Politik Gelişmeler Ve Devrimci Taktiğimiz
Share on Facebook Share on Twitter

 
Diğer yazılar
 

Mayıs 2019 / Partinin Sesi / Sayı: 96 

 

I
Uluslararası durum

Emperyalistler arası çelişkiler derinleşiyor. Bu derinleşme bir yandan, ABD ile Çin arasında tırmanıp şiddetlenen ve Trump yönetimindeki ABD karşısında AB, Japonya ve Çin'in "serbest ticaret"in bayraktarlığına soyunmalarında yansıyan "ticaret savaşları"yla kendini gösteriyor. ABD gümrükleri yükseltme ve çeşitli uluslararası ticari anlaşmalardan çekilme hamleleri yapıyor, İngiltere AB üyeliğinden ayrılıyor. Bu gelişmeler, dünya pazarının bütünleşmesi ve sermayenin uluslararasılaşması ile devletlerin ayrı ayrı siyasi varoluşları arasındaki çelişkinin boyutlanışının, bir başka ifadeyle emperyalist küreselleşmenin dayandığı siyasi sınırların ifadesi oluyor. Çelişkilerin derinleşmesi diğer yandan, Doğu Avrupa'da Rusya'ya karşı NATO yayılmacılığı ve Ukrayna savaşı örneklerinde, Doğu Asya'da Kuzey Kore'yle gerginlik ve Çin'e tehdit örneklerinde, Kuzey Afrika ile Ortadoğu'da bölgesel çapta büyüyen siyasi gerilim ve savaş örneklerinde yansıyor. Özellikle Ortadoğu'da gitgide bölgeselleşen savaş içinde, Katar krizinde ABD-Suudi Arabistan-İsrail ekseni somutlaşıyor, öte taraftan Rusya-İran-Suriye ekseni pekişiyor, Suriye'de ABD ve Rusya doğrudan askeri güçleriyle savaş sahasına iniyor.
Kapitalizmin varoluşsal krizinin emperyalistler arası çelişkileri böyle keskinleştirmekte olduğu koşullarda, ABD'nin kapitalist dünya üzerindeki hegemonyasının dağılışı da belirginleşiyor. BM iradesiz ve işlevsiz bir kabuğa dönüşüyor. Emperyalist devletler gitgide hızlanan bir silahlanma yarışına tutuşuyor. Hem Almanya ve Fransa'nın başı çektikleri AB, hem de Rusya ve Çin'in oluşturdukları yeni eksen, emperyalistler arası rekabet sahnesinde gitgide etkinleşiyor.
Dünya ekonomisi, 2008'de patlak veren büyük bunalımın ardından, tekrar yükselişe geçemiyor. Batılı kapitalist merkezlerde bunalıma çözüm adına uygulanan ekonomi politikaları, yani düşük faiz, borçlanma ve finansallaşma, bizzat bunalımın iç dinamiklerini meydana getiriyor. Üretim ateşi sönmekte olan sermaye, ancak yinelenen spekülasyon dalgalarıyla kendisini genişletmeye yöneliyor. Sonuç, son derece yıkıcı ve yakın olan yeni bir ekonomik krize doğru gidişatın hızlanması oluyor.
Kapitalizmin varoluşsal krizi altında, toplumun siyaseten iki karşıt uca doğru ayrışma eğilimi güçleniyor. ABD'de ve AB ülkelerinde yükselen yeni faşist hareketler, iktisadi yıkıma uğrayan alt ve orta sınıfların emperyalist küreselleşmenin sonuçlarına duydukları tepkiden besleniyor. Aynı zamanda, burjuva demokrasisinin gitgide budanması ve devlet yapılarının faşistleştirilmesi eğilimi, en yalın ifadesini Trump yönetimindeki ABD'de siyasi rejiminin faşist bir dönüşüm sürecine girmesinde buluyor.
Kapitalist toplumda iki karşıt uca ayrışma eğiliminin güçlenmesi, başka bir deyişle sermaye-emek ve devlet-halk çelişkilerinin şiddetlenmesinin kaçınılmaz sonuçları, Ermenistan'dan Tunus'a ve Brezilya'ya patlak veren halk ayaklanmalarında, Fransa'dan Bangladeş'e büyüyen işçi hareketlerinde ortaya çıkıyor. Keza Fransa'da "Sarı Yelekliler"de sembolleşen halk isyanı eğilimi, emperyalist küreselleşme evresinde bir kez daha, kapitalist metropollerdeki "sınıf uzlaşması dönemi"nin çoktan tarihe karışmış olduğunu gösteriyor. Boyutlanan toplumsal cinsiyet çelişkisi, Polonya'dan Arjantin'e, İzlanda'dan İrlanda ve ABD'ye kadar pek çok ülkede, kadına yönelik şiddete, kürtaj yasağına, ücret eşitsizliğine, faşist erkek egemenliğine karşı, kadın özgürlük mücadelesinin kitlesel biçimlerde gelişimini getiriyor. 2017'de uluslararasılaşan kadın grevine 2018 8 Mart'ında İspanya'da 5 milyonluk katılım, kadın devriminin devasa güncel potansiyeline işaret ediyor. İran ve Irak'taki halk ayaklanmaları, Katalonya'nın alevlenen ulusal bağımsızlık mücadelesi ve Filistin'de 3. intifada, son dönemde halkların önemli mücadele örnekleri olarak öne çıkıyor.
Bütün bu hareketlerin gelip dayandığı sınırlar, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelelerinin daha da ileri yürümek için devrimci politik önderliklerle buluşma ihtiyacının gitgide artan aciliyetini gündemleştiriyor. Öte yandan, Venezuela'da PSUV'un ABD ve işbirlikçilerinin komplosuyla başa çıkmakta zorlanması veya Yunanistan'da Syriza'nın AB emperyalizmine teslim olması, günümüz koşullarında devrimci önderlik iddiasında olan politik öznelerin devrimci kriz anlarında iç savaşı göze almak ya da burjuvaziye boyun eğmek dışında bir politik seçeneğe sahip olmadıklarını, işçiler ve ezilenler için tek çıkış yolunun devrimde olduğunu kanıtlıyor.

 

II
Türkiye ve Kürdistan'da durum

7 Haziran'da ortaya çıkmış demokratik halk iradesini kırmaya, sömürgeci savaşın yeni baskısını başlatmaya, antifaşist toplumsal dinamikleri ezmeye, bunun için faşist devlet aygıtlarının yönetimini tamamen Erdoğan'ın elinde toplamaya yönelen 20 Temmuz 2015 saray darbesinden itibaren, rejimin faşist politik islamcı restorasyonu ivmelendi. 15 Temmuz 2016 Fethullahçı askeri darbe girişiminin bastırılmasının ardından, faşist olağanüstü hal ve kanun hükmünde kararname yönetimiyle, bu süreç daha da hızlandı. 16 Nisan referandumu eşiğinden hile ve zorbalıkla geçen faşist politik islamcı diktatör, 24 Haziran seçimleri sonucunda, parlamenter biçimli faşist rejimden başkanlık biçimli faşist rejime, kısaca faşist şeflik rejimine geçişi sağladı. Diktatör Erdoğan'ın ve partisi akp'nin rejim üzerinde siyasi otoritesini tesis etmesiyle, devlet aygıtlarındaki yarılmada ifadesini bulan devlet krizi aşıldı.
Fakat faşist saray iktidarının, Batı'nın emperyalist devletleriyle krizli ve Türk işbirlikçi tekelci burjuvazisiyle gerilimli ilişkileri devam etti, siyasi egemenliği halen istikrar kazanmadı. Daha önemlisi, Kürdistan'da sömürgeci savaşın ve Türkiye'de faşist devlet terörünün tüm şiddetine rağmen, Erdoğan diktatörlüğü, Kürt ulusal demokratik hareketini yenilgiye uğratamadı, demokratik Alevi hareketini teslim alamadı, devrimci ve antifaşist harekete boyun eğdiremedi. Kadın özgürlük hareketinin büyümesini, örneğin tecavüzü aklayan faşist erkek egemen yasa tasarısını ohal koşullarında püskürtmesini engelleyemedi. Yapısal rejim krizi herhangi bir burjuva çözüm yoluna sokulamadı. Toplumun yarısı, Erdoğan'ın başkanlık formundaki diktatörlüğüne açık tavır aldı. Üstelik, politik islamcı faşizm ile politik özgürlük arasındaki çelişki keskinleştikçe, chp'de ifadesini bulan burjuva düzen solu emekçiler nezdinde açıkça güven kaybı yaşamaya ve erimeye başladı. Antifaşist kitleler, pervasız faşist terör karşısında geriye çekilmelerine rağmen, direnme potansiyellerini yitirmediler ve fırsat buldukları her anda sokağa çıkmayı sürdürdüler. Bütün bunlar, Gezi-Haziran ayaklanmasında gün yüzüne çıkan devrimci durum dinamiklerinin, bir başka ifadeyle, herhangi bir olayın tetiklemesiyle bir halk ayaklanmasının patlak verebileceği koşulların var olmaya devam ettiğini ortaya koydu.
Türkiye ekonomisi, Ağustos 2018'deki döviz-faiz şokunun açılışını yaptığı bir mali-ekonomik kriz sürecine girdi. Uluslararası spekülatif sermaye hareketlerinin ciddi sarsıntılara yol açtığı, döviz kurunda, faiz ve enflasyon oranlarında büyük artışların yaşandığı, dış borç ödemelerinde burjuvazi için tehlike çanlarının çaldığı, Batı emperyalizmiyle ilişkilerin gitgide sürtüşmeli hale gelmesi ile Batı emperyalizminin mali-ekonomik sömürgesi olma durumu arasındaki çelişkinin tırmandığı bu süreç, faşist şeflik rejiminin toplumsal-siyasal dayanaklarını daha fazla tehdit etmeye başladı. Mali-ekonomik krizle beraber daha da büyüyecek olan işsizlik ve yoksulluk sonucu, işçi sınıfının, krizin ona kesilmek istenen faturasına itirazını yükselteceği, faşist şeflik rejimine karşı daha güçlü mücadelelere yöneleceği bir dönem açılmış oldu. Nitekim, görece durgunluk içinde olan ve ohal-khk cenderesinde tutulan işçi hareketi, üçüncü havalimanı inşaatı işçilerinin öfke patlamasında sembolleştiği üzere, bu yeni döneme kabuğunu kırma doğrultusunda attığı etkili adımlarla giriş yaptı. Keza faşist şefin özellikle yakınlarına peşkeş çektiği doğal ve tarihsel çevrenin savunulması ekseninde önemli ekolojik mücadeleler gelişti.
İmralı'da görüşme masasını deviren sömürgeci faşist rejim, Kürt halkının her türlü ulusal statüsünü ve statü talebini ezmek, kolektif ulusal hakların kazanılmasını amaçlayan mücadeleleri tam bir irade kırılmasına uğratarak tasfiye etmek için, Bakur'da inkarcı sömürgeci savaşı boyutlandırıp gözü dönmüş bir katliamcılık uygulamaya, Cerablus'tan başlayarak Rojava'yı işgal etmeye, Başûr'da ulusal bağımsızlık referandumunu savaş tehdidiyle bertaraf etmeye yöneldi. Meşru bir ulusal hak olan Başûr referandumunun ardından Kerkük'ün Irak devletince işgali, kahramanca bir direnişin ardından Efrîn'in Türk devletince işgali, son olarak da Medya Savunma Alanları'na yönelik işgalci saldırı, Kürdistan devrimini yeni zorluklarla yüz yüze getirdi. Buna karşılık, Bakur'da özyönetim direnişlerinin örgütlenmesi, Rojava devriminin Minbic ile Rakka'yı özgürleştirmesi ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu'na doğru genişlemesi Kürdistan devriminin söz konusu dönemdeki tarihsel kazanımları oldu. Kırları ve kentleri kamera ağıyla, jöh-pöh saldırılarıyla, tutuklama furyalarıyla, kayyum atamalarıyla, sokağa çıkma yasaklarıyla, hava bombardımanlarıyla kuşatmaya, alınan Bakurê Kurdistan'da, sömürgeci faşist "çöktürme planı" gerillanın ulusal özgürlük savaşını büyütme iradesini kıramadı. Tüm bu gelişmeler, aynı zamanda, Türkiye-Kürdistan birleşik devrimimizin bölgesel karakterinin çok daha fazla belirginleşmesi anlamına geldi.
20 Temmuz saray darbesinden bugüne, devrim ile karşıdevrim arasındaki mücadelenin alabildiğine şiddetlendiği, faşist politik islamcı saray iktidarının kendisine angaje edemediği bütün politik odakları ezip yok etmeyi hedeflediği, iç savaş unsurlarının birikiminin hızlandığı bir dönemden geçildi. Bu dönemde, mücadelenin yasadışı ve şiddete dayalı biçimlerinin nesnel rolü gitgide öne geçti. Faşist şefin burjuva orduyu ve polisi kontrolü altına almasının yanı sıra, faşist paramiliter çetelerin teşkilatlanışını da hızlandırması karşısında, halkın özsavunmasını örgütlemek her zamankinden daha elzem hale geldi.

 

III
Devrimci taktiğimiz

Genel çizgileriyle özetlenen ve önemli devrimci imkanların varlığına işaret eden bu politik tablo içinde, partimizin devrimci taktiği, faşist politik islamcı diktatörlük karşısında aktif savunma, fırsat kollayıp darbeler indirme taktiğidir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, girmiş olduğumuz yeni dönemde, öncü iradeyle sürdürülecek her antifaşist direniş ve gerçekleştirilecek her antifaşist eylem, toplumsal ruh halini değiştirici, faşist şeflik rejimine tepkili ama geriye çekilmiş olan kitlelere moral ve cesaret aşılayıcı etkilerde bulunacaktır. Partimiz, kazanılmış legal devrimci-demokratik mevzileri her türlü bedeli göğüsleyerek savunacak, fmmc'de politik kitle çalışmasının olanaklı tüm biçimlerini emekçiler ve ezilenler arasında mücadele arzusunu ve zafer umudunu uyandırıp yaymak amacıyla kullanacaktır.
Birleşik yeraltı cephesinin, Dersim, Karadeniz ve Amanoslar'da kır gerilla savaşımında ortak güçlerin mevzilendirilmesi yanı sıra, özellikle Türkiye kentlerinde halk milisinin antifaşist gençliği saflarına çekerek yayılması, böylece halkın özsavunmasının geliştirilmesi ve faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin şiddet araçlarıyla büyütülmesi bakımından taşıdığı potansiyel imkanlar sonuna değin zorlanacaktır. Faşizme siyasi ve askeri darbe indirme fırsatlarını değerlendirme taktiğimiz, öte yandan, emekçilerin ve ezilenlerin daha geniş bölüklerinin saflaştırılmasını, faşist saray iktidarının yıkılabileceği inancının halklaştırılmasını sağlamaya dönük daha gelişkin politik askeri vuruşları gerekli kılmaktadır.
Milyonlarca emekçinin halen politik dikkat merkezinde duran birleşik yerüstü cephesinde, siyaseten en kararlı güçlerin faşist tutuklama terörüyle tırpanlanması sonucu etkinliğini artıran liberal-reformist çizgi karşısında devrimci-demokratik çizginin hegemonya mücadelesinde başarı kazanması için çalışmak, kitlelerin devrimci temelde saflaştırılması bakımından kritik önemini korumaktadır. Dahası, birleşik yerüstü cephesinin kazanılmış düzeyine dayanarak, Türkiye emekçi sol hareketinden mücadeleci kesimlerin katılımıyla antifaşist cepheleşmenin genişlemesi için politik inisiyatif ve pratik çaba göstermek, komünistlerin ciddiyetle ele alacakları bir görevdir.
Gerek birleşik yerüstü cephesindeki devrimci-demokratik hegemonya mücadelesi, gerekse antifaşist cepheleşmenin genişletilmesi inisiyatifi, aynı zamanda, chp'nin yalıtılması hedefini kararlılıkla korumayı şart koşmaktadır. Çünkü mesele, emekçilerin ve ezilenlerin bağrında birikmiş mücadele dinamiklerinin düzen içi uzlaşmacılıkla kötürümleştirilmesi ya da devrimci temelde mevzilendirilmesi meselesidir. Antifaşist kitlelerin Erdoğan ve diktatörlüğe karşı büyüyen direnişinin örgütlenmesi, hatta chp tabanından emekçilerin daha ileri mücadelelere çekilmesi de, ancak chp'nin siyaseten yalıtılmasıyla mümkün olabilir. Bu, bir yandan da, chp'ye angaje olmaya hazır küçük burjuva reformizmiyle ideolojik mücadelede bir an bile duraksamamayı gerektirir.
Partimiz, Kürdistan'ın sosyalist geleceğini şekillendirme hedefi ve iddiasıyla, Bakurê Kurdistan'daki politik mücadelesinin yanı sıra, hem Rojava devriminin geliştirilmesindeki, hem de Başûr'un işgalci sömürgeciliğe karşı savunulmasındaki sosyalist yurtsever sorumluluğunu bundan sonra da yerine getirecektir. Komünist öncü, Bakur'dan Rojava'ya ve nihayet Başûr'a, aynı zamanda Ortadoğu'da bölgesel devrim imkanlarının realize edilmesi amacıyla, Kürt ulusal özgürlük savaşımında silahlı ve siyasi tüm biçimlerde yer almayı sürdürecektir. Rojava'da ve Kuzey Suriye'de, bir yandan savaş cephelerinde askeri görevleri, diğer yandan meclis ve komünlerde siyasal ve toplumsal görevleri omuzlayarak, politik çalışmalarını Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Ermeni, Türkmen ve Çeçen halkları arasında yayarak, Kürdistan bütününün daha da yerelleşen öncü komünist gücü olarak yürüyecektir.
Önümüzdeki süreçte, diktatörün polis-zindan-mahkeme zulmüyle bir korku imparatorluğu, sınırsız faşist devlet zoruna dayalı bir mezar sessizliği yaratmak istemesinin, toplumun gözeneklerinde birikmekte olan patlayıcı siyasal maddelerin daha da yoğunlaşmasına neden olacağı kuşkusuzdur. Mali ve ekonomik kriz koşullarında kitleselleşip şiddetlenmesi muhtemel işçi-emekçi mücadeleleri ile faşist ve sömürgeci zalimliğe karşı yayılıp gelişmesi muhtemel özgürlük mücadelelerini ortaklaştırmak, buradan birleşik halk direnişini hazırlamak, taktiğimizin güncel hedefidir.
Partimiz, ulusal özgürlük isteyen Kürtlerin, inanç özgürlüğü isteyen Alevilerin, cins özgürlükçü bir toplum isteyen kadınların, demokratik bir eğitim ve özgür bir gelecek isteyen liseli ve üniversiteli öğrencilerin, yaşam tarzı özgürlüğü isteyen laiklerin, özgürlük ve demokrasi ortak paydasında buluşan ulusal ve inançsal toplulukların, antikapitalist Müslümanların, lgbti+'ların, aydın ve sanatçıların, özcesi, politik özgürlüğe susamış işçilerin, kent ve kır yoksullarının, tüm ezilenlerin faşist şeflik rejimine son verecek birleşik devrimci atılımını örgütleme yolundan yürüyecektir.
Komünist öncü, devrimin zaferine adanmışlığı ve sınırsız feda ruhuyla, yeraltında, yerüstünde, fabrikalarda, işletmelerde, işçi havzalarında, emekçi mahallelerinde, liselerde, üniversitelerde, sokaklarda, meydanlarda, bir başka ifadeyle, savaşımın tüm cephe ve mevzilerinde kendini öncü tarzda ortaya koymaya devam edecektir.

 

 

 

Arşiv

 

2019
Aralık Kasım
Temmuz Mayıs
2018
Ekim Ocak
2017
Kasım Ağustos
Mayıs Şubat
2016
Eylül Temmuz

 

Politik Gelişmeler Ve Devrimci Taktiğimiz
fc Share on Twitter

 

Mayıs 2019 / Partinin Sesi / Sayı: 96 

 

I
Uluslararası durum

Emperyalistler arası çelişkiler derinleşiyor. Bu derinleşme bir yandan, ABD ile Çin arasında tırmanıp şiddetlenen ve Trump yönetimindeki ABD karşısında AB, Japonya ve Çin'in "serbest ticaret"in bayraktarlığına soyunmalarında yansıyan "ticaret savaşları"yla kendini gösteriyor. ABD gümrükleri yükseltme ve çeşitli uluslararası ticari anlaşmalardan çekilme hamleleri yapıyor, İngiltere AB üyeliğinden ayrılıyor. Bu gelişmeler, dünya pazarının bütünleşmesi ve sermayenin uluslararasılaşması ile devletlerin ayrı ayrı siyasi varoluşları arasındaki çelişkinin boyutlanışının, bir başka ifadeyle emperyalist küreselleşmenin dayandığı siyasi sınırların ifadesi oluyor. Çelişkilerin derinleşmesi diğer yandan, Doğu Avrupa'da Rusya'ya karşı NATO yayılmacılığı ve Ukrayna savaşı örneklerinde, Doğu Asya'da Kuzey Kore'yle gerginlik ve Çin'e tehdit örneklerinde, Kuzey Afrika ile Ortadoğu'da bölgesel çapta büyüyen siyasi gerilim ve savaş örneklerinde yansıyor. Özellikle Ortadoğu'da gitgide bölgeselleşen savaş içinde, Katar krizinde ABD-Suudi Arabistan-İsrail ekseni somutlaşıyor, öte taraftan Rusya-İran-Suriye ekseni pekişiyor, Suriye'de ABD ve Rusya doğrudan askeri güçleriyle savaş sahasına iniyor.
Kapitalizmin varoluşsal krizinin emperyalistler arası çelişkileri böyle keskinleştirmekte olduğu koşullarda, ABD'nin kapitalist dünya üzerindeki hegemonyasının dağılışı da belirginleşiyor. BM iradesiz ve işlevsiz bir kabuğa dönüşüyor. Emperyalist devletler gitgide hızlanan bir silahlanma yarışına tutuşuyor. Hem Almanya ve Fransa'nın başı çektikleri AB, hem de Rusya ve Çin'in oluşturdukları yeni eksen, emperyalistler arası rekabet sahnesinde gitgide etkinleşiyor.
Dünya ekonomisi, 2008'de patlak veren büyük bunalımın ardından, tekrar yükselişe geçemiyor. Batılı kapitalist merkezlerde bunalıma çözüm adına uygulanan ekonomi politikaları, yani düşük faiz, borçlanma ve finansallaşma, bizzat bunalımın iç dinamiklerini meydana getiriyor. Üretim ateşi sönmekte olan sermaye, ancak yinelenen spekülasyon dalgalarıyla kendisini genişletmeye yöneliyor. Sonuç, son derece yıkıcı ve yakın olan yeni bir ekonomik krize doğru gidişatın hızlanması oluyor.
Kapitalizmin varoluşsal krizi altında, toplumun siyaseten iki karşıt uca doğru ayrışma eğilimi güçleniyor. ABD'de ve AB ülkelerinde yükselen yeni faşist hareketler, iktisadi yıkıma uğrayan alt ve orta sınıfların emperyalist küreselleşmenin sonuçlarına duydukları tepkiden besleniyor. Aynı zamanda, burjuva demokrasisinin gitgide budanması ve devlet yapılarının faşistleştirilmesi eğilimi, en yalın ifadesini Trump yönetimindeki ABD'de siyasi rejiminin faşist bir dönüşüm sürecine girmesinde buluyor.
Kapitalist toplumda iki karşıt uca ayrışma eğiliminin güçlenmesi, başka bir deyişle sermaye-emek ve devlet-halk çelişkilerinin şiddetlenmesinin kaçınılmaz sonuçları, Ermenistan'dan Tunus'a ve Brezilya'ya patlak veren halk ayaklanmalarında, Fransa'dan Bangladeş'e büyüyen işçi hareketlerinde ortaya çıkıyor. Keza Fransa'da "Sarı Yelekliler"de sembolleşen halk isyanı eğilimi, emperyalist küreselleşme evresinde bir kez daha, kapitalist metropollerdeki "sınıf uzlaşması dönemi"nin çoktan tarihe karışmış olduğunu gösteriyor. Boyutlanan toplumsal cinsiyet çelişkisi, Polonya'dan Arjantin'e, İzlanda'dan İrlanda ve ABD'ye kadar pek çok ülkede, kadına yönelik şiddete, kürtaj yasağına, ücret eşitsizliğine, faşist erkek egemenliğine karşı, kadın özgürlük mücadelesinin kitlesel biçimlerde gelişimini getiriyor. 2017'de uluslararasılaşan kadın grevine 2018 8 Mart'ında İspanya'da 5 milyonluk katılım, kadın devriminin devasa güncel potansiyeline işaret ediyor. İran ve Irak'taki halk ayaklanmaları, Katalonya'nın alevlenen ulusal bağımsızlık mücadelesi ve Filistin'de 3. intifada, son dönemde halkların önemli mücadele örnekleri olarak öne çıkıyor.
Bütün bu hareketlerin gelip dayandığı sınırlar, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelelerinin daha da ileri yürümek için devrimci politik önderliklerle buluşma ihtiyacının gitgide artan aciliyetini gündemleştiriyor. Öte yandan, Venezuela'da PSUV'un ABD ve işbirlikçilerinin komplosuyla başa çıkmakta zorlanması veya Yunanistan'da Syriza'nın AB emperyalizmine teslim olması, günümüz koşullarında devrimci önderlik iddiasında olan politik öznelerin devrimci kriz anlarında iç savaşı göze almak ya da burjuvaziye boyun eğmek dışında bir politik seçeneğe sahip olmadıklarını, işçiler ve ezilenler için tek çıkış yolunun devrimde olduğunu kanıtlıyor.

 

II
Türkiye ve Kürdistan'da durum

7 Haziran'da ortaya çıkmış demokratik halk iradesini kırmaya, sömürgeci savaşın yeni baskısını başlatmaya, antifaşist toplumsal dinamikleri ezmeye, bunun için faşist devlet aygıtlarının yönetimini tamamen Erdoğan'ın elinde toplamaya yönelen 20 Temmuz 2015 saray darbesinden itibaren, rejimin faşist politik islamcı restorasyonu ivmelendi. 15 Temmuz 2016 Fethullahçı askeri darbe girişiminin bastırılmasının ardından, faşist olağanüstü hal ve kanun hükmünde kararname yönetimiyle, bu süreç daha da hızlandı. 16 Nisan referandumu eşiğinden hile ve zorbalıkla geçen faşist politik islamcı diktatör, 24 Haziran seçimleri sonucunda, parlamenter biçimli faşist rejimden başkanlık biçimli faşist rejime, kısaca faşist şeflik rejimine geçişi sağladı. Diktatör Erdoğan'ın ve partisi akp'nin rejim üzerinde siyasi otoritesini tesis etmesiyle, devlet aygıtlarındaki yarılmada ifadesini bulan devlet krizi aşıldı.
Fakat faşist saray iktidarının, Batı'nın emperyalist devletleriyle krizli ve Türk işbirlikçi tekelci burjuvazisiyle gerilimli ilişkileri devam etti, siyasi egemenliği halen istikrar kazanmadı. Daha önemlisi, Kürdistan'da sömürgeci savaşın ve Türkiye'de faşist devlet terörünün tüm şiddetine rağmen, Erdoğan diktatörlüğü, Kürt ulusal demokratik hareketini yenilgiye uğratamadı, demokratik Alevi hareketini teslim alamadı, devrimci ve antifaşist harekete boyun eğdiremedi. Kadın özgürlük hareketinin büyümesini, örneğin tecavüzü aklayan faşist erkek egemen yasa tasarısını ohal koşullarında püskürtmesini engelleyemedi. Yapısal rejim krizi herhangi bir burjuva çözüm yoluna sokulamadı. Toplumun yarısı, Erdoğan'ın başkanlık formundaki diktatörlüğüne açık tavır aldı. Üstelik, politik islamcı faşizm ile politik özgürlük arasındaki çelişki keskinleştikçe, chp'de ifadesini bulan burjuva düzen solu emekçiler nezdinde açıkça güven kaybı yaşamaya ve erimeye başladı. Antifaşist kitleler, pervasız faşist terör karşısında geriye çekilmelerine rağmen, direnme potansiyellerini yitirmediler ve fırsat buldukları her anda sokağa çıkmayı sürdürdüler. Bütün bunlar, Gezi-Haziran ayaklanmasında gün yüzüne çıkan devrimci durum dinamiklerinin, bir başka ifadeyle, herhangi bir olayın tetiklemesiyle bir halk ayaklanmasının patlak verebileceği koşulların var olmaya devam ettiğini ortaya koydu.
Türkiye ekonomisi, Ağustos 2018'deki döviz-faiz şokunun açılışını yaptığı bir mali-ekonomik kriz sürecine girdi. Uluslararası spekülatif sermaye hareketlerinin ciddi sarsıntılara yol açtığı, döviz kurunda, faiz ve enflasyon oranlarında büyük artışların yaşandığı, dış borç ödemelerinde burjuvazi için tehlike çanlarının çaldığı, Batı emperyalizmiyle ilişkilerin gitgide sürtüşmeli hale gelmesi ile Batı emperyalizminin mali-ekonomik sömürgesi olma durumu arasındaki çelişkinin tırmandığı bu süreç, faşist şeflik rejiminin toplumsal-siyasal dayanaklarını daha fazla tehdit etmeye başladı. Mali-ekonomik krizle beraber daha da büyüyecek olan işsizlik ve yoksulluk sonucu, işçi sınıfının, krizin ona kesilmek istenen faturasına itirazını yükselteceği, faşist şeflik rejimine karşı daha güçlü mücadelelere yöneleceği bir dönem açılmış oldu. Nitekim, görece durgunluk içinde olan ve ohal-khk cenderesinde tutulan işçi hareketi, üçüncü havalimanı inşaatı işçilerinin öfke patlamasında sembolleştiği üzere, bu yeni döneme kabuğunu kırma doğrultusunda attığı etkili adımlarla giriş yaptı. Keza faşist şefin özellikle yakınlarına peşkeş çektiği doğal ve tarihsel çevrenin savunulması ekseninde önemli ekolojik mücadeleler gelişti.
İmralı'da görüşme masasını deviren sömürgeci faşist rejim, Kürt halkının her türlü ulusal statüsünü ve statü talebini ezmek, kolektif ulusal hakların kazanılmasını amaçlayan mücadeleleri tam bir irade kırılmasına uğratarak tasfiye etmek için, Bakur'da inkarcı sömürgeci savaşı boyutlandırıp gözü dönmüş bir katliamcılık uygulamaya, Cerablus'tan başlayarak Rojava'yı işgal etmeye, Başûr'da ulusal bağımsızlık referandumunu savaş tehdidiyle bertaraf etmeye yöneldi. Meşru bir ulusal hak olan Başûr referandumunun ardından Kerkük'ün Irak devletince işgali, kahramanca bir direnişin ardından Efrîn'in Türk devletince işgali, son olarak da Medya Savunma Alanları'na yönelik işgalci saldırı, Kürdistan devrimini yeni zorluklarla yüz yüze getirdi. Buna karşılık, Bakur'da özyönetim direnişlerinin örgütlenmesi, Rojava devriminin Minbic ile Rakka'yı özgürleştirmesi ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu'na doğru genişlemesi Kürdistan devriminin söz konusu dönemdeki tarihsel kazanımları oldu. Kırları ve kentleri kamera ağıyla, jöh-pöh saldırılarıyla, tutuklama furyalarıyla, kayyum atamalarıyla, sokağa çıkma yasaklarıyla, hava bombardımanlarıyla kuşatmaya, alınan Bakurê Kurdistan'da, sömürgeci faşist "çöktürme planı" gerillanın ulusal özgürlük savaşını büyütme iradesini kıramadı. Tüm bu gelişmeler, aynı zamanda, Türkiye-Kürdistan birleşik devrimimizin bölgesel karakterinin çok daha fazla belirginleşmesi anlamına geldi.
20 Temmuz saray darbesinden bugüne, devrim ile karşıdevrim arasındaki mücadelenin alabildiğine şiddetlendiği, faşist politik islamcı saray iktidarının kendisine angaje edemediği bütün politik odakları ezip yok etmeyi hedeflediği, iç savaş unsurlarının birikiminin hızlandığı bir dönemden geçildi. Bu dönemde, mücadelenin yasadışı ve şiddete dayalı biçimlerinin nesnel rolü gitgide öne geçti. Faşist şefin burjuva orduyu ve polisi kontrolü altına almasının yanı sıra, faşist paramiliter çetelerin teşkilatlanışını da hızlandırması karşısında, halkın özsavunmasını örgütlemek her zamankinden daha elzem hale geldi.

 

III
Devrimci taktiğimiz

Genel çizgileriyle özetlenen ve önemli devrimci imkanların varlığına işaret eden bu politik tablo içinde, partimizin devrimci taktiği, faşist politik islamcı diktatörlük karşısında aktif savunma, fırsat kollayıp darbeler indirme taktiğidir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, girmiş olduğumuz yeni dönemde, öncü iradeyle sürdürülecek her antifaşist direniş ve gerçekleştirilecek her antifaşist eylem, toplumsal ruh halini değiştirici, faşist şeflik rejimine tepkili ama geriye çekilmiş olan kitlelere moral ve cesaret aşılayıcı etkilerde bulunacaktır. Partimiz, kazanılmış legal devrimci-demokratik mevzileri her türlü bedeli göğüsleyerek savunacak, fmmc'de politik kitle çalışmasının olanaklı tüm biçimlerini emekçiler ve ezilenler arasında mücadele arzusunu ve zafer umudunu uyandırıp yaymak amacıyla kullanacaktır.
Birleşik yeraltı cephesinin, Dersim, Karadeniz ve Amanoslar'da kır gerilla savaşımında ortak güçlerin mevzilendirilmesi yanı sıra, özellikle Türkiye kentlerinde halk milisinin antifaşist gençliği saflarına çekerek yayılması, böylece halkın özsavunmasının geliştirilmesi ve faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin şiddet araçlarıyla büyütülmesi bakımından taşıdığı potansiyel imkanlar sonuna değin zorlanacaktır. Faşizme siyasi ve askeri darbe indirme fırsatlarını değerlendirme taktiğimiz, öte yandan, emekçilerin ve ezilenlerin daha geniş bölüklerinin saflaştırılmasını, faşist saray iktidarının yıkılabileceği inancının halklaştırılmasını sağlamaya dönük daha gelişkin politik askeri vuruşları gerekli kılmaktadır.
Milyonlarca emekçinin halen politik dikkat merkezinde duran birleşik yerüstü cephesinde, siyaseten en kararlı güçlerin faşist tutuklama terörüyle tırpanlanması sonucu etkinliğini artıran liberal-reformist çizgi karşısında devrimci-demokratik çizginin hegemonya mücadelesinde başarı kazanması için çalışmak, kitlelerin devrimci temelde saflaştırılması bakımından kritik önemini korumaktadır. Dahası, birleşik yerüstü cephesinin kazanılmış düzeyine dayanarak, Türkiye emekçi sol hareketinden mücadeleci kesimlerin katılımıyla antifaşist cepheleşmenin genişlemesi için politik inisiyatif ve pratik çaba göstermek, komünistlerin ciddiyetle ele alacakları bir görevdir.
Gerek birleşik yerüstü cephesindeki devrimci-demokratik hegemonya mücadelesi, gerekse antifaşist cepheleşmenin genişletilmesi inisiyatifi, aynı zamanda, chp'nin yalıtılması hedefini kararlılıkla korumayı şart koşmaktadır. Çünkü mesele, emekçilerin ve ezilenlerin bağrında birikmiş mücadele dinamiklerinin düzen içi uzlaşmacılıkla kötürümleştirilmesi ya da devrimci temelde mevzilendirilmesi meselesidir. Antifaşist kitlelerin Erdoğan ve diktatörlüğe karşı büyüyen direnişinin örgütlenmesi, hatta chp tabanından emekçilerin daha ileri mücadelelere çekilmesi de, ancak chp'nin siyaseten yalıtılmasıyla mümkün olabilir. Bu, bir yandan da, chp'ye angaje olmaya hazır küçük burjuva reformizmiyle ideolojik mücadelede bir an bile duraksamamayı gerektirir.
Partimiz, Kürdistan'ın sosyalist geleceğini şekillendirme hedefi ve iddiasıyla, Bakurê Kurdistan'daki politik mücadelesinin yanı sıra, hem Rojava devriminin geliştirilmesindeki, hem de Başûr'un işgalci sömürgeciliğe karşı savunulmasındaki sosyalist yurtsever sorumluluğunu bundan sonra da yerine getirecektir. Komünist öncü, Bakur'dan Rojava'ya ve nihayet Başûr'a, aynı zamanda Ortadoğu'da bölgesel devrim imkanlarının realize edilmesi amacıyla, Kürt ulusal özgürlük savaşımında silahlı ve siyasi tüm biçimlerde yer almayı sürdürecektir. Rojava'da ve Kuzey Suriye'de, bir yandan savaş cephelerinde askeri görevleri, diğer yandan meclis ve komünlerde siyasal ve toplumsal görevleri omuzlayarak, politik çalışmalarını Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Ermeni, Türkmen ve Çeçen halkları arasında yayarak, Kürdistan bütününün daha da yerelleşen öncü komünist gücü olarak yürüyecektir.
Önümüzdeki süreçte, diktatörün polis-zindan-mahkeme zulmüyle bir korku imparatorluğu, sınırsız faşist devlet zoruna dayalı bir mezar sessizliği yaratmak istemesinin, toplumun gözeneklerinde birikmekte olan patlayıcı siyasal maddelerin daha da yoğunlaşmasına neden olacağı kuşkusuzdur. Mali ve ekonomik kriz koşullarında kitleselleşip şiddetlenmesi muhtemel işçi-emekçi mücadeleleri ile faşist ve sömürgeci zalimliğe karşı yayılıp gelişmesi muhtemel özgürlük mücadelelerini ortaklaştırmak, buradan birleşik halk direnişini hazırlamak, taktiğimizin güncel hedefidir.
Partimiz, ulusal özgürlük isteyen Kürtlerin, inanç özgürlüğü isteyen Alevilerin, cins özgürlükçü bir toplum isteyen kadınların, demokratik bir eğitim ve özgür bir gelecek isteyen liseli ve üniversiteli öğrencilerin, yaşam tarzı özgürlüğü isteyen laiklerin, özgürlük ve demokrasi ortak paydasında buluşan ulusal ve inançsal toplulukların, antikapitalist Müslümanların, lgbti+'ların, aydın ve sanatçıların, özcesi, politik özgürlüğe susamış işçilerin, kent ve kır yoksullarının, tüm ezilenlerin faşist şeflik rejimine son verecek birleşik devrimci atılımını örgütleme yolundan yürüyecektir.
Komünist öncü, devrimin zaferine adanmışlığı ve sınırsız feda ruhuyla, yeraltında, yerüstünde, fabrikalarda, işletmelerde, işçi havzalarında, emekçi mahallelerinde, liselerde, üniversitelerde, sokaklarda, meydanlarda, bir başka ifadeyle, savaşımın tüm cephe ve mevzilerinde kendini öncü tarzda ortaya koymaya devam edecektir.