Türk ordusunun “en perişan, en rezil, en sonuçsuz” operasyonu
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

01 Mart 2008 / Enternasyonel Bülten / Sayı: 67

Türk faşist rejimi imha ve inkar politikasıyla on yıllardır Kürt ulusuna karşı kirli bir savaş yürütüyor. Bu savaş süresince yalnızca Kuzey Kürdistan'da değil, Güney Kürdistan'da da askeri saldırılar gerçekleştirdi. Bu operasyonların bir amacı Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini ve onun silahlı gücü HPG'yi (Halk Savunma Güçleri) zayıflatmaktı. Son yıllarda Türk burjuva devleti Güney Kürdistan'da ilerlemekte olan Kürt devlet oluşumu karşısında da kaygıya düşmüştür. Bu girişimi her ne pahasına olursa olsun engellemek ve faşizmin petrol bakımından zengin Musul ve Kerkük'e yayılma hayallerini gerçekleştirmek istemektedir.
16 Aralık 2007'de Türk sömürgeci faşist diktatörlüğü Güney Kürdistan'a yine bir hava saldırısı başlattı. Tıpkı daha önceki hava saldırılarında olduğu gibi bu kez de pek sonuç alamayan faşist diktatörlük ABD'den sınırlı bir kara harekatı için izin koparmayı başardı. ABD emperyalistleri her ne kadar Kuzey Kürdistan'da Kürt ulusunun verdiği mücadele gibi militan ulusal kurtuluş mücadelelerini her türlü araçla ezme konusunda faşist diktatörlükle temelde uyuşsa da, emperyalist büyük güç ile onun hizmetkarı arasında Ortadoğu'daki mevcut politik durum ve güçler dengesi nedeniyle çıkar farklılıkları var. ABD bataklığa saplanmış durumda ve Barzani ve Talabani'nin liderliği altındaki işbirlikçilerinin desteğini kaybetmek istemiyor. Bu nedenle, "stratejik ortağı" ile emperyalizmle işbirliği yoluyla ayrı bir devlet kurmayı tasarlayan Güney Kürdistan'daki hevesli destekçileri arasındaki ilişkilerin gerilmesini istemiyor. Ancak, Barzani ve Talabani'nin Kürt kardeşlerini savunmayacakları ve Kürdistan Özerk Bölgesindeki işgale karşı bir şey yapmayacakları güvencelendikten sonra ABD kara harekatı için Türkiye'ye yeşil ışık yaktı. Elbette ABD, Türk sömürgeci diktatörlüğünün Büyük Ortadoğu projesi kapsamındaki işgal politikalarına karşı daha aktif desteği gibi bazı ileri vadeli çıkarlarını pazarlıklarda güvenceye aldı.
21 Şubat'ta ise büyük bir şovenist propaganda eşliğinde kara operasyonu başlatıldı; 10 bin Türk askeri Güney Kürdistan sınırını geçti.
Türk ordusu 22 Temmuz seçimlerinden ve cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra prestij ve politik mevzi kaybına uğramıştı. Generallerin sınır ötesi operasyona bu denli hevesli olmalarının bir nedeni de politik inisiyatifini ve kitle tabanını güçlendirme isteğiydi. Ancak bu plan da suya düştü!
Kahramanca savaşan ve zor koşullar altında iyi örgütlenmiş olan Kürt ulusal kurtuluşçu gerillasına saldıran Türk ordusu, operasyonun daha ilk günlerinde ağır darbeler aldı. Askerlerin ölümü, Türk ordusuna ait helikopterin vurulması, HPG Anakarargah Komutanlığının Kürt gençlerine Türkiye'nin metropollerinde ayaklanma çağrısı yapması sömürgeci işgale verilmiş yanıtlardı. Kürt halkı ve gerilla vahşi saldırılar karşısında geri çekilmedi, kararlıca mevzilerini savundu.
8 gün sonra bir çoklarını şaşırtan bir gelişme yaşandı: 29 Şubat günü itibariyle Türk ordusu Güney Kürdistan'dan çekildi. Başbakan Tayyip Erdoğan bile çekilmenin şaşkınlığını yansıtıyordu. Tüm dünya medyası olanları tartışırken, Türk devlet yetkilileri suskun kaldı. Türk ordusunun çekilmesine ilişkin ilk resmi açıklamayı Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari yaptı. Reuters haber ajansına, "Türk askerlerinin sabah saat 4:00'te Kuzey Irak'tan çekildiğini" açıkladı.
Oysa Başbakan Erdoğan "operasyonun kararlılıkla sürdüğünü" söylemişti.
Genelkurmay daha önce hep operasyonun hedeflerine ulaşıncaya dek süreceğini söylemişti. 29 Şubat günü öğleden sonra Genelkurmay tarafından yapılan açıklamada, "ordu güçlerinin Kuzey Irak'tan çekildiği" doğrulandı. Açıklamada planlanan hedeflerin gerçekleştiği ve çekilmenin tek nedeninin bu olduğu, bu kararın alınmasında hiç bir dış gücün etkili olmadığı iddia edildi. Türk ordusu aynı zamanda şu itirafta bulundu: "Şüphesiz, bir bölgede icra edilen operasyonla terör örgütünün tamamen etkisiz hale getirilmesi söz konusu değildir". Hükümet ve generaller operasyonun aniden sonlandırılmasının gerçek nedenleri açıklamaya çalışırken her defasında daha çelişkili bir duruma düştüler.
Açıktır ki Türk ordusu HPG'ye karşı yürüttüğü savaşta hiç bir ciddi başarıya ulaşamamıştır. Bu, kendi saflarından kimi şahıslarca bile açıkça itiraf edilmiştir. Emekli general Hasan Kundakçı, bazı başarıların elde edildiğini, ancak en önemli hedeflerden olan Zap bölgesindeki hedeflere ulaşılması için bir kaç gün daha operasyonun sürmüş olması gerektiğini söyledi.
Öyle görünüyor ki sömürgeci faşist ordunun Güney Kürdistan'dan ani geri çekilişi, ABD emperyalizmin sözünü söylemesi nedeniyledir.
28 Şubat'ta ABD Dışişleri Bakanı Robert Gates Ankara'da cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı ve savunma bakanı ile görüştü ve Bush'un "mümkün olduğunca çabuk geri çekilinmelidir" talebini iletti. Operasyon Mili Güvenlik Konseyi toplantısının ardından ne kadar çabuk başladıysa, ABD'nin sözünden sonra daha da çabuk sona erdi. Türk rejimi tüm dünyanın ve özelde de Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi ve emekçilerinin gözleri önünde büyük bir bozguna uğradı.
Büyük efendi onları geri çağırdıktan bir kaç saat sonra askerler kışlalarına dönmüştü bile. Gelecekte Türk ordusunun kara operasyonu sürecindeki kahramanca savaşı, dış güçlerden bağımsızlığı ve zaferinden söz etmek kolay olmayacaktır. Faşist rejim ne Kürt ulusal hareketine ağır bir darbe vurabilmiş, ne de bozulan imajını tamir edebilmiştir. Aksine, her alanda başarısızlığa uğramıştır!
Türk genelkurmayının açıklamasına göre kara operasyonunda 24 Türk askeri, 3 köy korucusu, 240 PKK gerillası ölmüştür. Öte yandan HPG operasyonlarda 125 askerin öldüğü ve 9 gerillanın şehit düştüğü bilgisini vermiştir. HPG Türk ordusunun operasyonunu tarihinin "en perişan, en rezil, en sonuçsuz operasyonu" olarak nitelemiştir.
Bu kahramanca direnişle Kürt halkımız bir kez daha sömürgeci faşist diktatörlüğün vahşi baskısına boyun eğmeyeceğini, meşru talepleri için mücadelesine tüm araçlarla devam etmeye hazır olduğunu göstermiştir. Kürt halkının Güney Kürdistan dağlarında yürüttüğü bu onurlu mücadele, Türkiye ve Kuzey Kürdistan sokaklarına, alanlarına emekçi semtlerine ve fabrikalarına taşımak için de bir fırsattır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Türk ordusunun “en perişan, en rezil, en sonuçsuz” operasyonu
fc Share on Twitter
 

01 Mart 2008 / Enternasyonel Bülten / Sayı: 67

Türk faşist rejimi imha ve inkar politikasıyla on yıllardır Kürt ulusuna karşı kirli bir savaş yürütüyor. Bu savaş süresince yalnızca Kuzey Kürdistan'da değil, Güney Kürdistan'da da askeri saldırılar gerçekleştirdi. Bu operasyonların bir amacı Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini ve onun silahlı gücü HPG'yi (Halk Savunma Güçleri) zayıflatmaktı. Son yıllarda Türk burjuva devleti Güney Kürdistan'da ilerlemekte olan Kürt devlet oluşumu karşısında da kaygıya düşmüştür. Bu girişimi her ne pahasına olursa olsun engellemek ve faşizmin petrol bakımından zengin Musul ve Kerkük'e yayılma hayallerini gerçekleştirmek istemektedir.
16 Aralık 2007'de Türk sömürgeci faşist diktatörlüğü Güney Kürdistan'a yine bir hava saldırısı başlattı. Tıpkı daha önceki hava saldırılarında olduğu gibi bu kez de pek sonuç alamayan faşist diktatörlük ABD'den sınırlı bir kara harekatı için izin koparmayı başardı. ABD emperyalistleri her ne kadar Kuzey Kürdistan'da Kürt ulusunun verdiği mücadele gibi militan ulusal kurtuluş mücadelelerini her türlü araçla ezme konusunda faşist diktatörlükle temelde uyuşsa da, emperyalist büyük güç ile onun hizmetkarı arasında Ortadoğu'daki mevcut politik durum ve güçler dengesi nedeniyle çıkar farklılıkları var. ABD bataklığa saplanmış durumda ve Barzani ve Talabani'nin liderliği altındaki işbirlikçilerinin desteğini kaybetmek istemiyor. Bu nedenle, "stratejik ortağı" ile emperyalizmle işbirliği yoluyla ayrı bir devlet kurmayı tasarlayan Güney Kürdistan'daki hevesli destekçileri arasındaki ilişkilerin gerilmesini istemiyor. Ancak, Barzani ve Talabani'nin Kürt kardeşlerini savunmayacakları ve Kürdistan Özerk Bölgesindeki işgale karşı bir şey yapmayacakları güvencelendikten sonra ABD kara harekatı için Türkiye'ye yeşil ışık yaktı. Elbette ABD, Türk sömürgeci diktatörlüğünün Büyük Ortadoğu projesi kapsamındaki işgal politikalarına karşı daha aktif desteği gibi bazı ileri vadeli çıkarlarını pazarlıklarda güvenceye aldı.
21 Şubat'ta ise büyük bir şovenist propaganda eşliğinde kara operasyonu başlatıldı; 10 bin Türk askeri Güney Kürdistan sınırını geçti.
Türk ordusu 22 Temmuz seçimlerinden ve cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra prestij ve politik mevzi kaybına uğramıştı. Generallerin sınır ötesi operasyona bu denli hevesli olmalarının bir nedeni de politik inisiyatifini ve kitle tabanını güçlendirme isteğiydi. Ancak bu plan da suya düştü!
Kahramanca savaşan ve zor koşullar altında iyi örgütlenmiş olan Kürt ulusal kurtuluşçu gerillasına saldıran Türk ordusu, operasyonun daha ilk günlerinde ağır darbeler aldı. Askerlerin ölümü, Türk ordusuna ait helikopterin vurulması, HPG Anakarargah Komutanlığının Kürt gençlerine Türkiye'nin metropollerinde ayaklanma çağrısı yapması sömürgeci işgale verilmiş yanıtlardı. Kürt halkı ve gerilla vahşi saldırılar karşısında geri çekilmedi, kararlıca mevzilerini savundu.
8 gün sonra bir çoklarını şaşırtan bir gelişme yaşandı: 29 Şubat günü itibariyle Türk ordusu Güney Kürdistan'dan çekildi. Başbakan Tayyip Erdoğan bile çekilmenin şaşkınlığını yansıtıyordu. Tüm dünya medyası olanları tartışırken, Türk devlet yetkilileri suskun kaldı. Türk ordusunun çekilmesine ilişkin ilk resmi açıklamayı Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari yaptı. Reuters haber ajansına, "Türk askerlerinin sabah saat 4:00'te Kuzey Irak'tan çekildiğini" açıkladı.
Oysa Başbakan Erdoğan "operasyonun kararlılıkla sürdüğünü" söylemişti.
Genelkurmay daha önce hep operasyonun hedeflerine ulaşıncaya dek süreceğini söylemişti. 29 Şubat günü öğleden sonra Genelkurmay tarafından yapılan açıklamada, "ordu güçlerinin Kuzey Irak'tan çekildiği" doğrulandı. Açıklamada planlanan hedeflerin gerçekleştiği ve çekilmenin tek nedeninin bu olduğu, bu kararın alınmasında hiç bir dış gücün etkili olmadığı iddia edildi. Türk ordusu aynı zamanda şu itirafta bulundu: "Şüphesiz, bir bölgede icra edilen operasyonla terör örgütünün tamamen etkisiz hale getirilmesi söz konusu değildir". Hükümet ve generaller operasyonun aniden sonlandırılmasının gerçek nedenleri açıklamaya çalışırken her defasında daha çelişkili bir duruma düştüler.
Açıktır ki Türk ordusu HPG'ye karşı yürüttüğü savaşta hiç bir ciddi başarıya ulaşamamıştır. Bu, kendi saflarından kimi şahıslarca bile açıkça itiraf edilmiştir. Emekli general Hasan Kundakçı, bazı başarıların elde edildiğini, ancak en önemli hedeflerden olan Zap bölgesindeki hedeflere ulaşılması için bir kaç gün daha operasyonun sürmüş olması gerektiğini söyledi.
Öyle görünüyor ki sömürgeci faşist ordunun Güney Kürdistan'dan ani geri çekilişi, ABD emperyalizmin sözünü söylemesi nedeniyledir.
28 Şubat'ta ABD Dışişleri Bakanı Robert Gates Ankara'da cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı ve savunma bakanı ile görüştü ve Bush'un "mümkün olduğunca çabuk geri çekilinmelidir" talebini iletti. Operasyon Mili Güvenlik Konseyi toplantısının ardından ne kadar çabuk başladıysa, ABD'nin sözünden sonra daha da çabuk sona erdi. Türk rejimi tüm dünyanın ve özelde de Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi ve emekçilerinin gözleri önünde büyük bir bozguna uğradı.
Büyük efendi onları geri çağırdıktan bir kaç saat sonra askerler kışlalarına dönmüştü bile. Gelecekte Türk ordusunun kara operasyonu sürecindeki kahramanca savaşı, dış güçlerden bağımsızlığı ve zaferinden söz etmek kolay olmayacaktır. Faşist rejim ne Kürt ulusal hareketine ağır bir darbe vurabilmiş, ne de bozulan imajını tamir edebilmiştir. Aksine, her alanda başarısızlığa uğramıştır!
Türk genelkurmayının açıklamasına göre kara operasyonunda 24 Türk askeri, 3 köy korucusu, 240 PKK gerillası ölmüştür. Öte yandan HPG operasyonlarda 125 askerin öldüğü ve 9 gerillanın şehit düştüğü bilgisini vermiştir. HPG Türk ordusunun operasyonunu tarihinin "en perişan, en rezil, en sonuçsuz operasyonu" olarak nitelemiştir.
Bu kahramanca direnişle Kürt halkımız bir kez daha sömürgeci faşist diktatörlüğün vahşi baskısına boyun eğmeyeceğini, meşru talepleri için mücadelesine tüm araçlarla devam etmeye hazır olduğunu göstermiştir. Kürt halkının Güney Kürdistan dağlarında yürüttüğü bu onurlu mücadele, Türkiye ve Kuzey Kürdistan sokaklarına, alanlarına emekçi semtlerine ve fabrikalarına taşımak için de bir fırsattır.