Kasım Şehitler Ayına ilişkin açıklama
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Şehitlerden öğrenerek zaaflarımızla savaşalım, yaşamımızı devrimcileştirelim

Partimiz, 2000 Kasım'ında parti ve devrim şehitlerini anmayı ve anlamayı, emperyalist kapitalizm ve gericiliğin siyasi ve ideolojik tasfiyeci kuşatması ve dayatması karşısında her kadro ve parti örgütünün siyasal bir kararlılık, irade ve duruşu, ideolojik bir derinlik ve sağlamlık kazanması hedefine bağlanmıştır. Bu anlamda bireysel ve kolektif alanlarda ve her düzeyde iç mücadeleyi geliştirme ve derinleştirmeyi gerekli görmektedir. Bu mücadele devrimcileşme ve devrimcileştirme, değişme ve değiştirme mücadelesidir. Bu her türden burjuva ve küçükburjuva yaşam tarzı, düşünüş tarzı ve kavgada zaaflı olma tarzıyla bir iç hesaplaşma, iç sorgulama ve iç kopuşlar gerçekleştirme mücadelesidir. Siyasi ve ideolojik tasfiyeciliğe karşı en büyük savaş; siyasal savaşımda, devrimci pratik ve eylemde devrimciliği yeniden, yeniden üretmek; ve her türden burjuva ideolojisine karşı, proletarya ideolojisinde derinleşmek, sınıf intiharı yaşamak ve yeniden yaşamaktır.

Leninist partinin dinamizmi, üreticiliği ve savaşçılığı da bu "iç" ve "dış" savaşımın diyalektiğiyle gelişir, yetkinleşir. Niteliğin yükseltilmesi, her kadronun partinin siyasi çehresinin yanında ahlaki çehresinin ana çizgilerini taşıması da budur. Komünistlerin ahlakı, proletaryanın sınıf çıkarlarına dayınır. Sert sınıf savaşımının her tarihsel ve siyasal dönemecinden, her siyasal ve örgütsel duruşta, düşünüş ve pratik tarzında, davranışında bunu görmek mümkündür.

Tarihsel/ siyasal sorumluluk duygusu ve bilincinde aşınma ve zayıflık; devrimci düşünüş ve yaşama uzak sıradanlaşma, yüzeyselleşme, kendi konumunu ve rolüne aykırı bir duruş, hesaplı yürüme, bazı güvenceler, (gizli ve açık) edinme; aydın bireyciliği, umutsuzluğu ve yığınlara güvensizliğin bir sonucu olarak "serbest takılma" ve "özerk davranma"; ideolojik duruş ve ilkelere bağlılıktaki bozulma, kendisine, partiye, yoldaşlarına ve halka yavancılaşma, devirmci duygu, devrimci hayal ve devrimci zihinsel üretim yerini farklı duygu, ilgi ve beklentilerin alması vb. içten içe çürüme, burjuva dünyaya tekabül eden zaafları ve aşınmaları taşıyarak, devrimci şehit yoldaşlarımızı anmak, onlara bağlı olmak, onların bıraktıkları bayrakları elden düşürmeden yürümek hangi proleter ahlak ve kültürle bağdaşır? Yukarıda sıraladığımız zaafları çeşitli biçimlerde taşıyan yoldaşların kendileriyle bir iç hesaplaşma yapmadan, her bir şehit yoldaşın örnek özelliklerinden öğrenmeden yapılacak bir anma, hatırlama en hafif deyimiyle ikiyüzlüce davranmak olur.

Şehitleri anarken bir duygu yoğunluğu yaşamak, üzülmek yetmez. Onu sokaktaki halkımızda yapıyor. Şehitleri devrimci ve komünist tarzda anmak, sınıf kini ve bilincimizi bilendirmesi ve düşmana karşı daha etkin ve aktif bir tarzda savaşıma girmemize hizmet etmesidir. Bu da en başta birey olarak, onların davaya ve biz yoldaşlarına sonsuz bir bağlılık sergilemelerine, inançla ölüme yürümüş olmalarına, ne kadar layık olup olmadığımızı sorgulamak, zaaflarımızla savaşmaya cesaret etmek ve başarmaktan geçer.

Biz, şehit yoldaşlarımızın fedakarlık ve özveride son sınır olan kendi yaşamlarını ortaya koydukları bilinç ve kararlığın neresindeyiz, onlar gibi gemileri yakmış, düzenle görülür ve görülmez, bizi geri çeken ve yabancılaştıran ilişkileri koparabilmiş miyiz? Yoksa çekincelerimiz, burjuva dünyaya ait kaygılarımız, bağlarımız, beklentilerimiz var mı? Bu aynı zamanda bir devrimci adalet ve vicdan muhasebesidir. Ve kesinlikle ideolojiktir.

Bireysel yaşama ilişkin duyguları, beklentileri ve özlemlerini örgütleyemeyen, terbiye etmeyen; deyim yerindeyse yoksunluk ve sınırlamalı yaşamı göze almayan bir devirmci, çok doğal ki, kendisini ortaya koymada da "hesaplı", "ikircikli" ve "güvenceli" olacaktır.

Bir devrimci, şehitleri anarken, onların davalarına büyük tutkusu, inancı ve sahiplenişindeki kıskançlığının,"ben"liğindeki yansımaları, yeri ve karşılığıyla yüz yüze gelmekten kaçınıryorsa; orada sadece şehitlere karşı bir saygısızlık ve tutarsızlık yok, bireyin kendisine ve davasına karşıda bir saygısızlığı ve tutarsızlığı vardır.

Şüphesiz ki, partili şehit yoldaşlarımızın her birindeki şekillenme, kavgadaki duruşu, dava adamı olma özellikleri ve meziyetleri, partinin devrimci yaşamı ve gerçek ilişkilerinin ürünüdür. Onlar, bu kimliği, proleter ideloji, parti ortamı ve kültüründen edindiler. Onlarda devrimci çalışma yürüttüler ve partinin çalışanlarıdır. Herkes gibi, onlarında hataları ve yetmezlikleri oldu. Çünkü onlarda mülk sahibi sınıfların bazı etkilerini taşıyorlardı. Ne var ki, devrimci ve ileri bir yönleri vardı, o da şu: Şehitlerimiz hata ve yetmezliklerini aşmada, yenilenme ve kendileriyle mücadelede iddialı ve kararlıydılar. Nitekim, her biri parti kimliği, değerleri ve geleneklerine komünist ahlak ve kültürünün gelişmesine ve derinleşmesine, ana çizgilerinin belirginleşmesine yeni şeyler kattılar. Kolektifin ön açıcı ve açığa çıkarıcı gücüyle yetenekleri ve enerjilerini devrimci savaşıma seferber ettiler.

Şehitlerin devrimci pratik ve eylemde açığa çıkan güç ve yetenekleri, partiyi ve çalışmasını daha da güçlü kıldı. Zaten parti ve ya kolektif, tek tek bireylerin bilgileri, yetenekleri, meziyetleri ve eylemleri sayesinde büyük değiştirici ve dönüştürücü bir güce ve yeteneğine ulaşır, hedefine başarıyla ilerler.

Partiyi bir yerlerde aramamak gerekir. Parti, partili olan, partiyle ilişkide olan herkestedir. Parti, çalışma organları, kurumları, mevzileri, kadroları ve taraftarlarının bütünüdür. Parti, bütün departları ve kadrolarıyla vardır. Yeri gelir, ileri bir özelliğiyle Hasan'dır, Hüseyin'dir, Süleyman'dır. Yeri gelir bir milisin parlak bir eylemidir, bir propagandacının etkileyici ve ikna edici faaliyetidir, işkencede büyük bir direnmedir. Her parti kadrosu ve militanı partiye bilgisi ve eylemiyle yeni şeyler katar; ve parti öyle büyür, gelişir. Partiyi dışınızda aramaya kalkmak; bir yanıyla dışında kalarak partinin sorunlarını yaşamamak, sorunların çözümüne ve aşılmasına ortak olmamak ve bunun sorumluluğunu taşımamak eğiliminin varlığına işaret eder. Yakınma ve memnuniyetsizlik sorunların çözümündeki bireysel çaba ve yoğunlaşmada zayıflıkla birlikte gidiyorsa, orada devrimci bir kaygı ve sorumluluk duygusu ve bilincinden söz edilemez. Bu bireyin zaafları ve yetmezliğine karşı savaşım yürütmedeki acizliği ve zayıflığını gösterir. Şehit yoldaşlar, düğümleri çözmede, ön açmada, sıkıntıları aşmada da örnektirler. Süleyman yoldaş, işkencede kötü gidişe dur dedi. Abuzer , topyekün bir saldırıyı püsktürmek için en önde savaştı. Şehit yoldaşlar, sınıf savaşımının gerekleri, örgütsel çalışmanın ihtiyaçları karşısında görev alma ve sorumluluk üstlenmede tereddütsüz davrandılar.

Çünkü bu devrimci dava, değerler, ilkeler, gelenekler ve kültürün biçimlendirdiği militan bir duruşun gereğiydi.

Doğal ki, kendisini sorgulamaktan korkan, zaaflarını, sıradanlaşması, ideolojik zayıflığını "dışarı"dan, partinin hata ve yetmezliklerinde arayan bir yoldaşın, daha başından güçlü bir iç mücadeleye hazır olmadığının sinyallerini verdiği anlaşılmalıdır. Bu yanıyla da şehitlerden öğrenilmelidir.

Sınıf savaşımı devrimci değerler, birikimler, gelenekler ve mevziler üzerinde yürütülür, kendisini üretir. Bu değer ve geleneklerin yaratılmasına şehit olmakta vardır, ölümü küçültmekte vardır, en sıkıntılı anları yaşamaya hazlıklı olmakta vardır.

* * *

İşte her birimiz kendi iç dünyamıza, kendimize, parti ve davamızla ilişkilerimize cesaretle bakar; nesnel bir değerlendirme sonucu kendi gerçeğimizle yüz yüze gelmeyi ve ortaya çıkan zaaflarımızla savaşmaya kararlı olur ve bunu başarabilirsek, şehit yoldaşlarımıza "daima sizinleyiz" diyebilme, rahatlığı ve onuruna da sahip olabiliriz.

Peki evcilleşen, sıradanlaşan, düzenle aradaki sınırları silikleşen, devrimciliği yüzeyselleşen, partiye ve mücadeleye yabancılaşan bir devrimcinin şehit yoldaşların "yolunda" gittiği, onların taşıdığı "kızılbayrağı" yere düşürmeden taşıyacağına and içmesi ne kadar samimi, tutarlı ve gerçekçi olabilir? Kendisini disipline etmeyen, örgütlemeyen ve yenilemeyen biri, partiye ve şehitlerine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirebilir mi? Tabii ki hayır! O halde, Kasım ayındaki şehitleri anma etkinliklerinde her fonksiyoner; konuşulan, yazılan, tartışılan ve örnek gösterilen kavram ve olgular karşısında, önce kendisinden işe başlamalıdır, kendisini mercek altına sokmalıdır. Kendisini, en yakın çevresini ne kadar devrimcileştiriyor. Kendisine çuvaldızı batırmalıdır. Kendisini sarsmalı ve devrimcileştirmelidir. Bu yetmez, içinde kaldığı çevreyi devrimcileştirmelidir. Aile, işyeri, okul, parti evi vb. bir kadrodaki bu devrimcileşme ve yenilenme somut ve nesneldir. Ölçülebildiği alanlarda, bu alanlardır. A. Haydar Göçer yoldaş, gittiği ve kaldığı mekanlara, yerlere partiyi götürür, iz bırakır. Onun komünist kişiliğine tanık olan halktan ve partiden yoldaşlar, büyük bir övgü ve duygu yoğunluğuyla kendisini anarlar. Kaldıkları evlerdeki ortamı siyasallaştıran ve devrimcileştiren yoldaşların yanında; apolitikleştiren ve sıradanlaştıran yoldaşlarda var. Belki de kendi konumu ve misyonundaki aşınmanın farkında olmayarak. Bu kötü duruma alışma ve uyuma, çürümenin ve dökülmenin yoluna girildiğinin işaretidir. O halde her kadro ve taraftar, bir devrimcileştirme ve siyasallaştırma faaliyeti içinde olmalıdır. Bu bireyin kendi içinde, en yakın ilişkilerde, partiyle ilişkilerde, kitleyle ilişkilerde ve bütün yaşamında gerçekleştirilmelidir.

İç mücadele, aynı zamanda, pati içindeki, parti çalışma grupları ve komitelerindeki iç mücadeledir. Partide olup bitenlere kayıtsız kalmak, yanıbaşındaki bir çürümeyi görememek, parti sorumluluğu ve ciddiyeti ile bağdaşmayan davranışlarla uzlaşmak en hafif deyimiyle üyeliğin "hakları ve görevleri" konusunda ilgisizliği ve sorumsuzluğuyla açıklanabilir. Bu aslında bireyin kendi geleceğine ilişkin yönü, iddiası ve kararlılığındaki bir zayıflığı da ele verir.

Sosyalist öğreti ve pratik, parti kültürü ve normları, kolektifin gücü, denetimi, kararları ve eylemine büyük değer verir. Devrimci yaşamı ve duruşundan emin olan, rahat ve açık olan birinin çalışma yoldaşlarının, çeper-çevre ilişkilerinin, kitle ilişkilerinin değerlendirmesine ve eleştirisine aşağıdan denetime kendisini açık tutması çok doğal ve bu devrimcileşmeye de açık olmaktır. Kitleler en iyi gözlem ve yargıya varırlar. İçinde gerilikler taşısa da halkın yaşam tarzı ve sorunlarına kadroların ne kadar bir mesafede olduğunu gösterirler. Bürokratizm ve yabancılaşmanın panzehiri, yine aşağıda kitle denetimi ve eleştirisidir. Sosyalleşme veya sosyal ilişkileri geliştirme, alkolün uyuşturucu etkisine sığınmakla olmaz. Proletarya partisinin devrimci disiplini, ilkeleri, kültürüne karaçalma; suçlamanın gerekçesi yapılamaz. Aydın bireyciliği ve umutsuzluğunun bir ürünü yaşam tarzına proleterya partisini ilkeleri, normları ve işleyişine uydurmaya çalışacak küçükburjuva umutsuzluğu yerle bir olacaktır. Çünkü bu ruh hali kendine göre bir örgüt öngörmektedir ki, bu da proletaryanın savaş partisi olamaz. Liberal ve burjuva yaşama savrulma "yenilik" ve "açılım" adına savunulursa, gidilecek yer veya yerler bellidir: Burjuvaziye sığınma. Burjuvazinin ideoljik ve kültürel etkisinin içimizdeki bu yansımaları ve kalıntılarına karşı kararlı bir savaşım yürüteceğiz. Çünkü, biliyoruz ki, siyasi ve ideolojik tasfiyeciliğin bir çok boyutu vardır. Bunun en etkili ve giderek öne çıkarılan yönü ise, ideolojik savrulma, kırılma ve teslimiyet yaratarak çürütmektir. Burjuva ideologları ve propaganda merkezleri, siyasal ve toplumsal gelişemelerden hareketle, ideolojik bir sağlamlık ve inanç içinde olmayanları rahatlıkla etkiliyor, düzene çekiyor.

Partimiz bu proleter ideolojik duruşu, sağlamlığı ve savaşımı yürütmekte kararlıdır. İnsanlığı kurtuluşa götürecek sosyalist öğreti ve ideolojiyi savunacak, üretecek ve etkin kılma mücadelesini verecektir.

En kötü kuşatmalarda, olumsuzluklarda gelişmelere, olgulara ve çözümlere ideolojik bakmak ve sorgulamak komünistlerin temel bir özelliğidir. Partili şehitlerimiz emperyalist ve işbirlikçi burjuvazinin "sosyalizm öldü" propagandasıyla kapitalizmin ebediyatını ilan ettikleri yıllara rastlar. Küreselleşemeyi kapitalizmin güvencesi görenler, bugün ise çark ederek "küresel tehlike"den söz etmeye başladılar.

ML komünistler, güçlerini ML teorinin devrimciliği ve bilimselliğinden, kitlelerin gücünden alırlar. "Sosyalizm tarihsel bir zorunluluktur" denildi, ve sosyalizm pratiği yaşandı, hala izleri sürüyor. 21. yüzyıl sosyalizm pratiğini yeniden ve daha güçlü yaşanacağı, insanlığın yüce komünizm idealine yürüyeceği bir tarihsel dönem olacak.

Şehit yoldaşlarımız da proletarya ve insanlığın kurtuluş olan sınıfsız, devletsiz, sınırsız ve sömürüsüz bu dünya kavgasında toprağa düştüler.

* * *

Hüseyin yoldaş, "ilk ben olmalıyım" diyerek öne fırladı. Önder bir yöneticinin gerektiğinde bir savaşçı olabileceğini, hiçbir yöneticinin devrimci eylemin, devrimci pratiğin dışında olamayacağının mesajını verdi. Çeşitli konularda karar vermek konumundaki yönetici kadrolar, kendilerinin yer almadığı/alamayacağı uygulama ve pratiğe ilişkin kararlarda aynı özene ve yoldaş duyarlılığına sahip olmalıdır. Demircioğlu, ölüm orucu sürecinde yemekte sakınan yoldaşlarının, yemek yemelerini teşvik etti ve denetledi. Bir komutan gibi, yoldaş sıcaklığı ve sahiplenmesini yaşadı/yaşattı. Ölüme yatma biçimindeki ilk tavrını, yoldaşlarına karşı gösterdiği aşırı duyarlılık ve sorumlulukla birleştirdi, tamamladı. O sadece bildiri yazmadı, gerektiğinde bildiri dağıtımında da yer aldı. Meydanlarda, devrimci kitle eylemlerinde partinin siyasal kararlarının uygulayıcısı oldu. Sadece direktif vermedi, uygulanmasına da öncülük eden bir yöneticidir.

Süleyman yoldaş, gözaltı ve sorgulama koşullarında parti gelenekleri ve değerleriyle bağdaşmayan bir kötü gidişe canlı barikatı oldu.Düşmanın bu iğrenç ve aşağılık planı ve taktiğini bozdu. Tarihsel önemde bir rol oynadı, partinin direnişçi geleneğini , yaşamını kaybederek yendine yaşattı ve büyütttü. Sömürücü faşist güçler, onun zayıf yanını bulamadı. Saldırıları sert bir kayaya çarptı ve geri dönerek ayaklarına dolandı. Süleyman'ın her işkence mahkemesi, onlar için bir kabus ve korkulu gün oldu. İşkenceciler, o gün ölüp ölüp dirildiler. İşkence mahkemeleri, faşizm ve sermayeye karşı siyasal etkinlik ve savaşımın bir günü haline geldi.

Sermaye ve faşizm, bugün çıplak zor ve fiziki tasfiyenin yanında; ve daha çok da ideolojik ve siyasi tasfiyeciliğin çeşitli yöntemleri ve taktiklerine başvuruyor. İnançsızlık, umutsuzluk ve çaresizlik yaratarak devrim fikrini zihinlerden silmek ve devrimci pratiği yok etmek için saldırıyor. Doğal ki, bu karşıdevrimci faaliyetini ideolojik saldırı ve propaganda ile etkisine almak, kadroların zayıf ve zaaflı yanlarından iç dünyalarına girerek, kemirme, terbiye etme, aşındırma, çürütme, davasına yabancılaştırma biçiminde sürdürüyor. Ve hatta işi, düşürmeye ve kullanmaya kadar götürebiliyor.

Kadroların cinsel zaafından yararlanıyor. Zindanı kesinleşmiş ve olası ağır cezaları, gözaltı tehdidini, düzenle ve aile ile her türden gerici bağı araştırıyor, buluyor ve oradan sızmaya çalışıyor. Kadro ve çalışanların parti ve devrimci çalışmanın sorunları karşısındaki memnuniyetsizliklerini, kaygılarını, yakınmalarını ve ikircilikli davranış çizgilerini kullanmaya, değerlendirmeye çalışıyor.

Süleyman yoldaş emperyalist marjimanleştirme, faşist kuşatma ve saldırılar karşısında yılmadı, geri çekilmedi. Böylesi zor dönemler, devrimciliğin devrimci pratik ve eylemle sınandığı dönemlerdir. Bu koşullar altında karşıdevrim ideolojik, siyasi ve psikolojik saldırılarına karşı ilkelere, değerlere, geleceğe olan inanca bağlı kalmak, kötü ve trajik tarzda savrulmalara, dökülmelere ve umutsuzluğa karşı durulabileceğini, insanların bir böcek gibi yaşayamayacağını göstermek en büyük tarihsel eylemdir. Süleyman, eşit olmayanların bir irade savaşında, yıkılmaz ve gedikler açılmaz denilen militarizmi "o an" yıkmıştır. Ve devrimler de, "o an"ların büyümesi ve çoğalmasıyla başarılacaktır. Dünyada bunun bireysel ve toplumsal alanda onlarca örneği vardır.

Süleyman yoldaş, gerici-faşist saldırı ve tasfiyeci kuşatma koşullarında sıradanlaşan, esneyen, sistemle uzlaşan, evcilleşen bireylerle savaştı. Çünkü bu zaaflar bireyleri çürütmekle kalmıyor, kocaman bir bünyeye, partiye, devrimci çalışmaya da sirayet ederek, büyük bir yıkım ve tahribatlara yol açabilirdi.

Bir seferinde "duygusal dünya"lara ilişkin bir örneği anlatırken, hem üzülmüştü, hem de tepkisi büyük ve devrimciydi.

Süleyman, günün sabah erkeninde önemli bir alanda çalışma yürüten yoldaşla buluşarak, kararları iletmek ister. Sabah erken buluşmanın nedeni ise güvenliktir. Doğal olarak, siyasal ve örgütsel sorunlara ilişkin sözlü bir rapor bekler, kendisi de öyle bir hazırlıkla gider.

Ne var ki, gelen yoldaşın sevgilisinin gittiği başka bir alanda iyi ağırlanması, sahiplenilmesini söylemesi onu şaşırtır. Her halde bu tür duygular, yani aşk ve sevgiler, devrimcilerde devrimci görev ve sorumluluklardaki başarılar, zaferler ve kazanımlarla güzeldir, anlamlıdır.

Ayaküstü bir görüşmede, öncelikle "özel bir sorun"un gündemi meşgul etmesi gelişiyorsa orada bireyin parti çalışmasındaki sorumluluğu, ilgisi, tutarlığılı ve bilinci tartışmayı hak eder. Demek ki gelen kadronun düşünce dünyasındaki yoğunlaşma, meşguliyeti ve öncelik "küçük" görülen ama aslında "büyük ve önemi" olduğu bu özel sorunlar teşkil ediyor.

Süleyman, duygu dünyası, iş dünyasında çok açık, net ve doğaldı, ilişkisi devrimciydi.

Süleyman, bir çok alanda bir parti gibi çalıştı. Yakınmadı, memnuniyetsizlik yaymadı; sorunlar karşısında gerilemedi. Bilgisi, yeteneği çerçevesinde müdahale etti. Gerektiğinde işe sıfırdan başladı. Yoldaşlarının sorunlarına sahip çıktı, çözücü olmaya çalıştı. Partiye ve çalışmasına işçi kültürünü, emekçiliği, disiplini ve üreticiliğini taşıdı.

Parti, Hasan'la özdeşleşti. MLKP, Hasan'ın partisi olarak bilindi, ifade edildi. Hasan Gazi sürecinde komünist bir yönetici ve komutan olarak mücadeleyi örgütledi, yönetti ve yönlendirdi. Bir " sınırlandırma" ve "tecriti" öngören illegal basın faaliyetini hiç yakınmadan, sızlanmadan; gönüllü, sabırlı ve devrimci bir kararlılıkla yürüttü. Bir kaç günü, dört duvar arasında eğitim çalışması vb. ile geçtiği için hemen kendisini "dışarıya atmak" isteyen, yakınan yoldaşlara ders olmalıdır. Bazı özel görevlendirmelerdeki işlevsizlik, görev kabul etmedeki direnç ve küçümseyicilik; aslında sıkıntı, yoksunluk ve "tecrit" yaşam karşısındaki zayıflık ve yetmezliğin ifadesidir. Parti kültürü, bilinci ve sorumluluğuyla bağdaşamaz.

Genç bir kömünist olan Erdal, birlik devrimimiz sevinci, heyacanı ve duygularıyla parti pankartını üst geçide asmaya geçikmemek ve kaçırmamak için tren garında yatmayı tercih eder. Hayatının baharında umudu, geleceği partide ve partili savaşımda görür. Ve tereddütsüz, ikircimsiz parti görevine koşar. Çünkü partili yoldaşları, abileri onu böyle eğitmiş, ona böyle söylemişlerdir!

Abuzer, zindan yaşamında kendisini bırakmadı. Disiplinli bir çalışmaya yöneldi. Demircioğlu'ndan öğrenmeye çalıştı. Önce kendisini kazandı. Veli yoldaşı parti saflarına kazanırken de kendisini yeniden kazandı. Çok çarpıcı ve belirgin bir örnektir. Abuzer yoldaş, zayıflıklar ve zaaflarla kavga edildiğinde aşılacağını gösterdi. Parti bayrağına sarılı Hüseyin'in tabutunu taşırken, kızıl yıldız arması ona çok yakışmıştı.

Erkut, son nefesine kadar parti sevgisi ve değerleriyle yaşadı. Yazdı, tartıştı ve koşturdu.

Güneş, gittiği yerleri aydınlattı. İrade, cesaret, iş kotarma ve ortaya ürün çıkarmanın simgesiydi.

Görüleceği gibi, her bir şehit yoldaşımız öne çıkan ileri devrimci bir özelliğiyle partiye yeni değerler, zenginliklerde kattı. Parti kültürünü ve kimliğini geliştirdi. Parti ağırlığı, saygınlığı, sorumluluğu ve otoritesini taşıdı. Her birindeki ortak özelliklerden biri, onları sempatik ve çekici kılan şey, bireyciliğe ve özel mülkiyetli bir dünyaya savaş açmakta kararlı ve tereddütsüz olmaları; yaşamlarını buna göre örgütlemeleridir.

Sosyalizm teorisi ve pratiğini ortaya koyan, geliştiren komünist önderler, yaşamlarını proleter görüşaçısı ve proleter çıkarlar temelinde örgütlemiş ve sürdürmüşlerdir.

Mülk sahibi sınıflardan gelen ML ustaları Marks, Engels, Lenin ve Stalin; Komünist önderler Dimitrof, Thelman, E. Hoca; ve diğerleri, M. Suphi ve yoldaşları geldikleri sınıfı inkar ederek, bilinç sıçraması yaşayıp proletaryanın organik bir parçası haline geldiler. Eylemlerini bilinç ve irade ile tarihin diyalektiğine, toplumsal gelişmenin yönüne bağlı kıldılar. Proletaryanın sınıf savaşımına önderlik ederek insanlığı kurtuluşa, özgürlükler dünyasına götürecek bir davanın yürütücüsü yaptılar.

Mao, Che vb. devrimci önderler, emperyalist hegemonya ve coğrafyamızda kapitalizmin kötülüklerine ve hastalıklarına, büyük eşitsizlik, baskı ve haksızlıklarına karşı, özgürlük, eşitlik ve adalet düşüncesi, tutkusu ve duygusuyla büyük devrimci eylemlere gireşen ‘71 devrimci önderleri Mahir, Deniz ve ibrahim; sonraki yıllarda çatışmalarda, işkencelerde ve ölüm oruçlarında yaşamını yiteren binlerce devrimcinin, Baba Erdoğan, F. Ökütülmüş, Berivan, Sabahat... devrimci iradesi, cüreti ve korkusuzluğundan tabii ki öğrenecek, ilham alacak ve savaşmasını bileceğiz.

* * *

Devrim ve sosyalizm şehitlerinin anılması etkinliklerinin şüphesiz ki dışa dönük, kitlesel ve siyasal mücadele konusu da yapılacaktır. Bu doğrultuda, kitlesel olarak şehit aileleri ve şehit mezarlarının ziyaret edilmesi; işçi ve emekçilere açık toplantı ve gecelerin örgütlenmesi, çeşitli kurum, dernek, kültür merkezlerinde devrimci sempatizanların katılacağı toplantıların düzenlenmesi; şehit resimlerinin yer alacağı, çıkarma, afiş, özel sayı vb. hazırlanması, bildiri ve kuşlama yapılması, çeşitli alanlarda duvar yazıları ve pankart asılması, milis faaliyeti ve askeri eylemlerle siyasal mesajlar verilmelidir.

Şehitleri anma, sermaye ve faşizme karşı savaşımı büyütmek; devrimci olanaklar, dinamikler ve koşullar içinde partinin siyasi ve ideolojik etkisini genişliğine ve derinliğine yaymak ve geliştirmek parti çevresi ve çeperini büyütmektir. Şehitler ve tutsak ailelerinin ziyareti (ki bunlara PKK ve diğer devrimci parti ve örgütler dahil ) partinin siyasal etkisinin de ortaya taşınmasının anlamına gelecektir.

Şehitleri anma toplantıları ve etkinlikleri, (geniş ve dar anlamda) F Tipi hücre saldırısına karşı daha kitlesel, etkin ve sonuç alıcı eylemler hazırlamak, örgütleme ve geliştirme platformları yapılmalıdır. Yeni şehitler görmek istemiyorsak şehitlerin mesajlarını doğru kavramak istiyorsak, F Tipi saldırısına karşı savaşmayı, mücadeleyi büyütmeyi hedeflemeliyiz. Bu mücçadelenin sonuçlarını baskı, dayak ve gözaltılarla paylaşmalı, devrimci yoldaşlarımızı yalnız bırakmamalıyız.

Her şehitleri anma toplantısı, devrimci savaşımın bu güncel görevi ve sorumluluğuna mutlaka bağlanmalı, yer verilmelidir.

Parti örgütleri bir ay boyunca; parti organları, komiteleri ve çalışma gruplarında; çeşitli kurum ve kitle örgütlerinde, sendikalarda, evlerde; acık ve kapalı mekanlarda şehit yoldaşları anmayı, örgütsel yeniden inşa ve oluşumunun, kadro ve parti örgütlerinin kendi zaaflarıyla savaştığı; devrimci ve ileri sıçramalar yaşadığı; bir derinleşme ve iç sorgulamanın süreci yapılmalıdır.

O halde, parti örgütleri toplantılarında "Şehitlerden öğrenerek zaaflarımızla savaşalım, yaşamımızı devrimcileştirelim" şiarına bağlı, esaslı biçimde eleştiri ve özelleştiri silahını kullanmalı; parti kadroları, çalışanları ve olanaklarına hakim olmalı, bunları devrimci tarzda değerlendirmeyi başarabilmeliyiz. Partide sıradanlaşma, yüzeyselleşme ve yabancılaşmaya karşı devrimci ve ilkelere bağlı yaşamayı, ideolojik derinleşme ve siyasallaşmayı, yığınların, yoldaşların ve partimizin gerçekliğini yaşamayı; bu anlamda ideololjik mücadeleye devrimci kararlılık ve sağlamlılığı gerçekleştirmeliyiz

Orta sınıfların yaşam tarzına özenti, devrimci değerlere ve devrimci yaşam tarzından uzaklaşma ve aşınmadır. Bu hastalık sadece derinlikli ve esaslı bir eleştiriyle ortaya konulacak, aşılacak gibi değildir. İdeolojik bir mücadeleyi öngörür.

Bunun yanında belki de "biçimsel" veya "popülist" görülecek emekçi gibi yaşama, onların sıkıntı ve sorunlarını hissetme, devrimci bir irade ve bilinçle kendisini bazı istem ve özlemlerden mahrum bırakma, terbiye etme, sınavdan geçirme, yukarıdan ve aşağıdan denetime açık olma gerekli olacaktır.

Parti örgütleri ve çalışma gruplarının gündeminde şehitleri anma, her kadro ve çalışanın kendisi ve içinde yer aldığı birimin yakın geçmişini sorguladığı, değerlendirdiği; devrimci sonuçlar ve görevler çıkardığı; yenilenerek çıktığı, geleceğe ilişkin devrimci plan ve projelerde kafası net ve belirgin halde çıkması gerekir. Bu toplantılara komite denetiyicileri, sekreterleri ve sorumluları da yer almalıdır. Bu toplantıda kadroların geçmişi, geldiği ulus, sınıf ve mezhep, öğrenim durumu, devrimci yaşamdaki gelgitleri, dalgalanmaları, aldığı cezalar ve maruz kaldığı uyarılar, gözaltı deneyleri; bütün zamanını nasıl değerlendirdiği, parti yayınlarnı takip edip etmediği, gazete ve kitap okuyup okumadığı, devrimci çalışmasındaki somut ürünleri, yazdığı bildiri ve yazı sayısı, teorik eğitimi ve bilgisi, varsa partiyle bulunan sorunları, eleştirileri, geleceği nasıl gördüğü ve bu gelecekte kendisini nereye koyduğu; iç dünyasındaki durumu, varsa "çalkantı" ve "fırtınaları" vb. yönleriyle her kadro kendini açmalı, diğer yoldaşlar da değerlendirmelidir.

Bu platformlarda hata ve zaafların tarihsel ve toplumsal kökleri ortaya konmalıdır. Öyle olmalı ki, parti bir kadrosu hakkında bütünlüklü ve belirgin bir değerlendirmeye sahip olmalıdır. Kadro da partinin onu nasıl tanıdığını, hangi hata ve zaaflarının olduğunu bilmelidir. Ve bu değerlendirmeler sürekli gelişen ve değişen parti arşivi ve belleğinde yerini almalıdır.

Yönetici kadrolar, parti örgütleri ve fonksiyonerlerinin değerlendirme ve aynı platformda eleştirmeleri için kadroları teşvik edici olabilmelidir.

Her parti kadrosu, ileri taraftarı ve çalışanı aynı şeyi birlikte kaldığı ev arkadaşlarının, birlikte çalıştığı iş arkadaşlarının, birlikte okuduğu okul arkadaşının, ailelerinin, sevgilisinin eleştirilerine açık olmalıdır. Kitlelerin, yığınların partiyi nasıl gördüklerini, özellikle kendisini nasıl değerlendirdiklerini öğrenmeli ve partiye iletmelidir.

Parti komitelerinin ve çalışma gruplarının dışında, parti taraftarları ve sempatizanlarının, demokrat ve dürüst emekçilerin katılacağı daha geniş işçi, emekçi, gençlik ve kadın toplantıları da örgütlenmelidir.

Bu toplantılar açıktır ki, öncesinde ciddi bir hazırlık ve bilgiyle ancak verimli geçer, amaca hizmet eder. O nedenle, parti kadrolarının her biri, kendisini böyle bir göreve hazırlamalı; gerek birim toplantıları, gerekse dar kitle toplantılarında konuşmacı olarak yer alabilmelidir.

Her parti örgütü bu perspektifle görevlerini yerine getirmeli, sonuçlarını partiye iletmelidir.

Parti ve Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!

Şehitler Yaşıyor MLKP Savaşıyor!

MLKP Merkez Komitesi

Ekim 2000