1) Rejimin faşist niteliği değişmemiş ancak yarı askeri biçimi ortadan kalkmıştır. Kürt ulusal devrimci savaşımı, politik özgürlük için mücadele eden işçi-emekçi kitleler, demokratik Alevi hareketi ve bütün bunlar zemininde politik islamcı hareket yarı askeri faşist diktatörlüğü yönetememe krizine itti. Sermaye oligarşisi "değişim" programıyla bu sürece müdahale etti ve krizi aşmaya çalıştı. Tüm bu sürecin toplamı olarak ortaya çıkan AKP hükümeti, bu hükümete ABD ve AB desteği, 2004'ten itibaren yeniden sahne alan ve giderek yükselen ulusal demokratik hareket, işçilerin ve ezilenlerin büyüyen politik özgürlük mücadelesi koşullarında rejimin iç yapısında değişim oluştu. 2007 genel seçimleri sonrasından başlayarak generaller partisi gerilemeye, giderek çözülmeye uğradı, sermaye oligarşisi ve politik islamcı AKP'nin rejim üzerinde dolaysız etkisi gelişti, güçlendi. MGK içindeki güç paylaşımı değişti. Rejim yarı askeri karakterini kaybetti. Yarı askeri faşist diktatörlük, faşist diktatörlük biçimini aldı. Bütün bu gelişmeler politik islamcı hareketi rejim krizinin dinamiklerinden biri olmaktan çıkardı. Bu durum aynı zamanda, henüz bir ideolojik çevre durumunda olsa da, politik islamcı güçler ve Müslüman kitleler içinde kaderini ezilenlerle birleştirme eğilimindeki grupların doğuşunu koşulladı. Belirli mevzilerde burjuva reformlarla geri adımlar atılsa da devlet aygıtının faşist merkezi yapısı daha da güçlendirilmekte, polis, MİT, ordu, yargı bu temelde yeniden örgütlenmektedir. 2) AKP, emperyalizmin ve sermaye oligarşisinin çıkarları doğrultusunda bu geçiş sürecinin siyasi yönetimini yürüttü. Bu sürecin belli bir aşamasında AKP, hükümet gücünün ötesine geçerek, devlet iktidarında belirleyici bir güç haline gelmeyi amaçladı ve bu yönde ilerledi. Bu yönelim AKP'yi sermaye oligarşisiyle kimi açılardan karşı karşıya getirdi. Keza, onu bir iktidar bloğu zemininde ittifak yaptığı F. Gülen cemaatiyle de sürtünmeye itti. Yeni güç dengeleri ve ittifakların oluştuğu krizli bir süreç ortaya çıktı. Haziran Ayaklanmasını takip eden süreçte 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla egemen sınıf bölüklerinin birbirlerine karşı devlet mevzilerini kullanarak savaştıkları bir iç iktidar mücadelesi baş gösterdi. Bu durum devlet krizine dönüştü. Devlet krizi halen sürmekte ve devlet bünyesindeki bu yarılma, devrimci olanakları misliyle artırmaktadır. 3) Sermaye oligarşisinin AKP eliyle yürüttüğü, rejim krizini burjuva yoldan aşma hedefli "değişim" programı başarısızlığa uğramıştır. Bu nedenle rejim krizinin devrimci krize dönüşmesinin olanakları daha fazla birikmiştir. Yakın tarihin rejim krizine ek olarak, cumhuriyet tarihinin bütün sorunları birikerek yığılmıştır. Bunlar devrimci çözümü yegane seçenek olarak öne çıkarmaktadır. 4) Haziran Ayaklanması, birikmiş bütün bu çelişkilerin politik özgürlük sorunu etrafında patlak verişi ve alttan alta gelişmekte olan devrimci durumun açığa çıkışıdır. Kürdistan devriminden ayrı olarak, Türkiye'de de bir devrimci durum ortaya çıkmış bulunuyor. Egemen sınıfların eskisi gibi yönetemez hale geldikleri ve bunun bir devlet krizi biçiminde somut biçim aldığı, ezilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediği ve bunu büyük kitle mücadeleleri biçiminde pratik eylemli bir reddiye düzeyinde ortaya koydukları Türkiye'de bir devrimci durum ortaya çıkmıştır. Haziran'da ortaya çıkan devrimci durumun bir devrimci yükselişe dönüştürülmesinin koşulları mevcuttur. Bunun gerçekleştirilmesi, devrimci parti ve örgütlerin iradi hazırlık ve müdahalesi ve keza halk kitlelerinin bilinç ve eylem düzeyinin bu yönde derinleştirilmesiyle mümkün olabilir. Dönemin temel görevi, bütün ilerici, devrimci, halkçı güçlerin, bütün ezilen halk kesimlerinin "politik özgürlük" bayrağı altında birleştirilerek faşizmin karşısına dikilmesidir. 5) Kürt ulusal özgürlük hareketinin kendisini sömürgeci faşist rejime eylemli biçimde dayatmasının sonucu olarak, devlete geri adım attırmasıyla başlayan görüşmeler süreci, devletin Abdullah Öcalan şahsında Kürt ulusal varlığını tanımak zorunda kalması ve keza inkarda geri adım atması bakımından halklarımızın bir kazanımıdır. Görüşmeler ve çift taraflı ateşkes süreci Türk şovenizminin nispi gerilemesine yol açtı. Süregiden çift taraflı ateşkes ulusal demokratik savaşımın eseridir. Görüşmelerin gerçek bir müzakere sürecine dönüşmesi, ve keza yürüyen bu görüşmelerin halklarımız lehine sonuçlar vermesi bu sürece müdahale eden kuvvetlere bağlıdır. Kürt ulusal kolektif haklarının elde edilmesi görüş açısından "emekçi çözüm" hedefiyle bu sürece müdahale etmek görevi Partimizin önünde durmaktadır. 6) İnkarcı sömürgeci faşizm, Kürt ulusal özgürlük hareketini tasfiye etme temel hedefinden vazgeçmemiştir. Görüşmeler sürecinde de sorunun "bireysel kültürel haklar" çerçevesinde en geri zeminde "çözümünü" dayatmaktadır. Keza, bir yandan görüşmeler sürerken, diğer yandan kalekol ve baraj inşaatlarıyla sömürgeciliği sağlamlaştırmaya, sermaye oligarşisinin Kürdistan'a nüfuz etmesi için koşulları olgunlaştırmaya çalışmaktadır. Kürt ulusal özgürlük hareketi ise kolektif ulusal demokratik haklar talebini yükseltmektedir. Kürt hareketinin bu süreçte gündeme getirdiği "demokratik özerklik" sömürgeciliğin sınırlandırılması projesidir. Kürt ulusal sorununun bütün kapsamıyla çözümü, yani sadece inkarın değil, sömürgeciliğin de yenilmesi, demokratik halk devrimi ve sovyet cumhuriyetler birliği yolundan mümkün olacaktır.
|