İzmir'de 28 Ekim 2015 tarihinde polise yapılan silahlı saldırının ardından gözaltına alınan ve 31 Ekim'de tutuklanan MLKP'li Deniz Aytaç'a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Yargılandığı mahkemede savunma yapan Deniz Aytaç, partimizin eylemlerinin meşruiyetini savundu.
Deniz Aytaç'ın savunmasını kısaltarak yayınlıyoruz: "İçerisinden geçmekte olduğumuz süreç, devrim ile karşı devrimin birbirini iletişimsel bir biçimde tetikleyerek ilerlediği tarihsel bir süreçtir. Eğer ki bugün işte faşist saray şefi Erdoğan öncülüğünde politik İslamcı, burjuva milliyetçisi, ulusalcı faşist karakterde karşı devrim cephesi oluşmuşsa ve dışta halk düşmanı bölgesel işbirliği politikası daha da azgınca sürdürülüyorsa bu birleşik devrim hareketinin ve devrim cephesinin büyüyüp gelişmesiyle ilintili bir durumdur. Faşizm hiçte göründüğü kadar güçlü ve takatli değildir. Faşist saray şefi istediği kadar bağırıp çağırsın bu kaçınılmaz sonu kabullenemeyişi ve sancılı ölümünün son çığlıklarıdır. Ne yapsalar beyhudedir.{divide} Gerçek olan, faşist rejimin politik kabiliyet ve manevra alanlarının daraldığı, çıkmaza girdiği ve bitip tükendiğidir. Ülkede ve bölgede nesnel koşulların giderek devrimci bir hal almakta olması, Cumartesi annelerimizin, gençlerin, kadınların, LGBTİ+ bireylerinin, işçi, emekçilerin ve köylülerin son dönemde adalet ve özgürlük arayışlarını daha da gür bir sesle çoğalttıklarıdır gerçek olan. Yine Suriye ve Rojava'daki gelişmeler koşul olarak İran ve Irak'taki bölge gerici diktatörlerine karşı gelişen ayaklanmaların yaratabileceği toplumsal dalgalanmalarla birlikte Kürdistan devriminin hızlı yeni mevziler elde etme potansiyeline sahip olmasıdır gerçek ve gelecek olan. Bu durumun Türkiye Kürdistan birleşik devrimi açısından önemli basamaklar oluşturacağı açıktır. Zaten faşizmin korkusuna neden olan, bunca bağırıp çağırmaları bundandır. Diktatör bozuntusu istediği kadar "krizimiz yok" desin, gerçek olan varoluşsal krizin bataklığında giderek dibe çekildikleri ve buna bağlı olarak Türkiye ekonomisinin giderek daha fazla krize sürüklendiğidir. Gerçek olan şu ki, kendi elleriyle yarattıkları bu krizi ister emperyalist çıkarların yönlendirdiği IMF reçeteleriyle isterse de işbirlikçi kapitalist ekonomi politikalarıyla aşmaya çalışsınlar sonuçta mali ekonomik krizin faturasını işçi ve tüm çalışan emeğiyle geçinen yığınların omuzlarına yüklemeye çalışacaklardır. Ancak öncü bir çıkış yapan 3. Havalimani inşaat işçileri, direnişleriyle çaresiz olmadıklarını ve bu sömürü düzenine daha fazla boyun eğmeyeceklerini göstermişlerdir. Bu direniş bu günde görmüş olduğumuz gibi işçi cephesinde yeni ve daha yaygın direnişlerin gelişeceğinin habercisi olmuştur. Görüyoruz ki Türkiye Kürdistan birleşik devriminin dolaylı ve dolaysız yedekleri gün be gün birikmektedir. Bu durum devrimciler ve komünistler olarak daha fazla yük omuzlamamız gerektiğini gösteriyor. Partimizin Rojava'daki varlığı, Rojava devriminin her yönüyle büyütüp genişletme çabaları kararlılığının, sorumluluk bilincinin, söz ve eylem birliğindeki tutarlılığının nişanesidir. Özellikle son olarak kuruluşunun müjdelendiği Şehit Alişer Deniz Tugayı bunun en somut örneğidir. Ancak partimizin strateji ve taktik belgesinde değinildiği gibi stratejimizin en temel sorununu işçi hareketiyle Kürt ulusal hareketinin ittifak sorunu oluşturmaktadır. Devrimin zaferi asıl olarak bu ittifakın gerçekleşmesine bağlıdır. Bunun için ise işçi sınıfının öncü konumuna uygun devrimci bir niteliği ulaşması devrimci işçi hareketinin Kürt ulusal hareketiyle birleşebileceği bir düzeye ulaşması gereklidir. Bu yönüyle stratejinin öncelikle hedefi olan işçi sınıfı içerisinde bir çekim merkezi haline gelme ve devrimci işçi hareketi yaratma sorununun hızla çözülme potansiyeline sahip olduğu bir döneme girmiş bulunuyoruz. Her ne kadar partimiz şahsında Türk işçi ve emekçilerinin bugünkü mücadelesi Türkiye Kürdistan birleşik devriminin zayıf kanadını temsil ediyor olsa da bu olay geçicidir ve önümüzdeki süreçte bu açığın hızla kapandığını göreceğiz. Biliyoruz ki, bu yönden atılacak her güçlü adım mevcut düzeni kökten sarsmaya haizdir. Bunu sadece biz değil düşmanımız da çok iyi biliyor. Erdoğan faşizmi iktidarını korumak için iç savaş dahil her türlü çılgınlığı göze alacak kadar gözünü karartmıştır bu nedenle önümüzdeki süreç, hem iç hem dışta çok daha komplike çetin ve zor olmakla birlikte daha sabırlı ve uzun soluklu bir mücadeleyi göze almayı gerektirmektedir. Şu an mesele ne kadar hızla ilerleneceği değil nereye ilerleneceğidir. Mesele işçilerin hazır olmadıkları değil nasıl ve ne için hazırlamaları gerektiğidir. Partimiz MLKP bu süreci omuzlayıp onu öncülük edebilecek tüm pratik ve zihinsel donanıma sahiptir ve bu tarihsel görevi de layıkıyla yerine getirecektir. Son olarak şunları belirtmek istiyorum, mütalaada partimiz MLKP'ye yönelik kullanılan terör örgütü ibaresini kabul etmiyorum, kınıyor ve sahiplerine iade ediyorum. Partimiz, asgari programı olan anti-emperyalist demokratik devrim programında da belirtildiği gibi, halkların ve ulusal toplulukların tam hak eşitliği, yine başta kadınlar olmak üzere ezilen tüm cinsel kimliklerin özgürleşmesi, işçi emekçi sınıfı ve tüm ezilenlerin söz basın toplantı örgütlenme ve eylem hakları gibi birçok politik özgürlüklerin kazanılması ve bu temelde İşçi-Emekçi Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'nin kurulmasını amaç edinmiştir. Ancak mevcut durumda tüm bunların kazanılması için bedeller ödenmesi gerektiği ortadadır. Partimiz MLKP bu uğurda her türlü bedeli ödemiş ödemeye de devam edecektir. Bugüne kadar her türlü eyleminde ezilenlerin sesi ve soluğu olmuştur ve hep aynı inatla da olmaya devam edecektir. Ezilenlerin, işçi, emekçi adaletinin sağlanması uğruna gösterdiği devrimci şiddet meşrudur. Bizler her gün onlarca işçi, emekçi, kadın ve LGBTİ+ bireyleri katledilir ve katilleri aklanırken kimin terörist olduğunu iyi biliyoruz. Bizler okullar, üniversiteler, fabrikalar, tarlalar, iş yerleri ve hapishaneler birer işkencehaneye çevrilirken kimin terörist olduğunu iyi biliyoruz. Bizler asimilasyon politikalarıyla halklara ulusal ve dini topluluklara tekçilik dayatırken kimin terörist olduğunu iyi biliyoruz. Gelinen noktada faşist saray rejiminden darbe almamış hiçbir kesim kalmamıştır. Çözüm; reformlarda, Avrupa Birliği'nde ve herhangi bir yerde değil çözüm sokakta, çözüm yeni Geziler, yeni Kobanê'ler ve daha fazla Rojava'lardadır. Bitirirken şunu da söyleyeyim, partimiz MLKP'nin devrimci militanıyım, fakirlerin ve ezilenlerin silahlı kuvveti olan FESK'in adanmış bir kent, şehir gerillasıyım. Dün olduğu gibi bugünde partimle bu yolda yürüyebilmekten ancak onur duyarım. Hakkımda verilecek olan her türlü kararı da bu bilinçle karşılayacağım. Unutulmasın ki, mücadelemiz tarihsel bir hesaplaşmadır ve biz kazanacağız, haramilerin saltanatını yıkacağız! Devrimin zaferi için yaşasın partimiz MLKP, yaşasın devrim ve sosyalizm."
|