Biz Ali Haydar'ız, Can'ıyız kent gece ve gündüzlerinin. Ne aracımızın önü polis sürülerince kesildiğinde duraksar silahımız, ne de kuşatıldığımızda bir caddede. Bir an olsun, tereddüt düşmez kalbimize. Işıldayan namlusuyla bir işçi selamı kucaklar şafağı. Biz Yeliz'iz, Şirin'iz, Berçem'i, Ekin'iyiz İstanbul'un ve nice kentin. Cesaretimiz karşısında küçülür, zırhlıları, değişik silahları ve korkularıyla üssümüzü kuşatan faşistler. Namlularımızın ve el bombalarımızın parıltısı aydınlatır geceyi. Onur kanatlanır pencerelerimizden, tohum olup saçılır işçi mahallerine, yoksul evlerine, okullara. Biz, Hüseyin'iz, Alişer'iyiz Dersim dağlarının. Silahımız ve bombamız şarkıya başlar, kuşatıldığımızda kırlarda. Ölüm çaresiz kalır, eğer boynunu karşımızda. Verilmiş sözler çiçeklenir dağlarda, yeminler kök salar toprağa. Biz Ozan'ız, Fırat'ız, Güney'i, Azad'ıyız Adana'nın. Kentler tanır dost adımlarımızı. Kuşatma gelip çatınca, direniş destanlarına bir yenisini eklemekte sabırsızlanır mermilerimiz. Teslim olmayı dünyalarından çıkarmış partizanların türküsü duyulur dört yanda. Umut, inatla kaldırır başını. Kızıl Müfrezelerden FESK'e akan gerilla nehrinin, Bekaa ve Gare'deki savaş hazırlıklarında, İstanbul'da, Rojava cephelerinde, Güney Kürdistan'da, Dersim dağlarında, Nurhak kırında çelikleşen ordusunun gülüşü sarar Eskişehir göklerini. Baran Serhat'ın sesine karışır sesimiz. Bir çağrı oluruz yoldaşlarımıza. Bir çağrı oluruz işçi sınıfına, gençliğe, yoksullara, ezilenlere. Devrim ve hayat her yerde! Bedel kapılarından geçerek yürüyeceğiz zafere!
|