Türk parlamentosunda DTP'li vekiller ve beklentiler
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Kürt halkının iradesini Türk burjuva parlamentosuna taşımak amacıyla 22 Temmuz seçimlerine katılan DTP (Demokratik Toplum Partisi), tüm engellemelere rağmen parlamentoya 19 milletvekili sokmayı ve grup oluşturmayı başardı (SDP'li Akın Birdal ile birlikte DTP grubu 20 milletvekilinden oluşuyor). DTP, seçim sistemindeki temel engellerden biri olan %10 barajını aşmak için bağımsız adaylar üzerinden seçime girince, burjuvazi onların seçilmesini engellemek için başkaca birçok oyuna başvurdu. Kürt seçmenlerin başka uzak kentlerdeki seçmen listelerine yazdırılması yoluyla oy kullanmaları engellenerek, Kürdistan'da konuşlandırılmış onbinlerce ordu mensubunu usulsüz bir şekilde seçmen listelerine yazdırıp oy kullandırarak, Antep'te olduğu gibi onbinlerce seçmene fiili olarak oy kullandırmayarak, bağımsız adayların isimlerini birleşik oy pusulasına yazarak, seçimlerin hemen ardından seçildikleri ilan edilen bağımsız Kürt adayların sonradan seçilmediklerini ilan ederek ve daha birçok oyunla Kürt halkının iradesinin seçimlerde parlamentoya yansıması engellenmeye çalışılmıştır.

Sömürgeci faşist diktatörlük, Kürt adayların seçilmesini engelleyemeyince, Kürt ulusunu ve diğer ulusal azınlıkları inkâr temelindeki ırkçı yemin metnini DTP'li vekillere dayattı. Bu yemine uyup uymayacakları konusundaki spekülasyonlarla özellikle medya üzerinden bir gerilim yarattı. DTP'li vekiller ise, 1991'de Leyla Zana ve Hatip Dicle'nin resmi ideolojinin imha ve inkâr dayatmasını reddeden hattından yürümediler ve faşist diktatörlüğün dayattığı metni olduğu gibi okudular. 91'de Zana'ların çıkışından bu yana değişen, PKK'nin 99'da küçük burjuva devrimci çizgiden küçük burjuva reformcu çizgiye evrilişidir. Zana'ların eylemi serhildanların doruğa ulaştığı ve Kürt ulusal direnişi bir ulusal devrim düzeyine ulaştığı koşulların bir ürünü ve parçasıyken, bugünkü yemin töreni ulusların kendi kaderini tayin hakkının reddedildiği, bağımsız Kürdistan programının terk edildiği sürecin bir sonucudur. Bu uzlaşma çizgisi, DTP yöneticilerinin meclis yemin töreninde faşist MHP ile el sıkışmaya kadar vardırıldı. Oysa MHP, Kürt halkına, devrimcilere, ilericilere her yerde, her fırsatta saldıran, linç eden, katleden bir partidir. Seçim mitinglerinde elinde ip ile gezen ve sürekli Abdullah Öcalan'ın idamını isteyen ırkçı, faşist bir partinin vekilleriyle Kürt halkının temsilcilerinin buluşması, uzlaşmacı çizginin bile sınırlarına sığmamaktadır. Bu, Kürt halkının çıkarlarının ve demokratik taleplerinin temsil edilmesinden fersah fersah uzak bir yaklaşımdır.
DTP'nin seçim öncesi ve sonrası izlediği uzlaşma çizgisi ve bunun sonucu olarak faşist MHP ile tokalaşması, şüphesiz ki DTP'nin izlediği ulusal reformcu ve burjuva çözüm yöneliminin sonucudur. Bu tutum, faşizmi meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Seçim sürecinde izlediği parlamentoyu esas alan çizgisi, ittifaklar politikasında devrimci ve ilerici güçlerin önemli bir bölümünü dıştalayan tutumu, adaylarını belirlemede Türk burjuvazisinin onayını alabilecek bazı kişilikleri öne çıkarması DTP'nin seçimlerden beklenenin çok altında oy almasını beraberinde getirdi. Bir önceki seçime göre oldukça oy kaybeden DTP, seçimden sonra yayınladığı bir genelgede seçimlerde başarılı olamadığını belirterek, özeleştiri yaptı. Ancak özeleştirisi, Kürt halkının özlemlerini temsil etmede ve taleplerini militanca savunmada yaşadığı eksiklikleri değil, kendilerinden "terör"le ilgilerini kesmelerini bekleyen kesimlerin ihtiyaçlarını karşılayamadıkları temelinde yükseldi. Oysa gerçek anlamda bir özeleştiri, burjuva parlamentosunun Kürt ulusunun, işçi ve emekçilerin sorunlarının dile getirilebileceği bir araç olmaktan öte bir işe yaramayacağını görmeleri, burjuva parlamentosunun Kürt ulusuna, işçi sınıfı ve ezilenlere özgürlük ve eşitlik getirmeyeceğini, mücadelede kazanımcı olanın sokakta ve dağdaki meşru mücadele olduğunu gören bir tutum almaları olurdu.

DTP'li adayların meclise girmesi politik açıdan önemlidir. Bunların seçilmesini sağlayan ezilen Kürt halkı, işçi ve emekçilerdir. Kürtler, ilk defa kendi kurumlarıyla seçilerek Türk parlamentosuna girmişlerdir. Dolayısıyla da DTP'li vekillerin gerek Kürt halkının, gerekse de DTP'yi destekleyen halk kesimlerinin çıkarlarını burjuva parlamentosunda savunmaları beklenmektedir. Ezilen Kürt ulusunun meclisteki sözcüleri olmalarının gerekleriyle hareket etmelidirler. Onlar, Türk halkının da sosyal ve politik taleplerini sahiplenmeli, desteklemeli ve mecliste dile getirmelidirler. Ancak bu şekilde Türk halkı, işçi ve emekçileri üzerinde etkili olan ırkçılığın ve şovenizmin etkisinin kırılmasında ve halkların kardeşliğinin güçlendirilmesinde rol oynayabilirler.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Türk parlamentosunda DTP'li vekiller ve beklentiler
fc Share on Twitter
 

Kürt halkının iradesini Türk burjuva parlamentosuna taşımak amacıyla 22 Temmuz seçimlerine katılan DTP (Demokratik Toplum Partisi), tüm engellemelere rağmen parlamentoya 19 milletvekili sokmayı ve grup oluşturmayı başardı (SDP'li Akın Birdal ile birlikte DTP grubu 20 milletvekilinden oluşuyor). DTP, seçim sistemindeki temel engellerden biri olan %10 barajını aşmak için bağımsız adaylar üzerinden seçime girince, burjuvazi onların seçilmesini engellemek için başkaca birçok oyuna başvurdu. Kürt seçmenlerin başka uzak kentlerdeki seçmen listelerine yazdırılması yoluyla oy kullanmaları engellenerek, Kürdistan'da konuşlandırılmış onbinlerce ordu mensubunu usulsüz bir şekilde seçmen listelerine yazdırıp oy kullandırarak, Antep'te olduğu gibi onbinlerce seçmene fiili olarak oy kullandırmayarak, bağımsız adayların isimlerini birleşik oy pusulasına yazarak, seçimlerin hemen ardından seçildikleri ilan edilen bağımsız Kürt adayların sonradan seçilmediklerini ilan ederek ve daha birçok oyunla Kürt halkının iradesinin seçimlerde parlamentoya yansıması engellenmeye çalışılmıştır.

Sömürgeci faşist diktatörlük, Kürt adayların seçilmesini engelleyemeyince, Kürt ulusunu ve diğer ulusal azınlıkları inkâr temelindeki ırkçı yemin metnini DTP'li vekillere dayattı. Bu yemine uyup uymayacakları konusundaki spekülasyonlarla özellikle medya üzerinden bir gerilim yarattı. DTP'li vekiller ise, 1991'de Leyla Zana ve Hatip Dicle'nin resmi ideolojinin imha ve inkâr dayatmasını reddeden hattından yürümediler ve faşist diktatörlüğün dayattığı metni olduğu gibi okudular. 91'de Zana'ların çıkışından bu yana değişen, PKK'nin 99'da küçük burjuva devrimci çizgiden küçük burjuva reformcu çizgiye evrilişidir. Zana'ların eylemi serhildanların doruğa ulaştığı ve Kürt ulusal direnişi bir ulusal devrim düzeyine ulaştığı koşulların bir ürünü ve parçasıyken, bugünkü yemin töreni ulusların kendi kaderini tayin hakkının reddedildiği, bağımsız Kürdistan programının terk edildiği sürecin bir sonucudur. Bu uzlaşma çizgisi, DTP yöneticilerinin meclis yemin töreninde faşist MHP ile el sıkışmaya kadar vardırıldı. Oysa MHP, Kürt halkına, devrimcilere, ilericilere her yerde, her fırsatta saldıran, linç eden, katleden bir partidir. Seçim mitinglerinde elinde ip ile gezen ve sürekli Abdullah Öcalan'ın idamını isteyen ırkçı, faşist bir partinin vekilleriyle Kürt halkının temsilcilerinin buluşması, uzlaşmacı çizginin bile sınırlarına sığmamaktadır. Bu, Kürt halkının çıkarlarının ve demokratik taleplerinin temsil edilmesinden fersah fersah uzak bir yaklaşımdır.
DTP'nin seçim öncesi ve sonrası izlediği uzlaşma çizgisi ve bunun sonucu olarak faşist MHP ile tokalaşması, şüphesiz ki DTP'nin izlediği ulusal reformcu ve burjuva çözüm yöneliminin sonucudur. Bu tutum, faşizmi meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Seçim sürecinde izlediği parlamentoyu esas alan çizgisi, ittifaklar politikasında devrimci ve ilerici güçlerin önemli bir bölümünü dıştalayan tutumu, adaylarını belirlemede Türk burjuvazisinin onayını alabilecek bazı kişilikleri öne çıkarması DTP'nin seçimlerden beklenenin çok altında oy almasını beraberinde getirdi. Bir önceki seçime göre oldukça oy kaybeden DTP, seçimden sonra yayınladığı bir genelgede seçimlerde başarılı olamadığını belirterek, özeleştiri yaptı. Ancak özeleştirisi, Kürt halkının özlemlerini temsil etmede ve taleplerini militanca savunmada yaşadığı eksiklikleri değil, kendilerinden "terör"le ilgilerini kesmelerini bekleyen kesimlerin ihtiyaçlarını karşılayamadıkları temelinde yükseldi. Oysa gerçek anlamda bir özeleştiri, burjuva parlamentosunun Kürt ulusunun, işçi ve emekçilerin sorunlarının dile getirilebileceği bir araç olmaktan öte bir işe yaramayacağını görmeleri, burjuva parlamentosunun Kürt ulusuna, işçi sınıfı ve ezilenlere özgürlük ve eşitlik getirmeyeceğini, mücadelede kazanımcı olanın sokakta ve dağdaki meşru mücadele olduğunu gören bir tutum almaları olurdu.

DTP'li adayların meclise girmesi politik açıdan önemlidir. Bunların seçilmesini sağlayan ezilen Kürt halkı, işçi ve emekçilerdir. Kürtler, ilk defa kendi kurumlarıyla seçilerek Türk parlamentosuna girmişlerdir. Dolayısıyla da DTP'li vekillerin gerek Kürt halkının, gerekse de DTP'yi destekleyen halk kesimlerinin çıkarlarını burjuva parlamentosunda savunmaları beklenmektedir. Ezilen Kürt ulusunun meclisteki sözcüleri olmalarının gerekleriyle hareket etmelidirler. Onlar, Türk halkının da sosyal ve politik taleplerini sahiplenmeli, desteklemeli ve mecliste dile getirmelidirler. Ancak bu şekilde Türk halkı, işçi ve emekçileri üzerinde etkili olan ırkçılığın ve şovenizmin etkisinin kırılmasında ve halkların kardeşliğinin güçlendirilmesinde rol oynayabilirler.