AB'YE "UYUM PAKETLERİ" VE TÜRKİYE'DE SİYASİ GERÇEKLER
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Hükümet'in hazırladığı, "demokratikleşme" ve AB'ye uyum çalışmaları adına bazı yasal düzenlemeler getiren 6. "uyum paketi" TBMM'den (Türkiye Büyük Millet Meclisi) geçti. Hükümet partisi AKP, Parlamento, burjuva liberal akımlar, reformist parti ve bireylerin "başarı"yı kutlamaya daha fırsatları kalmadan "hukukçu" Cumhurbaşkanı A. N. Sezer, düşünceye yasak getiren TMY'nın (Terörle Mücadele Yasası) 8. maddesinin kaldırılmasını veto etti. Gerekçe: Her zamanki gibi, yine "bölücü terörü" cesaretlendireceği veya teşvik edeceği açıklaması oldu.

Türkiye'de son 50 yıldır "demokratikleşme" ve "siyasal özgürlükler" talebi ve tartışmaları gündemden hiç düşmedi. Zira, Türkiye'de egemen sınıfların siyasal iktidarı ve egemenliği esasen askeri faşist darbeler, siyasal zor ve yasaklar, gerici faşist yasa ve kurumlara dayalı biçimde yürütüldü. Bunun karşısında işçi sınıfı, emekçi yığınlar, gençlik, kadınlar, aydınlar ve Kürt halkının yakıcı ve güncel talebi "demokratikleşme" ve "siyasal özgürlükler", onların demokratik savaşımının önemli bir şiarı oldu.

Aşağıdan kitleler ve Kürt halkının mücadelesi ve baskısı karşısında faşist rejim dönem dönem biçimsel ya da yanılsamaya dayalı yasal düzenlemelere, "reform"lara ve "siyasal açılımlara" yöneldi. Burjuva düzen partileri oy kaygılarıyla parti programları ve seçim dönemleri propagandalarında bu taleplere yer verdiler. Hatta, sermaye oligarşisinin örgütü TÜSİAD defalarca "demokratikleşme paketleri" yayınladı.

Ne var ki, gelinen yerde siyasal hak ve özgürlükler alanında esasa ilişkin gelişmeler yaşanmadı. Düşünce açıklama ve yayma, örgütlenme, toplantı ve eylem yapma özgürlüğü ya yasaktır ya da sınırlıdır. Faşist rejim muhalifi partiler yasaklanmaktadır. Sendikalaşma, grev ve toplu sözleşme hakları sınırlıdır. Kürt ulusu ve diğer etnik gruplar demokratik ve siyasal haklarından yoksundur. Kitap ve müzik kasetleri hala yasaklanmaktadır. Sosyalist ve devrimci dergi ve gazete büroları basılmakta, kapatılmakta, yazar ve çalışanları tutuklanmaktadır.

Daha yakın zamanda özelleştirme saldırısıyla sokağa atılacak Petlas işçilerinin grevi yasaklandı. DEHAP'ın kadın çalışanlarından Gülbahar Gündüz İstanbul'da faşist polisler tarafından kaçırıldı ve tecavüz edildi. Kürdistan'da Kürt çocuklarının yüzüne dışkı sürüldü. Devrimci ve sosyalist gazetecilerden Necati Abay, Kamber Saygılı, Memik Horuz vd. tutuklandı ve mahkemeleri sürmektedir. Yeni Atılım gazetesinin çalışanlarından onlarcası gözaltına alındı, işkence gördü ve tutuklandı. F tipi hücre cezaevleri yetmezmiş gibi, yeni yeraltı izolasyon cezaevleri yapıldı. Cezaevlerinde tek tip elbise uygulaması hazırlıkları yapılmaktadır. Devlet Güvenlik Mahkemeleri ceza yağdırmaya devam etmektedir.

Bugün de "reform" ve "AB'ye uyum paketleri" adına yapılan yasal ve kurumsal düzenlemeler biçimseldir, emperyalist ve işbirlikçi sermayenin ihtiyaçları ve istemleri doğrultusunda yapılmaktadır. Dünya'da emperyalist küreselleşme ya da neoliberal saldırıların bir parçası olarak Türkiye'de gerçekleşen yasal düzenleme ve kurumsallaşmalar; devletin üretim, ticaret, bankacılık ve hizmetler sektörü alanlarından çekilmesi ve bu alanların tekellere devredilmesi amacını taşımaktadır. Eğitim ve sağlığın paralı hale getirilmesinin, sosyal güvenlik kazanım-larının asgariye indirilmesinin "demokratikleşme" ile bağlantısını kurmak mümkün degildir.

Türk burjuva hükümeti ve parlamentosu emperyalist ve işbirlikçi sermayenin çıkarları ve istemleri doğrultusunda yaptığı yasal düzenlemelerle, ABD ve AB emperyalistlerinin, İMF, DB ve NATO karar ve politikalarını uyguladı; TÜSİAD, TOBB gibi işveren örgütlerinin açıklama ve raporlarına göre yasal taslaklar hazırladı; Türk burjuva ordusu ve Genel kumayın "devleti koruma ve kollama" ve siyasal ayrıcalık ve üstünlüklerini sürdürme direktiflerine uydu.

Bir kez daha görüldü ki;

Emperyalizm ve sermaye gittiği yere gericilik, sömürgecilik, savaş ve militarizm götürür. Reformistlerin beyhude beklentilerinin tersine emperyalizmin dünyada ve Ortadoğu'da "statükocu rejimleri değiştirme" ya da "değişmeyenleri değiştirme" diye "ilerici ya da demokratik bir karekteri yoktur ve olamaz. Bunu Bosna Hersek, Kosova ve Balkanlar'da da gördük. ABD ve AB emperyalistleri Balkanlar'a, Filistin'e, Afganistan ve Irak'a "özgürlük" değil, "himayeci sömürgecilik" götürdüler. AB'nin "Kopenhag kriterleri", insan hak ve özgürlükleri propagandası sadece ikiyüzlüdür. AB, Irak savaşı sürecinde, Türkiye'de ölüm orucu sürecinde, 11 Eylül sonrası göçmenlere ve siyasal sığınmacılara karşı yaptığı gerici ve ırkçı yasal düzenleme ve uygulamalarla bunu fazlasıyla göstermiştir.

Türkiye'de liberal, sivil toplumcu ve reformist partilerin ABD, AB emperyalistlerinden "demokratikleşme" beklentileri sadece boş bir beklenti ve rüya değil, aynı zamanda halklarımızı büyük bir yanılsamaya itmektedir.

Emperyalist dünyada siyasal gelişmeler saldırı ve gericileşme yönünde seyrediyor. "Değişim ve yeniden yapılanma"da hedeflenen, sermaye hareketi, kendisini değerlendirmesi ve azami karı önündeki engellerin kaldırılmasıdır. "Global terörizm" ve neoliberal saldırılarla birlikte savaş ve saldırı konseptlerinin belirlendiği bir bölgede, sistemin parçası Türkiye demokratikleşemez. Kontra, gizli ve karanlık örgütler, faşist yasa ve kurumsallaşmaların yerinde durduğu bir Türkiye'de "demokratikleşme" beklenti ve sevinçleri hep bir rüya olarak kalacaktır.

Türkiye'de demokratik savaşımla Kürt sorununun çözümünde alınacak yol, Kürt halkının demokratik ve siyasal haklar bakımından sahip olduğu mevzi ve kazanımlar, ancak "reform" ve "demokratikleşme" bakımından gerçek ileri adımlar olabilir.

MLKP, bu gerçekleri proletarya ve halklarımıza açıkladı, açıklayacak. MLKP, reformlar için mücadeleyi devrimci hedeflere ve programına bağlı ele alarak yürütür. Ve halklarımızı özgürlüğe götürecek yol da bu devrimci çözümdür.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

AB'YE "UYUM PAKETLERİ" VE TÜRKİYE'DE SİYASİ GERÇEKLER
fc Share on Twitter
 

Hükümet'in hazırladığı, "demokratikleşme" ve AB'ye uyum çalışmaları adına bazı yasal düzenlemeler getiren 6. "uyum paketi" TBMM'den (Türkiye Büyük Millet Meclisi) geçti. Hükümet partisi AKP, Parlamento, burjuva liberal akımlar, reformist parti ve bireylerin "başarı"yı kutlamaya daha fırsatları kalmadan "hukukçu" Cumhurbaşkanı A. N. Sezer, düşünceye yasak getiren TMY'nın (Terörle Mücadele Yasası) 8. maddesinin kaldırılmasını veto etti. Gerekçe: Her zamanki gibi, yine "bölücü terörü" cesaretlendireceği veya teşvik edeceği açıklaması oldu.

Türkiye'de son 50 yıldır "demokratikleşme" ve "siyasal özgürlükler" talebi ve tartışmaları gündemden hiç düşmedi. Zira, Türkiye'de egemen sınıfların siyasal iktidarı ve egemenliği esasen askeri faşist darbeler, siyasal zor ve yasaklar, gerici faşist yasa ve kurumlara dayalı biçimde yürütüldü. Bunun karşısında işçi sınıfı, emekçi yığınlar, gençlik, kadınlar, aydınlar ve Kürt halkının yakıcı ve güncel talebi "demokratikleşme" ve "siyasal özgürlükler", onların demokratik savaşımının önemli bir şiarı oldu.

Aşağıdan kitleler ve Kürt halkının mücadelesi ve baskısı karşısında faşist rejim dönem dönem biçimsel ya da yanılsamaya dayalı yasal düzenlemelere, "reform"lara ve "siyasal açılımlara" yöneldi. Burjuva düzen partileri oy kaygılarıyla parti programları ve seçim dönemleri propagandalarında bu taleplere yer verdiler. Hatta, sermaye oligarşisinin örgütü TÜSİAD defalarca "demokratikleşme paketleri" yayınladı.

Ne var ki, gelinen yerde siyasal hak ve özgürlükler alanında esasa ilişkin gelişmeler yaşanmadı. Düşünce açıklama ve yayma, örgütlenme, toplantı ve eylem yapma özgürlüğü ya yasaktır ya da sınırlıdır. Faşist rejim muhalifi partiler yasaklanmaktadır. Sendikalaşma, grev ve toplu sözleşme hakları sınırlıdır. Kürt ulusu ve diğer etnik gruplar demokratik ve siyasal haklarından yoksundur. Kitap ve müzik kasetleri hala yasaklanmaktadır. Sosyalist ve devrimci dergi ve gazete büroları basılmakta, kapatılmakta, yazar ve çalışanları tutuklanmaktadır.

Daha yakın zamanda özelleştirme saldırısıyla sokağa atılacak Petlas işçilerinin grevi yasaklandı. DEHAP'ın kadın çalışanlarından Gülbahar Gündüz İstanbul'da faşist polisler tarafından kaçırıldı ve tecavüz edildi. Kürdistan'da Kürt çocuklarının yüzüne dışkı sürüldü. Devrimci ve sosyalist gazetecilerden Necati Abay, Kamber Saygılı, Memik Horuz vd. tutuklandı ve mahkemeleri sürmektedir. Yeni Atılım gazetesinin çalışanlarından onlarcası gözaltına alındı, işkence gördü ve tutuklandı. F tipi hücre cezaevleri yetmezmiş gibi, yeni yeraltı izolasyon cezaevleri yapıldı. Cezaevlerinde tek tip elbise uygulaması hazırlıkları yapılmaktadır. Devlet Güvenlik Mahkemeleri ceza yağdırmaya devam etmektedir.

Bugün de "reform" ve "AB'ye uyum paketleri" adına yapılan yasal ve kurumsal düzenlemeler biçimseldir, emperyalist ve işbirlikçi sermayenin ihtiyaçları ve istemleri doğrultusunda yapılmaktadır. Dünya'da emperyalist küreselleşme ya da neoliberal saldırıların bir parçası olarak Türkiye'de gerçekleşen yasal düzenleme ve kurumsallaşmalar; devletin üretim, ticaret, bankacılık ve hizmetler sektörü alanlarından çekilmesi ve bu alanların tekellere devredilmesi amacını taşımaktadır. Eğitim ve sağlığın paralı hale getirilmesinin, sosyal güvenlik kazanım-larının asgariye indirilmesinin "demokratikleşme" ile bağlantısını kurmak mümkün degildir.

Türk burjuva hükümeti ve parlamentosu emperyalist ve işbirlikçi sermayenin çıkarları ve istemleri doğrultusunda yaptığı yasal düzenlemelerle, ABD ve AB emperyalistlerinin, İMF, DB ve NATO karar ve politikalarını uyguladı; TÜSİAD, TOBB gibi işveren örgütlerinin açıklama ve raporlarına göre yasal taslaklar hazırladı; Türk burjuva ordusu ve Genel kumayın "devleti koruma ve kollama" ve siyasal ayrıcalık ve üstünlüklerini sürdürme direktiflerine uydu.

Bir kez daha görüldü ki;

Emperyalizm ve sermaye gittiği yere gericilik, sömürgecilik, savaş ve militarizm götürür. Reformistlerin beyhude beklentilerinin tersine emperyalizmin dünyada ve Ortadoğu'da "statükocu rejimleri değiştirme" ya da "değişmeyenleri değiştirme" diye "ilerici ya da demokratik bir karekteri yoktur ve olamaz. Bunu Bosna Hersek, Kosova ve Balkanlar'da da gördük. ABD ve AB emperyalistleri Balkanlar'a, Filistin'e, Afganistan ve Irak'a "özgürlük" değil, "himayeci sömürgecilik" götürdüler. AB'nin "Kopenhag kriterleri", insan hak ve özgürlükleri propagandası sadece ikiyüzlüdür. AB, Irak savaşı sürecinde, Türkiye'de ölüm orucu sürecinde, 11 Eylül sonrası göçmenlere ve siyasal sığınmacılara karşı yaptığı gerici ve ırkçı yasal düzenleme ve uygulamalarla bunu fazlasıyla göstermiştir.

Türkiye'de liberal, sivil toplumcu ve reformist partilerin ABD, AB emperyalistlerinden "demokratikleşme" beklentileri sadece boş bir beklenti ve rüya değil, aynı zamanda halklarımızı büyük bir yanılsamaya itmektedir.

Emperyalist dünyada siyasal gelişmeler saldırı ve gericileşme yönünde seyrediyor. "Değişim ve yeniden yapılanma"da hedeflenen, sermaye hareketi, kendisini değerlendirmesi ve azami karı önündeki engellerin kaldırılmasıdır. "Global terörizm" ve neoliberal saldırılarla birlikte savaş ve saldırı konseptlerinin belirlendiği bir bölgede, sistemin parçası Türkiye demokratikleşemez. Kontra, gizli ve karanlık örgütler, faşist yasa ve kurumsallaşmaların yerinde durduğu bir Türkiye'de "demokratikleşme" beklenti ve sevinçleri hep bir rüya olarak kalacaktır.

Türkiye'de demokratik savaşımla Kürt sorununun çözümünde alınacak yol, Kürt halkının demokratik ve siyasal haklar bakımından sahip olduğu mevzi ve kazanımlar, ancak "reform" ve "demokratikleşme" bakımından gerçek ileri adımlar olabilir.

MLKP, bu gerçekleri proletarya ve halklarımıza açıkladı, açıklayacak. MLKP, reformlar için mücadeleyi devrimci hedeflere ve programına bağlı ele alarak yürütür. Ve halklarımızı özgürlüğe götürecek yol da bu devrimci çözümdür.