Tecrit duvarı delindi
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

19 Aralık 2000 tarihinde 20 hapishanede eş zamanlı düzenlenen ve 28 devrimci tutsağın şehit düşmesiyle sonuçlanan kanlı bir katliamın ardından Türkiye ve Kuzey Kürdistan hapishanelerinde devrimci tutsaklar, F-Tipi tecrit zindanlarına götürüldüler.
Ardından, 11 devrimci örgütten tutsaklar, görkemli ölüm orucu eylemiyle devletin teslim alma saldırısına karşı direndiler. Partimiz MLKP dahil 8 örgüt tarafından, işlevini oynadığı ve artık yerini başka araçlara bırakması gerektiği açıklamasıyla 2002 yılında bitirilen ölüm oruçları, DHKP-C tarafından altı yıl boyunca sürdürüldü. Ölüm oruçlarının tarihsel zaferi, devrimci tutsakların F tipi hücrelerde dahi faşizmin teslim alma saldırısına boyun eğmeyeceğinin gösterilmesi oldu. Böylelikle devrimcilerin hanesine ideolojik alamda bir zafer yazılırken, devletin tecrit politikasında ısrarı sürdü ve herhangi bir somut fiziki/politik kazanım elde edilemedi.
F tipi tecride karşı mücadele, geçtiğimiz aylarda yeni bir evreye girdi. Avukat Behiç Aşçı, Gülcan Görüroğlu ve Sevgi Saymaz'ın tecride karşı yürüttükleri ölüm orucu 300'lü günlere yaklaşırken, tecrit karşıtı mücadele giderek aydınları, sanatçıları ve toplumun değişik kesimlerini de içine aldı. Partimize yönelik Eylül saldırılarında somutlaşan TMY'ye karşıtı mücadele, tecrit karşıtı mücadeleyle birleşti. Birleşik devrimci mücadele hattı, yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen Taksim buluşmalarını, ilerici reformist kesimlerin sürece dahil edilebilmesini, giderek sendika, konfederasyon, meslek örgütlerinin, avukatların konuya duyarlılığının gelişmesini getirdi. Üç kapı üç kilit talebi, toplumsal mücadelenin başlıca güncel talepleri arasına girdi. Tecrit sorunu burjuva basının sansürünü deldi. 19 Aralık katliamının yıldönümü, TMY'ye ve tecride karşı birleşik direniş hattının yaşam bulduğu ve tecrit karşıtı duyarlılıkta önemli bir dönemecin geçildiği süreç oldu. Ocak ayı, özellikle İstanbul'da, İzmir'de ve Ankara'da kitleselleşen eylemlere tanıklık etti.
Bu süreçte köşeye sıkışan devlet, uzun süre suskunluğunu korumakta dirense de, önce Cezaevleri Genel Müdürü Kenan İpek'in tecritten ödün verilmeyeceğini belirten açıklaması, sonra Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın F tiplerinde insani olmayan koşulların varlığını kabul edişi, devlet güçleri bakımından da bir kıpırdanmaya işaret ediyordu.
Sonunda, 6 yıllık tecrit politikasından geri adım atıldı. Adalet Bakanlığı, 22 Ocak'ta F tiplerine ilişkin yeni bir genelge yayınlayarak, "tutuklu ve hükümlülerin 10 kişiyi aşmayacak şekilde haftada 10 saat sohbet amaçlı bir araya gelebileceklerini" açıkladı. Bu konu üzerinde ‘disiplin' koşulu kaldırıldı.
Bu geri adım sonucu, Avukat Behiç Aşçı, Gülcan Görüroğlu ve Sevgi Saymaz ölüm orucunu sonlandırdılar. 27 Ocak günü İstanbul Taksim'de bir araya gelen aydınlar, sanatçılar, avukatlar, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, siyasi parti ve platformlar, haftalardır tecride karşı yaptıkları cumartesi eylemlerinin finalinde buluştu. Eylemde "Direniş kazandı, Tecride karşı mücadelemiz sürüyor" yazılı pankart açıldı.
Devletin bu geri adımı, tecrit duvarında bir delik açarken, tecrit sorununu ortadan kaldırmıyor. Dahası, yasal olarak kazanılan bu hakkın, fiili gasp etme girişimlerine karşı da savunulması gerekiyor. Dolayısıyla tecrit karşıtı mücadele bitmek bir yana, yeni bir aşamaya giriyor.
Faşist diktatörlüğün Haziran ayında çıkardığı yeni Terörle Mücadele Yasası, sonrasında giriştiği yargısız infazlar, tutuklama ve gözaltı terörü, Eylül'deki tutuklama saldırısı, sonraki baskın ve gözaltılar, toplumsal mücadeleyi geriletmek bir yana, tecrit sorunu somutunda devlete geri adım attırmayı başarabilen, Hrant Dink cinayeti somutunda yüz binlerin antifaşist kardeşlik gösterilerini açığa çıkaran bir hatta büyüyerek ilerliyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Tecrit duvarı delindi
fc Share on Twitter
 

19 Aralık 2000 tarihinde 20 hapishanede eş zamanlı düzenlenen ve 28 devrimci tutsağın şehit düşmesiyle sonuçlanan kanlı bir katliamın ardından Türkiye ve Kuzey Kürdistan hapishanelerinde devrimci tutsaklar, F-Tipi tecrit zindanlarına götürüldüler.
Ardından, 11 devrimci örgütten tutsaklar, görkemli ölüm orucu eylemiyle devletin teslim alma saldırısına karşı direndiler. Partimiz MLKP dahil 8 örgüt tarafından, işlevini oynadığı ve artık yerini başka araçlara bırakması gerektiği açıklamasıyla 2002 yılında bitirilen ölüm oruçları, DHKP-C tarafından altı yıl boyunca sürdürüldü. Ölüm oruçlarının tarihsel zaferi, devrimci tutsakların F tipi hücrelerde dahi faşizmin teslim alma saldırısına boyun eğmeyeceğinin gösterilmesi oldu. Böylelikle devrimcilerin hanesine ideolojik alamda bir zafer yazılırken, devletin tecrit politikasında ısrarı sürdü ve herhangi bir somut fiziki/politik kazanım elde edilemedi.
F tipi tecride karşı mücadele, geçtiğimiz aylarda yeni bir evreye girdi. Avukat Behiç Aşçı, Gülcan Görüroğlu ve Sevgi Saymaz'ın tecride karşı yürüttükleri ölüm orucu 300'lü günlere yaklaşırken, tecrit karşıtı mücadele giderek aydınları, sanatçıları ve toplumun değişik kesimlerini de içine aldı. Partimize yönelik Eylül saldırılarında somutlaşan TMY'ye karşıtı mücadele, tecrit karşıtı mücadeleyle birleşti. Birleşik devrimci mücadele hattı, yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen Taksim buluşmalarını, ilerici reformist kesimlerin sürece dahil edilebilmesini, giderek sendika, konfederasyon, meslek örgütlerinin, avukatların konuya duyarlılığının gelişmesini getirdi. Üç kapı üç kilit talebi, toplumsal mücadelenin başlıca güncel talepleri arasına girdi. Tecrit sorunu burjuva basının sansürünü deldi. 19 Aralık katliamının yıldönümü, TMY'ye ve tecride karşı birleşik direniş hattının yaşam bulduğu ve tecrit karşıtı duyarlılıkta önemli bir dönemecin geçildiği süreç oldu. Ocak ayı, özellikle İstanbul'da, İzmir'de ve Ankara'da kitleselleşen eylemlere tanıklık etti.
Bu süreçte köşeye sıkışan devlet, uzun süre suskunluğunu korumakta dirense de, önce Cezaevleri Genel Müdürü Kenan İpek'in tecritten ödün verilmeyeceğini belirten açıklaması, sonra Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın F tiplerinde insani olmayan koşulların varlığını kabul edişi, devlet güçleri bakımından da bir kıpırdanmaya işaret ediyordu.
Sonunda, 6 yıllık tecrit politikasından geri adım atıldı. Adalet Bakanlığı, 22 Ocak'ta F tiplerine ilişkin yeni bir genelge yayınlayarak, "tutuklu ve hükümlülerin 10 kişiyi aşmayacak şekilde haftada 10 saat sohbet amaçlı bir araya gelebileceklerini" açıkladı. Bu konu üzerinde ‘disiplin' koşulu kaldırıldı.
Bu geri adım sonucu, Avukat Behiç Aşçı, Gülcan Görüroğlu ve Sevgi Saymaz ölüm orucunu sonlandırdılar. 27 Ocak günü İstanbul Taksim'de bir araya gelen aydınlar, sanatçılar, avukatlar, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, siyasi parti ve platformlar, haftalardır tecride karşı yaptıkları cumartesi eylemlerinin finalinde buluştu. Eylemde "Direniş kazandı, Tecride karşı mücadelemiz sürüyor" yazılı pankart açıldı.
Devletin bu geri adımı, tecrit duvarında bir delik açarken, tecrit sorununu ortadan kaldırmıyor. Dahası, yasal olarak kazanılan bu hakkın, fiili gasp etme girişimlerine karşı da savunulması gerekiyor. Dolayısıyla tecrit karşıtı mücadele bitmek bir yana, yeni bir aşamaya giriyor.
Faşist diktatörlüğün Haziran ayında çıkardığı yeni Terörle Mücadele Yasası, sonrasında giriştiği yargısız infazlar, tutuklama ve gözaltı terörü, Eylül'deki tutuklama saldırısı, sonraki baskın ve gözaltılar, toplumsal mücadeleyi geriletmek bir yana, tecrit sorunu somutunda devlete geri adım attırmayı başarabilen, Hrant Dink cinayeti somutunda yüz binlerin antifaşist kardeşlik gösterilerini açığa çıkaran bir hatta büyüyerek ilerliyor.