15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişinin Yıldönümünde 16 HAZİRAN TUZLA GREVİ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

16 Haziran grevi safları biraz daha netleştirmektedir. Tersane işçileri ve onların sendikasının yürüttüğü fiili meşru mücadele, sınıf sendikacılığı çizgisidir ve işçi sınıfına hak alma mücadelesinde, neoliberal saldırılara karşı mücadelede yürünecek yolu göstermektedir.

1 Temmuz 2008 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 71

16 Haziran’da İstanbul Tuzla’da bulunan tersane havzasında üretimi % 60’ın üzerinde durduran önemli bir grev yaşandı. Bir günlük grev olmasına rağmen, yarattığı etki oldukça geniş oldu. Grevin etkisi ve gücü kendisini 16 Haziran’dan önce hissettirdi ve gerek işçi sınıfı saflarında ve gerekse de patron-hükümet-polis cephesinde gündeme oturdu. 16 Haziran grevi toplumu önemli oranda saflaştırdı. İşçi sınıfı saflarında militan mücadeleci tutum alan sendika ve kurumlarla sendikal bürokrasi ve reformizm batağında olanları açığa çıkardı.

Tuzla tersanelerinde yürütülen mücadelenin önemini anlamak için havza hakkında bazı bilgiler vermemizde yarar var.
Devletin verilerine göre, Türkiye’deki toplam 62 tersaneden 48’i Tuzla tersane havzasında bulunmaktadır. Toplam 563 taşeron firmanın aktif olduğu havzada, özel sektör gemi yapım ve onarım sanayi kapasitesinin % 95’i bulunmaktadır. 2001 yılından bu yana hızla büyüyen Tuzla tersane havzası, tersane sektöründe dünya beşinciliğine yükselmiş ve 2,5 milyar dolarlık bir ihracat hacmine ulaşmış bulunmaktadır. Gerçekte 40 bin civarında işçinin çalıştığının tahmin edildiği havzada kayıtlı olan işçi sayısı, ana şirketlerde 5300 ve taşeron firmalarda ise 8800 civarındadır.

Tuzla Tersane Havzası, tam anlamıyla kölece çalışma koşullarının hakim olduğu, iş güvenliğinin olmadığı ve her gün iş kazalarının yaşandığı, iş cinayetlerinin örtbas edildiği ve kayıtlara geçirilmediği bir bölge. Sadece 2006 yılında 5800 iş kazası yaşanmıştır. Sendikanın kayıtlarına geçen iş cinayetlerinde ölen işçilerin sayısı ise 98’dir. İşçilerin sabah işe giderken dönmeme kaygısıyla aileleriyle vedalaştığı çalışma ve yaşam koşulları hakim. Havzada patronlar GİS-BİR adıyla örgütlenmiş durumdayken, işçilerin ezici çoğunluğu örgütsüz durumdadır. Sigortasız, sendikasız, iş güvencesinden yoksun, ucuz emek merkezi olan havzanın kaderi Limter-İş sendikasının yürüttüğü mücadele ile değişmeye başlamış bulunuyor.

Tersane işçileri, sınıf sendikacılığı çizgisinde mücadele yürüten Limter-İş sendikası öncülüğünde 27-28 Şubat 2008’de iki günlük greve giderek, havzadaki koşulların ancak fiili meşru mücadele ile değişebileceğini göstermişti. Nitekim o zamana kadar sendikayı muhatap almak istemeyen patronlar örgütü grevden sonra muhatap almak zorunda kalmıştır. 27-28 Şubat grevinin yarattığı bilinç ve deneyim, işçilerde hak alma mücadelesinde bir sıçramaya yol açmıştır.

Tersane işçilerinin yaşam hakkını savunan Limter-İş Sendikası, kölece çalışma koşullarına karşı 16 yıldır zorlu bir mücadele yürütmektedir. Sendika, şimdiye kadar büyük bedeller ödeyerek yoluna devam etti. 1999’da sendikanın eğitim uzmanı komünist işçi önderi Süleyman Yeter yoldaş işkencede katledildi. Sendika yöneticileri ve üyeleri bir çok defa gözaltına alındı, dövüldü veya tutuklanarak cezaevine atıldı. Her direnişte tersane patronlarını, polisi ve devletin mahkemelerini karşılarında buldular. Ancak 16 Haziran grevi de gösteriyor ki, bu engelleri aşarak kararlıca yoluna devam etmektedirler.

16 Haziran grevi, tersane işçilerinin mücadelesinde önemli bir kazanımdır. Grev, öncesinde yürütülen çalışma ile geniş toplumsal kesimlerin gündemine girdi. Havzada sürekli yaşanan iş cinayetlerinin sendika tarafından kamuoyunun gündemine sokulması, greve meşruiyet ve geniş destek sağladı. Onlarca sendika, yüzlerce aydın, yazar, akademisyen, sanatçı, grevi sahiplendi. Öğrenci gençlik kampuslardan havzaya aktı. Diğer işkollarından grevde olan işçilerin tersane işçileriyle buluşması, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’nın bir çok kentinde aynı gün tersane greviyle dayanışma eylemlerinin yapılması, Tuzla’yı sınıfın kalbinin attığı alan yaptı. Dayanışma hareketi Türkiye ve Kuzey Kürdistan sınırlarını aştı, uluslararası alana ulaştı.

Grev öncesinde, patronların grevi kırmak için işçileri işten atmakla tehdit etmesi, işçileri tersanelere getirmek için polisle birlikte özel çabalar içine girmesi, burjuva medyanın grevi karalaması gibi bir çok faktör nedeniyle, işçilerin işbaşı yapmayarak grevi sahiplenmelerine rağmen önemli kesiminin grev alanına gitmemesi gerçekliği de, işçilerin bilinçlerinin ve örgütlülüklerinin henüz sınırlı olduğunu göstermektedir.

16 Haziran grevi patronların ve hükümetin harekete geçmesini sağladı. Grev öncesinde TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) gibi en üst derecede işveren örgütünün devreye girerek toplantı yapmaya kalkması, ancak GİSBİR Limter-İş ile masaya oturmak istemediğinden toplantının iptal edilmesi, grevin yarattığı etkinin sonucuydu. Grev öncesinde Limter-İş’i masada istemeyen patronlar örgütü, grevden sonra Limter-İş’in de katıldığı geniş bir toplantı yapmak zorunda kalmıştır.

16 Haziran grevinin yarattığı etki sonucu, başbakan Erdoğan da harekete geçerek, bakanlar ve işverenlerle birlikte bir toplantı yapmıştır. Limter-İş’in çağrılmadığı bu toplantıdan sonra Erdoğan, bundan sonra Limter-İş´in eylemlerine karşı önlem alınacağını söyleyerek Limter-İş´i hedef göstermiştir.

16 Haziran grevi safları biraz daha netleştirmektedir. Tersane işçileri ve onların sendikasının yürüttüğü fiili meşru mücadele, sınıf sendikacılığı çizgisidir ve işçi sınıfına hak alma mücadelesinde, neoliberal saldırılara karşı mücadelede yürünecek yolu göstermektedir. Erdoğan’ın patronlarla yaptığı toplantıdan sonra bahsettiği önlemler, tersane işçileri ve Limter-İş sendikası şahsında işçi sınıfına ve onun militan mücadele yürüten bölüklerine saldırılarını artıracaklarının işaretidir. Tersane işçileri ve Limter-İş, bu tür tehditlerin sökmeyeceğini, fiili meşru mücadele çizgisinde mücadeleyi devam ettireceklerini söylediler. İşçi sınıfının mücadelesini geliştirecek olan, sınıfın diğer bölüklerinin de fiili meşru mücadele çizgisiyle mücadele etmeleri ve tersane işçilerine yapılacak saldırıları kendilerine yapılmış sayarak, ortak sınıf tavrı takınmaları olacaktır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişinin Yıldönümünde 16 HAZİRAN TUZLA GREVİ
fc Share on Twitter
 

16 Haziran grevi safları biraz daha netleştirmektedir. Tersane işçileri ve onların sendikasının yürüttüğü fiili meşru mücadele, sınıf sendikacılığı çizgisidir ve işçi sınıfına hak alma mücadelesinde, neoliberal saldırılara karşı mücadelede yürünecek yolu göstermektedir.

1 Temmuz 2008 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 71

16 Haziran’da İstanbul Tuzla’da bulunan tersane havzasında üretimi % 60’ın üzerinde durduran önemli bir grev yaşandı. Bir günlük grev olmasına rağmen, yarattığı etki oldukça geniş oldu. Grevin etkisi ve gücü kendisini 16 Haziran’dan önce hissettirdi ve gerek işçi sınıfı saflarında ve gerekse de patron-hükümet-polis cephesinde gündeme oturdu. 16 Haziran grevi toplumu önemli oranda saflaştırdı. İşçi sınıfı saflarında militan mücadeleci tutum alan sendika ve kurumlarla sendikal bürokrasi ve reformizm batağında olanları açığa çıkardı.

Tuzla tersanelerinde yürütülen mücadelenin önemini anlamak için havza hakkında bazı bilgiler vermemizde yarar var.
Devletin verilerine göre, Türkiye’deki toplam 62 tersaneden 48’i Tuzla tersane havzasında bulunmaktadır. Toplam 563 taşeron firmanın aktif olduğu havzada, özel sektör gemi yapım ve onarım sanayi kapasitesinin % 95’i bulunmaktadır. 2001 yılından bu yana hızla büyüyen Tuzla tersane havzası, tersane sektöründe dünya beşinciliğine yükselmiş ve 2,5 milyar dolarlık bir ihracat hacmine ulaşmış bulunmaktadır. Gerçekte 40 bin civarında işçinin çalıştığının tahmin edildiği havzada kayıtlı olan işçi sayısı, ana şirketlerde 5300 ve taşeron firmalarda ise 8800 civarındadır.

Tuzla Tersane Havzası, tam anlamıyla kölece çalışma koşullarının hakim olduğu, iş güvenliğinin olmadığı ve her gün iş kazalarının yaşandığı, iş cinayetlerinin örtbas edildiği ve kayıtlara geçirilmediği bir bölge. Sadece 2006 yılında 5800 iş kazası yaşanmıştır. Sendikanın kayıtlarına geçen iş cinayetlerinde ölen işçilerin sayısı ise 98’dir. İşçilerin sabah işe giderken dönmeme kaygısıyla aileleriyle vedalaştığı çalışma ve yaşam koşulları hakim. Havzada patronlar GİS-BİR adıyla örgütlenmiş durumdayken, işçilerin ezici çoğunluğu örgütsüz durumdadır. Sigortasız, sendikasız, iş güvencesinden yoksun, ucuz emek merkezi olan havzanın kaderi Limter-İş sendikasının yürüttüğü mücadele ile değişmeye başlamış bulunuyor.

Tersane işçileri, sınıf sendikacılığı çizgisinde mücadele yürüten Limter-İş sendikası öncülüğünde 27-28 Şubat 2008’de iki günlük greve giderek, havzadaki koşulların ancak fiili meşru mücadele ile değişebileceğini göstermişti. Nitekim o zamana kadar sendikayı muhatap almak istemeyen patronlar örgütü grevden sonra muhatap almak zorunda kalmıştır. 27-28 Şubat grevinin yarattığı bilinç ve deneyim, işçilerde hak alma mücadelesinde bir sıçramaya yol açmıştır.

Tersane işçilerinin yaşam hakkını savunan Limter-İş Sendikası, kölece çalışma koşullarına karşı 16 yıldır zorlu bir mücadele yürütmektedir. Sendika, şimdiye kadar büyük bedeller ödeyerek yoluna devam etti. 1999’da sendikanın eğitim uzmanı komünist işçi önderi Süleyman Yeter yoldaş işkencede katledildi. Sendika yöneticileri ve üyeleri bir çok defa gözaltına alındı, dövüldü veya tutuklanarak cezaevine atıldı. Her direnişte tersane patronlarını, polisi ve devletin mahkemelerini karşılarında buldular. Ancak 16 Haziran grevi de gösteriyor ki, bu engelleri aşarak kararlıca yoluna devam etmektedirler.

16 Haziran grevi, tersane işçilerinin mücadelesinde önemli bir kazanımdır. Grev, öncesinde yürütülen çalışma ile geniş toplumsal kesimlerin gündemine girdi. Havzada sürekli yaşanan iş cinayetlerinin sendika tarafından kamuoyunun gündemine sokulması, greve meşruiyet ve geniş destek sağladı. Onlarca sendika, yüzlerce aydın, yazar, akademisyen, sanatçı, grevi sahiplendi. Öğrenci gençlik kampuslardan havzaya aktı. Diğer işkollarından grevde olan işçilerin tersane işçileriyle buluşması, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’nın bir çok kentinde aynı gün tersane greviyle dayanışma eylemlerinin yapılması, Tuzla’yı sınıfın kalbinin attığı alan yaptı. Dayanışma hareketi Türkiye ve Kuzey Kürdistan sınırlarını aştı, uluslararası alana ulaştı.

Grev öncesinde, patronların grevi kırmak için işçileri işten atmakla tehdit etmesi, işçileri tersanelere getirmek için polisle birlikte özel çabalar içine girmesi, burjuva medyanın grevi karalaması gibi bir çok faktör nedeniyle, işçilerin işbaşı yapmayarak grevi sahiplenmelerine rağmen önemli kesiminin grev alanına gitmemesi gerçekliği de, işçilerin bilinçlerinin ve örgütlülüklerinin henüz sınırlı olduğunu göstermektedir.

16 Haziran grevi patronların ve hükümetin harekete geçmesini sağladı. Grev öncesinde TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) gibi en üst derecede işveren örgütünün devreye girerek toplantı yapmaya kalkması, ancak GİSBİR Limter-İş ile masaya oturmak istemediğinden toplantının iptal edilmesi, grevin yarattığı etkinin sonucuydu. Grev öncesinde Limter-İş’i masada istemeyen patronlar örgütü, grevden sonra Limter-İş’in de katıldığı geniş bir toplantı yapmak zorunda kalmıştır.

16 Haziran grevinin yarattığı etki sonucu, başbakan Erdoğan da harekete geçerek, bakanlar ve işverenlerle birlikte bir toplantı yapmıştır. Limter-İş’in çağrılmadığı bu toplantıdan sonra Erdoğan, bundan sonra Limter-İş´in eylemlerine karşı önlem alınacağını söyleyerek Limter-İş´i hedef göstermiştir.

16 Haziran grevi safları biraz daha netleştirmektedir. Tersane işçileri ve onların sendikasının yürüttüğü fiili meşru mücadele, sınıf sendikacılığı çizgisidir ve işçi sınıfına hak alma mücadelesinde, neoliberal saldırılara karşı mücadelede yürünecek yolu göstermektedir. Erdoğan’ın patronlarla yaptığı toplantıdan sonra bahsettiği önlemler, tersane işçileri ve Limter-İş sendikası şahsında işçi sınıfına ve onun militan mücadele yürüten bölüklerine saldırılarını artıracaklarının işaretidir. Tersane işçileri ve Limter-İş, bu tür tehditlerin sökmeyeceğini, fiili meşru mücadele çizgisinde mücadeleyi devam ettireceklerini söylediler. İşçi sınıfının mücadelesini geliştirecek olan, sınıfın diğer bölüklerinin de fiili meşru mücadele çizgisiyle mücadele etmeleri ve tersane işçilerine yapılacak saldırıları kendilerine yapılmış sayarak, ortak sınıf tavrı takınmaları olacaktır.