Erdoğan diktatörlüğünün inşası Nisan 2017'de gerçekleştirilen rejim değişikliğiyle kendine yasal bir kılıf geçirmişti. Bu referandumla birlikte cumhurbaşkanı Erdoğan tekrar AKP'nin de başkanı pozisyonuna kavuşmuş, başkanlık sistemi fiilen uygulamaya başlanmıştı. 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçimi ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde ezilenlerin tarihsel bloğu HDP'nin yakaladığı başarı diktatörlük için meclisi özellikle kurtulması gereken bir yüke dönüştürdü. Oysa ki o güne kadar AKP meclis çoğunluğu üzerinden meşruiyetini pekiştiriyordu. Meclisin tamamen işlevsiz kaldığı, hükümetin ise Erdoğan başkanlığında toplanan bir danışma kuruluna döndüğü bu süreçte ülke Erdoğan'ın KHK'ları ile yönetilmekte. Tüm dizginleri eline alan diktatörlük yine de kendini rahat hissetmiyor. Geçen ay meclisten geçen seçim ittifakı düzenlemesiyle 2019 yılında gerçekleştirilecek başkanlık sistemindeki ilk seçimlerde 1957'den beri uygulanan seçim ittifakı yasasında değişikliğe gidildi.{divide}
Bu yasa değişikliğiyle birlikte sadece partiler arası seçim ittifakına olanak sağlanmadı, aynı zamanda özellikle Nisan 2017'deki referandumda sıkça tartışılan mühürsüz oy pusulası gibi pekçok seçim hilesini yasallaştırdı. Yasa meclisten gece yarısı hızlıca geçirilirken hükümetin tüm medya üzerindeki hakimiyetiyle yasa değişikliği medyada tartışma konusu bile olmadı.(yine geçen ay Türkiye'nin en büyük medya kuruluşlarından birinin sahibi olan burjuva Aydın Doğan, Doğan Medya'sını hükümet yandaşı bir başka burjuva holdinge sattı, ya da satmak zorunda bırakıldı.) Yasa değişikliğine göre ittifak yapan partilerden birinin yüzde 10 parlementoya giriş barajını geçmesi ikisinin de geçmesi anlamına geliyor. Aynı binadaki seçmenler farklı okullarda oy kullanabiliyor, yani mükerrer oyun önü açılıyor. Mühürsüz zarf ve oy pusulaları geçerli sayılıyor (50 milyon civarı seçmen için 5 katı fazla pusula siparişi verildi). Sandık kurulu başkanları kamu görevlileri olacak, yani AKP'nin devletteki kadroları. Seçmenler sorun yaşandığını düşünürse polisi sandık başına çağırabilecek. Güvenlik gerekçesiyle sandıklar farklı bölgelere taşınacak ki bundaki amaç Kürdistan'daki seçmenlerin sandığa ulaşımını engellemek.
Afrin işgaliyle birlikte kan üzerinden hem baskı politikalarının derinleştiği hem de milliyetçi-şovenist rüzgarın estirildiği ülkede faşist diktatörlük yine de başkanlık seçimini kazanamama ihtimalini görüyor. Irkçı faşist MHP ile gerçekleştirdikleri ve adına 'cumhur ittifakı' dedikleri ittifakla şimdiden Afrin işgali üzerine konuşmalarını seçim mitinglerine dönüştürmüş durumda. Tüm gücü elinde bulunduran diktatörün meşruiyet kaygısı onun sadece kendi iktidarını koruma güdüsünden kaynaklanmıyor. Meşruiyet sorunu yaşayan faşist burjuva Türk devletidir aynı zamanda. Söz konusu Kürtler olunca tüm sistem partilerinin aynı hizaya dizildiğini cumhuriyet tarihi boyunca biliyoruz. İkinci büyük parti CHP tarihsel rolünü oyanayarak tekçi devlet geleneğini devam ettirecek faşist politikalara yedekleniyor. CHP aynı zaman son birkaç seçimdir artık iyice belirginleşen ve bu yasa değişikliğiyle birlikte yasallaşan seçim hilelerine rağmen boykotu asla düşünmediğini ve seçimlerde galip geleceğini iddia ediyor. Sistemin AKP alternatifi bir burjuva seçenek yaratma çabası CHP-İYİP-SP (İyi Parti, eski MHP'li faşist Meral Akşener'in yeni kurduğu parti; Saadet Partisi, Erdoğan'ın eski geleneğinden gelen siyasal islamcı parti) bloğu ise ülkenin demokratikleşmesi açısından hiçbir anlam taşımamakta. Ezilenlerin demokratik cephesi olarak kurulan HDP ise şu an için seçimler konusunda resmi tavrını açıklamazken ülkedeki tüm demokratik muhalif kesimlerin bir araya geleceği bir demokrasi bloğunun arayışı içinde. HDP bu süreçte Erdoğan diktatörlüğüne karşı yürütülecek antifaşist mücadelenin demokratik alandaki öncüsü olma rolünü oynayacak politikaları saptamak ve halka giderek sokak sokak direnişi örgütlemek için çabalarını yoğunlaştırmakta.
Bilimden sanata, kadın özgürlüğünden inanç özgürlüğüne her anlamda çürüyen bir toplumun parçalanması için gerekli itkilerden birinin ekonomi olacağı da uzun süredir biliniyor. Taşeron işçilerin kitlesel şekilde işten çıkarılmaları, İstanbul'a 3. havaalanı gibi devasa inşaat porjelerinin finansmanında yaşanan sorunlar ve burjuvaziye sağlanan kredi ve vergi afları kitlelerin öfkesini kabartan gelişmeler son dönemde. Türkiye ekonomisinin acil durum sinyalleri verdiği dönemde kriz erteleme poltikalarının da sonuna geliniyor. Emperyalist küreselleşme evresine uygun olarak başından beri dışa bağımlı bir ekonomi inşa eden AKP sahte verilerle uydurduğu büyüme rakamlarına rağmen krizi gizleyemiyor. Yüksek enflasyon, yüksek kur, yüksek faiz ve yüksek işsizlik bir arada gidiyor. Hukuksallığını yitirmiş devlet ekonomiyi de zorbalıkla ilerletmeye çalışıyor. Şu anki en yakın sığınak seçimler ve buradan sağlanacak kitle güveni. Devletin temellerini sarsan Kürt halkının Rojava'daki kazanımlarını faşist devlet refleksleriyle bastırmaya girişerek şu ana kadarki kayıplarını emperyalistlerle denge politikasıyla gidermeye çalışan faşist sömürgeci diktatörlük Afrin'deki Pirus zaferinin sıcağı soğumadan ve ülke içi dengeler özellikle ekonomik anlamda bozulmadan seçimleri erkene almayı da planlıyor. Yani bu yıl sonbaharda bir başkanlık seçimi olabilir.
Ezilenler cephesinden bakılırsa bu koşullarda yapılacak hiçbir seçimin meşruiyeti yoktur. Zaten mücadelenin ihtiyacı, gereği, odak noktası da şu an bambaşkadır. Sokakta yükselen faşist şiddet, devletin paramiliter çetelerle iç savaş hazırlığı, doğa ve emek talanının katlanarak yükselişi diktatörlüğe karşı topyekün bir direnişi şart koşuyor. Her gün onlarca insanın sosyal medya paylaşımı veya gerekçesiz olarak gözaltına alındığı, hapisanelerde işkencenin sistematik hale geldiği, medyadaki baskının internet yayınlarını sansürleme aşamasına genişlediği kara bir ortam var. Ama bir yandan da kahramanca direnen Afrin halkının yarattığı umut var. Önce HDP kongresinde, sonra 8 Mart'ta, en son da Newroz haftası boyunca sokakları, meydanları dolduran onbinler, yüzbinlerin bitmek bilmeyen inadı ve cesareti var. Baharın gelişiyle canlanan tüm Kuzey Kürdistan'daki gerilla eylemleri var. Afrin'den İstanbul'un emekçi mahallelerine faşist devletle sokakta, hücrede, fabrikalarda, dağlarda çarpışan komünistler var. Bahar geldi, umut ve cesaretle büyüyen direnişin mottosu özgürlüktür.