MLKP, "NATO'YA GEÇİT YOK!" ŞİARIYLA YÜRÜDÜ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Haziran ayında İstanbul'da toplanan savaş aygıtı NATO zirvesine karşı ilerici, antifaşist, devrimci ve komünist güçlerin müdahalesi ve önderliğiyle etkin ve devrimci bir mücadele yürütüldü. MLKP, bu süreçte devrimci iradesi, pratik politikası, somut slogan ve çağrıları ile sürükleyici oldu, öne çıktı. Gerek taktik planda mücadelenin somut hedeflerini belirlemede, gerekse parti çalışmasının her alanında çeşitli mücadele araç ve biçimlerini geliştirmede özel bir rol oynadı. MLKP, siyasal öngörü, yönelim ve eylemiyle devrimci çizgide tam bir tutarlılık sergiledi, çalışmasını önder parti ufku ve hedefine uygunluk içinde yürüttü.

ABD, Irak'ta saplandığı bataklıkta, yönetimi biçimsel olarak "Iraklılara" devretmek, işgale NATO ve BM'i ortak etmek suretiyle kurtulmak istiyor. İstanbul'daki NATO zirvesinin önemli iki gündeminden biri, NATO'yu Irak işgaline bulaştırmak; diğeri ise, Büyük Ortadoğu Projesinde (BOP) NATO'ya yeni görevler çıkarmak, Türkiye ve başka bazı ülkelere özel roller vermeyi kararlaştırmaktır.

İki durumda da savaş örgütü NATO, emperyalistlerin Irak ve Ortadoğu'daki hegemonya savaşı ve işgalinin aracı yapılmak isteniyor. Aslında bir yanıyla Irak işgali, NATO'nun da işgalidir. Dolayısıyla NATO, Ortadoğu'nun ezilen halklarına Irak'ta yapılan barbarlık, vahşet ve yağmanın aynısını reva görecektir. Nitekim bunu Balkanlarda, Afganistan'da yapıyor.

MLKP, NATO zirvesine karşı siyasal çalışması ve eylemini aynı coğrafya ve BOP'de özel rol biçilmek istenen ülkenin komünist partisi olması gerçeğine; ülke devrimi ve Demokratik Ortadoğu Federasyonu Birliğinin tarihsel ve siyasal görevlerine, bölgede birleşik antiemperyalist savaşımı örgütleme hedefine; enternasyonal eylem ve dayanışma sorumluluğu ve görüş açısına dayandırdı.

MLKP, antiemperyalist ya da küreselleşme saldırısı karşıtı mücadelenin, soyut ve söylem olmaktan çıkması için, somut hedeflerle birleştirilmesi gerektiği düşüncesine her seferinde işaret etti, eylemini buna dayandırdı. Antiemperyalist mücadele, yaşadığımız siyasal koşullarda somut haliyle Irak işgali ve BOP'a karşı mücadeledir. AB, IMF, Dünya Bankası, G 8'e karşı mücadeledir. NATO'ya karşı mücadeledir.

Antiemperyalist mücadele aynı zamanda protestoculuktan çıkarılıp, koparıp alma, somut kazanım ve başarılı sonuçlar elde etme üzerine kurulmalıydı. Örneğin, Yunanistan'da mücadele ile Clinton'un ziyareti engellendi. Yine Türkiye Parlamentosunda Irak'a asker gönderme tezkeresinin çıkacağı beklentilerinin tersine aşağıdan kitlelerin tepkisi ve eyleminin basıncıyla tezkere çıkmadı.

NATO zirvesine karşı mücadele de protestoculuktan çıkarılabilir, somut bir taleple "NATO zirvesi dağıtılsın", "İstanbul'u NATO'ya dar edeceğiz" hedefiyle birleştirilebilirdi. MLKP, bu politik mücadele tarzı, anlayış ve düşüncesini NATO karşıtı platformlara taşıdı, NATO karşıtı antiemperyalist mücadele dalgasının büyümesinde dinamik ve önder bir güç olabildi.

MLKP önderliği, kendi güçlerini seferber etmenin, NATO zirvesi karşıtı mücadeleye siyasal önderlik etme ve yönetmenin başarılı bir sınavını verdi. Parti çalışmasının her alanında, her mücadele aracı ve biçimine başvuruldu. Gençlik çalışmasından emekçi kadın çalışmasına, semtlerden işçi çalışmasına, kültürden gazete ve yayınlara kadar her alan bir uyum ve politik refleksle NATO zirvesinin dağıtılması hedefine kilitlendi. Mücadele gerçekten de NATO zirvesi toplantısını tartışmalı hale getirdi. Zira emperyalist efendileri büyük korku ve telaşa sürükledi.

NATO zirvesi karşıtı mücadeleyi güçlendiren ezilenlerin haklı devrimci şiddet eylemlerini, barikat barikat savaşımı, yer yer militarist güçlerle çatışmaları "terör" olarak nitelendiren ve saldıran reformist ve pasifist güçlerin paniğine de burada işaret etmekte yarar vardır. Kendisini proletarya partisi ve sosyalizmin temsilcisi gören EMEP, ÖDP gibi reformist partilerin MLKP ve devrimci partilere saldırması, ezilenlerin şiddetini "vandalizm" olarak nitelemesi, aslında kendi legalist parti anlayışı ve reformist siyasal çizgilerinin bir yansımasıdır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

MLKP, "NATO'YA GEÇİT YOK!" ŞİARIYLA YÜRÜDÜ
fc Share on Twitter
 

Haziran ayında İstanbul'da toplanan savaş aygıtı NATO zirvesine karşı ilerici, antifaşist, devrimci ve komünist güçlerin müdahalesi ve önderliğiyle etkin ve devrimci bir mücadele yürütüldü. MLKP, bu süreçte devrimci iradesi, pratik politikası, somut slogan ve çağrıları ile sürükleyici oldu, öne çıktı. Gerek taktik planda mücadelenin somut hedeflerini belirlemede, gerekse parti çalışmasının her alanında çeşitli mücadele araç ve biçimlerini geliştirmede özel bir rol oynadı. MLKP, siyasal öngörü, yönelim ve eylemiyle devrimci çizgide tam bir tutarlılık sergiledi, çalışmasını önder parti ufku ve hedefine uygunluk içinde yürüttü.

ABD, Irak'ta saplandığı bataklıkta, yönetimi biçimsel olarak "Iraklılara" devretmek, işgale NATO ve BM'i ortak etmek suretiyle kurtulmak istiyor. İstanbul'daki NATO zirvesinin önemli iki gündeminden biri, NATO'yu Irak işgaline bulaştırmak; diğeri ise, Büyük Ortadoğu Projesinde (BOP) NATO'ya yeni görevler çıkarmak, Türkiye ve başka bazı ülkelere özel roller vermeyi kararlaştırmaktır.

İki durumda da savaş örgütü NATO, emperyalistlerin Irak ve Ortadoğu'daki hegemonya savaşı ve işgalinin aracı yapılmak isteniyor. Aslında bir yanıyla Irak işgali, NATO'nun da işgalidir. Dolayısıyla NATO, Ortadoğu'nun ezilen halklarına Irak'ta yapılan barbarlık, vahşet ve yağmanın aynısını reva görecektir. Nitekim bunu Balkanlarda, Afganistan'da yapıyor.

MLKP, NATO zirvesine karşı siyasal çalışması ve eylemini aynı coğrafya ve BOP'de özel rol biçilmek istenen ülkenin komünist partisi olması gerçeğine; ülke devrimi ve Demokratik Ortadoğu Federasyonu Birliğinin tarihsel ve siyasal görevlerine, bölgede birleşik antiemperyalist savaşımı örgütleme hedefine; enternasyonal eylem ve dayanışma sorumluluğu ve görüş açısına dayandırdı.

MLKP, antiemperyalist ya da küreselleşme saldırısı karşıtı mücadelenin, soyut ve söylem olmaktan çıkması için, somut hedeflerle birleştirilmesi gerektiği düşüncesine her seferinde işaret etti, eylemini buna dayandırdı. Antiemperyalist mücadele, yaşadığımız siyasal koşullarda somut haliyle Irak işgali ve BOP'a karşı mücadeledir. AB, IMF, Dünya Bankası, G 8'e karşı mücadeledir. NATO'ya karşı mücadeledir.

Antiemperyalist mücadele aynı zamanda protestoculuktan çıkarılıp, koparıp alma, somut kazanım ve başarılı sonuçlar elde etme üzerine kurulmalıydı. Örneğin, Yunanistan'da mücadele ile Clinton'un ziyareti engellendi. Yine Türkiye Parlamentosunda Irak'a asker gönderme tezkeresinin çıkacağı beklentilerinin tersine aşağıdan kitlelerin tepkisi ve eyleminin basıncıyla tezkere çıkmadı.

NATO zirvesine karşı mücadele de protestoculuktan çıkarılabilir, somut bir taleple "NATO zirvesi dağıtılsın", "İstanbul'u NATO'ya dar edeceğiz" hedefiyle birleştirilebilirdi. MLKP, bu politik mücadele tarzı, anlayış ve düşüncesini NATO karşıtı platformlara taşıdı, NATO karşıtı antiemperyalist mücadele dalgasının büyümesinde dinamik ve önder bir güç olabildi.

MLKP önderliği, kendi güçlerini seferber etmenin, NATO zirvesi karşıtı mücadeleye siyasal önderlik etme ve yönetmenin başarılı bir sınavını verdi. Parti çalışmasının her alanında, her mücadele aracı ve biçimine başvuruldu. Gençlik çalışmasından emekçi kadın çalışmasına, semtlerden işçi çalışmasına, kültürden gazete ve yayınlara kadar her alan bir uyum ve politik refleksle NATO zirvesinin dağıtılması hedefine kilitlendi. Mücadele gerçekten de NATO zirvesi toplantısını tartışmalı hale getirdi. Zira emperyalist efendileri büyük korku ve telaşa sürükledi.

NATO zirvesi karşıtı mücadeleyi güçlendiren ezilenlerin haklı devrimci şiddet eylemlerini, barikat barikat savaşımı, yer yer militarist güçlerle çatışmaları "terör" olarak nitelendiren ve saldıran reformist ve pasifist güçlerin paniğine de burada işaret etmekte yarar vardır. Kendisini proletarya partisi ve sosyalizmin temsilcisi gören EMEP, ÖDP gibi reformist partilerin MLKP ve devrimci partilere saldırması, ezilenlerin şiddetini "vandalizm" olarak nitelemesi, aslında kendi legalist parti anlayışı ve reformist siyasal çizgilerinin bir yansımasıdır.