20 MART'TA KAHROLSUN EMPERYALİST İŞGAL!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Amerikan emperyalizmi, dünya hegemonyasını gerçekleştirmenin bir adımı olarak Irak'ı işgal etti. Bununla mevcut ve potansiyel rakiplerinin gelişmesini ve kendisiyle rekabet etmesinin önünü almaya çalıştı. Irak, Amerikan emperya- lizminin dünya hegemonyası jeopolitikasında sadece bir aşama. Bu nedenle Irak'ın işgali, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu, Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya politikasından, AB'ye, Rusya ve Çin'e karşı politikasından ayrı olarak görülemez. Bu nedenle Irak'ın işgali, Suriye ve İran'ın tehdidi ve bir bütün olarak "Büyük Ortadoğu Projesi", Amerikan emperyalist haydutlarının dünya hakimiyeti anlayışının mantıksal bir sonucudur.

Emperyalist savaşa karşı esas somut, eylemli tepki dünya emekçilerinden geldi. Milyonlarca savaş karşıtı, yaklaşan savaşı protesto etmek için sokakları adeta işgal etti. Savaş karşıtı hareket, 15 Şubat 2003'te dünya çapında milyonların katıldığı görkemli gösterisiyle olası savaşı protesto etti. Bu denli görkemli gösteriler 60'lı yıllardan bu yana görülmemişti.

Irak'a karşı savaş, uyuyan milyonları uyandırdı ve aynı zamanda emperya- listler arasındaki, en azından ABD-AB ve ABD-Rusya arasındaki çelişkileri derinleştirdi, BM'nin karakterini bir kez daha ortaya koydu.

Irak'ta çiçeklerle karşılanacaklarını sanan işgalci haydutlar, direnişle karşılaştılar. Askeri üstünlüğün verdiği avantajlar, Irak'ı "mezar suskunluğu"na çeviremedi. Irak halkları, ülke petrollerini yağmalayan, tarihi eserleri ve değerlerini yıkıma uğratan, işkence ve tecavüz uygulamaları ile insanları aşağılayan işgalci haydutlara karşı nefret, öfke ve tepkiyle direnişi büyüttü. İşgalcilere karşı örgütlü mücadeleye başladı. Siyasal eğilim ve anlayışları ne olursa olsun Iraklılar, direnişlerini ulusal çapta örgütlü olarak sürdürecek bir gelişme gösterdiler. Irak, işgalciler için tam bir bataklık oldu. Amerikan emperyalizmi, Vietnam sendromu yaşar duruma geldi.

Somut savaşa ve emperyalist işgal ve tehdide karşı mücadele, savaş karşıtı hareketin önderliğinin sınıfsal karakterini bir kez daha ortaya koydu. Hareketin pasifist önderliği, sınıfsal karakterinden dolayı, haklı ve haksız savaş ayrımı yapmıyor ve eylemi sadece somut savaşla sınırlandırıyordu. Bu unsurlar açısından savaşın başlamasını durdurmak esas hedefti. Eylemin içeriği ve başarısı, savaşı durdurmakla sınırlandırılıyordu. Bu sonuca ulaşılamadı ve Irak'ın işgali, işgale karşı tavır ve emperyalist tehdit cılız eylemlerle protesto edildi. Bu nokta pasifistler ve gerçek antiemperyalistler arsında emperyalizme karşı mücadelede anlayışa özgü ayrım noktasıdır.

Gelinen aşamada, bu hareket, Irak'ın işgalini kanıksamıştır. İşgale karşı sürdürülen mücadeleye önem vermemektedir. Öyle ki, 3. Avrupa Sosyal Forumu çerçevesindeki tartışmalarda önümüzdeki dönemde eylemlerin ağırlığını savaşa karşı mücadele mi, yoksa neoliberal saldırılara karşı mücadele mi oluştursun tartışmaları önemli yer tutmuştur. Oysa, emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı mücadele, emperyalist küreselleşme saldırıları ve neoliberal politikalara karşı mücadeleden kopuk değildir. 15 Şubat 2003 günü gerçekleşen büyük enternas- yonal kitle eylemi, aynı zamanda neolibe- ral saldırılara karşı milyonların dolaylı, ama çarpıcı bir tepki vermesiydi.

Bugün gelinen noktada Amerikan emperyalizmi Irak'ta tam bir çıkmaz içindedir. Hiçbir şey olmamış gibi Irak'ı terk edemeyeceğinin farkında. Diğer taraftan işgalin devamı, daha çok Iraklının özgürlük için mücadelede örgütlenmesine neden olmakta ve bu mücadelenin sonucu olarak Vietnam'daki kovuluşa benzer bir kovuluşla karşı karşıya kalınacağı da görülüyor. Amerikan emperyalizmi işgalci olmadığını, ülkeye demokrasi getirmek istediğini göstermek için düzmece bir seçim yaptırttı. Seçimler, Irak'ta emperya- list saldırganlık ve işgali meşrulaştırma hamlesidir.

Bu anlamda seçimler, işgalin devamı için hazırlanmış bir senaryodur. Barzani ve Talabani gibi işbirlikçiler, senaryonun önde gelen aktörlerinden. Bu senaryonun diğer bir aktörü de Şii Arapların ruhani li- deri Ayetullah Sistani'dir. Bu güçler, seçim için ikna edildiler. Böylece, Irak'ın işgali seçimler üzerinden meşrulaştırılmış olacak. Ama Irak halkı, kendi seçimlerinin direniş olduğunu göstermektedir. Evet, Irak'ta iki seçim var: Birisi protektorat rejimini seçmek ve diğeri de özgürlük için direnişi seçmek.

Bush'un yeniden seçilmesi Amerikan saldırganlığının yaygınlaşacağına ve yoğunlaşacağına bir işaretti. Nitekim öyle de oldu ve Suriye ve İran yeniden tehdit edilmeye başlandı.

"Meseleyi diplomatik yollarla çözebileceğimizi umuyorum. Ancak hiçbir seçeneği masadan kaldırmayacağım" diyen ABD Başkanı G. Bush, İran'ı işgal etme niyetini vurguluyordu. Aynı dönemde ABD Başkan Yardımcısı D. Cheney, "İran'ın güçlü bir nükleer programı var, ayrıca terör gruplarına ısrarla destek verdiğini biliyoruz. İkisinin birleşimi, bizim için ciddi endişe kaynağıdır. Bush yönetiminin dünyadaki tehditler listesinin en üst sırasında İran bulunuyor" açıklamasını yapıyordu.

İran, yeraltı zenginlikleri, stratejik konumu bakımından ve rejimi nedeniyle Amerikan emperyalizminin önde gelen hedeflerinden birisidir. Amerikan emper- yalizmi bu doğal kaynakları rakiplerine kap- tırmak istemiyor ve ülkenin stratejik konumunu kendi hegemonya amaçları için kullanmak istiyor. Ama İran'ı işgal etmek, Irak'ı işgal etmek kadar kolay olmayacaktır. Birincisi, İran, Irak'a nazaran daha güçlüdür ve ikincisi, AB, Rusya ve Çin olası işgale karşı daha aktif tavır alacaklardır. Zaten bu ülkelerin bu yönde açıklamaları da var.

Derinleşen ve kapsamlaşan Irak direnişi, Amerikan emperyalizminin Suriye ve İran'ı tehdidi ve bu ülkelere olası saldırısı, hem emperyalistler arası çelişkileri keskinleştirecek ve hem de anti-emperyalist mücadelenin yeniden ivme kazanmasını beraberinde getirecektir. Böyle bir süreçte uluslararası daya-nışmanın, antiemperyaist mücadelenin örgütlenmesi ve sürdürülmesinin yanı sıra, bölge ülkelerdeki devrimci ve komünist güçlere de özellikle önemli ve ivedi görevler düşmektedir.

Bölgemizde; sadece Ortadoğu'da değil, Balkanlarda ve Kafkasya'da devrimci ve komünist güçler, antiemperyalist mücadeleyi örgütlemek göreviyle karşı karşıyadırlar.

Biz, bölgemizde birleştirilebilecek bütün güçlerin birleştirilmesi için yoğun çalışılması gerektiğine ve bütün demokratik, antiemperyalist ve devrimci güçlerin bir- leşik mücadelesinin örülmesi için herhangi bir engelin olmadığına inanıyoruz. Nihayetinde düşmanlarımız ortak: Ülkelerimizi işgal eden, etmek isteyen, talan eden emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileridir.

Bölgemizde antiemperyalist mücadeleyi örmek, bölgesel dire- nişleri geliştirmek için bölgesel antiemperyalist koordinasyonlar kurulmalıdır. Partimiz MLKP bu türden koordinasyonların bölgesel antiemperyalist mücadelede bir zorunluluk olduğu, antiemperyalist mücadelenin en doğru bölgesel örgütlenme biçimi olduğu anlayışındadır. Aydınlatmaya hizmet edecek olan bölgesel seminerlerle birlikte bölgesel antiemperyalist koodinasyonlar, Balkan, Kafkasya ve Ortadoğu halklarının ortaklaşmış sorunlarının çözümü için antiemperyalist mücadelede en doğru örgütlenme biçimidir.

 

Özel Sayı 10 / Mart 2005


 

Arşiv

 

2014
Ekim
2011
Ekim
2009
Haziran Mart
2008
Eylül
2007
Mayıs Ocak
2006
Mayıs Ocak
2005
Kasım Temmuz
Mart
2004
Ekim Temmuz
Haziran Mart
Ocak
2003
Kasım Haziran
Mayıs Şubat
Haziran

 

20 MART'TA KAHROLSUN EMPERYALİST İŞGAL!
fc Share on Twitter
 

Amerikan emperyalizmi, dünya hegemonyasını gerçekleştirmenin bir adımı olarak Irak'ı işgal etti. Bununla mevcut ve potansiyel rakiplerinin gelişmesini ve kendisiyle rekabet etmesinin önünü almaya çalıştı. Irak, Amerikan emperya- lizminin dünya hegemonyası jeopolitikasında sadece bir aşama. Bu nedenle Irak'ın işgali, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu, Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya politikasından, AB'ye, Rusya ve Çin'e karşı politikasından ayrı olarak görülemez. Bu nedenle Irak'ın işgali, Suriye ve İran'ın tehdidi ve bir bütün olarak "Büyük Ortadoğu Projesi", Amerikan emperyalist haydutlarının dünya hakimiyeti anlayışının mantıksal bir sonucudur.

Emperyalist savaşa karşı esas somut, eylemli tepki dünya emekçilerinden geldi. Milyonlarca savaş karşıtı, yaklaşan savaşı protesto etmek için sokakları adeta işgal etti. Savaş karşıtı hareket, 15 Şubat 2003'te dünya çapında milyonların katıldığı görkemli gösterisiyle olası savaşı protesto etti. Bu denli görkemli gösteriler 60'lı yıllardan bu yana görülmemişti.

Irak'a karşı savaş, uyuyan milyonları uyandırdı ve aynı zamanda emperya- listler arasındaki, en azından ABD-AB ve ABD-Rusya arasındaki çelişkileri derinleştirdi, BM'nin karakterini bir kez daha ortaya koydu.

Irak'ta çiçeklerle karşılanacaklarını sanan işgalci haydutlar, direnişle karşılaştılar. Askeri üstünlüğün verdiği avantajlar, Irak'ı "mezar suskunluğu"na çeviremedi. Irak halkları, ülke petrollerini yağmalayan, tarihi eserleri ve değerlerini yıkıma uğratan, işkence ve tecavüz uygulamaları ile insanları aşağılayan işgalci haydutlara karşı nefret, öfke ve tepkiyle direnişi büyüttü. İşgalcilere karşı örgütlü mücadeleye başladı. Siyasal eğilim ve anlayışları ne olursa olsun Iraklılar, direnişlerini ulusal çapta örgütlü olarak sürdürecek bir gelişme gösterdiler. Irak, işgalciler için tam bir bataklık oldu. Amerikan emperyalizmi, Vietnam sendromu yaşar duruma geldi.

Somut savaşa ve emperyalist işgal ve tehdide karşı mücadele, savaş karşıtı hareketin önderliğinin sınıfsal karakterini bir kez daha ortaya koydu. Hareketin pasifist önderliği, sınıfsal karakterinden dolayı, haklı ve haksız savaş ayrımı yapmıyor ve eylemi sadece somut savaşla sınırlandırıyordu. Bu unsurlar açısından savaşın başlamasını durdurmak esas hedefti. Eylemin içeriği ve başarısı, savaşı durdurmakla sınırlandırılıyordu. Bu sonuca ulaşılamadı ve Irak'ın işgali, işgale karşı tavır ve emperyalist tehdit cılız eylemlerle protesto edildi. Bu nokta pasifistler ve gerçek antiemperyalistler arsında emperyalizme karşı mücadelede anlayışa özgü ayrım noktasıdır.

Gelinen aşamada, bu hareket, Irak'ın işgalini kanıksamıştır. İşgale karşı sürdürülen mücadeleye önem vermemektedir. Öyle ki, 3. Avrupa Sosyal Forumu çerçevesindeki tartışmalarda önümüzdeki dönemde eylemlerin ağırlığını savaşa karşı mücadele mi, yoksa neoliberal saldırılara karşı mücadele mi oluştursun tartışmaları önemli yer tutmuştur. Oysa, emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı mücadele, emperyalist küreselleşme saldırıları ve neoliberal politikalara karşı mücadeleden kopuk değildir. 15 Şubat 2003 günü gerçekleşen büyük enternas- yonal kitle eylemi, aynı zamanda neolibe- ral saldırılara karşı milyonların dolaylı, ama çarpıcı bir tepki vermesiydi.

Bugün gelinen noktada Amerikan emperyalizmi Irak'ta tam bir çıkmaz içindedir. Hiçbir şey olmamış gibi Irak'ı terk edemeyeceğinin farkında. Diğer taraftan işgalin devamı, daha çok Iraklının özgürlük için mücadelede örgütlenmesine neden olmakta ve bu mücadelenin sonucu olarak Vietnam'daki kovuluşa benzer bir kovuluşla karşı karşıya kalınacağı da görülüyor. Amerikan emperyalizmi işgalci olmadığını, ülkeye demokrasi getirmek istediğini göstermek için düzmece bir seçim yaptırttı. Seçimler, Irak'ta emperya- list saldırganlık ve işgali meşrulaştırma hamlesidir.

Bu anlamda seçimler, işgalin devamı için hazırlanmış bir senaryodur. Barzani ve Talabani gibi işbirlikçiler, senaryonun önde gelen aktörlerinden. Bu senaryonun diğer bir aktörü de Şii Arapların ruhani li- deri Ayetullah Sistani'dir. Bu güçler, seçim için ikna edildiler. Böylece, Irak'ın işgali seçimler üzerinden meşrulaştırılmış olacak. Ama Irak halkı, kendi seçimlerinin direniş olduğunu göstermektedir. Evet, Irak'ta iki seçim var: Birisi protektorat rejimini seçmek ve diğeri de özgürlük için direnişi seçmek.

Bush'un yeniden seçilmesi Amerikan saldırganlığının yaygınlaşacağına ve yoğunlaşacağına bir işaretti. Nitekim öyle de oldu ve Suriye ve İran yeniden tehdit edilmeye başlandı.

"Meseleyi diplomatik yollarla çözebileceğimizi umuyorum. Ancak hiçbir seçeneği masadan kaldırmayacağım" diyen ABD Başkanı G. Bush, İran'ı işgal etme niyetini vurguluyordu. Aynı dönemde ABD Başkan Yardımcısı D. Cheney, "İran'ın güçlü bir nükleer programı var, ayrıca terör gruplarına ısrarla destek verdiğini biliyoruz. İkisinin birleşimi, bizim için ciddi endişe kaynağıdır. Bush yönetiminin dünyadaki tehditler listesinin en üst sırasında İran bulunuyor" açıklamasını yapıyordu.

İran, yeraltı zenginlikleri, stratejik konumu bakımından ve rejimi nedeniyle Amerikan emperyalizminin önde gelen hedeflerinden birisidir. Amerikan emper- yalizmi bu doğal kaynakları rakiplerine kap- tırmak istemiyor ve ülkenin stratejik konumunu kendi hegemonya amaçları için kullanmak istiyor. Ama İran'ı işgal etmek, Irak'ı işgal etmek kadar kolay olmayacaktır. Birincisi, İran, Irak'a nazaran daha güçlüdür ve ikincisi, AB, Rusya ve Çin olası işgale karşı daha aktif tavır alacaklardır. Zaten bu ülkelerin bu yönde açıklamaları da var.

Derinleşen ve kapsamlaşan Irak direnişi, Amerikan emperyalizminin Suriye ve İran'ı tehdidi ve bu ülkelere olası saldırısı, hem emperyalistler arası çelişkileri keskinleştirecek ve hem de anti-emperyalist mücadelenin yeniden ivme kazanmasını beraberinde getirecektir. Böyle bir süreçte uluslararası daya-nışmanın, antiemperyaist mücadelenin örgütlenmesi ve sürdürülmesinin yanı sıra, bölge ülkelerdeki devrimci ve komünist güçlere de özellikle önemli ve ivedi görevler düşmektedir.

Bölgemizde; sadece Ortadoğu'da değil, Balkanlarda ve Kafkasya'da devrimci ve komünist güçler, antiemperyalist mücadeleyi örgütlemek göreviyle karşı karşıyadırlar.

Biz, bölgemizde birleştirilebilecek bütün güçlerin birleştirilmesi için yoğun çalışılması gerektiğine ve bütün demokratik, antiemperyalist ve devrimci güçlerin bir- leşik mücadelesinin örülmesi için herhangi bir engelin olmadığına inanıyoruz. Nihayetinde düşmanlarımız ortak: Ülkelerimizi işgal eden, etmek isteyen, talan eden emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileridir.

Bölgemizde antiemperyalist mücadeleyi örmek, bölgesel dire- nişleri geliştirmek için bölgesel antiemperyalist koordinasyonlar kurulmalıdır. Partimiz MLKP bu türden koordinasyonların bölgesel antiemperyalist mücadelede bir zorunluluk olduğu, antiemperyalist mücadelenin en doğru bölgesel örgütlenme biçimi olduğu anlayışındadır. Aydınlatmaya hizmet edecek olan bölgesel seminerlerle birlikte bölgesel antiemperyalist koodinasyonlar, Balkan, Kafkasya ve Ortadoğu halklarının ortaklaşmış sorunlarının çözümü için antiemperyalist mücadelede en doğru örgütlenme biçimidir.