Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Bir Süreç
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Yoğun diplomatik çekişme sonucunda Türkiye ile AB arasında tam üyelik görüşme- lerine başlanması için 3 Ekimde karar alındı. Sonu açık olan, sadece, tam üyelik için görüşmelere başlandığını ifade eden bir karar. Yani AB, gerekli görürse, Türkiye, müzakere koşullarını yerine getirmiyor diyerek tam üyelik sürecini dondurabilir. Bunun ötesinde tam üyelik süreci 10-15 yılın da ötesine geçerek, daha uzun da sürebilir.

Kurulduğundan bu yana AB'de üyeliğine en çok politik açıdan bakılan ve üyelik süreci en uzun süren ülke, Türkiye'dir. AB, üye olmak isteyen Avrupa ülkelerinden, tespit ettiği kriterlere uymasını; üyelik koşullarını yerine getirmesini talep ediyor.

Helsinki zirvesinden (1999) bu yana Türkiye'de, AB kriterlerine uymak için birtakım "reformlar" yapılmıştır, ama rejimin karakteri değişmemiştir. Bu ülkede faşist diktatörlük hakimdir. AB, tam üyelik için görüşme sürecini başlatmakla faşist bir rejimi demokratik ilan etmiş ve böylece kendi demokrasi anlayışını da bir kez daha ortaya koymuştur. Bu da göstermektedir ki, AB için önemli olan, üyelik kriterlerinin yerine getirilip getirilmemesinden ziyade stratejik konumdur.

Emperyalistler arası rekabet; özellikle Sovyetler Birliği ve Revizyonist Bloğun dağılmasından bu yana ABD ve AB arasındaki rekabet, etkisini Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde de göstermiştir. AB, Türkiye'yi büyük bir pazar olarak görüyor, Ortadoğu'ya yönelik hegemonyacı amaçlarından dolayı ve "güvenlik" ve ordu gücü nedeniyle Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunu gizlemiyor.

Türkiye'nin üyeliğine hangi açıdan bakılması gerektiğini AB'nin sürükleyici üyelerinden Almanya oldukça açık bir şekilde dile getirmiştir. En son olarak müzakerelerin başlatılması için karar alma sürecinde Alman emperyalizmi, Başbakan G. Schröder ve Dışişleri Bakanı J. Fischer tarafından Türkiye'nin üyeliğiyle AB'nin sınırlarının Ortadoğu'ya uzanacağını, bu alanın AB açısından stratejik olarak oldukça önemli olduğunu vurgulamıştır. Bu da göstermektedir ki, Türkiye'nin tam üyeliğine AB, ABD ile rekabeti, ülkenin stratejik konumu açısından bakmaktadır. Yani AB, Türkiye üzerine rekabette üstün gelme durumunda bu ülkeyi tam üye yapabilir. Bu sürecin ne kadar süreceği ve AB lehine sonuçlanıp sonuçlanmayacağı bilinmediği için de tam üyelik görüşmelerinin uzun bir zaman alacağı ve sonu açık bir süreç olduğu vurgulanmaktadır.

Bu sürece AB, Türkiye'yi "hazmetme" süreci diyor. Bununla söylenmek istenen, Türkiye'nin ABD güdümünden çıkarak AB güdümünde hareket edecek kıvama gelmesidir. Bu nedenle uzun yıllar devam edecek bir müzakere maratonundan, sonu açık görüşmelerden bahsedilmektedir.

Türkiye'nin tam üyelik süreci, kıvamına getirmenin ötesinde bir kriz ve tehdit sürecidir:

3 Ekim Lüksemburg zirvesi öncesinde ve sonrasında AB, Türkiye'nin Kıbrıs, Ermeni soykırımı ve "imtiyazlı ortaklık" gibi sorunlarla karşı karşıya kalacağını çok açık bir şekilde dile getirmiştir.

Müzakere Çerçeve Belgesinde sermayenin çıkarları dillendiriliyor:

-AB ile Türkiye arasında imzalanan Müzakere Çerçeve Belgesi, sermayenin, Türk burjuvazisinin çıkarlarına göre hazırlanmış, belgede işçi sınıfının, emekçi yığınların ve Kürt ulusunun çıkarlarına yer verilmemiştir.

-Müzakere Çerçeve Belgesi, Kölelik yasalarının değiştirilmesi ve işçi sınıfından yana yeni bir İş Yasasının çıkartılmasını içermemektedir.

-Müzakere Çerçeve Belgesinde, işsizliğe "çare" önerilerine yer verilmemekte, asgari ücretin yükseltilmesinden bahsedilmemektedir.

-Müzakere Çerçeve Belgesi, sermayenin serbest dolaşımını öngörmekte ve işgücünün serbest dolaşımını engelleyen tedbirlere yer vermektedir.

-Neoliberal tarım politikalarıyla birlikte küçük köylülüğün yıkımını engelleme konusunda belgede hiçbir şey yer almıyor, tam tersine yıkımın hızlandırılması dayatılıyor.

-Müzakere Çerçeve Belgesi, kır ve kent emekçilerinin yıkımını öngörmektedir.

-Müzakere Çerçeve Belgesi, Kürt ulusal sorununun çözümü bakımından hiçbir şey söylemiyor, Kürt halkının demokratik taleplerine yer vermiyor ve Kürt halkının inkar edilmesini dayatıyor.

Müzakere Çerçeve Belgesi, AB'nin, emperyalistlerin birliği, tekelci sermayenin birliği olduğunu vurguluyor, bunu unutanlara bir kez daha hatırlatıyor ve AB'ye umut bağlayan reformist çevrelerin tüm hayallerini yıkıyor.

Tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasına karar veren AB, Müzakere Çerçeve Belgesiyle faşist rejimin yeni baskı, sindirme ve yok etme konseptini de onamış oluyor.

Önümüzde duran görev apaçık: emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı bütün güçlerin ortak mücadelesini örmek, özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için mücadeleyi yükseltmektir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Bir Süreç
fc Share on Twitter
 

Yoğun diplomatik çekişme sonucunda Türkiye ile AB arasında tam üyelik görüşme- lerine başlanması için 3 Ekimde karar alındı. Sonu açık olan, sadece, tam üyelik için görüşmelere başlandığını ifade eden bir karar. Yani AB, gerekli görürse, Türkiye, müzakere koşullarını yerine getirmiyor diyerek tam üyelik sürecini dondurabilir. Bunun ötesinde tam üyelik süreci 10-15 yılın da ötesine geçerek, daha uzun da sürebilir.

Kurulduğundan bu yana AB'de üyeliğine en çok politik açıdan bakılan ve üyelik süreci en uzun süren ülke, Türkiye'dir. AB, üye olmak isteyen Avrupa ülkelerinden, tespit ettiği kriterlere uymasını; üyelik koşullarını yerine getirmesini talep ediyor.

Helsinki zirvesinden (1999) bu yana Türkiye'de, AB kriterlerine uymak için birtakım "reformlar" yapılmıştır, ama rejimin karakteri değişmemiştir. Bu ülkede faşist diktatörlük hakimdir. AB, tam üyelik için görüşme sürecini başlatmakla faşist bir rejimi demokratik ilan etmiş ve böylece kendi demokrasi anlayışını da bir kez daha ortaya koymuştur. Bu da göstermektedir ki, AB için önemli olan, üyelik kriterlerinin yerine getirilip getirilmemesinden ziyade stratejik konumdur.

Emperyalistler arası rekabet; özellikle Sovyetler Birliği ve Revizyonist Bloğun dağılmasından bu yana ABD ve AB arasındaki rekabet, etkisini Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde de göstermiştir. AB, Türkiye'yi büyük bir pazar olarak görüyor, Ortadoğu'ya yönelik hegemonyacı amaçlarından dolayı ve "güvenlik" ve ordu gücü nedeniyle Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunu gizlemiyor.

Türkiye'nin üyeliğine hangi açıdan bakılması gerektiğini AB'nin sürükleyici üyelerinden Almanya oldukça açık bir şekilde dile getirmiştir. En son olarak müzakerelerin başlatılması için karar alma sürecinde Alman emperyalizmi, Başbakan G. Schröder ve Dışişleri Bakanı J. Fischer tarafından Türkiye'nin üyeliğiyle AB'nin sınırlarının Ortadoğu'ya uzanacağını, bu alanın AB açısından stratejik olarak oldukça önemli olduğunu vurgulamıştır. Bu da göstermektedir ki, Türkiye'nin tam üyeliğine AB, ABD ile rekabeti, ülkenin stratejik konumu açısından bakmaktadır. Yani AB, Türkiye üzerine rekabette üstün gelme durumunda bu ülkeyi tam üye yapabilir. Bu sürecin ne kadar süreceği ve AB lehine sonuçlanıp sonuçlanmayacağı bilinmediği için de tam üyelik görüşmelerinin uzun bir zaman alacağı ve sonu açık bir süreç olduğu vurgulanmaktadır.

Bu sürece AB, Türkiye'yi "hazmetme" süreci diyor. Bununla söylenmek istenen, Türkiye'nin ABD güdümünden çıkarak AB güdümünde hareket edecek kıvama gelmesidir. Bu nedenle uzun yıllar devam edecek bir müzakere maratonundan, sonu açık görüşmelerden bahsedilmektedir.

Türkiye'nin tam üyelik süreci, kıvamına getirmenin ötesinde bir kriz ve tehdit sürecidir:

3 Ekim Lüksemburg zirvesi öncesinde ve sonrasında AB, Türkiye'nin Kıbrıs, Ermeni soykırımı ve "imtiyazlı ortaklık" gibi sorunlarla karşı karşıya kalacağını çok açık bir şekilde dile getirmiştir.

Müzakere Çerçeve Belgesinde sermayenin çıkarları dillendiriliyor:

-AB ile Türkiye arasında imzalanan Müzakere Çerçeve Belgesi, sermayenin, Türk burjuvazisinin çıkarlarına göre hazırlanmış, belgede işçi sınıfının, emekçi yığınların ve Kürt ulusunun çıkarlarına yer verilmemiştir.

-Müzakere Çerçeve Belgesi, Kölelik yasalarının değiştirilmesi ve işçi sınıfından yana yeni bir İş Yasasının çıkartılmasını içermemektedir.

-Müzakere Çerçeve Belgesinde, işsizliğe "çare" önerilerine yer verilmemekte, asgari ücretin yükseltilmesinden bahsedilmemektedir.

-Müzakere Çerçeve Belgesi, sermayenin serbest dolaşımını öngörmekte ve işgücünün serbest dolaşımını engelleyen tedbirlere yer vermektedir.

-Neoliberal tarım politikalarıyla birlikte küçük köylülüğün yıkımını engelleme konusunda belgede hiçbir şey yer almıyor, tam tersine yıkımın hızlandırılması dayatılıyor.

-Müzakere Çerçeve Belgesi, kır ve kent emekçilerinin yıkımını öngörmektedir.

-Müzakere Çerçeve Belgesi, Kürt ulusal sorununun çözümü bakımından hiçbir şey söylemiyor, Kürt halkının demokratik taleplerine yer vermiyor ve Kürt halkının inkar edilmesini dayatıyor.

Müzakere Çerçeve Belgesi, AB'nin, emperyalistlerin birliği, tekelci sermayenin birliği olduğunu vurguluyor, bunu unutanlara bir kez daha hatırlatıyor ve AB'ye umut bağlayan reformist çevrelerin tüm hayallerini yıkıyor.

Tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasına karar veren AB, Müzakere Çerçeve Belgesiyle faşist rejimin yeni baskı, sindirme ve yok etme konseptini de onamış oluyor.

Önümüzde duran görev apaçık: emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı bütün güçlerin ortak mücadelesini örmek, özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için mücadeleyi yükseltmektir.