Bize gücünüz yetmez!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

13 Nisan günü Türkiye'de faşist diktatörlük bir kez daha ve çok açık bir şekilde gerçek yüzünü gösterdi. Mahkeme salonlarında adaletsizlik ve sokaklarda vahşi şiddet; Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da bugünkü durum budur.
İstanbul'da 21 Eylül'deki polis operasyonlarında gözaltına alınan 17 tutsak, 6 ay tutukluluğun ardından 13 Nisan'da Beşiktaş'ta 9. Ağır Ceza Mahkemesine çıkarıldı. 10 Eylül tutsakları, zafer işaretleri ve sloganlarla girdikleri mahkemede, sosyalist kişiliklerini ve bağlı oldukları kurumların yasallığını savundular; kendilerinin değil, Hrant Dink, Süleyman Yeter ve Kemal Türkler'in katillerinin yargılanmasını istediler.
Haziran 2006'da kabul edilen yeni TMY çerçevesinde, partimize ve devrimci sosyalist gazete, sendika ve derneklere yönelik 8-12 Eylül ve 21 Eylül baskınlarının ardından, gerek Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da gerekse uluslararası alanda geniş bir dayanışma hareketi gelişti. Bu dayanışma 13 Nisan'da da, ülkenin 20'den fazla değişik illerinden gelen 700 ilerici, devrimci ve sosyalistin ve Rusya, Kanada, Kolombiya, Almanya, Fransa, İngiltere, Bulgaristan, Yunanistan ve İsviçre'den gelen uluslararası delegelerin 10 Eylül tutsaklarını desteklemek ve devlet terörünü kınamak için Beşiktaş'ta mahkeme binası önünde gerçekleştirdikleri ‘Özgürlük ve Adalet Buluşması'nda somutlandı.
Devlet, 13 Nisan'ın birleşik devrimci mücadele bakımından anlamını iyi bildiğinden Özgürlük ve Adalet Buluşmasına vahşice saldırarak 114 devrimciyi gözaltına aldı ve 20'sini tutukladı. Saldırının kendisi de geniş dayanışma eylemlerine konu oldu.
10 Eylül tutsaklarından, Limter-Is Sendikası genel başkanı ve genel sekreterinin, Özgür Radyo çalışanlarının da aralarında bulunduğu 10 devrimci serbest bırakıldı. 7'si cezaevine geri gönderildi. Mahkeme 7 Ağustos'a ertelendi.
13 Nisan buluşması, Eylül saldırılarının arkasından, sosyalist kurumların öncülüğünde, demokrat, devrimci, ilerici güçleri, aydınları, sendikacıları kapsayan birleşik mücadele hattının; TMY saldırılarını TMY'yi çöpe gönderme perspektifiyle yanıtlama hattının doruk noktasıydı. Faşist rejimin Eylül saldırısı, sosyalist güçler tarafından "Özgürlük İstiyoruz!" kampanyasıyla yanıtlanmış, saldırılara karşı mücadele, işçilerin, emekçilerin, gençlerin, ezilen kadınların, Kürt halkının "politik özgürlük" talebiyle birleştirilmişti. Ardından, 13 Nisan'ın öngününde, diktatörlüğün sosyalistleri, komünistleri faşist mahkemelerde yargılama girişimi, Maraş katliamından Corum katliamına, Hrant Dink suikastından 1 Mayıs 1977 katliamına, işçi ve emekçilerin adalet talebinin karşılanmadığı sayısız kontrgerilla eylemi şahsında faşist mahkemeleri yargılama eylemine dönüştürülmüş, işçi ve emekçiler "Özgürlük ve Adalet" talebiyle sosyalistlere sahip çıkmaya, faşist diktatörlükten hesap sormaya çağrılmıştı.
13 Nisan'dan geriye baktığımızda faşist diktatörlüğün devrimci sosyalist kurumları marjinalleştirme, işlevsizleştirme, yıldırma saldırısının bu kampanyalarla boşa çıkartıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sosyalist kurumlar öncelikle "Bize gücünüz yetmez!" şiarıyla yılmayacaklarını, kavgayı daha ileriden örgütleyeceklerini gösterdiler. Ardından, öncülük ettikleri dayanışma hareketi ve politik özgürlükler talepli kampanya ile marjinalleştirme çabalarını boşa çıkarttılar, dağıtılmak istenen mevzilerini korudukları gibi, kendi alanlarını genişletirken, faşizmin TMY saldırılarının önünü kestiler. Boğulmaya çalışılan sosyalizm ideallerini mahkeme salonlarında savunmakla kalmadılar; 13 Nisan'ı işçilere, emekçilere sosyalizmin ideolojisini taşımanın kaldıracı yaptılar. 13 Nisan'dan 1 Mayıs'a bir köprü kurarak, yargılanması gerekenin sosyalistler değil, 1 Mayıs 1977 katliamının da sorumlusu olan kontrgerilla devleti olduğuna işaret ettiler. 13 Nisan şahsında sosyalizm idealleriyle, 1 Mayıs şahsında işçi ve emekçiler arasında güçlü bir bağı örmeye çalıştılar. Dahası, sosyalist güçlerin bu çabaları, ilerici aydınlar, sendikacılar, gazeteciler, kitle örgütleri, işçi ve emekçiler nezdinde ve uluslararası alanda yanıtını da buldu. Uluslararası alanda, dünya burjuvazisinin antiterör saldırısına ortak pratik karşı koyuşun, eylemli, gerçek ilişkiler zemininde enternasyonal dayanışmayı örmenin güzel örnekleri sergilendi. Beşiktaş'taki polis saldırısına birlikte dilenildi.
Faşist diktatörlüğün Beşiktaş buluşmasına azgın saldırısının nedeni bu olgularda aranmalıdır. Diktatörlüğün, büyük bir gürültüyle ilan ettiği saldırı dalgası elinde patlamıştır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Bize gücünüz yetmez!
fc Share on Twitter
 

13 Nisan günü Türkiye'de faşist diktatörlük bir kez daha ve çok açık bir şekilde gerçek yüzünü gösterdi. Mahkeme salonlarında adaletsizlik ve sokaklarda vahşi şiddet; Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da bugünkü durum budur.
İstanbul'da 21 Eylül'deki polis operasyonlarında gözaltına alınan 17 tutsak, 6 ay tutukluluğun ardından 13 Nisan'da Beşiktaş'ta 9. Ağır Ceza Mahkemesine çıkarıldı. 10 Eylül tutsakları, zafer işaretleri ve sloganlarla girdikleri mahkemede, sosyalist kişiliklerini ve bağlı oldukları kurumların yasallığını savundular; kendilerinin değil, Hrant Dink, Süleyman Yeter ve Kemal Türkler'in katillerinin yargılanmasını istediler.
Haziran 2006'da kabul edilen yeni TMY çerçevesinde, partimize ve devrimci sosyalist gazete, sendika ve derneklere yönelik 8-12 Eylül ve 21 Eylül baskınlarının ardından, gerek Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da gerekse uluslararası alanda geniş bir dayanışma hareketi gelişti. Bu dayanışma 13 Nisan'da da, ülkenin 20'den fazla değişik illerinden gelen 700 ilerici, devrimci ve sosyalistin ve Rusya, Kanada, Kolombiya, Almanya, Fransa, İngiltere, Bulgaristan, Yunanistan ve İsviçre'den gelen uluslararası delegelerin 10 Eylül tutsaklarını desteklemek ve devlet terörünü kınamak için Beşiktaş'ta mahkeme binası önünde gerçekleştirdikleri ‘Özgürlük ve Adalet Buluşması'nda somutlandı.
Devlet, 13 Nisan'ın birleşik devrimci mücadele bakımından anlamını iyi bildiğinden Özgürlük ve Adalet Buluşmasına vahşice saldırarak 114 devrimciyi gözaltına aldı ve 20'sini tutukladı. Saldırının kendisi de geniş dayanışma eylemlerine konu oldu.
10 Eylül tutsaklarından, Limter-Is Sendikası genel başkanı ve genel sekreterinin, Özgür Radyo çalışanlarının da aralarında bulunduğu 10 devrimci serbest bırakıldı. 7'si cezaevine geri gönderildi. Mahkeme 7 Ağustos'a ertelendi.
13 Nisan buluşması, Eylül saldırılarının arkasından, sosyalist kurumların öncülüğünde, demokrat, devrimci, ilerici güçleri, aydınları, sendikacıları kapsayan birleşik mücadele hattının; TMY saldırılarını TMY'yi çöpe gönderme perspektifiyle yanıtlama hattının doruk noktasıydı. Faşist rejimin Eylül saldırısı, sosyalist güçler tarafından "Özgürlük İstiyoruz!" kampanyasıyla yanıtlanmış, saldırılara karşı mücadele, işçilerin, emekçilerin, gençlerin, ezilen kadınların, Kürt halkının "politik özgürlük" talebiyle birleştirilmişti. Ardından, 13 Nisan'ın öngününde, diktatörlüğün sosyalistleri, komünistleri faşist mahkemelerde yargılama girişimi, Maraş katliamından Corum katliamına, Hrant Dink suikastından 1 Mayıs 1977 katliamına, işçi ve emekçilerin adalet talebinin karşılanmadığı sayısız kontrgerilla eylemi şahsında faşist mahkemeleri yargılama eylemine dönüştürülmüş, işçi ve emekçiler "Özgürlük ve Adalet" talebiyle sosyalistlere sahip çıkmaya, faşist diktatörlükten hesap sormaya çağrılmıştı.
13 Nisan'dan geriye baktığımızda faşist diktatörlüğün devrimci sosyalist kurumları marjinalleştirme, işlevsizleştirme, yıldırma saldırısının bu kampanyalarla boşa çıkartıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sosyalist kurumlar öncelikle "Bize gücünüz yetmez!" şiarıyla yılmayacaklarını, kavgayı daha ileriden örgütleyeceklerini gösterdiler. Ardından, öncülük ettikleri dayanışma hareketi ve politik özgürlükler talepli kampanya ile marjinalleştirme çabalarını boşa çıkarttılar, dağıtılmak istenen mevzilerini korudukları gibi, kendi alanlarını genişletirken, faşizmin TMY saldırılarının önünü kestiler. Boğulmaya çalışılan sosyalizm ideallerini mahkeme salonlarında savunmakla kalmadılar; 13 Nisan'ı işçilere, emekçilere sosyalizmin ideolojisini taşımanın kaldıracı yaptılar. 13 Nisan'dan 1 Mayıs'a bir köprü kurarak, yargılanması gerekenin sosyalistler değil, 1 Mayıs 1977 katliamının da sorumlusu olan kontrgerilla devleti olduğuna işaret ettiler. 13 Nisan şahsında sosyalizm idealleriyle, 1 Mayıs şahsında işçi ve emekçiler arasında güçlü bir bağı örmeye çalıştılar. Dahası, sosyalist güçlerin bu çabaları, ilerici aydınlar, sendikacılar, gazeteciler, kitle örgütleri, işçi ve emekçiler nezdinde ve uluslararası alanda yanıtını da buldu. Uluslararası alanda, dünya burjuvazisinin antiterör saldırısına ortak pratik karşı koyuşun, eylemli, gerçek ilişkiler zemininde enternasyonal dayanışmayı örmenin güzel örnekleri sergilendi. Beşiktaş'taki polis saldırısına birlikte dilenildi.
Faşist diktatörlüğün Beşiktaş buluşmasına azgın saldırısının nedeni bu olgularda aranmalıdır. Diktatörlüğün, büyük bir gürültüyle ilan ettiği saldırı dalgası elinde patlamıştır.