FBI VE CIA BAŞKANLARININ TÜRKİYE ZİYARETLERİ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Türkiye, Aralık ayının ilk yarısında ABD istihbarat örgütlerinin istilasına uğradı. FBI Başkanı R. Mueller ve CIA Başkanı P. Goss'un arka arkaya ziyaretlerini, NATO Genel Sekreteri Jaap De Hoop Schefeer'in ziyareti izledi. CIA Başkanı, bu kez 22 üst düzey ajanıyla birlikte görüşmeler yapmayı yeğledi. FBI ise, zaten Ankara'daki bürosu ve çalışanlarıyla bir süreden beri MİT'le (Milli İstihbarat Teşkilatı) işbirliği içinde çalışmaktaydı. Aynı günlerde Kürdistan'ın Şemdinli ilçesinde devletin kontra güçlerince gerçekleştirilen eylemin faillerini koruyarak, suçluluğunu açığa vuran general Yaşar Büyükanıt da ABD'yi ziyaret etti. Yakın geçmişte ABD üst düzey sivil ve askeri yetkililerin de buna benzer sayısız görüşmelerinin gerçekleştiği düşünülürse, ABD'nin somut bazı saldırı hedefleri hazırlığı içinde olduğu söylenebilir.

Böylece ABD'nin, Irak'ın yanı sıra diğer Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye'de kontra- ajan faaliyetleri, CIA'nın gizli sorgulama ve gizli cezaevleriyle ve canlı istihbaratı geliştirmesiyle, CIA'nın yeniden yapılandırılması ve kendi operasyonlarını gerçekleştirmesi çalışmalarıyla birlikte daha üst düzeye çıkartılmış bulunmaktadır. Şimdi bu faaliyetler, BOP doğrultusunda İran ve Suriye'ye yönelik somut saldırı hedefleriyle birleşerek yoğunlaşmış durumdadır.

Şüphesiz ki, bu ziyaretlerin sıklığı ve hareketliliği, sömürgeci faşist rejimin "PKK'nın tasfiyesi" istemine bir yanıt vermekten çok, Güney Kürdistan'daki "devletleşme" ve Kuzey Kürdistan serhildanları karşısında sıkışmış olan Türkiye'nin, "stratejik ortaklık" adına, ABD emperyalizmine bağımlılığını derinleştirmesini ve kapsamlaştırmasını hedeflemiştir. Zira ABD, Irak seçimlerinden sonra içine girdiği yenilgili süreci gizleme veya unutturma amacıyla Irak'taki işgali ve askeri varlığını farklı biçimde sürdürmek, İran ve Suriye'yi sıkıştırmak, yetmezse saldırmak için G. Kürdistan'da Barzani-Talabani ile birlikte bölge devleti Türkiye'yi yanına almak istiyor. ABD emperyalizmi, İran ve Suriye'nin Irak'ta "terörü desteklediğini", İsrail için büyük tehlike arzettiğini düşünüyor.

Yakın zamanda Bush, "Irak'ta bekledikleri kadar petrol geliri bulunmadığını" büyük bir yüzsüzlükle açıkladı. Arkasında Amerikan hakkına yönelik yaptığı konuşmada, "Bazı kararlarının korkunç kayıplara yol açtığını... Bu savaşın tartışmalı olduğunu" bildiğini itiraf etti. Ama kazanacaklarını, dolayısıyla Irak'ta çekilmenin vahim sonuçlara yol açacağını, "Irak'ta erken çekilirsek, Iraklı dostlarımızı yalnız bırakırız, dünyaya ABD'nin sözünü tutmadığı mesajını veririz, bölgedeki diktatörler bize güler, Irak'ı bize saldırmaya söz veren düşmanlarımıza terk etmiş oluruz ve küresel terörist hareket cesaretlenerek daha önce hiç olmadığı kadar tehlikeli hale gelir" dedi. Tabii ki, burada sözü edilen çekilme, ABD ve diğer emperyalistlerin yenilgisi, dünya halkları, direnişçi ve antiemperyalist güçlerin zaferi anlamına geleceği için "tehlikeli hale" de işaret edilmiştir.

Görüşme konuları ve pazarlıklar gizli tutuldu. Ancak sözünü ettikleri "malum konular", çok anlaşılmaz gibi değildi.

ABD büyükelçisi Wilson, pazarlık ve görüşmelerini, "İran ve Suriye konusunda aynı düşünüyoruz. Ancak yapılması gerekenlerle ilgili farklılıklarımız var" biçiminde özetledi. Sözü edilen farklılıklar: ABD'nin, Suriye, özellikle İran'a yönelik bir bombalama hazırlığı içinde olması; Türkiye'nin ise, şimdilik silahlı bir saldırıdan çok diplomatik baskıyı gerekli görmesidir. Nitekim Türk Dışişleri, "stratejik ortaklığı"n gereği olarak İran Cumhurbaşkanı M. Ahmedinecad'ın İsrail'e yönelik sert açıklamalarının "istikrarsızlık ve güven bunalımına yolaçtığını" açıkladı. ABD Büyükelçisi, "PKK için elimizde sihirli değnek yok. PKK'nin para kaynakları Avrupa'da" demekle, İran'ın PKK'yi terör örgütü görmediğini belirtmekle mevcut koşullarda PKK'ye silahlı bir saldırıyı uygun bulmadıklarını açıklamış oluyor. Çünkü, Irak bataklığında debelenirken yeni bir cephe açmak istemiyor. PKK'ye karşı askeri bir saldırıda başarısızlığa uğrayacağını biliyor. Ve G. Kürdistan Kürt güçleriyle ilişkilerinin bozulmasını istemiyor. Ayrıca Türkiye'de Kürt sorununun varlığı, ABD'nin dayatmalarına kölece boyun eğmeyi kolaylaştırdığı bilinen bir gerçektir. Eski Başbakanlardan B. Ecevit, CIA, MOSSAD ve diğer istihbarat örgütlerinin A. Öcalan'ı Türk burjuva devletine neden teslim ettiklerini hala anlamış olmadığını açıkladı!

ABD, BOP politikalarında, İran ve Suriye'ye yönelik kuşatma, sıkıştırma ve saldırıda Türkiye'yi yanına almak, olası bir bombalama saldırısına hazırlamak istiyor. Türkiye ise, Ortadoğu'da "bağımsız birleşik Kürdistan" eğilimi karşısında sıkıntılı ve telaşlı bir korku içindedir. Bir yandan Suriye ve İran'daki Kürdistan parçaları nedeniyle Kürt Ulusal hareketi karşısında bu ülkelerle ittifak ve yakınlığını sürdürmek yanlısı; diğer yandan "birleşik bir Kürt devleti" oluşumunu, ancak, ABD karşısına geçerek değil, onunla ve G. Kürdistan'la işbirliği içinde geciktirebileceğini görüyor. Sömürgeci faşist devlet, Ortadoğu, Irak ve Türkiye'de gerçekleşen yeni güç ilişkileri, ittifakları ve iradeleri koşullarında, kendi yeni Kürt politikasını oluşturma ya da belirginleştirmenin siyasal sıkıntısı ve sancısını yaşamaktadır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

FBI VE CIA BAŞKANLARININ TÜRKİYE ZİYARETLERİ
fc Share on Twitter
 

Türkiye, Aralık ayının ilk yarısında ABD istihbarat örgütlerinin istilasına uğradı. FBI Başkanı R. Mueller ve CIA Başkanı P. Goss'un arka arkaya ziyaretlerini, NATO Genel Sekreteri Jaap De Hoop Schefeer'in ziyareti izledi. CIA Başkanı, bu kez 22 üst düzey ajanıyla birlikte görüşmeler yapmayı yeğledi. FBI ise, zaten Ankara'daki bürosu ve çalışanlarıyla bir süreden beri MİT'le (Milli İstihbarat Teşkilatı) işbirliği içinde çalışmaktaydı. Aynı günlerde Kürdistan'ın Şemdinli ilçesinde devletin kontra güçlerince gerçekleştirilen eylemin faillerini koruyarak, suçluluğunu açığa vuran general Yaşar Büyükanıt da ABD'yi ziyaret etti. Yakın geçmişte ABD üst düzey sivil ve askeri yetkililerin de buna benzer sayısız görüşmelerinin gerçekleştiği düşünülürse, ABD'nin somut bazı saldırı hedefleri hazırlığı içinde olduğu söylenebilir.

Böylece ABD'nin, Irak'ın yanı sıra diğer Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye'de kontra- ajan faaliyetleri, CIA'nın gizli sorgulama ve gizli cezaevleriyle ve canlı istihbaratı geliştirmesiyle, CIA'nın yeniden yapılandırılması ve kendi operasyonlarını gerçekleştirmesi çalışmalarıyla birlikte daha üst düzeye çıkartılmış bulunmaktadır. Şimdi bu faaliyetler, BOP doğrultusunda İran ve Suriye'ye yönelik somut saldırı hedefleriyle birleşerek yoğunlaşmış durumdadır.

Şüphesiz ki, bu ziyaretlerin sıklığı ve hareketliliği, sömürgeci faşist rejimin "PKK'nın tasfiyesi" istemine bir yanıt vermekten çok, Güney Kürdistan'daki "devletleşme" ve Kuzey Kürdistan serhildanları karşısında sıkışmış olan Türkiye'nin, "stratejik ortaklık" adına, ABD emperyalizmine bağımlılığını derinleştirmesini ve kapsamlaştırmasını hedeflemiştir. Zira ABD, Irak seçimlerinden sonra içine girdiği yenilgili süreci gizleme veya unutturma amacıyla Irak'taki işgali ve askeri varlığını farklı biçimde sürdürmek, İran ve Suriye'yi sıkıştırmak, yetmezse saldırmak için G. Kürdistan'da Barzani-Talabani ile birlikte bölge devleti Türkiye'yi yanına almak istiyor. ABD emperyalizmi, İran ve Suriye'nin Irak'ta "terörü desteklediğini", İsrail için büyük tehlike arzettiğini düşünüyor.

Yakın zamanda Bush, "Irak'ta bekledikleri kadar petrol geliri bulunmadığını" büyük bir yüzsüzlükle açıkladı. Arkasında Amerikan hakkına yönelik yaptığı konuşmada, "Bazı kararlarının korkunç kayıplara yol açtığını... Bu savaşın tartışmalı olduğunu" bildiğini itiraf etti. Ama kazanacaklarını, dolayısıyla Irak'ta çekilmenin vahim sonuçlara yol açacağını, "Irak'ta erken çekilirsek, Iraklı dostlarımızı yalnız bırakırız, dünyaya ABD'nin sözünü tutmadığı mesajını veririz, bölgedeki diktatörler bize güler, Irak'ı bize saldırmaya söz veren düşmanlarımıza terk etmiş oluruz ve küresel terörist hareket cesaretlenerek daha önce hiç olmadığı kadar tehlikeli hale gelir" dedi. Tabii ki, burada sözü edilen çekilme, ABD ve diğer emperyalistlerin yenilgisi, dünya halkları, direnişçi ve antiemperyalist güçlerin zaferi anlamına geleceği için "tehlikeli hale" de işaret edilmiştir.

Görüşme konuları ve pazarlıklar gizli tutuldu. Ancak sözünü ettikleri "malum konular", çok anlaşılmaz gibi değildi.

ABD büyükelçisi Wilson, pazarlık ve görüşmelerini, "İran ve Suriye konusunda aynı düşünüyoruz. Ancak yapılması gerekenlerle ilgili farklılıklarımız var" biçiminde özetledi. Sözü edilen farklılıklar: ABD'nin, Suriye, özellikle İran'a yönelik bir bombalama hazırlığı içinde olması; Türkiye'nin ise, şimdilik silahlı bir saldırıdan çok diplomatik baskıyı gerekli görmesidir. Nitekim Türk Dışişleri, "stratejik ortaklığı"n gereği olarak İran Cumhurbaşkanı M. Ahmedinecad'ın İsrail'e yönelik sert açıklamalarının "istikrarsızlık ve güven bunalımına yolaçtığını" açıkladı. ABD Büyükelçisi, "PKK için elimizde sihirli değnek yok. PKK'nin para kaynakları Avrupa'da" demekle, İran'ın PKK'yi terör örgütü görmediğini belirtmekle mevcut koşullarda PKK'ye silahlı bir saldırıyı uygun bulmadıklarını açıklamış oluyor. Çünkü, Irak bataklığında debelenirken yeni bir cephe açmak istemiyor. PKK'ye karşı askeri bir saldırıda başarısızlığa uğrayacağını biliyor. Ve G. Kürdistan Kürt güçleriyle ilişkilerinin bozulmasını istemiyor. Ayrıca Türkiye'de Kürt sorununun varlığı, ABD'nin dayatmalarına kölece boyun eğmeyi kolaylaştırdığı bilinen bir gerçektir. Eski Başbakanlardan B. Ecevit, CIA, MOSSAD ve diğer istihbarat örgütlerinin A. Öcalan'ı Türk burjuva devletine neden teslim ettiklerini hala anlamış olmadığını açıkladı!

ABD, BOP politikalarında, İran ve Suriye'ye yönelik kuşatma, sıkıştırma ve saldırıda Türkiye'yi yanına almak, olası bir bombalama saldırısına hazırlamak istiyor. Türkiye ise, Ortadoğu'da "bağımsız birleşik Kürdistan" eğilimi karşısında sıkıntılı ve telaşlı bir korku içindedir. Bir yandan Suriye ve İran'daki Kürdistan parçaları nedeniyle Kürt Ulusal hareketi karşısında bu ülkelerle ittifak ve yakınlığını sürdürmek yanlısı; diğer yandan "birleşik bir Kürt devleti" oluşumunu, ancak, ABD karşısına geçerek değil, onunla ve G. Kürdistan'la işbirliği içinde geciktirebileceğini görüyor. Sömürgeci faşist devlet, Ortadoğu, Irak ve Türkiye'de gerçekleşen yeni güç ilişkileri, ittifakları ve iradeleri koşullarında, kendi yeni Kürt politikasını oluşturma ya da belirginleştirmenin siyasal sıkıntısı ve sancısını yaşamaktadır.