Emperyalist sömürü ve talana karşı tek yol: SOSYALİZM
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Bu yılki DSF'unun merkezinde Afrika'nın sorunları duruyor. Afrika'nın sorunları, sömürgeci, emperyalist işgalden, baskıdan, talandan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Afrika'nın sorunu, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı mücadele sorunudur. Önemli olan sorunların adını koymak değil, sorunların çözümü için kavranması gereken halkanın doğru tespitidir. Burada sömürgecilerle, talancılarla diyaloga yer yoktur. Afrika halklarının kaderini diyalogla belirlemeye çalışmak, mevcut sömürgeci ilişkilerin devamını talep etmekten başka bir anlam taşımaz.

19. yüzyılın sonunda yüzde 95'i sömürge olan Afrika'da 100 yıl sonra sömürge ilişkilerinde pek fazla bir değişme olmamıştır. Şeklen bağımsızlaşan Afrika ülkeleri, emperyalizmin yeni sömürgesi konumundadırlar. Emperyalist ülkeler, başta da ABD, AB'nin Almanya, Fransa, Belçika gibi ülkeleri ve Çin, kara kıtanın yer altı zenginlikleri üzerine rekabetlerini şiddetlendirerek sürdürüyorlar. Çıkarları açısından önemli olan ülkeleri ve bölgeleri işgal etmekten geri kalmıyorlar. Geçen yüzyılın ‘90'lı yıllarının başında Somali'yi işgale kalkıştılar ve derslerini alarak geri çekildiler. Kongo'yu sürekli karıştırıyorlar. Sudan'a müdahale etmek için fırsat kolluyorlar.

Neoliberal saldırılar bütün şiddetiyle devam ediyor. Sermayenin ve üretimin uluslararasılaşması, kapsamlaştırılarak ve derinleştirilerek devam etmektedir. Uluslararası tekeller arasındaki çetin rekabet, emperyalist ülkeler arasında çelişkilerin keskinleşmesi olarak ekonomik ve toplumsal yaşama yansımaktadır. Dünya hegemonyası kurma yeteneğine sahip emperyalist ülkeler, başta da Amerikan emperyalizmi, Alman emperyalizmi, Rus ve Çin emperyalizmi, geliştirmiş oldukları dünya hakimiyeti jeopolitikalarını uygulamaya çalışmaktalar. Bunun anlamı şudur: Başta petrol ve doğal gaz gibi enerji maddeleri olmak üzere önemli kaynakları elde etmek için ülkeler işgal edilmekte, stratejik önemi olan bölgeler ve ülkeler işgal edilmekte. Bunun için emperyalist ülkeler, birbirleriyle kıyasıya rekabet etmekteler. Bu nedenle militarizm geliştirilmekte, özel baskı, sindirme ve tasfiye konseptleriyle gericiliğin ve faşistleştirmenin önü açılmaktadır. Emperyalizmin gericilik, savaş ve faşizm olduğu gerçeği günümüzde gerçek anlamıyla yaşanmaktadır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da olduğu gibi uluslar arası komplolarla ilerici, devrimci ve komünist güçler; özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için mücadele eden güçler tutuklanıyor, zindanlara atılıyorlar. Emperyalist güçler, "uluslar arası terörizme karşı mücadele" adı altında hem uluslar arası alanda ve hem de ulusal alanda hakimiyetlerini güçlendirmek için, işbirlikçilerini de güçlendirerek her alanda saldırılarını örgütlü ve koordineli olarak sürdürmekteler. Emperyalist küreselleşme koşulları, bütün dünyada mücadele sonucu elde edilmiş olan ekonomik ve demokratik hakların yok edilmesi koşullarıdır. Emperyalizm, dünya çapında işçi sınıfını, emekçi kitleleri ve ezilen ulusları örgütsüzleştirmek ve elde etmiş olduğu hakları tamamen gasp etmek için saldırıyor.
"Başka bir dünya" talep eden insanlık; dünya işçi sınıfı ve emekçi kitleler, burjuva iktidarların kendilerine karşı açtığı "savaş"la karşı karşıyalar.

Ama her şey emperyalist burjuvazinin ve yeni sömürgelerdeki yerli işbirlikçilerinin istedikleri gibi gitmiyor. Dünya işçi sınıfı ve emekçi kitleleri, emperyalist burjuvazinin ve işbirlikçilerinin, "uluslar arası terörizme karşı mücadele" adı altında kendilerine karşı açtığı "savaş"a karşı direniyorlar.

Filistin, Irak, Afganistan, Venezüella, Küba, emperyalist işgale, saldırılara ve talana karşı konabileceğini, ancak boyun eğmeyerek, mücadele ederek sonuç alınabileceğini gösteriyorlar. Bu anlamda direnen halklar; Irak halkı, Filistin halkı hepimiz için direniyor. Venezüella ve Küba, genel olarak emperyalizmin ve özelde de Amerikan emperyalizminin her şeye muktedir olmadığını, yenilemez olamayacağını gösteriyor.

Bir taraftan neoliberal saldırıların, gericiliğin, saldırganlığın ifadesi olarak emperyalizm, diğer taraftan "başka bir dünya mümkündür" diyen milyonlarca işçi ve emekçi kitleler ve özgürlüğü için mücadele eden uluslar. Burada bir irade savaşı söz konusudur. Geçmişin, çürüyenin ve çökenin güçleriyle geleceğin güçleri arasında; eskiyle yeni arasında bir mücadele söz konusudur. Bu mücadeleden, "başka bir dünya mümkündür"den emperyalizmle diyalog ya da uzlaşma anlaşılamaz.

Kapitalizme karşı onu yıkmak için mücadele edilmeksizin „başka bir dünya" gerçekleştirilemez. "Başka bir dünya", „sosyal devlet"e geri dönüş olamaz. Evet, "başka bir dünya mümkündür", ama bu "başka dünya", çok renkli, karmaşık, neyin ne olduğu belli olmayan, sömürü ve baskının belli yasalar çerçevesinde gerçekleştirildiği "başka bir dünya" değildir. Dünyanın „lanetlileri" için ise „başka bir dünya mümkündür"ün yegane anlamı sosyalizmdir.

Afrika'nın, bir bütün olarak dünya işçi sınıfının, emekçi kitlelerin ve ezilen ulusların sermayeye ve sömürgeci talana karşı mücadelesi, "insancıl ve dayanışmacı bir kapitalizm" için mücadele çerçevesine sıkıştırılamaz.

Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalist güçler, emperyalizme karşı, işgale ve tehditlere karşı mücadele eden ezilen ulusları ve antiemperyalist güçleri "terörist" ilan ediyorlar ve "uluslararası terörizme karışı mücadele"den bahsediyorlar. Unutmamalıyız ki, "başka bir dünya", ancak ve ancak emperyalizme karşı mücadele eden, Afganistan ve Irak'ta olduğu gibi işgale karşı direnen halkların yanında yer almakla, onların mücadelesine desteklemekle mümkün olacaktır.

Bizleri ilgilendirmesi gereken, uluslararası çapta antiemperyalist mücadelenin geleceğidir. Uluslararası antiemperyalist mücadele dağınıktır; örgütlülüğü ulusal sınırlar içinde bile pek çok ülkede bütün veya önde gelen antiemperyalist güçleri kapsamamaktadır. Yani belli takvimlerde, eylemlerde örgütlerin bir araya gelmeleri ve o an için antiemperyalist mücadeleyi birlikte sürdürmeleri söz konusudur. Bu durum, pasifistlerin ve reformistlerin, bunun ötesinde troçkistlerin güya antiemperyalist mücadele vermelerine ortam hazırlamaktadır. Bu gerçeklik göstermektedir ki, antiemperyalist mücadeleyi ulusal, bölgesel ve giderek de uluslararası çapta örgütlemekle, reformist ve pasifist güçlere umut bağlayan milyonlara alternatif olabiliriz. Bu anlamda, Balkanlarda ve Ortadoğu'da kurulan antiemperyalist koordinasyonlar, başka bölgelerde de kurularak yaygınlaştırılmalı ve işlevli kılınmalıdır.

Neoliberal saldırılarla, başka ülkelerin tehdit ve işgal edilmesiyle birleştirilmeyen bir mücadelenin gerçek anlamda bir antiemperyalist mücadele olamayacağını çıplak yaşam göstermektedir. Antiemperyalist mücadelenin sadece Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ile sınırlandırılamayacağı, bundan bütün emperyalizme karşı mücadelenin anlaşılması gerektiği ve bu anlamda da AB'ye karşı mücadelenin de aynı zamanda antiemperyalist mücadele olduğu unutulmamalıdır.

"Başka bir dünya mümkündür" umuduyla bir araya gelmiş olan kitleler, emperyalizme, gericiliğe karşı, antiemperyalizm, devrim, ve sosyalizm temelinde mücadele yürütmelidirler.

Dünya işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin ve ezilen ulusların ihtiyacı olan, uluslararası birleşik antiemperyalist mücadeledir; antiemperyalist mücadelenin uluslararası çapta örgütsel birliğinin sağlanmasıdır.
Partimiz MLKP, uluslararası birleşik antiemperyalist mücadelenin geliştirilmesi ve birliğinin sağlanabilmesi icin mücadele etmektedir.

Yegane Alternatif Sosyalizmdir!
Yaşasın Enternasyonal Dayanışma!


 

 

Arşiv

 

2014
Ekim
2011
Ekim
2009
Haziran Mart
2008
Eylül
2007
Mayıs Ocak
2006
Mayıs Ocak
2005
Kasım Temmuz
Mart
2004
Ekim Temmuz
Haziran Mart
Ocak
2003
Kasım Haziran
Mayıs Şubat
Haziran

 

Emperyalist sömürü ve talana karşı tek yol: SOSYALİZM
fc Share on Twitter
 

Bu yılki DSF'unun merkezinde Afrika'nın sorunları duruyor. Afrika'nın sorunları, sömürgeci, emperyalist işgalden, baskıdan, talandan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Afrika'nın sorunu, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı mücadele sorunudur. Önemli olan sorunların adını koymak değil, sorunların çözümü için kavranması gereken halkanın doğru tespitidir. Burada sömürgecilerle, talancılarla diyaloga yer yoktur. Afrika halklarının kaderini diyalogla belirlemeye çalışmak, mevcut sömürgeci ilişkilerin devamını talep etmekten başka bir anlam taşımaz.

19. yüzyılın sonunda yüzde 95'i sömürge olan Afrika'da 100 yıl sonra sömürge ilişkilerinde pek fazla bir değişme olmamıştır. Şeklen bağımsızlaşan Afrika ülkeleri, emperyalizmin yeni sömürgesi konumundadırlar. Emperyalist ülkeler, başta da ABD, AB'nin Almanya, Fransa, Belçika gibi ülkeleri ve Çin, kara kıtanın yer altı zenginlikleri üzerine rekabetlerini şiddetlendirerek sürdürüyorlar. Çıkarları açısından önemli olan ülkeleri ve bölgeleri işgal etmekten geri kalmıyorlar. Geçen yüzyılın ‘90'lı yıllarının başında Somali'yi işgale kalkıştılar ve derslerini alarak geri çekildiler. Kongo'yu sürekli karıştırıyorlar. Sudan'a müdahale etmek için fırsat kolluyorlar.

Neoliberal saldırılar bütün şiddetiyle devam ediyor. Sermayenin ve üretimin uluslararasılaşması, kapsamlaştırılarak ve derinleştirilerek devam etmektedir. Uluslararası tekeller arasındaki çetin rekabet, emperyalist ülkeler arasında çelişkilerin keskinleşmesi olarak ekonomik ve toplumsal yaşama yansımaktadır. Dünya hegemonyası kurma yeteneğine sahip emperyalist ülkeler, başta da Amerikan emperyalizmi, Alman emperyalizmi, Rus ve Çin emperyalizmi, geliştirmiş oldukları dünya hakimiyeti jeopolitikalarını uygulamaya çalışmaktalar. Bunun anlamı şudur: Başta petrol ve doğal gaz gibi enerji maddeleri olmak üzere önemli kaynakları elde etmek için ülkeler işgal edilmekte, stratejik önemi olan bölgeler ve ülkeler işgal edilmekte. Bunun için emperyalist ülkeler, birbirleriyle kıyasıya rekabet etmekteler. Bu nedenle militarizm geliştirilmekte, özel baskı, sindirme ve tasfiye konseptleriyle gericiliğin ve faşistleştirmenin önü açılmaktadır. Emperyalizmin gericilik, savaş ve faşizm olduğu gerçeği günümüzde gerçek anlamıyla yaşanmaktadır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da olduğu gibi uluslar arası komplolarla ilerici, devrimci ve komünist güçler; özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için mücadele eden güçler tutuklanıyor, zindanlara atılıyorlar. Emperyalist güçler, "uluslar arası terörizme karşı mücadele" adı altında hem uluslar arası alanda ve hem de ulusal alanda hakimiyetlerini güçlendirmek için, işbirlikçilerini de güçlendirerek her alanda saldırılarını örgütlü ve koordineli olarak sürdürmekteler. Emperyalist küreselleşme koşulları, bütün dünyada mücadele sonucu elde edilmiş olan ekonomik ve demokratik hakların yok edilmesi koşullarıdır. Emperyalizm, dünya çapında işçi sınıfını, emekçi kitleleri ve ezilen ulusları örgütsüzleştirmek ve elde etmiş olduğu hakları tamamen gasp etmek için saldırıyor.
"Başka bir dünya" talep eden insanlık; dünya işçi sınıfı ve emekçi kitleler, burjuva iktidarların kendilerine karşı açtığı "savaş"la karşı karşıyalar.

Ama her şey emperyalist burjuvazinin ve yeni sömürgelerdeki yerli işbirlikçilerinin istedikleri gibi gitmiyor. Dünya işçi sınıfı ve emekçi kitleleri, emperyalist burjuvazinin ve işbirlikçilerinin, "uluslar arası terörizme karşı mücadele" adı altında kendilerine karşı açtığı "savaş"a karşı direniyorlar.

Filistin, Irak, Afganistan, Venezüella, Küba, emperyalist işgale, saldırılara ve talana karşı konabileceğini, ancak boyun eğmeyerek, mücadele ederek sonuç alınabileceğini gösteriyorlar. Bu anlamda direnen halklar; Irak halkı, Filistin halkı hepimiz için direniyor. Venezüella ve Küba, genel olarak emperyalizmin ve özelde de Amerikan emperyalizminin her şeye muktedir olmadığını, yenilemez olamayacağını gösteriyor.

Bir taraftan neoliberal saldırıların, gericiliğin, saldırganlığın ifadesi olarak emperyalizm, diğer taraftan "başka bir dünya mümkündür" diyen milyonlarca işçi ve emekçi kitleler ve özgürlüğü için mücadele eden uluslar. Burada bir irade savaşı söz konusudur. Geçmişin, çürüyenin ve çökenin güçleriyle geleceğin güçleri arasında; eskiyle yeni arasında bir mücadele söz konusudur. Bu mücadeleden, "başka bir dünya mümkündür"den emperyalizmle diyalog ya da uzlaşma anlaşılamaz.

Kapitalizme karşı onu yıkmak için mücadele edilmeksizin „başka bir dünya" gerçekleştirilemez. "Başka bir dünya", „sosyal devlet"e geri dönüş olamaz. Evet, "başka bir dünya mümkündür", ama bu "başka dünya", çok renkli, karmaşık, neyin ne olduğu belli olmayan, sömürü ve baskının belli yasalar çerçevesinde gerçekleştirildiği "başka bir dünya" değildir. Dünyanın „lanetlileri" için ise „başka bir dünya mümkündür"ün yegane anlamı sosyalizmdir.

Afrika'nın, bir bütün olarak dünya işçi sınıfının, emekçi kitlelerin ve ezilen ulusların sermayeye ve sömürgeci talana karşı mücadelesi, "insancıl ve dayanışmacı bir kapitalizm" için mücadele çerçevesine sıkıştırılamaz.

Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalist güçler, emperyalizme karşı, işgale ve tehditlere karşı mücadele eden ezilen ulusları ve antiemperyalist güçleri "terörist" ilan ediyorlar ve "uluslararası terörizme karışı mücadele"den bahsediyorlar. Unutmamalıyız ki, "başka bir dünya", ancak ve ancak emperyalizme karşı mücadele eden, Afganistan ve Irak'ta olduğu gibi işgale karşı direnen halkların yanında yer almakla, onların mücadelesine desteklemekle mümkün olacaktır.

Bizleri ilgilendirmesi gereken, uluslararası çapta antiemperyalist mücadelenin geleceğidir. Uluslararası antiemperyalist mücadele dağınıktır; örgütlülüğü ulusal sınırlar içinde bile pek çok ülkede bütün veya önde gelen antiemperyalist güçleri kapsamamaktadır. Yani belli takvimlerde, eylemlerde örgütlerin bir araya gelmeleri ve o an için antiemperyalist mücadeleyi birlikte sürdürmeleri söz konusudur. Bu durum, pasifistlerin ve reformistlerin, bunun ötesinde troçkistlerin güya antiemperyalist mücadele vermelerine ortam hazırlamaktadır. Bu gerçeklik göstermektedir ki, antiemperyalist mücadeleyi ulusal, bölgesel ve giderek de uluslararası çapta örgütlemekle, reformist ve pasifist güçlere umut bağlayan milyonlara alternatif olabiliriz. Bu anlamda, Balkanlarda ve Ortadoğu'da kurulan antiemperyalist koordinasyonlar, başka bölgelerde de kurularak yaygınlaştırılmalı ve işlevli kılınmalıdır.

Neoliberal saldırılarla, başka ülkelerin tehdit ve işgal edilmesiyle birleştirilmeyen bir mücadelenin gerçek anlamda bir antiemperyalist mücadele olamayacağını çıplak yaşam göstermektedir. Antiemperyalist mücadelenin sadece Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ile sınırlandırılamayacağı, bundan bütün emperyalizme karşı mücadelenin anlaşılması gerektiği ve bu anlamda da AB'ye karşı mücadelenin de aynı zamanda antiemperyalist mücadele olduğu unutulmamalıdır.

"Başka bir dünya mümkündür" umuduyla bir araya gelmiş olan kitleler, emperyalizme, gericiliğe karşı, antiemperyalizm, devrim, ve sosyalizm temelinde mücadele yürütmelidirler.

Dünya işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin ve ezilen ulusların ihtiyacı olan, uluslararası birleşik antiemperyalist mücadeledir; antiemperyalist mücadelenin uluslararası çapta örgütsel birliğinin sağlanmasıdır.
Partimiz MLKP, uluslararası birleşik antiemperyalist mücadelenin geliştirilmesi ve birliğinin sağlanabilmesi icin mücadele etmektedir.

Yegane Alternatif Sosyalizmdir!
Yaşasın Enternasyonal Dayanışma!