BU SAVAŞ, AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN PETROL SAVAŞIDIR
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Amerikan emperyalizminin açıklanmış savaş amacı, Irak'ta Amerikan yanlısı bir rejimi işbaşına getirmektir. Amerikan emperyalizmi, kendi çıkarlarına hizmet edecek bir düzen kurmak için nasıl bir savaş yürüteceğini de açıkladı. Bunun nasıl bir savaş olacağını ABD Başkanı Bush'un 20 Eylül 2002'de Amerikan Kongresi'ne sunduğu raporda görüyoruz. Bu rapor; "ABD'nin Ulusal Güvenlik Stratejisi", bütün dünyaya karşı bir savaş ilanından başka bir anlam taşımamaktadır. Amerikan emperya-lizminin bütün dünyaya karşı savaş ilanı, SB ve revizyonist bloğun dağılmasından sonra sistemleştirilmiş ve 11 Eylül saldırısından sonra ise "uluslararası terörizme karşı savaş" adı altında uygulanmaya konmuştu. Böylece Bush, Amerikan emperyalizminin dünyanın çeşitli yerlerinde sürdürmekte olduğu savaşı belli bir "Ulusal Güvenlik Stratejisi" çerçevesinde açıklamış oluyordu.

Bu yeni stratejiyle Amerikan emperyalizmi, şimdiye kadarki Amerikan askeri stratejisinde önemli değişmeler yapıyor ve evrensel kabul edilen devletler ve halklar hukukunu tamamen bir kenara itiyor. Bunu, Amerikan emperyalizminin her an ve dünyanın her yerinde Amerikan çıkarlarına göre hareket etmeyen devletleri hizaya getirmek için "önleyici savaş"a başvuracağını açıklamasında görmekteyiz. Buna göre Amerikan emperyalizmi, düşmanın olası saldırısını boşa çıkartmak için, ondan daha erken davranarak saldırı savaşını öngörmektedir. Böylece, Amerikan emperyalizmi, gerek gördüğünde ülkelerin hükümranlık hakkını çiğnemeyi göze almaktadır.

Bu yeni strateji, 21. yüzyılda Amerikan emperyalizminin bütün dünyada siyasi ve askeri hakimiyetini öngörüyor. Amerikan emperyalizminin 21. yüzyıl jeopolitikasının gerçekleştirilmesine hizmet eden bu strateji, Amerikan emperyalizminin bu jeopoitikasının gerçekleşmesi önünde engel olabilecek mevcut ve potansiyel güçleri de sindirmeyi hedefliyor. AB, Rusya, Çin ve ilerisi için Hindistan'ın, ABD ile boy ölçüşecek bir güce sahip olmamasını hedefliyor. Amerikan emperyalizmi, kendisiyle boy ölçüşecek mevcut ve potansiyel rakiplerini de "önleyici savaş"la tehdit diyor.

Bu yeni stratejisi, Amerikan emperyalizminin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir uluslararası anlaşmaya uyulmayacağının açık ifadesidir. Amerikan emperya- lizminin siyasi temsilcileri, gerekli olursa başkalarıyla ittifak kurulabilir, BM'in görüşü alınabilir, ama esas olan, BM veya başka uluslararası kurumların veya müttefik görülen ülkelerin, her halükarda ABD çıkarlarını kabul etmekle karşı karşıya olduklarını belirtiyorlar. Bu, ABD, kendi çıkarlarını, iradesini kabul ettirmek için, gerekirse tek başına da hareket edecektir, savaşacaktır anlamına gelir.

Amerikan emperyalizmi, iki süper güçlü dünyanın, ikiye bölünmüşlükten ve belli güç dengesinden kaynaklanan görece istikrarlılığının, SB ve revizyonist bloğun yıkılmasından sonra giderek açık ve artan bir istikrarsızlığa dönüştüğünü görüyor. Aynı zamanda, SB ve revizyonist bloğun dağılmasından sonra daha da yoğunlaştırarak sürdürdüğü antikomünist propagandayla dünya çapında geniş yığınları ideolojik olarak kazanamadığını ve ABD'nin dünya hakimiyeti politikasının aracı durumuna getiremediğini de görüyor.

Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalist politikalara karşı dünya çapında tepki artıyor ve örgütleniyor. Evet, dünya çapında milyonların sokağa dökülmesi, ulusal ve sosyal kurtuluş için mücadelelerin sindirilememesi, anti emperyalist direnişin yükselişte olduğunu göstermektedir. ABD, bütün bu gelişmeleri -haklı olarak!- Amerikan emperyalizminin politikalarına karşı gelmek olarak algılıyor ve "uluslararası terörizme karşı savaş" adı altında her örgütlü devrimci, demokratik, antiemperyalist mücadeleyi bastırmayı ve antiemperyalist, antiamerikancı mücadeleyi engelleyemeyen her ülkeye müdahale etmeyi görev olarak görmektedir. Amerikan emperyalizminin bu yeni stratejisi; "önleyici savaş" anlayışı, savaşı dünyanın her tarafına yaymak, her tarafta savaşmak anlamına gelmektedir.

Anlaşılan o ki Amerikan emperyalizmi, Irak'a karşı olası saldırısını "önleyici savaş" adı altında İngiltere ile birlikte gerçekleştirecek. Bunun muhtemelen böyle olacağını, "uluslararası terörizme karşı" emperyalist koalisyonun dağılmışlık durumu veya bu koalisyonda görülen derin çatlaklar göstermektedir. Afganistan'a karşı "uluslararası terörizme karşı savaş" vesilesiyle gerçekleştirilen emperyalist koalisyon, Irak'a karşı savaş söz konusu olduğunda, koalisyonun emperyalist bileşenleri, birbiriyle çelişen kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlamışlardır. Bunun nedeni Irak'ın sahip olduğu mevcut ve potansiyel petrol ve gazdır.

Başta Çin, Rusya; Fransa gibi emperyalist ülkelerin petrol ve gaz tekelleri, Irak'ın bu yer altı zenginliğini işlemek için milyarlarca dolarla ifade edilen anlaşmalar imzaladılar. Yaklaşık 30 ülkeden 60'dan fazla petrol işletmesi, Irak'a uygulanan ambargonun kaldırılmasından yana. Çünkü ambargonun kaldırılması, imzalanan anlaşmaların yürürlüğe girmesinin ötesinde önemli iktisadi çıkarlara da yol açmaktadır. Irak'la anlaşma yapan ülkelerin listesine bakıldığında iki ülkenin adı görülmü- yor: ABD ve İngiltere.

Demek ki iktisadi ve siyasi çıkarlar, Irak'a karşı "uluslararası terörizme karşı savaş" adı altında emperyalist koalisyonun oluşmasını engelliyor. ABD ve İngiltere karşısında diğer emperyalist ülkeler, 1991'deki gibi bir emperyalist koalisyonun bileşenleri olmaktan yana değiller. Rusya, Çin ve AB'nin Almanya ve Fransa gibi emperyalist ülkeler, Amerikan emperyalizminin İngiltere ile birlikte yürüteceği Irak savaşının kendilerine karşı bir savaş olduğunu çok iyi biliyorlar.

Irak'a saldırı ve bu ülkenin Amerikan emperyalizmi tarafından işgali, sadece bu ülkede değil, bütün Ortadoğu'da önemli değişikliklere neden olabilir. Irak'a savaşa karşı olduğunu sürekli açıklayan Türkiye, ABD'nin yanında savaşa bir şekilde katılmaktan öte bir şansının olmadığını görüyor. Güney Kürdistan'da bir Kürt devletinin oluşumundan korkan Türk burjuva devleti, bu savaşta inisiyatifsiz kalama- yacağını biliyor. Amerikan emperyalizmi, Türk burjuva devletinin korkusunu, onu savaşa katmak için kullanıyor. Her halükarda faşist diktatörlük, ABD'den elde edeceği ekonomik kolaylıklar, askeri alandaki borçların silinmesi gibi birtakım kırıntılar karşılığında olası savaşa bir biçimde katılacak ve bu ülkenin geleceğinin kendi çıkarlarına ters düşmeyecek bir şekilde şekillenmesinde rol oynamaya çalışacaktır.

Türk burjuva ordusunun, Güney Kürdistan'da Kürt devletinin kurulmasını engellemek ve Türkmenleri korumak adı altında Musul-Kerkük petrol bölgesini işgal etmek için Güney Kürdistan'a girmesi dört parçaya bölünmüş Kürt dinamiklerinin; bir bütün olarak Kürt ulusunun ulusal direnişine ivme kazandıran bir faktör olacaktır.

Irak'a karşı yeni bir emperyalist savaş engellenebilir mi? Şüphesiz ki engellenir. Ama pasif direnişle, sadece "savaş istemiyoruz" diyerek değil. "Antiküresel hareket"in bir bileşeni olarak veya onun içinden çıkarak veya onun bir yansıması olarak dünya çapında yeni bir ''barış hareketi" gelişiyor. Milyonlarca insanı kapsamına alan ve çeşitli ülkelerde, özellikle de ABD ve İngiltere'de görkemli gösteri- lerle kendisini gösteren bu hareket, savaş karşıtlarının hareketidir. Önemli olan, ABD'nin emperyalist hegemonya mücadelesi olarak açığa çıkan Bush'un "yeni savaşı"nı, "savaş istemiyoruz, dünyanın mevcut halinden memnunuz" anlayışıyla engellemeye çalışmak değildir. Önemli olan, emperyalistlerin sürdürdükleri savaşların talan, katliam, haksız savaşlar olduğu bilinciyle hareket edebilmektir. Gelişen bu harekete böyle bir siyasi yön verme görevi, devrimcilere ve özellikle de komünistlere düşmektedir. Komünist ve devrimci partiler, uluslararası antiemperya- list mücadeleyi örgütlemek, emperyalist savaşa, talan ve katliama karşı uluslararası antiemperyalist bir cephe kurarak mücadele etmek göreviyle karşı karşıyadırlar.

Bunun ötesinde Amerikan emperyalizminin Irak'a saldırısına, olası Amerikan işgaline, ancak ve ancak bölgemizdeki bütün komünist, devrimci, antiemperyalist güçlerin; bir bütün olarak sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren bütün siyasi güç ve dinamiklerin örgütlü mücadelesiyle karşı konabilir. Olası emperyalist işgali kırmak, emperyalizmi bölgemizden kovmak, işbirlikçi düzenleri yıkmak; ülkelerimizi ve bölgemizi özgürleştirmek ve demokratikleştirmek ancak ve ancak bu güçler tarafından gerçekleştirilebilir.

Irak'a veya başka bir ülkeye yönelik emperyalist savaşa karşı olmak, ne Saddam Hüseyin rejiminin ne de diğer ülkelerdeki faşist ya da baskıcı rejimlerin yanında yer almak anlamına gelir. Irak'a yönelik emperyalist savaşa veya "uluslararası terörizme karşı savaş" adı altında şu veya bu ülkeye karşı yürütülen, planlanan emperyalist saldırıya karşı olmak, o ülke işçi sınıfı ve halklarının yanında yer almak anlamına gelir.

Önemli olan, komünist ve devrimci güçlerin dünya işçi sınıfını ve emekçilerini, ezilen halklarını ve uluslarını emperyalizme karşı mücadelede örgütleyebilmektir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

BU SAVAŞ, AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN PETROL SAVAŞIDIR
fc Share on Twitter
 

Amerikan emperyalizminin açıklanmış savaş amacı, Irak'ta Amerikan yanlısı bir rejimi işbaşına getirmektir. Amerikan emperyalizmi, kendi çıkarlarına hizmet edecek bir düzen kurmak için nasıl bir savaş yürüteceğini de açıkladı. Bunun nasıl bir savaş olacağını ABD Başkanı Bush'un 20 Eylül 2002'de Amerikan Kongresi'ne sunduğu raporda görüyoruz. Bu rapor; "ABD'nin Ulusal Güvenlik Stratejisi", bütün dünyaya karşı bir savaş ilanından başka bir anlam taşımamaktadır. Amerikan emperya-lizminin bütün dünyaya karşı savaş ilanı, SB ve revizyonist bloğun dağılmasından sonra sistemleştirilmiş ve 11 Eylül saldırısından sonra ise "uluslararası terörizme karşı savaş" adı altında uygulanmaya konmuştu. Böylece Bush, Amerikan emperyalizminin dünyanın çeşitli yerlerinde sürdürmekte olduğu savaşı belli bir "Ulusal Güvenlik Stratejisi" çerçevesinde açıklamış oluyordu.

Bu yeni stratejiyle Amerikan emperyalizmi, şimdiye kadarki Amerikan askeri stratejisinde önemli değişmeler yapıyor ve evrensel kabul edilen devletler ve halklar hukukunu tamamen bir kenara itiyor. Bunu, Amerikan emperyalizminin her an ve dünyanın her yerinde Amerikan çıkarlarına göre hareket etmeyen devletleri hizaya getirmek için "önleyici savaş"a başvuracağını açıklamasında görmekteyiz. Buna göre Amerikan emperyalizmi, düşmanın olası saldırısını boşa çıkartmak için, ondan daha erken davranarak saldırı savaşını öngörmektedir. Böylece, Amerikan emperyalizmi, gerek gördüğünde ülkelerin hükümranlık hakkını çiğnemeyi göze almaktadır.

Bu yeni strateji, 21. yüzyılda Amerikan emperyalizminin bütün dünyada siyasi ve askeri hakimiyetini öngörüyor. Amerikan emperyalizminin 21. yüzyıl jeopolitikasının gerçekleştirilmesine hizmet eden bu strateji, Amerikan emperyalizminin bu jeopoitikasının gerçekleşmesi önünde engel olabilecek mevcut ve potansiyel güçleri de sindirmeyi hedefliyor. AB, Rusya, Çin ve ilerisi için Hindistan'ın, ABD ile boy ölçüşecek bir güce sahip olmamasını hedefliyor. Amerikan emperyalizmi, kendisiyle boy ölçüşecek mevcut ve potansiyel rakiplerini de "önleyici savaş"la tehdit diyor.

Bu yeni stratejisi, Amerikan emperyalizminin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir uluslararası anlaşmaya uyulmayacağının açık ifadesidir. Amerikan emperya- lizminin siyasi temsilcileri, gerekli olursa başkalarıyla ittifak kurulabilir, BM'in görüşü alınabilir, ama esas olan, BM veya başka uluslararası kurumların veya müttefik görülen ülkelerin, her halükarda ABD çıkarlarını kabul etmekle karşı karşıya olduklarını belirtiyorlar. Bu, ABD, kendi çıkarlarını, iradesini kabul ettirmek için, gerekirse tek başına da hareket edecektir, savaşacaktır anlamına gelir.

Amerikan emperyalizmi, iki süper güçlü dünyanın, ikiye bölünmüşlükten ve belli güç dengesinden kaynaklanan görece istikrarlılığının, SB ve revizyonist bloğun yıkılmasından sonra giderek açık ve artan bir istikrarsızlığa dönüştüğünü görüyor. Aynı zamanda, SB ve revizyonist bloğun dağılmasından sonra daha da yoğunlaştırarak sürdürdüğü antikomünist propagandayla dünya çapında geniş yığınları ideolojik olarak kazanamadığını ve ABD'nin dünya hakimiyeti politikasının aracı durumuna getiremediğini de görüyor.

Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalist politikalara karşı dünya çapında tepki artıyor ve örgütleniyor. Evet, dünya çapında milyonların sokağa dökülmesi, ulusal ve sosyal kurtuluş için mücadelelerin sindirilememesi, anti emperyalist direnişin yükselişte olduğunu göstermektedir. ABD, bütün bu gelişmeleri -haklı olarak!- Amerikan emperyalizminin politikalarına karşı gelmek olarak algılıyor ve "uluslararası terörizme karşı savaş" adı altında her örgütlü devrimci, demokratik, antiemperyalist mücadeleyi bastırmayı ve antiemperyalist, antiamerikancı mücadeleyi engelleyemeyen her ülkeye müdahale etmeyi görev olarak görmektedir. Amerikan emperyalizminin bu yeni stratejisi; "önleyici savaş" anlayışı, savaşı dünyanın her tarafına yaymak, her tarafta savaşmak anlamına gelmektedir.

Anlaşılan o ki Amerikan emperyalizmi, Irak'a karşı olası saldırısını "önleyici savaş" adı altında İngiltere ile birlikte gerçekleştirecek. Bunun muhtemelen böyle olacağını, "uluslararası terörizme karşı" emperyalist koalisyonun dağılmışlık durumu veya bu koalisyonda görülen derin çatlaklar göstermektedir. Afganistan'a karşı "uluslararası terörizme karşı savaş" vesilesiyle gerçekleştirilen emperyalist koalisyon, Irak'a karşı savaş söz konusu olduğunda, koalisyonun emperyalist bileşenleri, birbiriyle çelişen kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlamışlardır. Bunun nedeni Irak'ın sahip olduğu mevcut ve potansiyel petrol ve gazdır.

Başta Çin, Rusya; Fransa gibi emperyalist ülkelerin petrol ve gaz tekelleri, Irak'ın bu yer altı zenginliğini işlemek için milyarlarca dolarla ifade edilen anlaşmalar imzaladılar. Yaklaşık 30 ülkeden 60'dan fazla petrol işletmesi, Irak'a uygulanan ambargonun kaldırılmasından yana. Çünkü ambargonun kaldırılması, imzalanan anlaşmaların yürürlüğe girmesinin ötesinde önemli iktisadi çıkarlara da yol açmaktadır. Irak'la anlaşma yapan ülkelerin listesine bakıldığında iki ülkenin adı görülmü- yor: ABD ve İngiltere.

Demek ki iktisadi ve siyasi çıkarlar, Irak'a karşı "uluslararası terörizme karşı savaş" adı altında emperyalist koalisyonun oluşmasını engelliyor. ABD ve İngiltere karşısında diğer emperyalist ülkeler, 1991'deki gibi bir emperyalist koalisyonun bileşenleri olmaktan yana değiller. Rusya, Çin ve AB'nin Almanya ve Fransa gibi emperyalist ülkeler, Amerikan emperyalizminin İngiltere ile birlikte yürüteceği Irak savaşının kendilerine karşı bir savaş olduğunu çok iyi biliyorlar.

Irak'a saldırı ve bu ülkenin Amerikan emperyalizmi tarafından işgali, sadece bu ülkede değil, bütün Ortadoğu'da önemli değişikliklere neden olabilir. Irak'a savaşa karşı olduğunu sürekli açıklayan Türkiye, ABD'nin yanında savaşa bir şekilde katılmaktan öte bir şansının olmadığını görüyor. Güney Kürdistan'da bir Kürt devletinin oluşumundan korkan Türk burjuva devleti, bu savaşta inisiyatifsiz kalama- yacağını biliyor. Amerikan emperyalizmi, Türk burjuva devletinin korkusunu, onu savaşa katmak için kullanıyor. Her halükarda faşist diktatörlük, ABD'den elde edeceği ekonomik kolaylıklar, askeri alandaki borçların silinmesi gibi birtakım kırıntılar karşılığında olası savaşa bir biçimde katılacak ve bu ülkenin geleceğinin kendi çıkarlarına ters düşmeyecek bir şekilde şekillenmesinde rol oynamaya çalışacaktır.

Türk burjuva ordusunun, Güney Kürdistan'da Kürt devletinin kurulmasını engellemek ve Türkmenleri korumak adı altında Musul-Kerkük petrol bölgesini işgal etmek için Güney Kürdistan'a girmesi dört parçaya bölünmüş Kürt dinamiklerinin; bir bütün olarak Kürt ulusunun ulusal direnişine ivme kazandıran bir faktör olacaktır.

Irak'a karşı yeni bir emperyalist savaş engellenebilir mi? Şüphesiz ki engellenir. Ama pasif direnişle, sadece "savaş istemiyoruz" diyerek değil. "Antiküresel hareket"in bir bileşeni olarak veya onun içinden çıkarak veya onun bir yansıması olarak dünya çapında yeni bir ''barış hareketi" gelişiyor. Milyonlarca insanı kapsamına alan ve çeşitli ülkelerde, özellikle de ABD ve İngiltere'de görkemli gösteri- lerle kendisini gösteren bu hareket, savaş karşıtlarının hareketidir. Önemli olan, ABD'nin emperyalist hegemonya mücadelesi olarak açığa çıkan Bush'un "yeni savaşı"nı, "savaş istemiyoruz, dünyanın mevcut halinden memnunuz" anlayışıyla engellemeye çalışmak değildir. Önemli olan, emperyalistlerin sürdürdükleri savaşların talan, katliam, haksız savaşlar olduğu bilinciyle hareket edebilmektir. Gelişen bu harekete böyle bir siyasi yön verme görevi, devrimcilere ve özellikle de komünistlere düşmektedir. Komünist ve devrimci partiler, uluslararası antiemperya- list mücadeleyi örgütlemek, emperyalist savaşa, talan ve katliama karşı uluslararası antiemperyalist bir cephe kurarak mücadele etmek göreviyle karşı karşıyadırlar.

Bunun ötesinde Amerikan emperyalizminin Irak'a saldırısına, olası Amerikan işgaline, ancak ve ancak bölgemizdeki bütün komünist, devrimci, antiemperyalist güçlerin; bir bütün olarak sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren bütün siyasi güç ve dinamiklerin örgütlü mücadelesiyle karşı konabilir. Olası emperyalist işgali kırmak, emperyalizmi bölgemizden kovmak, işbirlikçi düzenleri yıkmak; ülkelerimizi ve bölgemizi özgürleştirmek ve demokratikleştirmek ancak ve ancak bu güçler tarafından gerçekleştirilebilir.

Irak'a veya başka bir ülkeye yönelik emperyalist savaşa karşı olmak, ne Saddam Hüseyin rejiminin ne de diğer ülkelerdeki faşist ya da baskıcı rejimlerin yanında yer almak anlamına gelir. Irak'a yönelik emperyalist savaşa veya "uluslararası terörizme karşı savaş" adı altında şu veya bu ülkeye karşı yürütülen, planlanan emperyalist saldırıya karşı olmak, o ülke işçi sınıfı ve halklarının yanında yer almak anlamına gelir.

Önemli olan, komünist ve devrimci güçlerin dünya işçi sınıfını ve emekçilerini, ezilen halklarını ve uluslarını emperyalizme karşı mücadelede örgütleyebilmektir.