(Enternasyonal Bülten 193. sayısından çevirilmiştir) PKK lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan ağırlaştırılmış tecrit devletin Kürt sorununa karşı politikasında belirleyici bir arayüz olmaya devam ediyor. Kürt halk önderi Öcalan, Şubat 2016'dan beri ailesi dâhil kimseyle görüştürülmüyor. Öcalan'a tecrit, 2015'te 7 Haziran seçimlerinin ardından yaşanan ve komünist gençlik önderlerinin de aralarında bulunduğu 33 devrimcinin öldüğü Suruç katliamı ile sona eren "barış süreci" sonrasında başlamıştı. Temmuz 2015'ten bu yana faşist Türk devleti ülke içinde ve dışında savaşı tırmandırdı ve acımasız katliamlar gerçekleştirdi. AKP'nin Saray faşizmine evrilttiği bu sivil darbe süreci, Gülen hareketinin 15 Temmuz 2016'da yenilmesiyle birlikte ordunun ve polisin de Erdoğan-Saray yönetminin kontolüne girmesiyle ve 16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleriyle değiştirilen rejim sistemiyle devam etti. Bu süreçte, diktatörlüğünün devamı için toplumsal meşruiyet krizini aşmaya çalışan faşist şeflik rejimi, demokratik mücadele kanallarının tamamen kapatılması için seçilmiş HDP vekillerini tutukladı. Bunlar arasında eşbaşkanlar Kürt hareketinden Selahattin Demirtaş ve sosyalist Figen Yüksekdağ da bulunuyordu. Halen eski milletvekilleri ve on binlerce HDP üyesi tutuklu, politik tutsaklar için mahkeme süreçleri işletilmiyor, hukukun üstünlüğü ilkesinin kırıntıları bile kalmadı. En son Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılması için verilen AİHM kararı bile Erdoğan'ın talimatıyla uygulanmadı, Demirtaş hâlâ hapisanede.{divide} 24 Haziran 2018 seçimleri öncesi ise tutuklananlar arasında DTK başkanı Leyla Güven de vardı. Kuzey Kürdistan da yerel halk meclisleri ile faaliyet gösteren DTK'nin başkanı Leyla Güven bu seçimlerde milletvekili seçilmeyi başardı, ancak kazandığı dokunulmazlık hakkına rağmen serbest bırakılmadı. Leyla Güven dirençli bir Kürt kadını olarak Öcalan'a tecriti, Kürt halkına tecrit olarak görüyor. Bu sebeple bu tek taleple açlık grevine başladı. 40. gününü de aşan bu açlık grevine diğer hapisanelerdeki devrimci tutsaklar da katıldı. Ayrıca, HDP de her ilde il binalarında destek grevlerine başladı. Direnişin büyümesinden ve sokağa, kitlelere yayılmasından korkan devlet, parti binalarına polis baskınları yaptı, grevcileri gözaltına aldı. Ancak grevler bitmedi ertesi gün yeni katılımcılarla yine başladı. Böylelikle açlık grevlerinin kendiliğinden diğer talebi tutuklamaların durması ve gözaltına alınanların serbest bırakılması oldu. Giderek dönüştüğü şey ise antifaşist mücadelenin bir direniş aracıdır. 2007 öncesinde AB ile ilişkilere yaslanarak gücünü büyütmeye çalşan AKP parti kapatmayı zorlaştırmıştı, ki bunu ilerde kendisinin kapatılması ihitmaline karşı da bir önlem olarak uygulaşıştı. Parti kapatmayı bu nedenle geri getirmek istemiyor, farklı araçlar kullanıyor. HDP'yi kapatmıyor ama HDP'nin dışarda kalan tüm kadrolarını tutuklayarak partiyi işlevsiz hale getirmeye çalışıyor. Bu taktik 6 milyondan fazla oy alan partinin tabanının genişliği ve halkın parti etrafındaki örgütlülüğüyle şimdiye kadar püskürtülmüş durumda. Elbette bu örgütlülük saldırıları durduracak ve geri itecek büyüklüğe erişmiş değildir henüz. Devletin tutuklama terörü ve doğrudan şiddeti sadece açlık grevlerine yönelik olmadı bu süreçte. Kadın işçilerin Fransız Flormar şirketine karşı yazın başlayan direnişleriyle alevini tutuşturduğu işçi eylemleri, İstanbul'daki devasa havaalanı inşaatının işçilerinin kitlesel eylemiyle zirve yapmıştı. Türkiye tarihinin en kitlesel işçi gözaltısı yaşanmış, 400'ün üzerinde işçi tek seferde gözaltına alınmıştı. Sendika liderleri ve başkanları tutuklanmıştı. İşçi eylemleri ekonomik krizin büyümesiyle dalga dalga yayılmakta hâlen, ancak henüz antifaşist direnişin diğer kanallarıyla buluşmayı başaramadığı, ekonomik taleplerle sınırlandığı için bir bütünlük içinde sürmüyor, kısmi taleplerin karşılanmasıyla ve polis şiddetiyle bastırılabiliyor. Ekonomik krizin etkilerinin uzun sürece yayılacağı ve dolayısıyla bu işçi eylemlerinin de süreceği bu süreçte, 31 Mart 2019'da Türkiye'de bir seçim daha gerçekleşecek. Son 3 yılda faşist Erdoğan diktatörlüğünün yaşadığı toplumsal meşruiyet krizini aşmanın yollarından biri olarak kullanılan seçimler komünistlerin ve Kürt hareketinin de içinde yer aldığı HDP için, yani ezilenlerin demokratik cephesel birliği için, yine kendi yolunu açma, antifaşist mücadeleyi tabana yaymanın bir aracı olarak kullanıldığında işlevsel olacaktır. Seçimlere sıradan bir burjuva partisi gibi yaklaşmak HDP'nin bu amacını parlementer, legalist heveslerle sakatlayacaktır. HDP içinde yer alan, liberal ve burjuva sol ile ittifaka meyilli kesimle mücadele de bu anlamda sosyalistlerin görevleri arasında yer almaktadır. Esasen burjuva solla ittifak bu yerel seçim sürecinde HDP'yi güçsüzleştirecek ve onun devrimci özünü tasfiye edecek bir adım olacaktır. Bu yüzden açlık grevleri, sokak eylemleri, işçi direnişleri, ekolojik yıkım karşısında yerel direnişler, işsiz ve öğrenci gençliğin isyan adımları, her türden iktidar karşıtı toplumsal tepki komünistlerin görüş açısında olacak, komünistler bunları HDP'deki birleşik demokratik cepheyle buluşturmaya çalışacaktır. Böyle bir politik atmsoferde, demokratik mücadele mevzilerini sonuna kadar terk etmemekte kararlı bir duruş sergileyen devrimciler tutuklamalar karşısında hem kendi örgütlerini hem de HDP örgütlerini yeniden kurmak için seferber oluyorlar. Bunu faşizme karşı direnişin bugünkü biçimlerinden biri olarak kullanıyorlar. Leyla Güven'in başlattığı açlık grevi direnişi de bu biçimlerden biri olarak bu ay devreye girmiştir. Komünistler olarak gerek Avrupa'da, gerek Türkiye, Kuzey Kürdistan ve Rojava'da tüm güçlerimizle bu direnişin içinde yer alıyoruz. Marksist Leninist komünistler olarak Kürt özgürlük hareketiyle kurulan tarihsel ittifakın devrimci temelde ileriye taşınması ve faşizmin yenilgiye uğratılması için Öcalan'a özgürlük talebini sahipleniyoruz. Pek çok yerde açlık grevine doğrudan katılan veya grevlere dayanışma ziyaretleri yapan, propaganda-ajitasyon çalışması yapan sosyalistler devlet şiddeti karşısında bedel ödemeyi göze almaktadır. Faşizmin yenilgisi ancak mücadelenin silahlı silahsız, barışçıl devrimci şiddete dayalı, bu her türlüsünü eş zamanlı kullanarak, eldeki her meviziyi devrimcileştirerek mümkün olacaktır. Erdoğan'ın nefes almaya izin vermediği kendi topraklarımızda devrimciler olarak bedenlerimizle halka soluk borusu olma görevini üstleneceğiz.
|