Türk burjuva cephesinde saflaşmalar ve birlikler
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Rejim güçleri arasında süren hegemonya mücadelesinde ordu kesimi, 27 Nisan muhtırası öncesinde ve ardından düzenlettiği mitinglerle inisiyatifi ele geçirdi. Mevcut parlamentoda yeterli çoğunluğa sahip olan ve Cumhurbaşkanını kendi partisinden seçmek isteyen AKP'ye darbe tehdidi ile Cumhurbaşkanı seçtirmedi. Baskılar karşısında kendisi aday olmayı dahi göze alamayan Tayyip Erdoğan, son anda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü aday göstermişti. Muhalefet ise seçim günü parlamentoyu boykot etmiş, ardından Anayasa mahkemesine başvurmuştu. Ordunun muhtırası sonrasında toplanan Anayasa Mahkemesi ilk tur seçimi iptal ederek AKP'ye Cumhurbaşkanı seçtirmeme hamlelerine son noktayı koymuştu. AKP sonunda bu yenilgiyi sineye çekerek 22 Temmuz'da erken genel seçim kararı aldı.
27 Nisan muhtırası ordu ve yedeğindeki güçler ile hükümet arasında oluşan saflaşmayı derinleştirdi ve devlet cephesinde fiilen iki cephe yarattı: "Laik-şeriatçı" ekseninde geliştirilen saflaşmanın bir yanında hükümet partisi AKP'nin temsil ettiği cephe, diğer yanında ise başını ordunun çektiği ve sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP, DSP gibi burjuva partilerden, ordunun bayraktarlığını yapan İP'e "sivil toplum" örgütlerini kapsamına alan cephe yer almaktadır.
AKP, bugün için TÜSİAD'ın ekonomi ve politik programını en iyi uygulamaya çalışan bir burjuva partidir. TÜSİAD, AKP'nin gerçek anlamda temel ilkelerine, dünya anlayışına tekabül eden bir parti olmamasına rağmen, programını uygulatmakta başka tercihi olmadığı için önce muhtırayı, "parlamentonun kararına saygılı olunması" diyerek açıktan eleştirdi ve AKP'nin yanında yer aldı. Ama birkaç gün sonra çark ederek meclisin ve muhtırayı verenlerin isteklerine uyulması gerektiğini açıkladı.
Faşist devletin siyasal güçleri arasındaki hegemonya mücadelesi şimdilik seçimlere kilitlenmiş durumda. Kürtlerin ve devrimci, demokrat ve ilerici güçlerin de parlamentoya girebileceğini hesaba katan bu güçler, bir anda kendi aralarındaki görüş ayrılığını, düşmanlığı bir kenara bırakıp ortak hareket etmeye başladılar. Kendi aralarında anlaşan burjuva partiler, DTP'nin bağımsız adaylarla seçime (yüzde 10 barajından dolayı) gireceğini açıklamasının ardından, onu engellemek için bir dizi hileye başvurmaya başladılar: Bağımsız adaylar için şimdiye kadar olduğu gibi ayrı bir oy pusulası yerine, bütün partilerin ve bağımsız adayların isimlerinin tek oy pusulasına yazılması; daha önce ceza almış Kürtlerin aday olamayacağına karar verilmesi; tutuklamalar; Kürdistan'da yaygın askeri operasyonlar; Kürt adayların kazanmasının kesin olduğu yerlerde işgalci Türk ordusu askerlerinin isimlerinin topluca seçmen listelerine yazdırılıp -kendi yasalarına da ters olmasına rağmen- oy kullandırılması gibi birçok hileye ve saldırıya başvurulmaktadır.
Ordu yandaşlarının başlattığı AKP karşıtı mitingleri, burjuva sol partiler "şeriata da darbeye de karşı" olma söylemleriyle kendi etkisinde sürdürmekte ve özellikle askeri darbelere ve şeriata karşı olan ilerici demokrat kesimleri arkalayarak seçmen tabanı oluşturmaya çalışmaktadır. Irkçılık ve şovenizm temelinde sürdürülen ve Avrupa'ya kadar uzanan bu Türk bayraklı mitingler, rejimin kendi iç saflaşmasına toplumsal zemin yaratma çabası olarak devam etmektedir.
Ordu, 27 Nisan muhtırası ve askeri darbe tehdidi ile hedefine kısmen ulaşmıştır. AKP'yi küçülterek tek başına hükümet olmasını engellemek için diğer burjuva partileri yönlendirmiştir. Bunun sonucu olarak CHP ve DSP, birleşme gerçekleşmese de seçimde ortak adım atma kararı aldı ve ANAP ve DYP de DP (Demokrat Parti) olarak birleşti.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Türk burjuva cephesinde saflaşmalar ve birlikler
fc Share on Twitter
 

Rejim güçleri arasında süren hegemonya mücadelesinde ordu kesimi, 27 Nisan muhtırası öncesinde ve ardından düzenlettiği mitinglerle inisiyatifi ele geçirdi. Mevcut parlamentoda yeterli çoğunluğa sahip olan ve Cumhurbaşkanını kendi partisinden seçmek isteyen AKP'ye darbe tehdidi ile Cumhurbaşkanı seçtirmedi. Baskılar karşısında kendisi aday olmayı dahi göze alamayan Tayyip Erdoğan, son anda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü aday göstermişti. Muhalefet ise seçim günü parlamentoyu boykot etmiş, ardından Anayasa mahkemesine başvurmuştu. Ordunun muhtırası sonrasında toplanan Anayasa Mahkemesi ilk tur seçimi iptal ederek AKP'ye Cumhurbaşkanı seçtirmeme hamlelerine son noktayı koymuştu. AKP sonunda bu yenilgiyi sineye çekerek 22 Temmuz'da erken genel seçim kararı aldı.
27 Nisan muhtırası ordu ve yedeğindeki güçler ile hükümet arasında oluşan saflaşmayı derinleştirdi ve devlet cephesinde fiilen iki cephe yarattı: "Laik-şeriatçı" ekseninde geliştirilen saflaşmanın bir yanında hükümet partisi AKP'nin temsil ettiği cephe, diğer yanında ise başını ordunun çektiği ve sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP, DSP gibi burjuva partilerden, ordunun bayraktarlığını yapan İP'e "sivil toplum" örgütlerini kapsamına alan cephe yer almaktadır.
AKP, bugün için TÜSİAD'ın ekonomi ve politik programını en iyi uygulamaya çalışan bir burjuva partidir. TÜSİAD, AKP'nin gerçek anlamda temel ilkelerine, dünya anlayışına tekabül eden bir parti olmamasına rağmen, programını uygulatmakta başka tercihi olmadığı için önce muhtırayı, "parlamentonun kararına saygılı olunması" diyerek açıktan eleştirdi ve AKP'nin yanında yer aldı. Ama birkaç gün sonra çark ederek meclisin ve muhtırayı verenlerin isteklerine uyulması gerektiğini açıkladı.
Faşist devletin siyasal güçleri arasındaki hegemonya mücadelesi şimdilik seçimlere kilitlenmiş durumda. Kürtlerin ve devrimci, demokrat ve ilerici güçlerin de parlamentoya girebileceğini hesaba katan bu güçler, bir anda kendi aralarındaki görüş ayrılığını, düşmanlığı bir kenara bırakıp ortak hareket etmeye başladılar. Kendi aralarında anlaşan burjuva partiler, DTP'nin bağımsız adaylarla seçime (yüzde 10 barajından dolayı) gireceğini açıklamasının ardından, onu engellemek için bir dizi hileye başvurmaya başladılar: Bağımsız adaylar için şimdiye kadar olduğu gibi ayrı bir oy pusulası yerine, bütün partilerin ve bağımsız adayların isimlerinin tek oy pusulasına yazılması; daha önce ceza almış Kürtlerin aday olamayacağına karar verilmesi; tutuklamalar; Kürdistan'da yaygın askeri operasyonlar; Kürt adayların kazanmasının kesin olduğu yerlerde işgalci Türk ordusu askerlerinin isimlerinin topluca seçmen listelerine yazdırılıp -kendi yasalarına da ters olmasına rağmen- oy kullandırılması gibi birçok hileye ve saldırıya başvurulmaktadır.
Ordu yandaşlarının başlattığı AKP karşıtı mitingleri, burjuva sol partiler "şeriata da darbeye de karşı" olma söylemleriyle kendi etkisinde sürdürmekte ve özellikle askeri darbelere ve şeriata karşı olan ilerici demokrat kesimleri arkalayarak seçmen tabanı oluşturmaya çalışmaktadır. Irkçılık ve şovenizm temelinde sürdürülen ve Avrupa'ya kadar uzanan bu Türk bayraklı mitingler, rejimin kendi iç saflaşmasına toplumsal zemin yaratma çabası olarak devam etmektedir.
Ordu, 27 Nisan muhtırası ve askeri darbe tehdidi ile hedefine kısmen ulaşmıştır. AKP'yi küçülterek tek başına hükümet olmasını engellemek için diğer burjuva partileri yönlendirmiştir. Bunun sonucu olarak CHP ve DSP, birleşme gerçekleşmese de seçimde ortak adım atma kararı aldı ve ANAP ve DYP de DP (Demokrat Parti) olarak birleşti.