa edildiği halkın özyönetimini geliştirdiği bir devrim toprağıydı. Şu an ise faşist Türk ordusu işgali altında Doğu Guta'dan İdlib'den cihatçıların taşınarak yerleştirildiği bir sömürge toprağına dönüştürülüyor.
Afrin içindeki cihatçıların yağması tüm dünya medyasına yansıdı. ÖSO ve Türk ordusu ayrıca şehirde kalan az sayıdaki halka da işkenceler yapmakta, zorla müslümanlık dayatmakta, tecavüz ve infazlarla kimliklerini yok etmek istemektedir. Afrin'in boşaltılmaması halinde olacak olan da tam olarak buydu: etnik temizlik. Yüzlerce savaşçı ve binlerce yaralısıyla hem silah gücü üstünlüğü hem de savaşçı üstünlüğüne rağmen faşist işgalcilere göz açtırmadı Afrin direnişi. Ancak gücünün sınırlarına yaklaşan direnişin hem devam ettirilmesi için hem de şehrin ağır yıkımını önlemek için taktik değişikliğine gitmesi gerekti. Bu ani verilmiş bir karar gibi görünse de iki aylık sürecin gidişatına uygun düşmektedir. Rusya'nın hava Suriye sahasını açarak hava saldırılarına izin vermesinin belirleyici olduğu süreçte bu etkiyi kıracak bir hamledir. Bu iki aylık süreçte uluslararası baskının Türk devletinin katliamlarını durduramamış olması bu kararın neden en başında alınmadığının da cevabıdır. Devrim topraklarının kolay lokma olmadığı bu bedel pahasına gösterilmiştir.
Sömürgeci faşist Türk devleti Afrin'de kalıcılaşarak İdlib-Afrin-Cerablus hattını yeni işgalleri için bir hazırlık alanı olarak kullanmak ve beslediği çeteler için bir yaşam alanı olarak kurgulamak istiyor. Sınırını koruma propagandasıyla başladığı operasyonun ilhakçı amaçlar taşıdığı çok açıktı, şimdiden Hatay vali yardımcısını sömürge valisi olarak Afrin'e atadı ve hainlerden sözde bir Afrin meclisi oluşturdu. Bir sonraki adımının Menbiç olacağını saklamıyor ve her an saldırmak için ABD-Rusya arasında mekik dokuyor. Fransa'nın Kürt heyetiyle görüşmesine yeni bir oyuncu çıkması tehlikesiyle şiddetle saldırıyor. Kürt ulusal statüsünü tamamen tasfiye etmek için Kuzey Kürdistan'da uyguladığı faşist saldırganlığı Rojava ve Başur'a yaymak istiyor. Ama bu Erdoğan diktatörlüğünün bu istekleri nafile.
Afrinliler direnişin değişen biçimiyle birlikte göç ettikleri yerlerde direnişin içinde yer alan bir güç olarak topraklarının geri alınması hamlesine katılmaya devam ediyor. Sadece son bir hafta içerisinde YPG'nin Afrin'in şehir merkezi ve çeşitli ilçelerinde gerçekleştirdikleri eylemlerde onlarca Türk ordusu askeri ve ÖSO çetesi öldürüldü. Mevzi savaşından gerilla savaşına geçiş direnişin ömrünü uzattığı gibi Kürt hareketinin 40 yıllık tecrübesine dayanarak daha az kayıp vereceği bir durum yarattı. Sadece Afrin'de iki ayda ilerleme sağlayan işgalin devamının öyle kolay olmayacağı açık. Afrin'deki sivil katliamları Erdoğan'ı uluslararası alanda taviz vermeye zorlarken halkların uluslararası desteğini alevlendirdi. Tüm dünyadaki yaygın eylemsellikler Kürt halkının direnişini ve Rojava devriminin önemini bir kez daha gösterdi.
Afrin halkı Kürt halkının öncü direniş gücü olarak öne çıkarken Türkiye'deki antifaşist güçlere de kararlılık ve direngenlik aşıladı. Tüm zorbalığa rağmen insanlar Afrin için savaşa hayır demekten geri durmadı. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki demokratik güçler bu süreçte silkindi. Şu açıkça tekrar görüldü: Türkiye'deki politik özgürlüklerin kazanılmasının yolu Kürdistan'daki sömürgeci işgallere dur demekten geçiyor. Erdoğan'ın canavarca yutmaya çalıştığı Kürt halkının kazanımlarına barikat olmanın tek yolu direniş ateşini Türkiye ve Kuzey Kürdistan'a yaymaktan geçiyor. Bu sadece Afrin'i kurtaracak bir hamle değil aynı zamanda faşist AKP-MHP bloğunu da parçalayacak bir eşik. Afrin direnişi Amed ve İstanbul'la buluştuğu oranda Türkiye'deki özgürlük mücadelesi ivmelenecektir. Antifaşist mücadele ve politik sınıf savaşımı sömürgeci işgale karşı mücadeleden geçmektedir. Kuzey Kürdistan'da halk artık ulusal sorunu devletin reformla çözemeyeceğinin bilincinde ve devrime inanıyor, serhildanı tutuşturmak için öncü çıkışlar bekliyor.
Hem Türkiye cephesinde hem Kürdistan'da bu anlayışla mücadele eden komünistler Türkiye emekçi solunu bu mücadele için örgütlerken Kürt halkını serhildanla buluşturmaya doğru ilerliyor. Ve dünya'daki tüm ilerici, antifaşist güçler, enternasyonalistler Afrin direnişinin bu yeni aşamasında üstlerine düşen rolü oynamalıdır. Ortadoğu krizi bölgesel olduğu kadar küreseldir, tüm emperyalistlerin dahil olduğu bu savaş herkes için devrimci sonuçlar doğuracaktır. Dünya çapındaki bir antiemperyalist mücadelenin koşulları da bugün doğru verilecek sınavdan geçmektedir.