KIBRIS'TA EMPERYALİST ÇÖZÜME DOĞRU!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Tarihin her döneminde Kıbrıs, stratejik konumundan dolayı işgalci güçler için önemli olmuştur. Bugün de Kıbrıs adası üzerinde kopartılan fırtınanın stratejik konumundan öte bir anlamı yoktur. Son birkaç on yılık tarih, daha doğrusu Adanın bir kısmının Türk ordusu tarafından işgal edilmesinden sonraki gelişmeler göstermektedir ki Ada, hegemonyacı güçlerin emperyalist politikalarına göre şekillendirilmek istenmektedir. Bu dönemde sorunun çözümü için top BM'den AB'ye, AB'den BM atılmıştır ve her seferinde de Adada söz sahibi olmak isteyen Yunanistan ve Türkiye, "ilhak" ve "taksim" politikalarının günün koşullarına uygun bir şekilde savurmaya çalışmışlardır.

Ada'daki iki sömürgeci güç (Türkiye ve Yunanistan) bugüne kadar iki emperyalist güce (AB ve ABD) dayanarak adanın fiili bölünmüşlüğünü sağladılar.

Amerikan emperyalizmi, Avrasya jeopolitikasının; dünya hegemonyası stratejisinin bir zorunluluğu olarak Kıbrıs adasından vazgeçmeyecektir. Aynı şekilde AB de Kıbrıs'ı emperyalist yayılmacılığının bir sıçrama tahtası olarak görmektedir.

Bugüne kadar Yunanistan, ilhak politikasını, Adanın AB'ye girmesi ve Türkiye'nin AB dışında kalması durumunda gerçekleştirilebileceği anlayışı doğrultusunda şekillendirmişti. Bir bütün olarak Kıbrıs'ın AB üyesi olması ve böylelikle Amerikan etkisinden çıkması, AB emperyalistlerinin de işine geldiği için Yunanistan'ın bu politikasını desteklemişlerdir. Buna karşın Türkiye, daha baştan "taksim" politikasını geçerli kılmaya çalışmış ve onun bu politikası, dönem dönem sürtüşmeler olsa da, ABD tarafından desteklenmiştir. Çünkü Kıbrıs'ın AB üyesi olması durumunda ABD, Adanın en azından Türk kesiminde hakim olacağı hesabını yapmaktaydı.

Ne var ki son bir-iki yıl içinde durum değişmiştir. Türkiye'nin AB aday üyesi olması, üyelik için adımların atılması, bir bütün olarak,Türkiye'nin AB üyeliği konusunda yakın bir zamanda nihai karar vermenin kaçınılmaz olması ve aynı zamanda Kıbrıs sorununun çözümü için Annan Planının gündeme gelmesi ve bu planın dayatılması, Kıbrıs'ta kartların yeniden karıştırılmasına, yeni hesapların yapılmasına ve politikaların oluşturulmasına neden olmuştur.

Annan Planı, Ada'da iki tarafa (halka) dayanan federatif bir yapıyı öngörmektedir. Bu plan, Ada halklarının çıkarlarına göre değil, emperyalist çıkarlara göre hazırlanmış bir plandır. Annan Planı, emperyalist bir çözümdür, ABD-AB arasında bir uzlaşmayı ifade etmektedir. Aslında bu plandan hiçbir taraf da memnun değildir.

Amerikan emperyalizmi, Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs'ın AB üyesi olması durumunda Ada üzerindeki nüfuzundan fazla bir şey kaybetmeyecek. İngiltere'nin Adadaki üsleri, Türkiye'nin devam eden garantörlük hakları üzerinden orada söz sahibi olabileceği gibi, AB üyesi olup da Amerikancı politikalarıyla ABD'nin yanında yer alan ülkeler vasıtasıyla Adada ve bölgede kendi emperyalist politikalarını gerçekleştirme durumunda olacaktır.

Adanın Türk kesiminde yapılan seçimler (14 Aralık), seçmenlerin yarısının statükonun devamından, yarısının da statükonun devam etmemesinden yana oy kullandığını göstermiştir. Bu anlamda bu seçimler, seçmenlerin en azından yarısının değişim istediğini ve Annan Planını onayladığını göstermiştir. Zaten bu seçimin özelliği, Annan Planı üzerine bir referandum olmasıydı.

Seçim sonuçları, geleneksel politikanın devamından yana olan Denktaş ile Annan Planına yatan muhalefet arasındaki ve aynı zamanda Türkiye cephesinde de Ordu ve hükümet arasında "çözüm" üzerine farklı anlayışları bir kez daha su yüzüne çıkartmıştır. Denktaş ve esas itibariyle Ordu da, statükonun devamından yana. Türk hükümeti Annan Planı temel alınabilir diyor. Kıbrıs'daki muhalefet de aynı görüşte. Her halükarda Türk tarafı, Kıbrıs sorununun, Annan Planı çerçevesinde de olsa çözümünü AB'ye giriş için pazarlık konusu yapmaktadır.

Gerek Türkiye ve gerekse de Yunanistan ve dayandıkları emperyalist güçler; ABD ve AB, bugüne kadar uyguladıkları politikalarla Adanın fiilen bölünmesine neden oldular ve Ada halklarını bir arada yaşayamaz duruma getirdiler. Şimdi ise sanki hiçbir şey olmamış gibi iki halkı bir arada yaşamaya zorluyorlar. Annan Planı, bu emperyalist çözüm bu zorlamanın doğrudan ifadesidir. Çünkü bu planın hazırlanmasında Adanın esas sahipleri olan Türklerin ve Rumların görüşleri alınmamıştır. Oysa hem Rum hem de Türk tüm emekçiler için kalıcı, gerçek çözüm, Adanın sahipleri olan iki halkın gönüllü birliğini esas almak zorundadır. Her iki taraf için de geçerli olan tam hak eşitliği temelinde bağımsız birleşik Kıbrıs, kalıcı çözümünün ifadesi olabilir. Bağımsız birleşik Kıbrıs devletinin nasıl biçimlendirileceğini ise Kıbrıs Türk ve Rum halklarının iradesi belirleyecektir.

Biz MLKP olarak Kıbrıs halklarının bu yöndeki mücadelesini destekliyoruz ve Kıbrıs'ın emperyalist politikaların aracı yapılmasına şiddetle karşıyız.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

KIBRIS'TA EMPERYALİST ÇÖZÜME DOĞRU!
fc Share on Twitter
 

Tarihin her döneminde Kıbrıs, stratejik konumundan dolayı işgalci güçler için önemli olmuştur. Bugün de Kıbrıs adası üzerinde kopartılan fırtınanın stratejik konumundan öte bir anlamı yoktur. Son birkaç on yılık tarih, daha doğrusu Adanın bir kısmının Türk ordusu tarafından işgal edilmesinden sonraki gelişmeler göstermektedir ki Ada, hegemonyacı güçlerin emperyalist politikalarına göre şekillendirilmek istenmektedir. Bu dönemde sorunun çözümü için top BM'den AB'ye, AB'den BM atılmıştır ve her seferinde de Adada söz sahibi olmak isteyen Yunanistan ve Türkiye, "ilhak" ve "taksim" politikalarının günün koşullarına uygun bir şekilde savurmaya çalışmışlardır.

Ada'daki iki sömürgeci güç (Türkiye ve Yunanistan) bugüne kadar iki emperyalist güce (AB ve ABD) dayanarak adanın fiili bölünmüşlüğünü sağladılar.

Amerikan emperyalizmi, Avrasya jeopolitikasının; dünya hegemonyası stratejisinin bir zorunluluğu olarak Kıbrıs adasından vazgeçmeyecektir. Aynı şekilde AB de Kıbrıs'ı emperyalist yayılmacılığının bir sıçrama tahtası olarak görmektedir.

Bugüne kadar Yunanistan, ilhak politikasını, Adanın AB'ye girmesi ve Türkiye'nin AB dışında kalması durumunda gerçekleştirilebileceği anlayışı doğrultusunda şekillendirmişti. Bir bütün olarak Kıbrıs'ın AB üyesi olması ve böylelikle Amerikan etkisinden çıkması, AB emperyalistlerinin de işine geldiği için Yunanistan'ın bu politikasını desteklemişlerdir. Buna karşın Türkiye, daha baştan "taksim" politikasını geçerli kılmaya çalışmış ve onun bu politikası, dönem dönem sürtüşmeler olsa da, ABD tarafından desteklenmiştir. Çünkü Kıbrıs'ın AB üyesi olması durumunda ABD, Adanın en azından Türk kesiminde hakim olacağı hesabını yapmaktaydı.

Ne var ki son bir-iki yıl içinde durum değişmiştir. Türkiye'nin AB aday üyesi olması, üyelik için adımların atılması, bir bütün olarak,Türkiye'nin AB üyeliği konusunda yakın bir zamanda nihai karar vermenin kaçınılmaz olması ve aynı zamanda Kıbrıs sorununun çözümü için Annan Planının gündeme gelmesi ve bu planın dayatılması, Kıbrıs'ta kartların yeniden karıştırılmasına, yeni hesapların yapılmasına ve politikaların oluşturulmasına neden olmuştur.

Annan Planı, Ada'da iki tarafa (halka) dayanan federatif bir yapıyı öngörmektedir. Bu plan, Ada halklarının çıkarlarına göre değil, emperyalist çıkarlara göre hazırlanmış bir plandır. Annan Planı, emperyalist bir çözümdür, ABD-AB arasında bir uzlaşmayı ifade etmektedir. Aslında bu plandan hiçbir taraf da memnun değildir.

Amerikan emperyalizmi, Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs'ın AB üyesi olması durumunda Ada üzerindeki nüfuzundan fazla bir şey kaybetmeyecek. İngiltere'nin Adadaki üsleri, Türkiye'nin devam eden garantörlük hakları üzerinden orada söz sahibi olabileceği gibi, AB üyesi olup da Amerikancı politikalarıyla ABD'nin yanında yer alan ülkeler vasıtasıyla Adada ve bölgede kendi emperyalist politikalarını gerçekleştirme durumunda olacaktır.

Adanın Türk kesiminde yapılan seçimler (14 Aralık), seçmenlerin yarısının statükonun devamından, yarısının da statükonun devam etmemesinden yana oy kullandığını göstermiştir. Bu anlamda bu seçimler, seçmenlerin en azından yarısının değişim istediğini ve Annan Planını onayladığını göstermiştir. Zaten bu seçimin özelliği, Annan Planı üzerine bir referandum olmasıydı.

Seçim sonuçları, geleneksel politikanın devamından yana olan Denktaş ile Annan Planına yatan muhalefet arasındaki ve aynı zamanda Türkiye cephesinde de Ordu ve hükümet arasında "çözüm" üzerine farklı anlayışları bir kez daha su yüzüne çıkartmıştır. Denktaş ve esas itibariyle Ordu da, statükonun devamından yana. Türk hükümeti Annan Planı temel alınabilir diyor. Kıbrıs'daki muhalefet de aynı görüşte. Her halükarda Türk tarafı, Kıbrıs sorununun, Annan Planı çerçevesinde de olsa çözümünü AB'ye giriş için pazarlık konusu yapmaktadır.

Gerek Türkiye ve gerekse de Yunanistan ve dayandıkları emperyalist güçler; ABD ve AB, bugüne kadar uyguladıkları politikalarla Adanın fiilen bölünmesine neden oldular ve Ada halklarını bir arada yaşayamaz duruma getirdiler. Şimdi ise sanki hiçbir şey olmamış gibi iki halkı bir arada yaşamaya zorluyorlar. Annan Planı, bu emperyalist çözüm bu zorlamanın doğrudan ifadesidir. Çünkü bu planın hazırlanmasında Adanın esas sahipleri olan Türklerin ve Rumların görüşleri alınmamıştır. Oysa hem Rum hem de Türk tüm emekçiler için kalıcı, gerçek çözüm, Adanın sahipleri olan iki halkın gönüllü birliğini esas almak zorundadır. Her iki taraf için de geçerli olan tam hak eşitliği temelinde bağımsız birleşik Kıbrıs, kalıcı çözümünün ifadesi olabilir. Bağımsız birleşik Kıbrıs devletinin nasıl biçimlendirileceğini ise Kıbrıs Türk ve Rum halklarının iradesi belirleyecektir.

Biz MLKP olarak Kıbrıs halklarının bu yöndeki mücadelesini destekliyoruz ve Kıbrıs'ın emperyalist politikaların aracı yapılmasına şiddetle karşıyız.