Faşist saray rejiminin adına ‘Barış Pınarı' dediği işgal savaşı başlamış bulunuyor. Bu işgal saldırısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Erdoğan şefliğindeki sömürgeci faşist Türk devleti, emperyalistlerden aldığı icazetle Rojava'ya yönelik işgal saldırısına 9 Ekim itibariyle başlamış bulunuyor. Sömürgeci saray rejimi bu amacına bağlı olarak uzunca bir süredir, diplomatik ve askeri hazırlıklarını sürdürüyor, psikolojik savaş yöntemlerinin her türlüsüne başvurarak Türkiye halklarını bu kirli savaşa hazırlamaya çabalıyordu. Nihayetinde bekledikleri onay ABD ve Rusya'dan geldi. Artık devrimimizle karşı devrimin, özgürlük güçleri ile faşizmin, bölge devrimi ile bölge gericiliğinin savaşı başlamış bulunuyor.{divide} Her şeyden önce söylemek gerekir ki, faşist şef ve yürütücülüğünü üstlendiği saray rejimi kendi geleceğini bu savaşa bağlanmış durumda. Bu anlamda faşist sömürgeci rejimin karşı devrimci seferberliği ve ardından başlattığı savaş anlaşılmaz değil. Öyle ki Rojava'nın da içerisinde yer aldığı Türkiye-Kürdistan birleşik devrimimizin gelmiş olduğu düzey, faşist rejimi zorluyor, onun varlık hakkını elinden alıyordu. Savaş, bu çelişkinin sürdürülemez olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan düşman tercihini yaptı. Kendi çözülüşünü yavaşlatmak için devrimimize saldırdı. Amaçları, Kürdistan ve Ortadoğu devriminin en ileri mevzisini yok etmek. Bunun gerçekleştiği koşullarda devrimin ya da yayılması muhtemel bölge devrimlerinin zaferini daha ileri bir tarihe öteleyecekler. Ayrıca bu saldırganlığın kökleri faşist sömürgeciliğin tarihsel şekillenişiyle de ilgilidir. Sömürgeci burjuva Türk devleti, Kürdistan'ın hangi parçasında ve hangi vesile le olursa olsun statü kazanmasını istemiyor. Rojava'nın özgürleşmesinin tüm Kürdistan'ın geleceği olduğunu biliyor. Bu yüzdendir ki, Türk sömürgeciliği, yüz yıl önce kaybettiği Kürdistan parçalarını yeniden Türk sömürgeciliğinin egemenliği altına toplamayı ve en katı sömürgeci uygulamaları devam ettirmek istiyor. Bilinmeli ki, savaş süreci aynı zamanda faşist şeflik rejiminin en katı ve saldırgan dönemi olacak. Diktatörlük, daha faşist bir zırhla kendisini tahkim edecek. Bunun anlamı demokratik hak ve özgürlüklerin yasaklanması, işgal protestolarına izin verilmemesi, tutuklamaların artması; söz, eylem ve örgütlenme özgürlüklerinin olabilecek en geri seviyeye çekilmesi demektir. Faşist saray rejimi adına Rojava savaşı halklar ve ezilenler üzerindeki en faşist uygulamaları hayata geçirebilmenin de koşulunu oluşturuyor. Elbette ki bu gerçekler bilinmiyor değil ama şunun daha güçlü anlaşılması gerekiyor. Herhangi bir savaş sürecinin içerisinde değiliz. Olağan bir dönemden geçmiyoruz. İlk defa devrim ve karşı devrim ordular biçiminde ve bu kadar yüksek savaş kapasitesiyle karşı karşıya. Bu savaş devrim ile karşı devrimin son kanlı çarpışmalarından birisidir. Biz kazanırsak ki kazanacağımıza inanıyoruz, yalnızca Rojava'yı işgalden kurtarmayacağız. Türkiye ve Kürdistan devrimi için de yeni bir dönem başlamış olacak. Devrim ve karşı devrim savaştadır. Başta devrimci-demokratik mücadelenin öncüleri, antifaşist gruplar, emekçi soldan partiler ve halklarımız bu gerçeğe denk düşecek bir eylem ve mücadele pratiği sergilemek göreviyle karşı karşıyadır. Saray medyası, TSK ve ona bağlı çetelerin Rojava'da hızla ilerlediğini ve Rojava kentlerine gireceğini söylüyor. Sahadaki durum nasıl? 9 Ekim günü Serekaniye ve Gire Spi'nin obüs ve savaş uçaklarıyla vurulmasıyla başlayan savaş, 48 saati doldurmadan neredeyse bütün Rojava ve Kuzey Suriye'ye yayılmış durumda. Söyleyebiliriz ki artık bütün topraklarımız savaş mevzisidir ve her mevzide kıran kırana bir savaş başlamıştır. Efrin, Şerewa, Ayn İsa, Menbiç, Kobane, Gre Spi, Serekaniye, Tırbespiye, Qamışlo, Derik, yaklaşık 15 noktada ve 450 km'lik bir sınır hattı boyunca çarpışmalar sürüyor. Gire Spi ve Serekaniye şu an en şiddetli çarpışmaların yaşandığı yerler. Bu iki kent tarihi bir direnişin ilk örneklerini sergiliyor. Faşist saray medyası her ne kadar bu kentlerde direnişin olmadığını söylüyor, yakın zamanda teslim olunacağına dair hikayeler anlatıyorsa da kirli savaş propagandasına kimse inanmasın. Sömürgeci ordu ve çeteleri, hava destekli saldırılarına rağmen Serekaniye ve Gire Spi'de şehir merkezlerine yaklaşamıyorlar. Devrimin savaşçıları tüm teknik eşistsizliğe rağmen çeteleri durdurmayı başarıyor, başarılı eylemler gerçekleştiriyorlar. Söyleyebiliriz ki bu savaşa hazırlıksız başlamadık. Günlerce, aylarca direnebilecek askeri hazırlığımız, lojistiğimiz ve daha önemlisi kararlılığımız var. Sömürgeciler, başlatmış oldukları işgal saldırısını pahalıya ödeyeceklerini yaşayarak görmeye başladılar bile. Hem Rojava'da hem de Kuzey Kürdistan'da düşman noktalarını ve kuvvetlerini vuruyoruz. Kent merkezlerine yöneldikleri her yerde, ağır silahlarla karşı koyarak ilerleyişini engelliyoruz. Menzilimizin içerisinde yer alan bütün sömürgeci-işgalci kurum, kuruluş ve kuvvetler, sınırın hangi tarafında olduğu fark etmeksizin hedefimizdir. Bilinmeli ki, devrimimizi geriye çekilerek değil, en ön mevzilerde savunacağız Yine de tüm bunların başlangıç olduğunu söyleyebilirim. Biz savaşı ve savaşmayı bilen bir kuvvetiz. Kısa sürede bir zafer beklemediğimiz gibi, faşist sömürgeci saray rejimine de kolay bir zafer yaşatmayacağız. DAİŞ çetelerinin başaramadığını saray rejimi de başaramayacak. Her mahalle, her sokak, her evde direneceğiz. Teknik kapasitesine güvenen düşman, belki bir süre sonra kent merkezlerine yaklaşmayı başarabilir. Ama kesin olan şu ki işgal etmek istedikleri kentlerden çıkamayacaklar. Rojava ve Kuzey Suriye kentleri, sömürgeci faşist saray rejiminin mezarlığına dönüşecek. Komünistler savaşta nasıl görevler üstleniyor? Rojava ve Kuzey Suriye'nin komünistleri olarak bizler, devimin ve savaşın bütün aşamalarında olduğu gibi yine en ön mevzilerdeyiz. Faşist sömürgeciliğe karşı savaşta önemli görevler üstleniyor, devrim bakımından stratejik düzeyde sonuçlar yaratabilecek çarpışmalara komutanlık ediyoruz. Öyle ki, Şehit Serkan Taburu ve Şehit Alişer Deniz Tugay'ı, faşist sömürgeciliğin ilk saldırdığı yer olan Serekaniye kentinin savunulmasına öncülük ediyor. İki askeri kuvvetimiz olan Tabur ve Tugay'ımız, kent savunmasının neredeyse tamamında görevler üstlenmiş, sorumluluk almış ve komutanlık yürütmektedir. Düşman kuvvetlerinin kente girmesini engelleyen, daha çok havan ve füze atışlarına dayanan eylemler kuvvetlerimizce de gerçekleştirilmiş bulunuyor. Yine düşmanın ilerleyişine ağır darbeler vuran sabotaj eylemleri de askeri kuvvetlerimizin başarılı eylemleri arasındadır. Serekaniye'nin her mevzisinde, her mahallesinde askeri kuvvetlerimiz işgalcilere karşı savaşmayı sürdürüyor. Bu yüzdendir ki faşist sömürgeci saray rejimi, Rojava devrimindeki devrimci misyonumuzun farkında olarak Rojava savaşını başlattığı hava saldırısında Şehit Serkan Taburu'nu hedeflemiştir. Bugüne kadar yüzlerce savaşçının yetişmesine, sayısız şehidimizin ayak izlerinin olduğu taburumuza saldırarak moral değerlerimize de saldırmayı amaçlamıştır. Serekaniye dışında da güçlerimiz mevzide ve öz savunmadadır. Söylemeliyiz ki Rojava'nın komünistleri için Rojava'da artık siyasi-askeri alan ayrımı yoktur. Belirleyici olan savaşın ihtiyaçlarıdır. Tabur ve Tugay'ımız dışında yer alan kuvvetlerimiz, bu görüş açısına uygun olarak halk özsavunmasında görevler üstlenmiş, Qamışlo, Dırbesiye, Serekaniye, Tıl Temir ve Kobane'de halk milisi ve özsavunma gücü olarak düşmana karşı devrimi savunmaktadır. Yine de yanlış anlaşılmamalı. Bizler, büyük devrimci halk ordusunun bir parçası olarak devrimci savaş görevlerimizi yerine getiriyor, halk ordusunun komünist savaşçı ve komutanları olarak işgalcilikle savaşıyoruz. Üstlendiğimiz bütün görev ve sorumluluklar, devrimci halk ordusunun ihtiyaç ve sorumlulukları kapsamındadır. Ve bütün savaş mevzilerinde YPG-SDG güçleriyle omuz omuzadır. Emperyalistler, sömürgeci faşist rejime işgal için onay verirken, Vietnam'da başlarına ne geldiğini iyice anlatmalıydı. Çünkü bu topraklarda işgalci saray kuvvetleri için Vietnam olacak, savaşımız direnme savaşı olarak tarihe geçecektir. Her ev, her sokak düşmana karşı kaledir. Yerin altı ve yerin üstü düşman için bataklıktır. Üzerimize geldikçe o bataklığa batacaklar, hiç beklemedikleri anlarda devrimin savaşçılarıyla karşılaşacaklar. Nasıl ki Vietnam, dünya halklarına direniş gücü verdi ve emperyalizme karşı halkların savaş gücünü yükseltti, inanıyoruz ki direnişimizde bölge devrimlerinin kapısını açacak ve halkların direnme kararlılığını arttıracaktır. Rojava'nın komünistleri, sömürgeci saray rejiminin işgalciliğine karşı bu büyük tarihsel direnişi böyle anlamlandırıyor ve buna uygun olarak savaş görevlerini yerine getiriyor. ABD'nin operasyona onay vermesinin yanı sıra hava sahasının Türkiye'ye kapatıldığı, savaş ve keşif uçaklarının hareketine müsaade edilmediği söyleniyor, böylesi bir durum var mı? Faşist sömürgeci Türk devletinin emperyalistlerden aldığı onayla Rojava Devrimi'ne saldırdığını söylemiştik. Savaşın başladığı ilk andan itibaren de Türk savaş ve keşif uçaklarının saldırıları yaşanıyor. Bu bakımdan emperyalistlerin hava sahasını burjuva sömürgeci Türk devletine kapattığını söyleyen haberler gerçeği yansıtmadığı gibi, savaş kararlılığına uygun olmayan görüşlerdir. Bunca hava saldırısına rağmen böylesi söylemlere inanan varsa, onların devrimin özgücüne olan güvenleri kalmamış demektir. Bizzat savaşın içinden söyleyebiliriz ki, Türk savaş ve keşif uçakları saldırılar düzenlemeye devam ediyor. Emperyalistlerin tersi söylemleri dünya halklarına söylenmiş koca bir yalandan ibarettir. Böyle olması da şaşırtıcı değil. Rojava Devrimi ve onun devrimci halkının yine onun büyük direnişçi ordusunun zayıfladığı yerde, emperyalistler arası bölgesel çelişki ve çatışmaların devrimlerle buluşma ihtimali azalacak, devrimci güçler "düzen sınırlarına" çekilecektir. Bu yüzden devrimin zarar göreceği, zayıflayacağı ve emperyalistlere "mahkumiyetinin" artıracağı her gelişme onlar bakımından değerlendirilir. Kimileri emperyalistlerin verdiği onaya şaşıradursun, devrimler tarihi emperyalistlere güven olmayacağını, her ne biçimde olursa olsun son kertede bu kesimlerin devrim düşmanı olduğunu gösteriyor. Faşist sömürgeciliğin işgal saldırısı bu gerçeğin bir kez daha doğrulanmasıdır. Yine de bir noktayı belirtelim. Devrimimiz, kuruluşunu ilan ettiği ilk devrim gününden bu yana yalnızca kendi öz gücüne güvenmiş, Rojava ve Kuzey Suriye halklarına dayanmış ve bugünlere öyle gelmiştir. Emperyalistlerden devrimin çıkarlarını korumasını beklemek abesle iştigal olandır. Ancak devrimimizin antiemperyalist karakterini sorgulayanlar görsün ki, işte şimdi devrim ve karşı devrim cephesi hiç olmadığı kadar açık ve nettir. Faşist sömürgeci saray faşizmine karşı verdiğimiz savaş, emperyalistlere ve onların politik kararlarına karşı da yürüttüğümüz bir savaştır. Halklara çağrınız nedir? Bugün Rojava ve sömürgeci Türk Devleti arasındaki savaş, devrim ve karşı devrimin kaderini belirleyecek niteliktedir. Eğer kazanırsak Türkiye ve Kürdistan deviminin yolu açılacak, bölge devrimi güçlenecek ve Kürt ulusunun tarihsel haklarını kazanmasında en önemli engel alt edilecektir. Yenildiği koşullarda faşist şeflik rejiminin hiçbir yerde tutunma şansı yoktur. Bundan sorası halklarımız için özgürlüktür. Dünya halkları bakımından da bu savaşın tarafı olmak ve Rojava Devrimini sahiplenmek hayati önemdedir. Saldırmak isteyen bölgenin en gerici-sömürgeci faşist kuvveti iken direnenler çağımızın ilk devrimini gerçekleştiren, özgürlükçü devrimi kadın özgürlük devrimiyle buluşturan Rojava olacaktır. Bu devrim dünya halklarının başına bela kesilen DAİŞ'i yenilgiye uğratan kuvvettir. Akıldan çıkartılmamalıdır ki, tüm eksik ve yetmezliklerine rağmen halk demokrasisine ve komünlere dayanan Rojava, bugünün dünyasında devrimin ete-kemiğe bürünmüş tek temsilcisidir. Bu devrimde Türkiye-Kürdistan ve Arap halklarından ezilenlerin yanı sıra enternayonal devrimcilerin de kanı vardır. Devrimin temsiliyeti, onun coğrafyasından kat kat büyüktür. Biz burada savaş mevzilerinde, savaşın görevlerini yerine getiriyoruz. Halklarımız ve onların öncüleri de üzerine düşen görevi yerine getirmeli, sokaklara çıkmalı, sömürgeci saray rejimi hedeflemeli, faşist şeflik rejimini bu savaşı başlattığına pişman etmelidir.
|