DANIŞTAY'A SİLAHLI SALDIRI: DEVLET İÇİNDEKİ KLİK ÇATIŞMALARI
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

17 Mayıs 2006 günü, Ankara'da Danıştay 2.Dairesi (Kamu davaları bakan yüksek yargı kuru-mu) üyelerine silahlı bir saldırı düzenlendi. Saldırıda Danıştay 2. daire üyesi M. Yücel Özbilgin öldü. Daire başkanı ve üç üye ağır yaralandı. Türkiye'de laik-antilaik çelişkisini derinleştirmek için kullanılan piyon saldırgan, faşist/islamcı avukat olay anında yakalandı. O, Danıştay 2.dairesi, türbanı kamusal alanda yasakladığı için bu eylemi gerçekleştirdiğini açıkladı. Olaydan kısa bir süre önce ise, laik "ulusal solcu" Cumhuriyet gazetesi üç kez bombalandı. Saldırgan ve arkadaşları, bu eylemlerde de yer aldıklarını açıkladılar. Soruşturma ilerledikçe saldırganın emekli faşist general ve subayların, sivil faşist güçlerin, Kemalist ve ulusalcı faşist "solcu"ların oluşturdukları "Kızıl Elma" bloğuna mensup olduğu ortaya çıktı. Kaldığı evde ve kullandığı arabada Ulusal Kanal araç kartı ( Doğu Perinçek'in İşçi partisi'nin TV kanalı), emekli general ve Türk ırkçısı güçlerin kurduğu Vatansever Kuvvetler Güç Birliği'ne ait kartvizit, MGK'nın oluşturduğu ve gizli tuttuğu Milli Siyaset Belgesi gibi yayın ve belgelere rastlandı. Ayrıca tetikçiyi yönlendiren emekli asker Muzaffer Tekin'in eski Kıbrıs Türk kesiminin ırkçı devlet başkanı Rauf Denktaş, Kürt halkına yönelik suçlar işlemiş ve kirli çetelerin içinde yer almış emekli general Veli Küçük, yine Türkiye'nin gündeminde önemli yer tutan Susurluk çetesi mensubu emekli polis İbrahim Şahin, yakın zamanda ortaya çıkarılan asker, polis ve siyasetçi bileşimli Sauna çetesi mensuplarıyla çekilmiş bolca resim ve video görüntüleri basında yer almaya başladı. Saldırganın geçmişi ve süregelen ilişkileri, saldırı hazırlıkları, hedefi, zamanlaması ve saldırı sonuçlarına yönelik açıklamalar, bu olayların egemen sınıf klikleri arasındaki çelişki ve sürtüşmelerin dönem dönem silahlı çatışma boyutuna vardığını göstermektedir. Olay, egemen sınıf klikleri, faşist generaller, rejimin faşist partileri ve kurumları arasında sert açıklama ve tutumlara yol açtı. Öyle ki, devlet içindeki kriz, siyasal bunalım bütün açıklığı ve çarpıcılığıyla ortaya döküldü. Ölen yargıcın cenaze törenine katılan bakanlar yuhalandı, tartaklandı. Başbakan, olası tepkiler korkusuyla törene katılmadı. Genelkurmay Başkanı H. Özkök, "laik" kesimdeki gösterilerin süreklilik arz etmesini istedi. Yakın zamanda Kürt halkına yönelik saldırı konsepti pratiğinde de aynı çağrı yapılmıştı. Başbakan T. Erdoğan ise, "bağlı bulunduğu hükümetin bakanlarına, başbakanına, bu tür hareketleri ve tepkileri makul karşılamak ve devamını istemek tasvip edilemez" diyerek kendisine bağlı Genelkurmay Başkanını uyardı. Bir komplo ile yüz yüze olduklarını açıkladı.

Peki, bu saldırı nasıl açıklanabilir?

Türkiye'de ordu ile İslami motifli hükümet arasındaki çelişkiler süregeldi. Bir dönem ABD ve AB'nin desteğiyle AKP hükümeti, ordunun siyasal iktidardaki alanını bazı yasalarla sınırlandırmaya yöneldi. Ne var ki, Kasım 2005'de Şemdinli çetesi'nin suçüstü yapıldığı süreçte general Y. Büyükanıt'ın yargılanmasının durdurulması, bu yargılamayı gerekli gören Van savcısı ve Emniyet İstihbarat Başkanı'nın görevden alınması; Kürt halkı ve devrimci harekete karşı generallerin istemi doğrultusunda TMY'nı (Terörle Mücadele Yasası) ağırlaştıran yeni yasanın parlamentoya gönderilmesi, orduyu zaten siyasal yönetimde öne çıkarmış oldu. Şimdi ise, içte Mayıs 2007 'de yapılacak Cumhurbaşkanı seçimleri, dışta ABD'nin İran ve Ortadoğu'ya yönelik politikaları, ordu ve İslami hükümet arasındaki ilişkileri gerdi, çelişkileri derinleştirdi.

Türkiye'de rejim laik değildir. Generallerin laisizm savunusu bir demagojidir. Devletin dini Sünni İslam, ideolojisi ise Türk-İslam sentezidir. Keza AKP hükümeti, Kürtlere düşmanlıkta generallerden aşağı kalır halde değildir. Bu güçler, devrimci harekete ve Kürt halkına karşı rahatlıkla işbirliği içine girebildiler. Bugünkü çelişki iktidarda kimin etkin olacağı üzerinedir. Ayrıca Irak savaşına karşı hükümetin tutumu, Hamas liderinin Türkiye'ye davet edilmesi, İran konusundaki belirsizliği, ABD'nin AKP hükümetine desteğini zayıflatmakta, yeni arayışlara itmektedir.

Saldırganlar, derin devletin çeteleri. Laik dedikleri kendi cephesinin kurumlarını bombalıyor, adamlarını öldürüyorlar. Türk devleti bu türden provokasyonlara ve sicili bozuk geleneklere sahiptir. Medyanın gücüyle bu türden provokasyonları, ciddi bir muhalefetin olmadığı koşularda pekala yaşama geçirebiliyor.

Karşıdevrimci güçler içindeki bu çatışmalar, devrimci ve komünist harekete önemli koşullar ve olanaklar sunmaktadır. Onları suçüstü yapacak gerçekler yaşanıyor. Yapılacak olan devrimci hareketin birleşik mücadelesini geliştirmek, Kürt ulusal hareketiyle güçlü bir ittifaka yönelmek; Kürt ve Türk halklarının siyasal temsilcisi ve sözcüsü olarak siyasal arenada siyasal bir güç olarak ortaya çıkmayı başarabilmektir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

DANIŞTAY'A SİLAHLI SALDIRI: DEVLET İÇİNDEKİ KLİK ÇATIŞMALARI
fc Share on Twitter
 

17 Mayıs 2006 günü, Ankara'da Danıştay 2.Dairesi (Kamu davaları bakan yüksek yargı kuru-mu) üyelerine silahlı bir saldırı düzenlendi. Saldırıda Danıştay 2. daire üyesi M. Yücel Özbilgin öldü. Daire başkanı ve üç üye ağır yaralandı. Türkiye'de laik-antilaik çelişkisini derinleştirmek için kullanılan piyon saldırgan, faşist/islamcı avukat olay anında yakalandı. O, Danıştay 2.dairesi, türbanı kamusal alanda yasakladığı için bu eylemi gerçekleştirdiğini açıkladı. Olaydan kısa bir süre önce ise, laik "ulusal solcu" Cumhuriyet gazetesi üç kez bombalandı. Saldırgan ve arkadaşları, bu eylemlerde de yer aldıklarını açıkladılar. Soruşturma ilerledikçe saldırganın emekli faşist general ve subayların, sivil faşist güçlerin, Kemalist ve ulusalcı faşist "solcu"ların oluşturdukları "Kızıl Elma" bloğuna mensup olduğu ortaya çıktı. Kaldığı evde ve kullandığı arabada Ulusal Kanal araç kartı ( Doğu Perinçek'in İşçi partisi'nin TV kanalı), emekli general ve Türk ırkçısı güçlerin kurduğu Vatansever Kuvvetler Güç Birliği'ne ait kartvizit, MGK'nın oluşturduğu ve gizli tuttuğu Milli Siyaset Belgesi gibi yayın ve belgelere rastlandı. Ayrıca tetikçiyi yönlendiren emekli asker Muzaffer Tekin'in eski Kıbrıs Türk kesiminin ırkçı devlet başkanı Rauf Denktaş, Kürt halkına yönelik suçlar işlemiş ve kirli çetelerin içinde yer almış emekli general Veli Küçük, yine Türkiye'nin gündeminde önemli yer tutan Susurluk çetesi mensubu emekli polis İbrahim Şahin, yakın zamanda ortaya çıkarılan asker, polis ve siyasetçi bileşimli Sauna çetesi mensuplarıyla çekilmiş bolca resim ve video görüntüleri basında yer almaya başladı. Saldırganın geçmişi ve süregelen ilişkileri, saldırı hazırlıkları, hedefi, zamanlaması ve saldırı sonuçlarına yönelik açıklamalar, bu olayların egemen sınıf klikleri arasındaki çelişki ve sürtüşmelerin dönem dönem silahlı çatışma boyutuna vardığını göstermektedir. Olay, egemen sınıf klikleri, faşist generaller, rejimin faşist partileri ve kurumları arasında sert açıklama ve tutumlara yol açtı. Öyle ki, devlet içindeki kriz, siyasal bunalım bütün açıklığı ve çarpıcılığıyla ortaya döküldü. Ölen yargıcın cenaze törenine katılan bakanlar yuhalandı, tartaklandı. Başbakan, olası tepkiler korkusuyla törene katılmadı. Genelkurmay Başkanı H. Özkök, "laik" kesimdeki gösterilerin süreklilik arz etmesini istedi. Yakın zamanda Kürt halkına yönelik saldırı konsepti pratiğinde de aynı çağrı yapılmıştı. Başbakan T. Erdoğan ise, "bağlı bulunduğu hükümetin bakanlarına, başbakanına, bu tür hareketleri ve tepkileri makul karşılamak ve devamını istemek tasvip edilemez" diyerek kendisine bağlı Genelkurmay Başkanını uyardı. Bir komplo ile yüz yüze olduklarını açıkladı.

Peki, bu saldırı nasıl açıklanabilir?

Türkiye'de ordu ile İslami motifli hükümet arasındaki çelişkiler süregeldi. Bir dönem ABD ve AB'nin desteğiyle AKP hükümeti, ordunun siyasal iktidardaki alanını bazı yasalarla sınırlandırmaya yöneldi. Ne var ki, Kasım 2005'de Şemdinli çetesi'nin suçüstü yapıldığı süreçte general Y. Büyükanıt'ın yargılanmasının durdurulması, bu yargılamayı gerekli gören Van savcısı ve Emniyet İstihbarat Başkanı'nın görevden alınması; Kürt halkı ve devrimci harekete karşı generallerin istemi doğrultusunda TMY'nı (Terörle Mücadele Yasası) ağırlaştıran yeni yasanın parlamentoya gönderilmesi, orduyu zaten siyasal yönetimde öne çıkarmış oldu. Şimdi ise, içte Mayıs 2007 'de yapılacak Cumhurbaşkanı seçimleri, dışta ABD'nin İran ve Ortadoğu'ya yönelik politikaları, ordu ve İslami hükümet arasındaki ilişkileri gerdi, çelişkileri derinleştirdi.

Türkiye'de rejim laik değildir. Generallerin laisizm savunusu bir demagojidir. Devletin dini Sünni İslam, ideolojisi ise Türk-İslam sentezidir. Keza AKP hükümeti, Kürtlere düşmanlıkta generallerden aşağı kalır halde değildir. Bu güçler, devrimci harekete ve Kürt halkına karşı rahatlıkla işbirliği içine girebildiler. Bugünkü çelişki iktidarda kimin etkin olacağı üzerinedir. Ayrıca Irak savaşına karşı hükümetin tutumu, Hamas liderinin Türkiye'ye davet edilmesi, İran konusundaki belirsizliği, ABD'nin AKP hükümetine desteğini zayıflatmakta, yeni arayışlara itmektedir.

Saldırganlar, derin devletin çeteleri. Laik dedikleri kendi cephesinin kurumlarını bombalıyor, adamlarını öldürüyorlar. Türk devleti bu türden provokasyonlara ve sicili bozuk geleneklere sahiptir. Medyanın gücüyle bu türden provokasyonları, ciddi bir muhalefetin olmadığı koşularda pekala yaşama geçirebiliyor.

Karşıdevrimci güçler içindeki bu çatışmalar, devrimci ve komünist harekete önemli koşullar ve olanaklar sunmaktadır. Onları suçüstü yapacak gerçekler yaşanıyor. Yapılacak olan devrimci hareketin birleşik mücadelesini geliştirmek, Kürt ulusal hareketiyle güçlü bir ittifaka yönelmek; Kürt ve Türk halklarının siyasal temsilcisi ve sözcüsü olarak siyasal arenada siyasal bir güç olarak ortaya çıkmayı başarabilmektir.