DİYARBAKIR'DA SERHİLDAN KÜRDİSTAN AYAKTA
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Kuzey Kürdistan'ın (Türkiye Kürdistanı) direniş merkezi Diyar-bakır'da günlerdir süren Kürt serhildanı, Bat-man, Yüksekova, Hakkari, Kızıltepe, Ergani, Cizre, Nusaybin vb. Kürt şehirlerine yayılarak devam ediyor. Türkiye'de ise, İstanbul, İzmir, Ankara, İzmit gibi büyük kentlerde PKK, ESP ve çeşitli siyasi parti ve örgütlerin de katıldığı "Diyarbakır serhildanıyla omuz omuza" eylemleri büyüyerek ve yayılarak sürüyor.

Faşist Türk ordu güçleri tarafından kimyasal silah kullanılarak Muş'ta katledilen 14 gerilladan Bülent Tanışı, Muzaffer Pehlivan, Fatih Çetin ve Mahmut Güler'in Diyar-bakır'daki cenaze törenine 10 bin Kürt katıldı. "Kürdistan faşizme mezar olacak", "Vur gerilla vur, Kürdistanı kur" sloganlarına, halkın kararlılığı ve eylemine tahammül edemeyen sömürgeci Türk askeri ve polisi saldırdı, kurşun sıktı. Alçaktan uçurulan savaş uçaklarıyla tehditler yağdırıldı. Bu saldırılarda Batman'da 3 yaşında çocuk Fatih Tekin, Diyarbakır'da 9 yaşında Abdullah Duran ve yine biri 12 yaşında çocuk olmak üzere toplam 9 kişi katledildi. Direniş günleri boyunca esnaflar kepenk kapattı, öğrenciler okulları boykot etti. Katledilen her bir Kürt'ün cenaze töreni yeni serhildanlara, büyük çatışma ve direnişlere sahne oluyor. Çatışmalarda 200'ü aşkın Kürt yaralandı. Yüzlercesi gözaltına alındı ya da tutuklandı.

Peki, bu sürece nasıl gelindi? Diyarbakır neden patladı?

Sömürgeci faşist Türk rejimi, PKK'nin ateşkesi karşısında ve Ortadoğu'da bölgesel gelişmelere bağlı olarak bir süre önce içine girdiği çelişkili, ikircikli ve sancılı bir süreçten sonra yeniden imha ve inkar politikalarında irade birliği sağladı. Bu politika, yakın zamanda geleceğin Genelkurmay başkanı kontracı general Yaşar Büyükanıt tarafından saldırı konsepti biçiminde kamuoyuna açıklanmıştı. Ve yine aynı ge-neralin başında bulunduğu 22 general Diyarbakır'a giderek bu saldırı konseptinin uygulanmasını planladı. İşte bugün, bu saldırı planı Kürdistan'da kirli ve kuralsız savaş politikaları biçiminde yürütülmeye çalışılıyor.

21 Mart 2006 Newroz günü, yani yeniden diriliş gününde Kürdistan'da iki milyonu aşkın Kürt meydanları doldurdu, direniş ve özgürlük ateşleri yaktı. Demokratik ve ulusal taleplerini dile getirdi. Halkların kardeşliğini ve ulusların eşitliğini haykırdı. Onurlu ve demokratik barıştan yana olduğunun mesajlarını verdi. Ne var ki, Türk burjuva devleti, saldırı konseptine bağlı olarak kontra örgütleri, resmi ve sivil faşist güçleri, her türden çeteleri, işbirlikçi medyası, "Kurtlar Vadisi" gibi ısmarlama filmleri, parlamento ve hükümetiyle şovenizm ve linç girişimlerine devam etti.

Genelkurmay başkanı H. Özkök, "sözde vatandaş", başbakan T. Erdoğan "bölge insanının tanıklığı kabul edilemez" diyerek Kürtleri aşağıladı. Kürt halkının 1990'lı yıllarda seçtiği DEP milletvekilleri, Kürtçe yemin ettikleri için 1994'te parlamentodan polis gücüyle dışarı atıldılar ve on yıla yakın cezalara çarptırıldılar. Kürtlerin ulusal değerlerine, sembollerine ve önderlerine saldırıldı. Bugün de büyük oy oranlarıyla seçtikleri belediye başkanlarına ve DTP mensuplarına tehditlerle karışık hakaretler yapılıyor. Haklarında kovuşturmalar açılıyor. Ve tutuklamalara gidiliyor. Kürt düşmanlığı, Türk ordusu, partileri ve medyası tarafından top-yekün tarzda sürdürülüyor.

31 Mart günü Başbakan T. Erdoğan, "Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun terörün maşası haline gelmişse gerekli müdahale ne ise bunu yapacaktır" diyerek halka tehditler yağdırıyor, militarist güçlere saldırı direktifi veriyor. Kürt halkı ise, buna karşı, "PKK halktır, halk burada" sloganları atıyor.

Kürtlerin "siyasal irademiz" dedikleri PKK önderi A. Öcalan, İmralı cezaevinde özel tecrit koşullarında tutuluyor. Avukat ve yakınlarının ziyaretleri, Kürtçe konuşmaları engelleniyor.

Kirli ve karanlık savaş sürecinin yol açtığı dejenerasyon, Türk toplumunda küçümsenmeyecek düzeyde "çeteleşme" eğilimini ve kültürünü geliştirdi. Şovenizm, Türk işçi sınıfı ve emekçilerini küçümsenmeyecek düzeyde zehirledi.

İktisadi, toplumsal, siyasal, kültürel-sanatsal, militarizmi ve bürokrasi alanlarında çeteleşme olguları ve çeşitleri üredi. İstisnasız bütün çetelerde asker, polis, bürokrat, gerici ve faşist parti mensupları, işverenler vb. bileşenler olarak ortaya çıktı. Faşist kontra çeteleri, uyuşturucu ticareti ve haraç toplama faaliyetlerini birlikte sürdürdü. Okullarda çeteleşme, uyuşturucu, fuhuş yoluyla kolay yoldan köşeyi dönme mesleğine hazırlık haline getirildi. Türkçü linç çeteleri, Kürt yurtseverlerine, devrimci ve komünist militanlara ve çalışmalarına burjuva medya ve polisin desteğiyle saldırılar düzenlendi. Toplumun deklase kesimleri, kimsesiz, yoksul ve sokaklarda yaşayan gençler, devletin polisi ve militarist güçler tarafından işbirliği içinde kapkaç çeteciliğine teşvik edildiler.Ve bu kapkaç çetelerinin PKK tarafından organize edildiklerinin aşağılık propagandalarını yaptılar.

Faşist devlet, Kürt halkı ve devrimci çalışmalara yönelik kullandığı kontra ve Türkçü linç çetelerini teşvik ediyor, karşılığında onlara alan açıyor, yargılama ve tutuklama yoluna gitmiyor. Böylece bu çeteler hem devrimci hareketin, Kürt halkının mücadelesinin karşısına çıkarılıyor hem de Türkiye'de işçi sınıfı ve emekçilerin kendi sınıf çıkarları temelinde harekete geçmelerini dinci, şovenist, milliyetçi gericilikle bloke edilmiş oluyor.

Kürt halkı, faşist devletin imha ve inkara dayalı kirli ve karanlık politikasını, Şemdinli'de suçüstü yaptığı kontracı çetelere karşı koruyucu tutumuyla çok iyi tecrübe etti. 1980 Askeri darbesi sürecinde ABD'nin "bizim çocuklar"ından sayılan Y. Büyükanıt, "bizim çocukların iyi çocukları"nı, yani JİTEM mensubu kontracı astsubayları aklamaya çalıştı. Bununla yetinilmedi. Van savcısının suçlu olarak ilan ettiği, Y. Büyükanıt, yargılamanın dışında bırakıldı. Bununla yetinilmedi. Türk ordusu generalleri, islamcı hükümete bazı bürokratların görevden alınmasını, Kürt halkı ve devrimci harekete karşı TMY'nın (Terörle Mücadele Yasası) asker ve polis istemleri doğrultusunda yeniden düzenlenmesini dayattılar. Bunun üzerine Van savcısı Ferhat Sarıkaya hakkında soruşturma açıldı. Türk burjuva meclisi komisyonuna, Kürdistan'da JİTEM'in kontra faaliyetleri üzerine açıklama yapan Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun görevden alındı.

Siyasi ve iktisadi ödünler karşılığında ABD ve AB'li emperyalistlerin komplosu ile PKK önderi A. Öcalan'ı teslim alan Türk devleti, Kürt ulusal mücadelesini bitiremedi. Bugün ise, Güney Kürdistan'da (Irak Kürdistanı) ABD ordusunun PKK gerillasını silahsızlandırmasını istemektedir. Son 20 yılda görüldü ki, Ortadoğu'nun en büyük ordusuna sahip olduğunu söyleyen ve bu "güçlü ordusu"nu pazarlayan Türk sömürgeciliği, Kürt halkı ve gerillası karşısında çaresiz kalıyor. Bugün de, onun kirli, karanlık, kuralsız şiddet ve terörden ısrar etmesi, sadece Kürt ulusunun direnişini, serhildanını ve mücadelesini derinleştirmektedir.

Şemdinli ve Diyarbakır serhildanları, Kürt ulusal mücadelesinde yeni bir dönemece işaret ediyor. Artık K. Kürdistan'da halk kitlelerinin ayaklanması ve direnişi, ulusal demokratik mücadelenin bir parçası haline gelmiştir. Gerilla savaşı, serhildanlarla birleşti. Her gerilla cenazesi, yeni serhildanların vesilesi olacaktır.

Kürt halkı, reformist PKK önderliğini zorluyor. Zira sömürgeci rejim, Kürt halkına, devrimci zor ve kitle şiddetinin dışında bir yol bırakmıyor. Kürt halkı, kurtuluşun halkçı devrimci çözümden geçeceğini seziyor, görüyor. Ve bu mücadeleyi büyük bir cesaret ve kararlılıkla verecek dinamiklere, güçlere sahip olduğunu gösteriyor.

Sömürgeci rejimin imha ve inkar politikalarının bir kez daha iflası kanıtlanıyor. Kürt halkı, ulusal onuru ve özgürlük tutkusuyla ulusal ve demokratik hakları doğrultusunda mücadelesini ilerletiyor. Faşist rejimin yıkılmasına veya çözülmesine ya da Kürdistan'ın özgürlüğe kavuşmasına kadar bu savaşımın devam edeceğinin işaretlerini vermiştir.

MLKP, Diyarbakır ve Kürdistan'daki serhildanlarda aktif yer aldığı gibi, serhildanların Türkiye metropolleri ve emekçi semtlerine yayılması çağrısı yaptı. Türk ve Kürt işçileri ve emekçilerini barikat başına ve sokak çatışmalarına çağırdı. Karşıdevrimci şiddete karşı kitle ve grup şiddeti uygulamasını istedi.

Serhildan sürecinde MLKP güçleri, barikat ve sokak çatışmalarında yer aldı, grup ve kitle şiddetiyle sömürgeci rejimin güçleri ve kurumlarını hedefledi.

MLKP militanları, 30 Mart günü İstanbul'da Küçükköy Askeri Karakolu'nu bombaladı. Yapılan açıklamada, "30 Mart tarihinde faşist TC ordusunun Kürdistan'daki katliamlarını Küçükköy Askeri Karakolu'nu bombalayarak yanıtladık. Kelle kulak avcısı kontrgerilla devleti, 14 HPG'li gerillayı kimyasal silahlarla katlederek, katliamcı yüzünü bir kez daha gösterdi. Kürt halkı Newroz'a katılarak özgürlük taleplerini kitlesel ve iradi bir şekilde ortaya koydu. İmha ve inkar politikalarını yanıtsız bırakmayacağını bir kez daha gösterdi. Bu ira- deye müdahale cesaretini gösteremeyen faşist devlet, Amed'de on binlerce halk kitlesine kurşun sıkarak acizliğini bir kez daha gösterdi." denildi.

MLKP Kürdistan Örgütü militanları, 30 Mart günü Antep'in Konak Mahallesi'nde askeri bir yetkilinin aracını bomba-ladı. Yapılan açıklamada, "Konak Mahallesi'nde, sömürgeci orduda görevli bir askeri yetkilinin arabasını bombaladık. 14 HPG'li gerillaya ve Amed serhildanında şehit düşen özgür yüreklere, özgür bir Kürdistan sözü veriyoruz. Sömürgeciliğe karşı Amed halkının görkemli serhildanını, Kürdistan ve Türkiye'deki isyan ve serhildanları selamlıyoruz. Halkımıza yönelik geliştirilecek hiçbir saldırı yanıtsız kalmayacaktır" ifadelerine yer verildi.

MLKP Milisleri İzmir'de OYAK Bank Gaziemir Şubesi'ni bombaladı. MLKP Milisleri tarafından yapılan açıklamada, eylemin Kürdistan'da kimyasal silahlarla katledilen 14 HPG gerillasının ve Amed'de katledilen 4 kişinin hesabını sormak için yapıldığı belirtildi.

MLKP Kürdistan Örgütü Milisleri, 31 Mart'ta Malatya Asayiş Şube Müdürlüğü'nü bombaladı. Yapılan açıklamada, "Sömürgeci faşist diktatörlüğün ülkemiz Kürdistan'daki operasyon ve katliamlarına misilleme olarak 31 Mart'ta Malatya Asayiş Şube Müdürlüğü'nü bombaladık. Şunu bir kez daha belirtiyoruz ki; dağlarımızı kuşatıp halkımızın onuru olan gerillaya karşı kimyasal silahlarla katliam gerçekleştiren, Amed başta olmak üzere Kürdistan serhildanına çocuk, kadın demeden azgınca saldırıp terör estiren faşist sömürgeciliğin eli kanlı cellatlarından tüm bu saldırı ve katliamların hesabını soracağız. Eylemlerimiz işgalci faşist karargahlar ve katillerin beyninde patlamaya devam edecektir" denildi.

Türkiye işçi sınıfı ve devrimcilerine bu tarihsel ve siyasal fırsatı değerlendirme görevi düşüyor. Bıçak kemiğe dayandı. Kürt halkı artık oyalama ve aşağılamayı kabullenmek istemiyor. Kürt ulusuna özgürlük için topyekün ulusal direniş ve serhildan için ileri!

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

DİYARBAKIR'DA SERHİLDAN KÜRDİSTAN AYAKTA
fc Share on Twitter
 

Kuzey Kürdistan'ın (Türkiye Kürdistanı) direniş merkezi Diyar-bakır'da günlerdir süren Kürt serhildanı, Bat-man, Yüksekova, Hakkari, Kızıltepe, Ergani, Cizre, Nusaybin vb. Kürt şehirlerine yayılarak devam ediyor. Türkiye'de ise, İstanbul, İzmir, Ankara, İzmit gibi büyük kentlerde PKK, ESP ve çeşitli siyasi parti ve örgütlerin de katıldığı "Diyarbakır serhildanıyla omuz omuza" eylemleri büyüyerek ve yayılarak sürüyor.

Faşist Türk ordu güçleri tarafından kimyasal silah kullanılarak Muş'ta katledilen 14 gerilladan Bülent Tanışı, Muzaffer Pehlivan, Fatih Çetin ve Mahmut Güler'in Diyar-bakır'daki cenaze törenine 10 bin Kürt katıldı. "Kürdistan faşizme mezar olacak", "Vur gerilla vur, Kürdistanı kur" sloganlarına, halkın kararlılığı ve eylemine tahammül edemeyen sömürgeci Türk askeri ve polisi saldırdı, kurşun sıktı. Alçaktan uçurulan savaş uçaklarıyla tehditler yağdırıldı. Bu saldırılarda Batman'da 3 yaşında çocuk Fatih Tekin, Diyarbakır'da 9 yaşında Abdullah Duran ve yine biri 12 yaşında çocuk olmak üzere toplam 9 kişi katledildi. Direniş günleri boyunca esnaflar kepenk kapattı, öğrenciler okulları boykot etti. Katledilen her bir Kürt'ün cenaze töreni yeni serhildanlara, büyük çatışma ve direnişlere sahne oluyor. Çatışmalarda 200'ü aşkın Kürt yaralandı. Yüzlercesi gözaltına alındı ya da tutuklandı.

Peki, bu sürece nasıl gelindi? Diyarbakır neden patladı?

Sömürgeci faşist Türk rejimi, PKK'nin ateşkesi karşısında ve Ortadoğu'da bölgesel gelişmelere bağlı olarak bir süre önce içine girdiği çelişkili, ikircikli ve sancılı bir süreçten sonra yeniden imha ve inkar politikalarında irade birliği sağladı. Bu politika, yakın zamanda geleceğin Genelkurmay başkanı kontracı general Yaşar Büyükanıt tarafından saldırı konsepti biçiminde kamuoyuna açıklanmıştı. Ve yine aynı ge-neralin başında bulunduğu 22 general Diyarbakır'a giderek bu saldırı konseptinin uygulanmasını planladı. İşte bugün, bu saldırı planı Kürdistan'da kirli ve kuralsız savaş politikaları biçiminde yürütülmeye çalışılıyor.

21 Mart 2006 Newroz günü, yani yeniden diriliş gününde Kürdistan'da iki milyonu aşkın Kürt meydanları doldurdu, direniş ve özgürlük ateşleri yaktı. Demokratik ve ulusal taleplerini dile getirdi. Halkların kardeşliğini ve ulusların eşitliğini haykırdı. Onurlu ve demokratik barıştan yana olduğunun mesajlarını verdi. Ne var ki, Türk burjuva devleti, saldırı konseptine bağlı olarak kontra örgütleri, resmi ve sivil faşist güçleri, her türden çeteleri, işbirlikçi medyası, "Kurtlar Vadisi" gibi ısmarlama filmleri, parlamento ve hükümetiyle şovenizm ve linç girişimlerine devam etti.

Genelkurmay başkanı H. Özkök, "sözde vatandaş", başbakan T. Erdoğan "bölge insanının tanıklığı kabul edilemez" diyerek Kürtleri aşağıladı. Kürt halkının 1990'lı yıllarda seçtiği DEP milletvekilleri, Kürtçe yemin ettikleri için 1994'te parlamentodan polis gücüyle dışarı atıldılar ve on yıla yakın cezalara çarptırıldılar. Kürtlerin ulusal değerlerine, sembollerine ve önderlerine saldırıldı. Bugün de büyük oy oranlarıyla seçtikleri belediye başkanlarına ve DTP mensuplarına tehditlerle karışık hakaretler yapılıyor. Haklarında kovuşturmalar açılıyor. Ve tutuklamalara gidiliyor. Kürt düşmanlığı, Türk ordusu, partileri ve medyası tarafından top-yekün tarzda sürdürülüyor.

31 Mart günü Başbakan T. Erdoğan, "Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun terörün maşası haline gelmişse gerekli müdahale ne ise bunu yapacaktır" diyerek halka tehditler yağdırıyor, militarist güçlere saldırı direktifi veriyor. Kürt halkı ise, buna karşı, "PKK halktır, halk burada" sloganları atıyor.

Kürtlerin "siyasal irademiz" dedikleri PKK önderi A. Öcalan, İmralı cezaevinde özel tecrit koşullarında tutuluyor. Avukat ve yakınlarının ziyaretleri, Kürtçe konuşmaları engelleniyor.

Kirli ve karanlık savaş sürecinin yol açtığı dejenerasyon, Türk toplumunda küçümsenmeyecek düzeyde "çeteleşme" eğilimini ve kültürünü geliştirdi. Şovenizm, Türk işçi sınıfı ve emekçilerini küçümsenmeyecek düzeyde zehirledi.

İktisadi, toplumsal, siyasal, kültürel-sanatsal, militarizmi ve bürokrasi alanlarında çeteleşme olguları ve çeşitleri üredi. İstisnasız bütün çetelerde asker, polis, bürokrat, gerici ve faşist parti mensupları, işverenler vb. bileşenler olarak ortaya çıktı. Faşist kontra çeteleri, uyuşturucu ticareti ve haraç toplama faaliyetlerini birlikte sürdürdü. Okullarda çeteleşme, uyuşturucu, fuhuş yoluyla kolay yoldan köşeyi dönme mesleğine hazırlık haline getirildi. Türkçü linç çeteleri, Kürt yurtseverlerine, devrimci ve komünist militanlara ve çalışmalarına burjuva medya ve polisin desteğiyle saldırılar düzenlendi. Toplumun deklase kesimleri, kimsesiz, yoksul ve sokaklarda yaşayan gençler, devletin polisi ve militarist güçler tarafından işbirliği içinde kapkaç çeteciliğine teşvik edildiler.Ve bu kapkaç çetelerinin PKK tarafından organize edildiklerinin aşağılık propagandalarını yaptılar.

Faşist devlet, Kürt halkı ve devrimci çalışmalara yönelik kullandığı kontra ve Türkçü linç çetelerini teşvik ediyor, karşılığında onlara alan açıyor, yargılama ve tutuklama yoluna gitmiyor. Böylece bu çeteler hem devrimci hareketin, Kürt halkının mücadelesinin karşısına çıkarılıyor hem de Türkiye'de işçi sınıfı ve emekçilerin kendi sınıf çıkarları temelinde harekete geçmelerini dinci, şovenist, milliyetçi gericilikle bloke edilmiş oluyor.

Kürt halkı, faşist devletin imha ve inkara dayalı kirli ve karanlık politikasını, Şemdinli'de suçüstü yaptığı kontracı çetelere karşı koruyucu tutumuyla çok iyi tecrübe etti. 1980 Askeri darbesi sürecinde ABD'nin "bizim çocuklar"ından sayılan Y. Büyükanıt, "bizim çocukların iyi çocukları"nı, yani JİTEM mensubu kontracı astsubayları aklamaya çalıştı. Bununla yetinilmedi. Van savcısının suçlu olarak ilan ettiği, Y. Büyükanıt, yargılamanın dışında bırakıldı. Bununla yetinilmedi. Türk ordusu generalleri, islamcı hükümete bazı bürokratların görevden alınmasını, Kürt halkı ve devrimci harekete karşı TMY'nın (Terörle Mücadele Yasası) asker ve polis istemleri doğrultusunda yeniden düzenlenmesini dayattılar. Bunun üzerine Van savcısı Ferhat Sarıkaya hakkında soruşturma açıldı. Türk burjuva meclisi komisyonuna, Kürdistan'da JİTEM'in kontra faaliyetleri üzerine açıklama yapan Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun görevden alındı.

Siyasi ve iktisadi ödünler karşılığında ABD ve AB'li emperyalistlerin komplosu ile PKK önderi A. Öcalan'ı teslim alan Türk devleti, Kürt ulusal mücadelesini bitiremedi. Bugün ise, Güney Kürdistan'da (Irak Kürdistanı) ABD ordusunun PKK gerillasını silahsızlandırmasını istemektedir. Son 20 yılda görüldü ki, Ortadoğu'nun en büyük ordusuna sahip olduğunu söyleyen ve bu "güçlü ordusu"nu pazarlayan Türk sömürgeciliği, Kürt halkı ve gerillası karşısında çaresiz kalıyor. Bugün de, onun kirli, karanlık, kuralsız şiddet ve terörden ısrar etmesi, sadece Kürt ulusunun direnişini, serhildanını ve mücadelesini derinleştirmektedir.

Şemdinli ve Diyarbakır serhildanları, Kürt ulusal mücadelesinde yeni bir dönemece işaret ediyor. Artık K. Kürdistan'da halk kitlelerinin ayaklanması ve direnişi, ulusal demokratik mücadelenin bir parçası haline gelmiştir. Gerilla savaşı, serhildanlarla birleşti. Her gerilla cenazesi, yeni serhildanların vesilesi olacaktır.

Kürt halkı, reformist PKK önderliğini zorluyor. Zira sömürgeci rejim, Kürt halkına, devrimci zor ve kitle şiddetinin dışında bir yol bırakmıyor. Kürt halkı, kurtuluşun halkçı devrimci çözümden geçeceğini seziyor, görüyor. Ve bu mücadeleyi büyük bir cesaret ve kararlılıkla verecek dinamiklere, güçlere sahip olduğunu gösteriyor.

Sömürgeci rejimin imha ve inkar politikalarının bir kez daha iflası kanıtlanıyor. Kürt halkı, ulusal onuru ve özgürlük tutkusuyla ulusal ve demokratik hakları doğrultusunda mücadelesini ilerletiyor. Faşist rejimin yıkılmasına veya çözülmesine ya da Kürdistan'ın özgürlüğe kavuşmasına kadar bu savaşımın devam edeceğinin işaretlerini vermiştir.

MLKP, Diyarbakır ve Kürdistan'daki serhildanlarda aktif yer aldığı gibi, serhildanların Türkiye metropolleri ve emekçi semtlerine yayılması çağrısı yaptı. Türk ve Kürt işçileri ve emekçilerini barikat başına ve sokak çatışmalarına çağırdı. Karşıdevrimci şiddete karşı kitle ve grup şiddeti uygulamasını istedi.

Serhildan sürecinde MLKP güçleri, barikat ve sokak çatışmalarında yer aldı, grup ve kitle şiddetiyle sömürgeci rejimin güçleri ve kurumlarını hedefledi.

MLKP militanları, 30 Mart günü İstanbul'da Küçükköy Askeri Karakolu'nu bombaladı. Yapılan açıklamada, "30 Mart tarihinde faşist TC ordusunun Kürdistan'daki katliamlarını Küçükköy Askeri Karakolu'nu bombalayarak yanıtladık. Kelle kulak avcısı kontrgerilla devleti, 14 HPG'li gerillayı kimyasal silahlarla katlederek, katliamcı yüzünü bir kez daha gösterdi. Kürt halkı Newroz'a katılarak özgürlük taleplerini kitlesel ve iradi bir şekilde ortaya koydu. İmha ve inkar politikalarını yanıtsız bırakmayacağını bir kez daha gösterdi. Bu ira- deye müdahale cesaretini gösteremeyen faşist devlet, Amed'de on binlerce halk kitlesine kurşun sıkarak acizliğini bir kez daha gösterdi." denildi.

MLKP Kürdistan Örgütü militanları, 30 Mart günü Antep'in Konak Mahallesi'nde askeri bir yetkilinin aracını bomba-ladı. Yapılan açıklamada, "Konak Mahallesi'nde, sömürgeci orduda görevli bir askeri yetkilinin arabasını bombaladık. 14 HPG'li gerillaya ve Amed serhildanında şehit düşen özgür yüreklere, özgür bir Kürdistan sözü veriyoruz. Sömürgeciliğe karşı Amed halkının görkemli serhildanını, Kürdistan ve Türkiye'deki isyan ve serhildanları selamlıyoruz. Halkımıza yönelik geliştirilecek hiçbir saldırı yanıtsız kalmayacaktır" ifadelerine yer verildi.

MLKP Milisleri İzmir'de OYAK Bank Gaziemir Şubesi'ni bombaladı. MLKP Milisleri tarafından yapılan açıklamada, eylemin Kürdistan'da kimyasal silahlarla katledilen 14 HPG gerillasının ve Amed'de katledilen 4 kişinin hesabını sormak için yapıldığı belirtildi.

MLKP Kürdistan Örgütü Milisleri, 31 Mart'ta Malatya Asayiş Şube Müdürlüğü'nü bombaladı. Yapılan açıklamada, "Sömürgeci faşist diktatörlüğün ülkemiz Kürdistan'daki operasyon ve katliamlarına misilleme olarak 31 Mart'ta Malatya Asayiş Şube Müdürlüğü'nü bombaladık. Şunu bir kez daha belirtiyoruz ki; dağlarımızı kuşatıp halkımızın onuru olan gerillaya karşı kimyasal silahlarla katliam gerçekleştiren, Amed başta olmak üzere Kürdistan serhildanına çocuk, kadın demeden azgınca saldırıp terör estiren faşist sömürgeciliğin eli kanlı cellatlarından tüm bu saldırı ve katliamların hesabını soracağız. Eylemlerimiz işgalci faşist karargahlar ve katillerin beyninde patlamaya devam edecektir" denildi.

Türkiye işçi sınıfı ve devrimcilerine bu tarihsel ve siyasal fırsatı değerlendirme görevi düşüyor. Bıçak kemiğe dayandı. Kürt halkı artık oyalama ve aşağılamayı kabullenmek istemiyor. Kürt ulusuna özgürlük için topyekün ulusal direniş ve serhildan için ileri!