ALMANYA'DA OPEL İŞGALİ VE İŞÇİ SINIFI HAREKETİ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Almanya'da Agenda 2010 ve Hartz 4 yasalarına karşı emekçi yığınlar ve ezilenlerin büyüyen hoşnutsuzluğu ve eylemi, işçi sınıfının Siemens, Mercedes, Opel ve Volkswagen gibi tekellere bağlı işletmelerde arka arkaya patlayan grev, direniş ve işgal eylemleriyle birleşti. Gerçekleşen bu grev ve direniş dalgasıyla emperyalist burjuvaziye karşı birleşik ve güçlü bir mücadelenin toplumsal dinamikleri, moral değerleri, olanakları ve yöneliminin mesajlarını vermekle kalmadı; Almanya'nın sınırlarının ötesine taşan tarihsel, ideolojik ve siyasal mesajlarını da verdi.

14 Ekim günü başlayan ve yaklaşık bir hafta süren ABD damgalı General Motors'a bağlı Opel grev ve işgali, işçi sınıfının sınıflar mücadelesindeki tarihsel ve siyasal rolünü en çarpıcı ve belirgin haliyle bir kez daha ortaya koydu.

Opel grev ve işgali sürecinde, Avrupa işçi sınıfı emperyalist küreselleşme saldırısına karşı kıtasal düzeyde bir yanıt verdi. Avrupa'nın 9 ülkesinde aynı sektörde destek direnişleri gelişti. 50 bini aşkın kitle sokaklarda gösteriler yaptı. Bochum halkı ve esnafı, gençler ve çocuklar, kadınlar, göçmenler, çeşitli kitle örgütleri bu direnişi destekledi. Bochum'da futbolcular dayanışmayı yansıtan pankartlarla futbol sahasına çıktılar. Demek ki, işçi sınıfı, diğer emekçi sınıf ve tabakaları sürükleyen ve harekete geçiren sınıf olmaya devam ediyor. Demek ki, işçilerin aşağıdan gelişen iradesi, girişkenliği, inisiyatifi ve yaratıcılığının; toplumsal üretimden gelen gücünün sonuçları; diğer toplumsal sınıf ve katmanları harekete geçirici özellikler taşımaya devam ediyor.

Niteliği daha da gelişen işçi sınıfı, emperyalist dünyanın büyük devi Almanya'da emperyalist burjuvazi ve onların zehir saçan ideologlarına işçi iradesi ve eylemiyle güçlü tokadını vurdu. Ne sınıflar mücadelesi olarak tanımlanan "tarihin sonu" gelmişti, ne "sosyalizm ölmüştü", ne de "proletarya elveda" demişti. Aksine burjuva ideologları itiraf etmeseler de, proletaryanın sermayeye karşı başkaldırısı, Avrupa'da dolaşan yeni bir "komünizm hayaleti" olmaya devam ediyordu.

Proletarya, 21. yüzyıla girerken tarihin öngördüğü siyasal ve toplumsal rolünü eylemiyle yeniden yeniden kanıtlıyor. Ve egemen sınıf olarak örgütlenmesini ve sosyalizm zaferini, 20. yüzyıllın sosyalizm deneylerinden öğrenmeye, nicel ve nitel gelişmesine, yeni dinamikleri ve olanaklarına; değişen toplumsal ve siyasal koşullara; sınıf savaşımının ihtiyaçları teorik, siyasi ve örgütsel gelişimine dayandıracaktır.

Avrupa ve Alman burjuvazisi, kapitalizmin nesnel iktisadi yasalarının sonuçlarına; neoliberal saldırıların somut yansımalarına çeşitli direniş ve mücadele biçimleriyle yanıt veren işçileri, "fabrikaları başka bölge ya da ülkelere taşımak", "başka ülkelerdeki fabrikaların üretim kapasitesini artırmak" tehditleriyle caydırmaya, etkisizleştirmeye çalışmaktadır.

Sermaye, ticaret, üretim ve teknolojinin uluslar arasılaşmasının genişlediği ve derinleştiği koşullarda, emperyalist sermayenin uluslar arası saldırısı da yoğunlaştı. İşçi sınıfının örgütlenme ve mücadele alanları ise ulusal sınırlara hapsedildi. Bununla şüphesiz ki, bölgesel, kıtasal ve uluslar arası düzeyde gelişecek birleşik ve güçlü işçi sınıfı mücadelesinin önüne geçilmek isteniyor.

Devrimci ve komünist hareket, dünya işçi sınıfı ve ezilenlerine 19. yüzyılın vahşi kapitalizm koşularını dayatan emperyalist burjuvazinin bu uluslar arası saldırısına karşı ilgisiz, tepkisiz ve kendiliğindenci kalamaz.

Bu gelişmelerin teorik analizi ve oradan çıkarılacak görevlerin aciliyeti yakıcı olarak kendisini dayatıyor.

İşçi sınıfının kitle örgütleri sendikalar ya da başka platformlarının uluslar arası, kıtasal ve bölgesel düzeylerde örgütlenmesinin gerekliliği yanında, aşağıdan gelişen işçi hareketi dalgasına uluslar arası siyasi bir müdahale geliştirmenin ihtiyacı dünya partisi, yani yeni bir enternasyonalin kurulması görevinin güncelliğine işaret edebiliriz.

MLKP, bu gelişmeleri dikkatle izlemekte, teorik analiz ve üretme ihtiyacının bilinciyle hareket etmektedir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

ALMANYA'DA OPEL İŞGALİ VE İŞÇİ SINIFI HAREKETİ
fc Share on Twitter
 

Almanya'da Agenda 2010 ve Hartz 4 yasalarına karşı emekçi yığınlar ve ezilenlerin büyüyen hoşnutsuzluğu ve eylemi, işçi sınıfının Siemens, Mercedes, Opel ve Volkswagen gibi tekellere bağlı işletmelerde arka arkaya patlayan grev, direniş ve işgal eylemleriyle birleşti. Gerçekleşen bu grev ve direniş dalgasıyla emperyalist burjuvaziye karşı birleşik ve güçlü bir mücadelenin toplumsal dinamikleri, moral değerleri, olanakları ve yöneliminin mesajlarını vermekle kalmadı; Almanya'nın sınırlarının ötesine taşan tarihsel, ideolojik ve siyasal mesajlarını da verdi.

14 Ekim günü başlayan ve yaklaşık bir hafta süren ABD damgalı General Motors'a bağlı Opel grev ve işgali, işçi sınıfının sınıflar mücadelesindeki tarihsel ve siyasal rolünü en çarpıcı ve belirgin haliyle bir kez daha ortaya koydu.

Opel grev ve işgali sürecinde, Avrupa işçi sınıfı emperyalist küreselleşme saldırısına karşı kıtasal düzeyde bir yanıt verdi. Avrupa'nın 9 ülkesinde aynı sektörde destek direnişleri gelişti. 50 bini aşkın kitle sokaklarda gösteriler yaptı. Bochum halkı ve esnafı, gençler ve çocuklar, kadınlar, göçmenler, çeşitli kitle örgütleri bu direnişi destekledi. Bochum'da futbolcular dayanışmayı yansıtan pankartlarla futbol sahasına çıktılar. Demek ki, işçi sınıfı, diğer emekçi sınıf ve tabakaları sürükleyen ve harekete geçiren sınıf olmaya devam ediyor. Demek ki, işçilerin aşağıdan gelişen iradesi, girişkenliği, inisiyatifi ve yaratıcılığının; toplumsal üretimden gelen gücünün sonuçları; diğer toplumsal sınıf ve katmanları harekete geçirici özellikler taşımaya devam ediyor.

Niteliği daha da gelişen işçi sınıfı, emperyalist dünyanın büyük devi Almanya'da emperyalist burjuvazi ve onların zehir saçan ideologlarına işçi iradesi ve eylemiyle güçlü tokadını vurdu. Ne sınıflar mücadelesi olarak tanımlanan "tarihin sonu" gelmişti, ne "sosyalizm ölmüştü", ne de "proletarya elveda" demişti. Aksine burjuva ideologları itiraf etmeseler de, proletaryanın sermayeye karşı başkaldırısı, Avrupa'da dolaşan yeni bir "komünizm hayaleti" olmaya devam ediyordu.

Proletarya, 21. yüzyıla girerken tarihin öngördüğü siyasal ve toplumsal rolünü eylemiyle yeniden yeniden kanıtlıyor. Ve egemen sınıf olarak örgütlenmesini ve sosyalizm zaferini, 20. yüzyıllın sosyalizm deneylerinden öğrenmeye, nicel ve nitel gelişmesine, yeni dinamikleri ve olanaklarına; değişen toplumsal ve siyasal koşullara; sınıf savaşımının ihtiyaçları teorik, siyasi ve örgütsel gelişimine dayandıracaktır.

Avrupa ve Alman burjuvazisi, kapitalizmin nesnel iktisadi yasalarının sonuçlarına; neoliberal saldırıların somut yansımalarına çeşitli direniş ve mücadele biçimleriyle yanıt veren işçileri, "fabrikaları başka bölge ya da ülkelere taşımak", "başka ülkelerdeki fabrikaların üretim kapasitesini artırmak" tehditleriyle caydırmaya, etkisizleştirmeye çalışmaktadır.

Sermaye, ticaret, üretim ve teknolojinin uluslar arasılaşmasının genişlediği ve derinleştiği koşullarda, emperyalist sermayenin uluslar arası saldırısı da yoğunlaştı. İşçi sınıfının örgütlenme ve mücadele alanları ise ulusal sınırlara hapsedildi. Bununla şüphesiz ki, bölgesel, kıtasal ve uluslar arası düzeyde gelişecek birleşik ve güçlü işçi sınıfı mücadelesinin önüne geçilmek isteniyor.

Devrimci ve komünist hareket, dünya işçi sınıfı ve ezilenlerine 19. yüzyılın vahşi kapitalizm koşularını dayatan emperyalist burjuvazinin bu uluslar arası saldırısına karşı ilgisiz, tepkisiz ve kendiliğindenci kalamaz.

Bu gelişmelerin teorik analizi ve oradan çıkarılacak görevlerin aciliyeti yakıcı olarak kendisini dayatıyor.

İşçi sınıfının kitle örgütleri sendikalar ya da başka platformlarının uluslar arası, kıtasal ve bölgesel düzeylerde örgütlenmesinin gerekliliği yanında, aşağıdan gelişen işçi hareketi dalgasına uluslar arası siyasi bir müdahale geliştirmenin ihtiyacı dünya partisi, yani yeni bir enternasyonalin kurulması görevinin güncelliğine işaret edebiliriz.

MLKP, bu gelişmeleri dikkatle izlemekte, teorik analiz ve üretme ihtiyacının bilinciyle hareket etmektedir.