EMPERYALİST İŞGAL, ORTADOĞU VE KÜRTLER
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

ABD ve diğer emperyalist ülkelerdeki kriz ve durgunluk kapitalist dünyanın uluslar arası ilişkiler düzeni krizini derinleştirdi. Irak işgali, BM, AB ve NATO'nun iç çelişki ve çatışmaları bunu kanıtlıyor. Emperyalist küreselleşme saldırıları ve neoliberal politikaların her ülkede pervasızca uygulanması bir başka kanıt. Bugün dünya çapında yürütülen emperyalist hegemonya ve rekabet aynı zamanda uluslar arası ilişkiler düzenini yeniden kurma ya da biçimlendirme hedefine bağlanmıştır.

ABD emperyalizmi, yılda 500 milyar doları aşkın bütçe açığı ve yüzlerce milyar dolar militarizm yatırımını işgal, yağma, sömürgecilik ve geri ülkelerde sermaye transferleri ile kapatıyor. Daha şimdiden Irak'a 180 milyar dolar savaş faturası çıkarılmış durumda. ABD, Afganistan, Irak ve Ortadoğu'yu işgal etmek ve yeniden biçimlendirmekle sadece bölgede başlıca hegemonik güç olmayı hedeflemi-yor, dünyanın rakipsiz ve itirazsız hakimiyetini ele geçirmek istiyor. Onun için kuralsız ve dizginsiz bir savaş saldırganlığı içinde. Kendisinin yer aldığı ya da onay verdiği uluslar arası sözleşme, anlaşma, kural ve kurumları bağlayıcı görmüyor.

ABD emperyalizmi, dünyada hakimiyet kurmanın bir çok yoluna başvuruyor.

Birincisi, "önleyici savaş", "global terörizme karşı savaş" adına Afganistan, Irak ve Filistin'in işgal altında tutulması ya da aynı emperyalist saldırganlık ve barbarlıkla "şer güçler" dediği ülkeleri tehdit etmekle.

İkincisi, Haiti ve Venezuella'da olduğu gibi, bugüne kadar çeşitli ülkelerde gerçekleştirdiği ya da teşebbüs ettiği onlarca hükümet darbesi girişimleriyle.

Üçüncüsü, Gürcistan ve Azerbaycan'da olduğu gibi, askeri eğitim ve silahlandırma yoluyla. ABD, dünyanın her bölgesine askeri üs ve yığınak taşıdı. Bugün 120 ülkede toplam 320 bin ABD askeri bulunuyor. Ve bu ABD ordusunun %60'na tekabül eder.

Dördüncüsü, uluslar arası kuruluşlar üzerinden, başka güçleri ortak ederek hegemonya ve nüfuzunu dolaylı kurmakla. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ya da uluslar arası terörizmle mücadele gibi.

Tabii ki, dışarıda militarizm, rekabet, emperyalist savaş ve sömürgeciliği uygulayan ABD ve diğer emperyalistlerin, içeride neoliberal saldırı ve politikalar yürüttükleri düşünülürse, iç gericiliği örgütlemedeki hızları ve telaşları da anlaşılır. Bu yeni düzenlemeler, gerici ve faşist yasaların çıkarılması, yeni kurumların oluşturulması ve yeni uluslar arası anlaşmaların yapılması biçimindedir. "Teröre karşı ortak mücadele", göçmenlere yönelik yeni yasa ve uygulamaların gerekçesi yapılıyor. Göçmenler, işsizlik, kriminal olaylar ve hatta çevre kirliliğinin kaynağı gösteriliyor. Göçmenlere yönelik baskı yasaları ve uygulamaları, yerli işçi sınıfı ve emekçileri de hedefliyor. Emperyalist savaşa karşı mücadele ve gelişen enternasyonal kitle hareketine gözdağı ve tehdit aracı haline getiriliyor.

Kısacası burjuva demokrasisinin biçimselliği bile bir yana bırakıldı. Öyle ki, suçüstü icraatlardan sonra ABD başkanının gerektiğinde insanlık suçu işkence yapılması emrini verebileceği; Amerikalıların uluslar arası savaş mahkemesinde yargılanmayacakları açıklandı.

IRAK'IN İŞGALİ

ABD saldırganlığı ve işgali, bir yerde emperyalist küreselleşme saldırısının bölgesel yansımasıdır. Zira emperyalist sermaye, kendisini değerlendirme önündeki bütün siyasi, idari ve iktisadi engellerin kaldırılması ihtiyacı ve çıkarı doğrultusunda emperyalist devlet ve militarizme görev çıkarmış oldu. Irak işgali ve Büyük Ortadoğu Projesi'ne G-8 ülkeleri, NATO ve BM'in ortak edilmesi uluslar arası tekelci sermayenin aynı ihtiyacı ve çıkarına dayalıdır.

ABD emperyalizmi, Irak'ı işgal etmek ve Ortadoğu'ya saldırmakla dünya hegemonyasında rakiplerine stratejik üstünlük sağlamayı; Irak ve bölgede petrol rezervleri ve dağıtım ağı denetimi üzerinde dünya ekonomisini elde tutmayı; bölgenin direnen devlet ve siyasi güçlerini ezmeyi; İsrail devletinin geleceği ve güvenliğini sağlamayı hedefliyor.

ABD işgali ve saldırganlığı, Irak'a özgürlük ve barış götürmedi. Emperyalist barbarlık ve yağma götürdü. ABD'nin işkence ve tecavüz olayları bütün dünyada uzun zaman gündemi meşgul etti, nefretle anıldı. Dünyanın gözü önünde ABD, Irak petrolünü yağmaladı. Ne kimyasal silah bulundu, ne de Irak'ın El Kaide ile bağlantısını kanıtlandı. Irak'ın iktisadi ve toplumsal yapısı tahrip edildi. Irak'a ulusal, etnik ve dinsel boğazlaşma, çatışma ve düşmanlık tohumları ekildi. Irak'ta işsizlik büyüdü, yoksulluk ve sefalet arttı. Hırsızlık, kadın ticareti, uhuş vb hastalıklarda artış yaşandı. Bütün Arap dünyası ve Irak halkları aşağılandı. Doğal ki, Irak halklarının işgalciler sürüsüne yanıtı direnmek olacaktı, direnişi büyütmek olacaktı.

ABD'nin Irak ve Ortadoğu'ya müdahalesini, "demokratikleşme" biçiminde tanımlayan sözde "sol"cu ve aydın denilen kapitalizm kutsayıcıları ya da reformist beyhudeler, Irak'ta olup bitenden sonra seslerini BOP ( Büyük Ortadoğu Projesi) ile yeniden yükselttiler. Onlara göre, "ABD, Ortadoğu'da statükoyu bozmakta, demokrasiyi yerleştirmektedir." Hatta, bazıları, bir dönem geriye düşen feodalizm ile kapitalizm arasındaki çelişkinin bugün yeniden öne geçtiği biçiminde durumun teorik izahına giriştiler. KONGRA-GEL'den (PKK) kopan ve ABD işbirlikçiliğine soyunan Osman Öcalan ve arkadaşları, BOP ve işgaline destek vermekte, Kürtler ve kendilerine verilecek rolü hevesle beklemektedirler. "Demokratik sömürgecilik" kavramıyla kapitalizmi kutsuyor, halkların tarihsel eylemine inançsızlıklarını daha kaba halde ortaya koyabiliyorlar. Halkların iradesi ve gücüne inanmayan bu akım ve şahsiyetlerin aklına çok doğal ki, Irak ve Filistin'in bütün dünya halkları için direndikleri gelmez, Irak direnişine enternasyonal destek ve dayanışmada bulunmaları beklenemez.

Devrimci ve komünist güçlerin bu anlamda işgale karşı siyasal mücadele görevleri yanında, ertelenemez ideolojik mücadele görevleri de vardır. Bu görevler birincisi, emperyalizmin siyasal gericilik, faşizm ve şovenizmin kaynağı olduğu gerçeğinin, onun suçüstü ve gizlenemez pratiği ve uygulamalarıyla yeniden ortaya koymak, teşhir etmek ise; ikincisi, Irak'taki direnişe uluslar arası destek ve dayanışmayı zayıf kılan ideolojik nüfuz ve yanılsamanın etkilerini kırmaya yönelik mücadeledir.

IRAKTA DİRENİŞ VE DAYANIŞMA

Irak'ta bir yılı aşkın zamandır genişliğine ve derinliğine büyüyen direniş, Afgan halkının himayeci sömürgeciliği kabullenmeyişi, her seferinde kendisini yeniden ve farklı biçimlerde üreten Filistin intifadası, aynı zamanda dünya halklarının direniş gücü, geleneği ve iradesidir. Dünyada sadece ABD iradesi yoktur; ve tepeden tırnağa silahlanmış ABD kadiri mutlak değildir. Bunun karşısında halkların tarihsel eylemi ve gücü vardır. Dünyanın her köşesinde ezilenler ve halkların çeşitli biçimlerde patlayan öfkesi, iradesi ve savaşımı bunu fazlasıyla kanıtlıyor.

ABD, direniş merkezi Irak'ta bataklığa saplandı. Himayeci sömürgeci yönetimini kurmakta zorlanıyor. Irak ve Ortadoğu'ya yönelik stratejik hedefleri ve politikaları sert kayalara çarptı. Yönetimi Iraklılara "devretmek", işgali NATO'ya yüklemek, yenilgili durumunu BOP'la aşmak istiyor. İçine girdiği belirsizlik ve çözümsüzlüğe G-8 ve BM'yi ortak etmeye çalışıyor. BOP de Türkiye'nin "model ülke" görülmesi, "eş başkanlık" ve "demokratik ortak" rolü biçilmesi gibi yeni hamle ve politikaların başarısızlığa uğrayacağı daha şimdiden söylenebilir. Çünkü, her şeyden önce bölge halklarının iradesi ve savaşımı bunu engel olacaktır.

Irak'ta antiemperyalist, antiişgal cephe giderek genişliyor. Bu cephe de çeşitli siyasal güçler, toplumsal sınıf ve kesimler, kimlikler ve gruplar yer alıyor. Baas ve Saddam Hüseyin yanlıları, İslamcılar, milliyetçi ve yurtsever Iraklılar, devrimci ve ilerici partiler, güçler ve bireyler geniş yelpazenin başlıca unsurlarıdır.

Irak'ta emperyalist işgale son verme zemininde birleşik mücadele geliştirmenin platformları, arayışları ve girişimleri hala devam etmektedir.

Irak'ın işgali günlerinde dünyada milyonlarca savaş karşıtı insan sokakları doldurdu. Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadele, aynı zamanda emperyalist ülke işçi sınıfı ve emekçilerinin küreselleşme ve neoliberal politikalara karşı tepkileriyle birleşebildi.

Ne var ki, aynı dayanışma ve destek işgal sürecinde görülemedi. Bunun ilk nedeni şüphesiz ki ilerici, anitfaşist, devrimci ve komünist güçlerin enternasyonal kitle hareketine ve sürece etkin bir müdahalede bulunmamalarıdır. Almanya ve Fransa'nın ABD işgaline karşı yumuşamaları, burjuvazinin "medeniyetler çatışması" propagandası, direnişte islami motifin öne çıkması ve radikal islamci örgütlerin bazı eylemleri direnişe destek ve dayanışmayı zayıflattı.

Oysa Irak ve Filistin halkı, bir yerde bütün dünya halkları için direndi, direniyor. Dünya halklarına kuralsız ve dizginsiz bir savaş ilan eden ABD haydutlarının önü kesildi. Strateji, proje ve politikaları Irak çölüne saplandı.

Irak'taki direniş haklı ve meşrudur. İlerici ve devrimci güçlerin alternatif olamadığı koşullarda politik islami motifin direnişe rengini vermesi doğal, ve onun işgal ve savaş karşıtı duruşu görmezden gelinemez. Dünya'da ulusal kurtuluş savaşımları tarihlerine, işgal ve emperyalist savaş karşıtı cephelere bakılırsa bu gerçek tartışmasız görülür. Bugün, Irak direnişine destek ve dayanışma içinde bulunmak tarihsel ve siyasal bir görevdir. Demokrat olmanın; şovenizm ve sosyal şovenizme karşı durmanın temel kıstasıdır.

Irak direnişinin büyümesi, ABD'nin vahşeti, katliamları, işkence ve tecavüzleri başta ABD halkı olmak üzere, işgalin suç ortağı ülke halklarının tepkilerini yükseltmiştir. İspanya, İngiltere, Polonya, İtalya ve Ukrayna'da yapılan anketlerde, mevcut hükümetlere olan tepkilerde bunu görmek mümkündür.

ORTADOĞUDA GÜÇ DENGELERİ KAYGAN

ABD'nin Irak işgali, BOP ve tehditleri bazı Arap ülkeleri yönetimlerini büyük talaşa sürükledi. S. Arabistan ve Mısır, çağrılı oldukları G-8 zirvesine katılmadılar. Libya AB ülkeleriyle diploması atağına girişti. Kuşatma ve tehditler karşısında geri adımlar attı. ABD'nin petrodolar ortağı S. Arabistan, Mısır, Ürdün, Libya, Suriye ve İran'da diploması atakları yoğunlaştı, bölgede çeşitli bileşimlerde ve düzeylerde görüşme ve ziyaretler sıklaştı. Değişen kombinezonlarda yeni ittifak ve işbirliği örnekleri oluşmaktadır.

Esasında Ortadoğu dünyanın gündeminde hiç düşmedi. Petrol rezervleri, emperyalist rekabet ve saldırganlık, Filistin sorunu, islami radikalizm, Kürt sorunu vd. başlıca gündem konuları oldu.

İsrail, ABD'den aldığı destekle her türlü kirli ve kuralsız yönteme başvuruyor, Filistinlileri, onların önderlerini katlediyor. Buna karşı Filistin direniyor.

Ulusal ve demokratik hakları için savaşım yürüten mazlum Kürt ulusu, gelişen siyasal güç dengeleri koşullarında ulusal ve demokratik taleplerini yükseltiyor; bölgenin sömürgeci devletleri, emperyalist politikalar ve reformist Kürt ulusal önderlikleri arasında sıkışmış olarak devrimci çözüme yönelmede zorlanıyor.

Irak Kürdistan'ında (Güney Kürdistan) Kürtler, geleneksel işbirlikçi KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) ve KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) önderliğinde, ABD'nin gölgesinde çeşitli kurumlaşmalara gitti, bazı kazanımları elde etti ve devletleşme yönünde adımlar atabildiler.Güdümlü de olsa yönetme ve diplomasi deneyimleri büyüdü. Irak Kürdistan'ındaki bu gelişmeler, Kürdistanın diger parçalarını etkiledi. İran'da 50 bin ve 10 bin kişinin katıldığı gösteri yapıldı. Suriye Kürdistan'ında dünyanın gündemine giren bir ayaklanma yaşandı.

PKK'nin yürttüğü 15 yıllık gerilla faaliyeti, 1. Körfez savaşı ve Irak'ın işgali sürecinde Irak Kürdistan'ındaki kazanımlar Kürdistanın dört parçası arasında iç bağlantı ve dinamiklerini güçlendirdi. Birleşik Kürdistan ve ulusal devlet kurma eğilimini geliştirdi.

ORTADOĞU'DA HALKLARIN BİRLİĞİ, KARDEŞLİĞİ VE ÖZGÜRLÜĞÜ

Ortadoğu'da emperyalist rekabet ve müdahale, sömürgeci yönetimler, İsrail siyonizmi, gerici Arap rejimleri; dış ve iç gerici savaşların, ulusal ve mezhepsel boğazlaşmaların, esaretin kaynağı ve nedenidirler. Emperyalist ve bölge ülkeleri burjuvazileri sürekli ulusal düşmanlıkları kışkırttı. Bölgede İsrail-Arap düşmanlığı bunun başında gelir. Türk-Arap, Türk-Kürt, Arap-Kürt, Arap-Fars, Fars-Azeri vd. ulusal düşmanlık ve güvensizlikler sürmektedir.

Emperyalist kapitalizm Kafkaslar, Balkanlar ve Ortaasyada olduğu gibi, Ortadoğu'da da ulusal düşmanlık ve güvensizlikleri kışkırtı, besledi. Bu çatışmalarda bazen taraf oldu, bazen hakem rolü oynadı. Ama her seferinde emperyalizmin çıkarları ve ihtiyaçları temelinde mevcut çelişki ve güven-sizlikleri istismar etti.

20. yy başlarında İngiliz ve Fransız emperyalistleri Arap uluslaşmasını; ve Arapların birleşik ulusal devlet biçiminde örgütlenmesini engelledi. Ortadoğu'da yapay sınırlarla birden çok irili ufaklı Arap devleti oluşmasını sağladı. Böylece Araplar, şeyhlerin yönetiminde kukla krallık ve emirliklere bölündü.

Emperyalist güçler, siyonist İsrail devletini kurarak Ortadoğu halklarının başına bela ettiler. İsrailin Filistin işgali ve yol açtığı katliam ve savaşlar, İsrail halkı ile Arap halkları arasında kanlı bir güven-sizliğe yol açmıştır.

Arap halkları, Sunni-Şii ayırımı ile kendi içinde güvensizliğin başka bir boyutunu yaşamaktadırlar.

Lozan antlaşmasıyla Kürt ulusu dört parçaya bölündü. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını kullanması engellendi. Kürt ulusu ile sömürgeci uluslar Türk, Fars ve Arap ulusları arasında düşmanlığa çanak tutuldu.

Sekiz yıl süren Irak-İran savaşını emperyalist güçler kışkırtı. Onlar, silahlandırmak ve kimyasal silah vermek suretiyle gerici Saddam rejiminin Halepçe'de beş bin Kürdün kimyasal silahla öldürmesine suç ortaklığı yaptılar.

ABD emperyalizmi, Irak işgali sürecinde Irak Kürdistan'ındaki Kürt örgütleri KDP ve KYB'yi yedeklemekle, Arap halkı ile Kürt halkı arasında ne kadar ve nasıl seyredeceği belirsiz bir düşmanlık ve güvensizliğin derinleşmesini sağladı.

Tarihsel ve son güncel olaylar, Ortadoğu'da halklar arasında düşmanlık ve güvensizliğin doruk noktasında bulunduğunu, bu düşmanlığın Irak ve Ortadoğu'da yıllara yayılacak bir kan davasına bürüneceğinin işaretlerini veriyor.

Görüldüğü gibi, bu siyasal koşullarda Ortadoğu'da halkların kardeşliği ve birliği, ancak devrim ve emekçi yurtseverliği temelinde gerçekleşebilir.

MLKP, bunun Ortadoğu Halklarının Demokratik ve Sosyalist Federasyonu ile gerçekleşeceğini savunmakta, savaşımını vermektedir.

DEMOKRATİK VE SOSYALİST ORTADOĞU FEDERASYONU

Marksist Leninist Komünistler, "Tekelci kapitalizmin bugünkü ulaslararasılaşma düzeyi, emperya-lizm çağıyla oluşan halkların birliğinin maddi temelini daha çok geliştirmiştir. Emeğin toplumsallaşması ve uluslararasılaşmasının bugün vardığı düzey, değişik uluslardan proletaryaya, sosyalizmi ulusal özgürlük ve gönüllü birlik temeli üzerinde, birlikte inşa etmek olanağını fazlasıyla sunmaktadır." (Teoride Doğrultu, 2004 sayı 16, sy. 47) biçiminde bir nesnelliğe işaret ettikten sonra, sorunun devrimci çözümündeki kararlılıklarını şöyle ifade ederler:

"Gerek bölgemiz uluslarından emekçi halkların güvenini ve birliğini geliştirmek, gerek bölünmüş sömürge Kürdistan'ın ulusal kurtuluş devrimlerinin bölgenin önemli bir bölümündeki ülkelerin işçi-emekçi devrimleri arasındaki birliği güçlendirici rolü, gerekse, kapitalist emperyalist sistemin iktisadi entegrasyonunun yarattığı maddi temel; bölgemizde devrimlerin ve emekçi halkların, işçi sınıflarının enternasyonal birliği sorununu ve bunun biçimlerini, güncelde ve devrimlerin zaferiyle, soruna programatik çözümü acil kılmaktadır. Marksist Leninist komünistler, bunun yüklediği proleter enternasyona-list sorumluluğu göstererek, işçi sınıfı ve emekçi halkların iktidarlarına dayanan, devrimin zaferini önkoşul alan Ortadoğu halklarının demokratik federasyonunu, Komüntern geleneğini güncelde gelişti-rerek, programatik görev olarak önlerine koyuyor, güncelde de bu doğrultuda bölge devrimci ve komünist hareketlerinin mücadele birliğini inşa etmeye geliştirmeye çalışıyorlar, kararlılıkla bu proleter enternasyonalist yoldan yürüyecekler... ABD haydutlarının emperyalist dünya düzeni ve bölge hakimiyetine seçenek olarak, bölge işçi emekçileri ve ezilenlerinin bu devrimci yolunu yükseltecekler.

Bölgede ümmetçi islamcısından, Arap milliyetçisi akımlara, Kürt reformcu ulusalcılara değin değişik uluslardan burjuva ve küçük burjuva akımlar, halkların birliğini ve özgüvenini geliştirecek mücadele ve çözümler geliştiremiyorlar, geliştiremezler de..." (A.g. yayın, 51)

Komünistler, tarihsel ve siyasal görevlerini bu anlayışla bağı içerisinde yerine getirmektedirler.Ve Federasyon anlayışlarını şöyle formüle ederler:

"Marksist leninist komünistlerin kongre kararlarında benimsediği ve günlük mücadelede ajitas-yonunu yoğunlaştırdıkları Ortadoğu Halklarının Demokratik Federatif Birliği, bölge halklarının devrimlerinin kesin zaferiyle, proleter ve emekçi iktidarların özgür ve gönüllü birliğine dayanmaktadır. Dahası, burjuvazilerin iktidarı yıkılmadan, proleter ve emekçi iktidarların kesin zaferi gerçekleşmeden, halkların enternasyonal birliklerinin kurulamayacağı teorik temeline dayanmaktadır." (ag yayın sy. 50)

Nitekim, emperyalist saldırganlık, savaş ve işgal süreçlerinde Ortadoğu coğrafyasının ilerici, devrimci ve komünist partileri, örgütleri ve gruplarının örgütleyeceği bir "Ortadoğu Konferansı" düşüncesi ve çağrısı, bu anlayışın günceldeki yansımasıdır.

MLKP, Ortadoğu'da birleşik antiemperyalist bir savaşımın yürütülmesinin ilk adımı olarak gördüğü, ancak kendisinin dışında gerekçelerle hala gerçekleşemeyen Ortadoğu Konferansı çağrısında şunları belirtiyordu:

"Ortadoğu'da emperyalist işgal ve savaş saldırganlığına karşı antiemperyalist ve antisömürgeci bir savaşımın yükseltilmesi ve geliştirilmesi amacıyla birleşik devrimci bir savaşımın örgütlenmesi ve hazırlanmasının ilk adımı olarak bu konferans gerçekleşmelidir." (MLKP çağrısı tarih; 15.07.2003)

"Ortadoğu'da ABD emperyalizmi ve emperyalist savaş karşıtı direniş ve mücadele dalgası gün geçtikce büyüyor. Bu süreç büyük direniş ve mücadele olanakları ve dinamikleri taşımaktadır. Emperyalizmin neoliberal saldırıları, emperyalist savaş ve işgalin sonuçları ve Ortadoğu halklarının antiemperyalist mücadele geleneği, Ortadoğu halklarında büyük bir birikim ve tepki oluşturmuştur.

Ortadoğu'nun bu nesnelliği ve siyasal koşullarında islami radikal akım ve örgütlerin yeni olanak ve koşullar elde edecekleri ve palazlanacakları bir sürpriz değildir. Doğal ki, bu durumun oluşmasında bölgenin ilerici, devrimci ve komünist parti ve güçlerin tarihsel ve siyasal sorumluluklarının da payı vardır. Bölgede devrimci parti ve güçlerin enternasyonal örgütlülüğü ve eyleminde ciddi bir gelişme görülmezken, islami enternasyonalizm ciddi bir dayanışma ve ortak mücadele içindedir." (Çağrı metni).

Irak'ta belirsizlik ve çözümsüzlüğe saplanan ABD, kolay kolay yenilgiyi kabul etmeyecektir. Çünkü, bu durum, sadece Irak ve Ortadoğu'da yenilmesi anlamına gelmeyecek, ve fakat dünya hegemonyası alanında da gerilemesi anlamına gelecektir. O nedenle BOP'la, bölgede askeri gücü ve çeşitli ittifaklarla, saldırganlık ve tehditleriyle kalmaya devam edecektir. Bu da, bölgede birleşik antiemperyalist ve antisömürgeci bir savaşım görevine işaret etmektedir. PLATFORM, bu tarihsel ve siyasal görevin bilincindedir. Dünyada, bölgede ve ülkede çağrıları ve eylemiyle bu görevi kararlılıkla yerine getiriyor.

ORTADOĞU'DA DEVLETSİZ BİR HALK: KÜRTLER

Ortadoğu'da Kürtler, ülkeleri işgal altında, dört parçaya bölünmüş bir ulustur. Öyle ki, bölgesel savaşlarda ve çatışmalarda kendi ülkelerinde "mülteci" duruma düştükleri bile oluyor. Tarihsel olarak emperyalizmle işbirliği içinde sömürgeci Türk, Irak, İran ve Suriye devletleri tarafından ulusal baskının kaba ve ince haline maruz kalıyor. Onların, inkar ve imha politikalarının kurbanı oluyorlar.

30 milyonu aşkın nüfusu ile Kürtler, tarihte büyük direnişler, isyanlar ve ulusal başkaldırı örneklerinin yanında büyük ihanetler, emperyalizm ve sömürgeci devlet politikalarının uzantısı olmayı ve ilkel milliyetçi önderliklerin başarısızlıklarını da yaşadılar.

Kürt sorunu, bölgede güç ilişkileri ve dengelerinde; ittifaklar ve işbirliği oluşumlarında temel bir faktördür. Emperyalist güçler ve bölgenin sömürgeci devletlerinin bölge politikalarında her zaman Kürt kartı vardır.

Ortadoğu'da gerici, faşist sömürgeci rejimleri besleyen temel bir unsur, Kürt sorununun varlığıdır. Kürt sorunu, düşmanlık güden İran, Suriye ve Türkiye'yi bir araya getiriyor. Onları, Kürtlere karşı ortak saldırı ve operasyonlarda buluşturuyor.

Kürt ulusal önderi A. Öcalan'ın emperyalist ülkelerin ortak komplosu sonucu sömürgeci Türk burjuva devletine teslim edilmesini getiriyor.

Türkiye'nin Irak'a asken gönderme tartışmaları ya da üs kullandırma pazarlıklarında, ABD ile derin ve kapsamlı işbirliği geliştirmenin ilk koşulu, PKK gerillalarının imhası olabiliyor.

Kürt sorunu, sorunlu ve sıkıntılı yürüse de CİA, MOSSAD ve MİT'i ortak çalışmaya itiyor, "stratejik ortak" yaptırıyor.

Kıbrıs sorununda Türk devletinin geri adım atmasını getirebiliyor. Hükümet ve devlet yetkililerinin Güney Kürdistan'da Kürt siyasetçileri KYB lideri Talabani ve KDP lideri Barzani ile görüşmelerini sağlıyor.

Dolayısıyla Ortadoğu'da sadece Filistin ve Irak işgali sorunu yoktur. Bir Kürt sorunu da vardır. Ve bu sorun, Ortadoğu'da temel bir sorundur.

Yakın tarih, bütün Kürdistan'da ulusal uyanış ve ayaklanmalara tanıklık etti. PKK önderi Abdullah Öcalan'ın emperyalist bir komplo ile Türkiye'ye teslim edilmesi, Kürtlerin ulusal bayramı Newroz günleri, son olarak Güney Kürdistan'da bazı kazanımların Irak'da anayasa taslağına yansıtılması Kürdistan çapında protesto ya da kutlamalara yol açtı. Bu ulusal uyanış ve hareketlenme, sömürgeci devletleri büyük korku ve gerilimlere sürüklemiş durumda. şüphesiz ki, bu gelişmelerin temelinde iki önemli dinamik vardı. Biri Kuzey Kürdistan'da 15 yıl boyunca yürütülen gerilla savaşının uyandırıcı ve özgürleştirici etkisi, diğeri Güney Kürdistan'daki kazanımlar.

Türkiye Kürdistan'ında (Kuzey Kürdistan) PKK önderliğinde Ağustos 1984'de başlatılan gerilla savaşı Kürdistanın en büyük parçasında (20 milyona yakın) ulusal bir uyanış, seferberlik ve özgürleşme sonucu doğurdu. Kürt halkı savaştıkça siyasallaştı ve özgürleşti, özgürleştikçe daha çok savaştı. Sömürgeci rejimden kopuştu.

Sömürgeci Türk devleti siyasi ve askeri olarak yürütülen gerilla savaşı karşısında çözümsüz, çaresiz ve aciz kaldı. Geleneksel imha ve inkar politikasından sapmadı. 1992'de gerilla mücadelesi devrimci kitle hareketiyle birleşti, ve ulusal ayaklanma doruğa ulaştı.

Türkiye ve ABD emperyalizmi, bu süreci "düşük yoğunluklu savaş" olarak niteledi. Yıllarca "stratejik denge" durumu yaşandı. Bu siyasi koşullar altında Türk burjuva devleti, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini bastırmak için emperyalist efendilerine büyük tavizler verdi, dayatılan stratejik çıkarları ve ihtiyaçlarına boyun eğdi. Faşist rejim, CİA ve MOSSAD ile işbirliğine girdi. Kürt halkına karşı yürüttüğü kuralsız, kirli ve karanlık savaşın yöntemleri ve deneyimlerini onların hizmetine sundu. Ve onlar bugün, bu vahşeti ve kirliliği Filistin, Afganistan ve Irak'ta yaşatıyorlar.

ABD'nin destek verdiği "düşük yoğunluklu savaş" konsepti sürecinde Kuzey Kürdistan insansızlaştırıldı. Binlerce köy boşaltıldı, binlercesi yakıldı. Milyonlarca Kürt göçertildi, yüz binlercesi gözaltına alındı ve binlercesi katledildi. Kürt aydınları, gazetecileri ve işverenleri faali meçhul 1000 operasyonla yok edildi. Silahlı bir milyonluk ordu ve polisin yanında, işbirlikçi Kürt aşiretlerinden devşirme 60 bin kişiden olaşan "korucu"luk sistemi oluşturdu. Daha sonra ayağına dolanacak olan Türk Hizbullah örgütünü kurdu, Kemalist Kürt alevilerini etkilemeye çalıştı.

Kürdistanda başlayan devrim, Türkiye'ye sıçratılamadı. MLKP'nin, batıda devrimci bir cephenin yaratılması düşüncesi ve pratiği durumu değiştirmeye yetmedi. Dış dinamiklerin desteği yetersizdi. PKK'deki ulusal dar görüşlülük ve sınırlılık vb. Kürt ulusal hareketinin yenilgisi, PKK'nin reformizme evrilmesini hızlandırdı.

Bölgede sömürgeci Türk rejiminin Kürt ulusal hareketi karşısındaki yenilgisi ve yakılışı, sadece egemen sınıfların saltanatlarının son bulması anlamına gelmeyecekti, aynı zamanda ABD'nin "stratejik ortağı"nın da yenilgisi anlamına gelecekti. PKK'nin YDD (Yeni Dünya Düzeni) karşıtı devrimci çizgide yürümesine AB'li emperyalistler de rahatsızdı. Ve onlar da komploya ortak oldu, sürece destek verdiler. Böylece kuşatılan ve sıkıştırılan Kürt ulusal kurtuluş hareketinin reformizme savrulması hızlandı.

Kürt ulusal hareketi, PKK önderi A. Öcalan'ın "İmralı çizgisi" üzerinde bir yenilgi yaşadı. Ve PKK ulusal reformcu bir parti haline geldi. PKK'nin yeni stratejisi, ideolojik teslimiyet ve tasfiyecilik, politik irade karılması ve tasfiyecilikle karakterize oldu.

A.Öcalan'nın çağrısı ile PKK'nin silahlı gerilla güçleri, beş yıl boyunca Güney Kürdistan'da (Irak Kürdistanı), ateşkes sürecine bağlı hareketsiz kaldı. Bu durum, Türk devletini yeni açılımlara yöneltmediği gibi, PKK'nin içinde bazı iç çelişki ve memnuniyetsizlikleri birlikte getirdi. PKK yönetiminde yer alan Osman Öcalan ve bazı arkadaşları ABD'nin el uzatmasıyla PKK'den ayrıldı, sonu belirsiz bir süreci daldılar.

KONGRA-Gel ve HSG, Türk burjuva devleti operasyonlarını sürdürdüğü, gerilla güçlerini imhadan vazgeçmediği ve ciddi açılımlara girmediğinden hareketle tek taraflı yürütülen ateşkes kararını kaldırdı. Kendisini savunacağını açıkladı..

Türk burjuva hükümeti, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin baskısı ve AB'nin dayatmaları sonucu, 10 yıldır tutukluluğu süren eski legal kürt partisi DEP milletvekilleri Leyla Zana ve üç arkadaşını salıverdi. Resmi TV'da 30 dakikalık göstermelik Kürtçe yayına başladı. Kürt ulusal güçleri, bu gelişmeyi olumlu görmekte, ancak yetersiz bulmaktadırlar. Kendi ulusal kimlikleri, genel af ve operas-yonların durdurulmasını istemektedirler.

ABD yönetimi, Irak Kürdistan'ında bulunan PKK gerilla güçlerine karşı Türk devleti ile birlikte "çalışacağı"nı açıkladı. Bu "çalışma"nın içinde fiziki imha yönelimi olacağı gibi, PKK'yi ondan kopan Osman Öcalan ya da et-kileyebilirse salıverilen eski DEP milletvekilleri üzerinde bölme ve etkisiz kılmanın yollarını aramaktadır. Diyebiliriz ki, Kürt ulusal hareketine yönelik şiddet ve kırıntı politikaları birlikte yü-rütülüyor. Zira, BOP'de Kürtler de dayanak yapılmak isteniyor.

Süreç, Irak ve Ortadoğu'daki gelişmelere bağlı olarak Kürtlerin kaderi ve geleceği bakımında da yeni gelişmelere açıktır.

 

 

Arşiv

 

2008
Aralık
2007
Ağustos
2006
Eylül Ocak
2005
Nisan
2004
Eylül
2003
Kasım

 

EMPERYALİST İŞGAL, ORTADOĞU VE KÜRTLER
fc Share on Twitter
 

ABD ve diğer emperyalist ülkelerdeki kriz ve durgunluk kapitalist dünyanın uluslar arası ilişkiler düzeni krizini derinleştirdi. Irak işgali, BM, AB ve NATO'nun iç çelişki ve çatışmaları bunu kanıtlıyor. Emperyalist küreselleşme saldırıları ve neoliberal politikaların her ülkede pervasızca uygulanması bir başka kanıt. Bugün dünya çapında yürütülen emperyalist hegemonya ve rekabet aynı zamanda uluslar arası ilişkiler düzenini yeniden kurma ya da biçimlendirme hedefine bağlanmıştır.

ABD emperyalizmi, yılda 500 milyar doları aşkın bütçe açığı ve yüzlerce milyar dolar militarizm yatırımını işgal, yağma, sömürgecilik ve geri ülkelerde sermaye transferleri ile kapatıyor. Daha şimdiden Irak'a 180 milyar dolar savaş faturası çıkarılmış durumda. ABD, Afganistan, Irak ve Ortadoğu'yu işgal etmek ve yeniden biçimlendirmekle sadece bölgede başlıca hegemonik güç olmayı hedeflemi-yor, dünyanın rakipsiz ve itirazsız hakimiyetini ele geçirmek istiyor. Onun için kuralsız ve dizginsiz bir savaş saldırganlığı içinde. Kendisinin yer aldığı ya da onay verdiği uluslar arası sözleşme, anlaşma, kural ve kurumları bağlayıcı görmüyor.

ABD emperyalizmi, dünyada hakimiyet kurmanın bir çok yoluna başvuruyor.

Birincisi, "önleyici savaş", "global terörizme karşı savaş" adına Afganistan, Irak ve Filistin'in işgal altında tutulması ya da aynı emperyalist saldırganlık ve barbarlıkla "şer güçler" dediği ülkeleri tehdit etmekle.

İkincisi, Haiti ve Venezuella'da olduğu gibi, bugüne kadar çeşitli ülkelerde gerçekleştirdiği ya da teşebbüs ettiği onlarca hükümet darbesi girişimleriyle.

Üçüncüsü, Gürcistan ve Azerbaycan'da olduğu gibi, askeri eğitim ve silahlandırma yoluyla. ABD, dünyanın her bölgesine askeri üs ve yığınak taşıdı. Bugün 120 ülkede toplam 320 bin ABD askeri bulunuyor. Ve bu ABD ordusunun %60'na tekabül eder.

Dördüncüsü, uluslar arası kuruluşlar üzerinden, başka güçleri ortak ederek hegemonya ve nüfuzunu dolaylı kurmakla. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ya da uluslar arası terörizmle mücadele gibi.

Tabii ki, dışarıda militarizm, rekabet, emperyalist savaş ve sömürgeciliği uygulayan ABD ve diğer emperyalistlerin, içeride neoliberal saldırı ve politikalar yürüttükleri düşünülürse, iç gericiliği örgütlemedeki hızları ve telaşları da anlaşılır. Bu yeni düzenlemeler, gerici ve faşist yasaların çıkarılması, yeni kurumların oluşturulması ve yeni uluslar arası anlaşmaların yapılması biçimindedir. "Teröre karşı ortak mücadele", göçmenlere yönelik yeni yasa ve uygulamaların gerekçesi yapılıyor. Göçmenler, işsizlik, kriminal olaylar ve hatta çevre kirliliğinin kaynağı gösteriliyor. Göçmenlere yönelik baskı yasaları ve uygulamaları, yerli işçi sınıfı ve emekçileri de hedefliyor. Emperyalist savaşa karşı mücadele ve gelişen enternasyonal kitle hareketine gözdağı ve tehdit aracı haline getiriliyor.

Kısacası burjuva demokrasisinin biçimselliği bile bir yana bırakıldı. Öyle ki, suçüstü icraatlardan sonra ABD başkanının gerektiğinde insanlık suçu işkence yapılması emrini verebileceği; Amerikalıların uluslar arası savaş mahkemesinde yargılanmayacakları açıklandı.

IRAK'IN İŞGALİ

ABD saldırganlığı ve işgali, bir yerde emperyalist küreselleşme saldırısının bölgesel yansımasıdır. Zira emperyalist sermaye, kendisini değerlendirme önündeki bütün siyasi, idari ve iktisadi engellerin kaldırılması ihtiyacı ve çıkarı doğrultusunda emperyalist devlet ve militarizme görev çıkarmış oldu. Irak işgali ve Büyük Ortadoğu Projesi'ne G-8 ülkeleri, NATO ve BM'in ortak edilmesi uluslar arası tekelci sermayenin aynı ihtiyacı ve çıkarına dayalıdır.

ABD emperyalizmi, Irak'ı işgal etmek ve Ortadoğu'ya saldırmakla dünya hegemonyasında rakiplerine stratejik üstünlük sağlamayı; Irak ve bölgede petrol rezervleri ve dağıtım ağı denetimi üzerinde dünya ekonomisini elde tutmayı; bölgenin direnen devlet ve siyasi güçlerini ezmeyi; İsrail devletinin geleceği ve güvenliğini sağlamayı hedefliyor.

ABD işgali ve saldırganlığı, Irak'a özgürlük ve barış götürmedi. Emperyalist barbarlık ve yağma götürdü. ABD'nin işkence ve tecavüz olayları bütün dünyada uzun zaman gündemi meşgul etti, nefretle anıldı. Dünyanın gözü önünde ABD, Irak petrolünü yağmaladı. Ne kimyasal silah bulundu, ne de Irak'ın El Kaide ile bağlantısını kanıtlandı. Irak'ın iktisadi ve toplumsal yapısı tahrip edildi. Irak'a ulusal, etnik ve dinsel boğazlaşma, çatışma ve düşmanlık tohumları ekildi. Irak'ta işsizlik büyüdü, yoksulluk ve sefalet arttı. Hırsızlık, kadın ticareti, uhuş vb hastalıklarda artış yaşandı. Bütün Arap dünyası ve Irak halkları aşağılandı. Doğal ki, Irak halklarının işgalciler sürüsüne yanıtı direnmek olacaktı, direnişi büyütmek olacaktı.

ABD'nin Irak ve Ortadoğu'ya müdahalesini, "demokratikleşme" biçiminde tanımlayan sözde "sol"cu ve aydın denilen kapitalizm kutsayıcıları ya da reformist beyhudeler, Irak'ta olup bitenden sonra seslerini BOP ( Büyük Ortadoğu Projesi) ile yeniden yükselttiler. Onlara göre, "ABD, Ortadoğu'da statükoyu bozmakta, demokrasiyi yerleştirmektedir." Hatta, bazıları, bir dönem geriye düşen feodalizm ile kapitalizm arasındaki çelişkinin bugün yeniden öne geçtiği biçiminde durumun teorik izahına giriştiler. KONGRA-GEL'den (PKK) kopan ve ABD işbirlikçiliğine soyunan Osman Öcalan ve arkadaşları, BOP ve işgaline destek vermekte, Kürtler ve kendilerine verilecek rolü hevesle beklemektedirler. "Demokratik sömürgecilik" kavramıyla kapitalizmi kutsuyor, halkların tarihsel eylemine inançsızlıklarını daha kaba halde ortaya koyabiliyorlar. Halkların iradesi ve gücüne inanmayan bu akım ve şahsiyetlerin aklına çok doğal ki, Irak ve Filistin'in bütün dünya halkları için direndikleri gelmez, Irak direnişine enternasyonal destek ve dayanışmada bulunmaları beklenemez.

Devrimci ve komünist güçlerin bu anlamda işgale karşı siyasal mücadele görevleri yanında, ertelenemez ideolojik mücadele görevleri de vardır. Bu görevler birincisi, emperyalizmin siyasal gericilik, faşizm ve şovenizmin kaynağı olduğu gerçeğinin, onun suçüstü ve gizlenemez pratiği ve uygulamalarıyla yeniden ortaya koymak, teşhir etmek ise; ikincisi, Irak'taki direnişe uluslar arası destek ve dayanışmayı zayıf kılan ideolojik nüfuz ve yanılsamanın etkilerini kırmaya yönelik mücadeledir.

IRAKTA DİRENİŞ VE DAYANIŞMA

Irak'ta bir yılı aşkın zamandır genişliğine ve derinliğine büyüyen direniş, Afgan halkının himayeci sömürgeciliği kabullenmeyişi, her seferinde kendisini yeniden ve farklı biçimlerde üreten Filistin intifadası, aynı zamanda dünya halklarının direniş gücü, geleneği ve iradesidir. Dünyada sadece ABD iradesi yoktur; ve tepeden tırnağa silahlanmış ABD kadiri mutlak değildir. Bunun karşısında halkların tarihsel eylemi ve gücü vardır. Dünyanın her köşesinde ezilenler ve halkların çeşitli biçimlerde patlayan öfkesi, iradesi ve savaşımı bunu fazlasıyla kanıtlıyor.

ABD, direniş merkezi Irak'ta bataklığa saplandı. Himayeci sömürgeci yönetimini kurmakta zorlanıyor. Irak ve Ortadoğu'ya yönelik stratejik hedefleri ve politikaları sert kayalara çarptı. Yönetimi Iraklılara "devretmek", işgali NATO'ya yüklemek, yenilgili durumunu BOP'la aşmak istiyor. İçine girdiği belirsizlik ve çözümsüzlüğe G-8 ve BM'yi ortak etmeye çalışıyor. BOP de Türkiye'nin "model ülke" görülmesi, "eş başkanlık" ve "demokratik ortak" rolü biçilmesi gibi yeni hamle ve politikaların başarısızlığa uğrayacağı daha şimdiden söylenebilir. Çünkü, her şeyden önce bölge halklarının iradesi ve savaşımı bunu engel olacaktır.

Irak'ta antiemperyalist, antiişgal cephe giderek genişliyor. Bu cephe de çeşitli siyasal güçler, toplumsal sınıf ve kesimler, kimlikler ve gruplar yer alıyor. Baas ve Saddam Hüseyin yanlıları, İslamcılar, milliyetçi ve yurtsever Iraklılar, devrimci ve ilerici partiler, güçler ve bireyler geniş yelpazenin başlıca unsurlarıdır.

Irak'ta emperyalist işgale son verme zemininde birleşik mücadele geliştirmenin platformları, arayışları ve girişimleri hala devam etmektedir.

Irak'ın işgali günlerinde dünyada milyonlarca savaş karşıtı insan sokakları doldurdu. Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadele, aynı zamanda emperyalist ülke işçi sınıfı ve emekçilerinin küreselleşme ve neoliberal politikalara karşı tepkileriyle birleşebildi.

Ne var ki, aynı dayanışma ve destek işgal sürecinde görülemedi. Bunun ilk nedeni şüphesiz ki ilerici, anitfaşist, devrimci ve komünist güçlerin enternasyonal kitle hareketine ve sürece etkin bir müdahalede bulunmamalarıdır. Almanya ve Fransa'nın ABD işgaline karşı yumuşamaları, burjuvazinin "medeniyetler çatışması" propagandası, direnişte islami motifin öne çıkması ve radikal islamci örgütlerin bazı eylemleri direnişe destek ve dayanışmayı zayıflattı.

Oysa Irak ve Filistin halkı, bir yerde bütün dünya halkları için direndi, direniyor. Dünya halklarına kuralsız ve dizginsiz bir savaş ilan eden ABD haydutlarının önü kesildi. Strateji, proje ve politikaları Irak çölüne saplandı.

Irak'taki direniş haklı ve meşrudur. İlerici ve devrimci güçlerin alternatif olamadığı koşullarda politik islami motifin direnişe rengini vermesi doğal, ve onun işgal ve savaş karşıtı duruşu görmezden gelinemez. Dünya'da ulusal kurtuluş savaşımları tarihlerine, işgal ve emperyalist savaş karşıtı cephelere bakılırsa bu gerçek tartışmasız görülür. Bugün, Irak direnişine destek ve dayanışma içinde bulunmak tarihsel ve siyasal bir görevdir. Demokrat olmanın; şovenizm ve sosyal şovenizme karşı durmanın temel kıstasıdır.

Irak direnişinin büyümesi, ABD'nin vahşeti, katliamları, işkence ve tecavüzleri başta ABD halkı olmak üzere, işgalin suç ortağı ülke halklarının tepkilerini yükseltmiştir. İspanya, İngiltere, Polonya, İtalya ve Ukrayna'da yapılan anketlerde, mevcut hükümetlere olan tepkilerde bunu görmek mümkündür.

ORTADOĞUDA GÜÇ DENGELERİ KAYGAN

ABD'nin Irak işgali, BOP ve tehditleri bazı Arap ülkeleri yönetimlerini büyük talaşa sürükledi. S. Arabistan ve Mısır, çağrılı oldukları G-8 zirvesine katılmadılar. Libya AB ülkeleriyle diploması atağına girişti. Kuşatma ve tehditler karşısında geri adımlar attı. ABD'nin petrodolar ortağı S. Arabistan, Mısır, Ürdün, Libya, Suriye ve İran'da diploması atakları yoğunlaştı, bölgede çeşitli bileşimlerde ve düzeylerde görüşme ve ziyaretler sıklaştı. Değişen kombinezonlarda yeni ittifak ve işbirliği örnekleri oluşmaktadır.

Esasında Ortadoğu dünyanın gündeminde hiç düşmedi. Petrol rezervleri, emperyalist rekabet ve saldırganlık, Filistin sorunu, islami radikalizm, Kürt sorunu vd. başlıca gündem konuları oldu.

İsrail, ABD'den aldığı destekle her türlü kirli ve kuralsız yönteme başvuruyor, Filistinlileri, onların önderlerini katlediyor. Buna karşı Filistin direniyor.

Ulusal ve demokratik hakları için savaşım yürüten mazlum Kürt ulusu, gelişen siyasal güç dengeleri koşullarında ulusal ve demokratik taleplerini yükseltiyor; bölgenin sömürgeci devletleri, emperyalist politikalar ve reformist Kürt ulusal önderlikleri arasında sıkışmış olarak devrimci çözüme yönelmede zorlanıyor.

Irak Kürdistan'ında (Güney Kürdistan) Kürtler, geleneksel işbirlikçi KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) ve KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) önderliğinde, ABD'nin gölgesinde çeşitli kurumlaşmalara gitti, bazı kazanımları elde etti ve devletleşme yönünde adımlar atabildiler.Güdümlü de olsa yönetme ve diplomasi deneyimleri büyüdü. Irak Kürdistan'ındaki bu gelişmeler, Kürdistanın diger parçalarını etkiledi. İran'da 50 bin ve 10 bin kişinin katıldığı gösteri yapıldı. Suriye Kürdistan'ında dünyanın gündemine giren bir ayaklanma yaşandı.

PKK'nin yürttüğü 15 yıllık gerilla faaliyeti, 1. Körfez savaşı ve Irak'ın işgali sürecinde Irak Kürdistan'ındaki kazanımlar Kürdistanın dört parçası arasında iç bağlantı ve dinamiklerini güçlendirdi. Birleşik Kürdistan ve ulusal devlet kurma eğilimini geliştirdi.

ORTADOĞU'DA HALKLARIN BİRLİĞİ, KARDEŞLİĞİ VE ÖZGÜRLÜĞÜ

Ortadoğu'da emperyalist rekabet ve müdahale, sömürgeci yönetimler, İsrail siyonizmi, gerici Arap rejimleri; dış ve iç gerici savaşların, ulusal ve mezhepsel boğazlaşmaların, esaretin kaynağı ve nedenidirler. Emperyalist ve bölge ülkeleri burjuvazileri sürekli ulusal düşmanlıkları kışkırttı. Bölgede İsrail-Arap düşmanlığı bunun başında gelir. Türk-Arap, Türk-Kürt, Arap-Kürt, Arap-Fars, Fars-Azeri vd. ulusal düşmanlık ve güvensizlikler sürmektedir.

Emperyalist kapitalizm Kafkaslar, Balkanlar ve Ortaasyada olduğu gibi, Ortadoğu'da da ulusal düşmanlık ve güvensizlikleri kışkırtı, besledi. Bu çatışmalarda bazen taraf oldu, bazen hakem rolü oynadı. Ama her seferinde emperyalizmin çıkarları ve ihtiyaçları temelinde mevcut çelişki ve güven-sizlikleri istismar etti.

20. yy başlarında İngiliz ve Fransız emperyalistleri Arap uluslaşmasını; ve Arapların birleşik ulusal devlet biçiminde örgütlenmesini engelledi. Ortadoğu'da yapay sınırlarla birden çok irili ufaklı Arap devleti oluşmasını sağladı. Böylece Araplar, şeyhlerin yönetiminde kukla krallık ve emirliklere bölündü.

Emperyalist güçler, siyonist İsrail devletini kurarak Ortadoğu halklarının başına bela ettiler. İsrailin Filistin işgali ve yol açtığı katliam ve savaşlar, İsrail halkı ile Arap halkları arasında kanlı bir güven-sizliğe yol açmıştır.

Arap halkları, Sunni-Şii ayırımı ile kendi içinde güvensizliğin başka bir boyutunu yaşamaktadırlar.

Lozan antlaşmasıyla Kürt ulusu dört parçaya bölündü. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını kullanması engellendi. Kürt ulusu ile sömürgeci uluslar Türk, Fars ve Arap ulusları arasında düşmanlığa çanak tutuldu.

Sekiz yıl süren Irak-İran savaşını emperyalist güçler kışkırtı. Onlar, silahlandırmak ve kimyasal silah vermek suretiyle gerici Saddam rejiminin Halepçe'de beş bin Kürdün kimyasal silahla öldürmesine suç ortaklığı yaptılar.

ABD emperyalizmi, Irak işgali sürecinde Irak Kürdistan'ındaki Kürt örgütleri KDP ve KYB'yi yedeklemekle, Arap halkı ile Kürt halkı arasında ne kadar ve nasıl seyredeceği belirsiz bir düşmanlık ve güvensizliğin derinleşmesini sağladı.

Tarihsel ve son güncel olaylar, Ortadoğu'da halklar arasında düşmanlık ve güvensizliğin doruk noktasında bulunduğunu, bu düşmanlığın Irak ve Ortadoğu'da yıllara yayılacak bir kan davasına bürüneceğinin işaretlerini veriyor.

Görüldüğü gibi, bu siyasal koşullarda Ortadoğu'da halkların kardeşliği ve birliği, ancak devrim ve emekçi yurtseverliği temelinde gerçekleşebilir.

MLKP, bunun Ortadoğu Halklarının Demokratik ve Sosyalist Federasyonu ile gerçekleşeceğini savunmakta, savaşımını vermektedir.

DEMOKRATİK VE SOSYALİST ORTADOĞU FEDERASYONU

Marksist Leninist Komünistler, "Tekelci kapitalizmin bugünkü ulaslararasılaşma düzeyi, emperya-lizm çağıyla oluşan halkların birliğinin maddi temelini daha çok geliştirmiştir. Emeğin toplumsallaşması ve uluslararasılaşmasının bugün vardığı düzey, değişik uluslardan proletaryaya, sosyalizmi ulusal özgürlük ve gönüllü birlik temeli üzerinde, birlikte inşa etmek olanağını fazlasıyla sunmaktadır." (Teoride Doğrultu, 2004 sayı 16, sy. 47) biçiminde bir nesnelliğe işaret ettikten sonra, sorunun devrimci çözümündeki kararlılıklarını şöyle ifade ederler:

"Gerek bölgemiz uluslarından emekçi halkların güvenini ve birliğini geliştirmek, gerek bölünmüş sömürge Kürdistan'ın ulusal kurtuluş devrimlerinin bölgenin önemli bir bölümündeki ülkelerin işçi-emekçi devrimleri arasındaki birliği güçlendirici rolü, gerekse, kapitalist emperyalist sistemin iktisadi entegrasyonunun yarattığı maddi temel; bölgemizde devrimlerin ve emekçi halkların, işçi sınıflarının enternasyonal birliği sorununu ve bunun biçimlerini, güncelde ve devrimlerin zaferiyle, soruna programatik çözümü acil kılmaktadır. Marksist Leninist komünistler, bunun yüklediği proleter enternasyona-list sorumluluğu göstererek, işçi sınıfı ve emekçi halkların iktidarlarına dayanan, devrimin zaferini önkoşul alan Ortadoğu halklarının demokratik federasyonunu, Komüntern geleneğini güncelde gelişti-rerek, programatik görev olarak önlerine koyuyor, güncelde de bu doğrultuda bölge devrimci ve komünist hareketlerinin mücadele birliğini inşa etmeye geliştirmeye çalışıyorlar, kararlılıkla bu proleter enternasyonalist yoldan yürüyecekler... ABD haydutlarının emperyalist dünya düzeni ve bölge hakimiyetine seçenek olarak, bölge işçi emekçileri ve ezilenlerinin bu devrimci yolunu yükseltecekler.

Bölgede ümmetçi islamcısından, Arap milliyetçisi akımlara, Kürt reformcu ulusalcılara değin değişik uluslardan burjuva ve küçük burjuva akımlar, halkların birliğini ve özgüvenini geliştirecek mücadele ve çözümler geliştiremiyorlar, geliştiremezler de..." (A.g. yayın, 51)

Komünistler, tarihsel ve siyasal görevlerini bu anlayışla bağı içerisinde yerine getirmektedirler.Ve Federasyon anlayışlarını şöyle formüle ederler:

"Marksist leninist komünistlerin kongre kararlarında benimsediği ve günlük mücadelede ajitas-yonunu yoğunlaştırdıkları Ortadoğu Halklarının Demokratik Federatif Birliği, bölge halklarının devrimlerinin kesin zaferiyle, proleter ve emekçi iktidarların özgür ve gönüllü birliğine dayanmaktadır. Dahası, burjuvazilerin iktidarı yıkılmadan, proleter ve emekçi iktidarların kesin zaferi gerçekleşmeden, halkların enternasyonal birliklerinin kurulamayacağı teorik temeline dayanmaktadır." (ag yayın sy. 50)

Nitekim, emperyalist saldırganlık, savaş ve işgal süreçlerinde Ortadoğu coğrafyasının ilerici, devrimci ve komünist partileri, örgütleri ve gruplarının örgütleyeceği bir "Ortadoğu Konferansı" düşüncesi ve çağrısı, bu anlayışın günceldeki yansımasıdır.

MLKP, Ortadoğu'da birleşik antiemperyalist bir savaşımın yürütülmesinin ilk adımı olarak gördüğü, ancak kendisinin dışında gerekçelerle hala gerçekleşemeyen Ortadoğu Konferansı çağrısında şunları belirtiyordu:

"Ortadoğu'da emperyalist işgal ve savaş saldırganlığına karşı antiemperyalist ve antisömürgeci bir savaşımın yükseltilmesi ve geliştirilmesi amacıyla birleşik devrimci bir savaşımın örgütlenmesi ve hazırlanmasının ilk adımı olarak bu konferans gerçekleşmelidir." (MLKP çağrısı tarih; 15.07.2003)

"Ortadoğu'da ABD emperyalizmi ve emperyalist savaş karşıtı direniş ve mücadele dalgası gün geçtikce büyüyor. Bu süreç büyük direniş ve mücadele olanakları ve dinamikleri taşımaktadır. Emperyalizmin neoliberal saldırıları, emperyalist savaş ve işgalin sonuçları ve Ortadoğu halklarının antiemperyalist mücadele geleneği, Ortadoğu halklarında büyük bir birikim ve tepki oluşturmuştur.

Ortadoğu'nun bu nesnelliği ve siyasal koşullarında islami radikal akım ve örgütlerin yeni olanak ve koşullar elde edecekleri ve palazlanacakları bir sürpriz değildir. Doğal ki, bu durumun oluşmasında bölgenin ilerici, devrimci ve komünist parti ve güçlerin tarihsel ve siyasal sorumluluklarının da payı vardır. Bölgede devrimci parti ve güçlerin enternasyonal örgütlülüğü ve eyleminde ciddi bir gelişme görülmezken, islami enternasyonalizm ciddi bir dayanışma ve ortak mücadele içindedir." (Çağrı metni).

Irak'ta belirsizlik ve çözümsüzlüğe saplanan ABD, kolay kolay yenilgiyi kabul etmeyecektir. Çünkü, bu durum, sadece Irak ve Ortadoğu'da yenilmesi anlamına gelmeyecek, ve fakat dünya hegemonyası alanında da gerilemesi anlamına gelecektir. O nedenle BOP'la, bölgede askeri gücü ve çeşitli ittifaklarla, saldırganlık ve tehditleriyle kalmaya devam edecektir. Bu da, bölgede birleşik antiemperyalist ve antisömürgeci bir savaşım görevine işaret etmektedir. PLATFORM, bu tarihsel ve siyasal görevin bilincindedir. Dünyada, bölgede ve ülkede çağrıları ve eylemiyle bu görevi kararlılıkla yerine getiriyor.

ORTADOĞU'DA DEVLETSİZ BİR HALK: KÜRTLER

Ortadoğu'da Kürtler, ülkeleri işgal altında, dört parçaya bölünmüş bir ulustur. Öyle ki, bölgesel savaşlarda ve çatışmalarda kendi ülkelerinde "mülteci" duruma düştükleri bile oluyor. Tarihsel olarak emperyalizmle işbirliği içinde sömürgeci Türk, Irak, İran ve Suriye devletleri tarafından ulusal baskının kaba ve ince haline maruz kalıyor. Onların, inkar ve imha politikalarının kurbanı oluyorlar.

30 milyonu aşkın nüfusu ile Kürtler, tarihte büyük direnişler, isyanlar ve ulusal başkaldırı örneklerinin yanında büyük ihanetler, emperyalizm ve sömürgeci devlet politikalarının uzantısı olmayı ve ilkel milliyetçi önderliklerin başarısızlıklarını da yaşadılar.

Kürt sorunu, bölgede güç ilişkileri ve dengelerinde; ittifaklar ve işbirliği oluşumlarında temel bir faktördür. Emperyalist güçler ve bölgenin sömürgeci devletlerinin bölge politikalarında her zaman Kürt kartı vardır.

Ortadoğu'da gerici, faşist sömürgeci rejimleri besleyen temel bir unsur, Kürt sorununun varlığıdır. Kürt sorunu, düşmanlık güden İran, Suriye ve Türkiye'yi bir araya getiriyor. Onları, Kürtlere karşı ortak saldırı ve operasyonlarda buluşturuyor.

Kürt ulusal önderi A. Öcalan'ın emperyalist ülkelerin ortak komplosu sonucu sömürgeci Türk burjuva devletine teslim edilmesini getiriyor.

Türkiye'nin Irak'a asken gönderme tartışmaları ya da üs kullandırma pazarlıklarında, ABD ile derin ve kapsamlı işbirliği geliştirmenin ilk koşulu, PKK gerillalarının imhası olabiliyor.

Kürt sorunu, sorunlu ve sıkıntılı yürüse de CİA, MOSSAD ve MİT'i ortak çalışmaya itiyor, "stratejik ortak" yaptırıyor.

Kıbrıs sorununda Türk devletinin geri adım atmasını getirebiliyor. Hükümet ve devlet yetkililerinin Güney Kürdistan'da Kürt siyasetçileri KYB lideri Talabani ve KDP lideri Barzani ile görüşmelerini sağlıyor.

Dolayısıyla Ortadoğu'da sadece Filistin ve Irak işgali sorunu yoktur. Bir Kürt sorunu da vardır. Ve bu sorun, Ortadoğu'da temel bir sorundur.

Yakın tarih, bütün Kürdistan'da ulusal uyanış ve ayaklanmalara tanıklık etti. PKK önderi Abdullah Öcalan'ın emperyalist bir komplo ile Türkiye'ye teslim edilmesi, Kürtlerin ulusal bayramı Newroz günleri, son olarak Güney Kürdistan'da bazı kazanımların Irak'da anayasa taslağına yansıtılması Kürdistan çapında protesto ya da kutlamalara yol açtı. Bu ulusal uyanış ve hareketlenme, sömürgeci devletleri büyük korku ve gerilimlere sürüklemiş durumda. şüphesiz ki, bu gelişmelerin temelinde iki önemli dinamik vardı. Biri Kuzey Kürdistan'da 15 yıl boyunca yürütülen gerilla savaşının uyandırıcı ve özgürleştirici etkisi, diğeri Güney Kürdistan'daki kazanımlar.

Türkiye Kürdistan'ında (Kuzey Kürdistan) PKK önderliğinde Ağustos 1984'de başlatılan gerilla savaşı Kürdistanın en büyük parçasında (20 milyona yakın) ulusal bir uyanış, seferberlik ve özgürleşme sonucu doğurdu. Kürt halkı savaştıkça siyasallaştı ve özgürleşti, özgürleştikçe daha çok savaştı. Sömürgeci rejimden kopuştu.

Sömürgeci Türk devleti siyasi ve askeri olarak yürütülen gerilla savaşı karşısında çözümsüz, çaresiz ve aciz kaldı. Geleneksel imha ve inkar politikasından sapmadı. 1992'de gerilla mücadelesi devrimci kitle hareketiyle birleşti, ve ulusal ayaklanma doruğa ulaştı.

Türkiye ve ABD emperyalizmi, bu süreci "düşük yoğunluklu savaş" olarak niteledi. Yıllarca "stratejik denge" durumu yaşandı. Bu siyasi koşullar altında Türk burjuva devleti, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini bastırmak için emperyalist efendilerine büyük tavizler verdi, dayatılan stratejik çıkarları ve ihtiyaçlarına boyun eğdi. Faşist rejim, CİA ve MOSSAD ile işbirliğine girdi. Kürt halkına karşı yürüttüğü kuralsız, kirli ve karanlık savaşın yöntemleri ve deneyimlerini onların hizmetine sundu. Ve onlar bugün, bu vahşeti ve kirliliği Filistin, Afganistan ve Irak'ta yaşatıyorlar.

ABD'nin destek verdiği "düşük yoğunluklu savaş" konsepti sürecinde Kuzey Kürdistan insansızlaştırıldı. Binlerce köy boşaltıldı, binlercesi yakıldı. Milyonlarca Kürt göçertildi, yüz binlercesi gözaltına alındı ve binlercesi katledildi. Kürt aydınları, gazetecileri ve işverenleri faali meçhul 1000 operasyonla yok edildi. Silahlı bir milyonluk ordu ve polisin yanında, işbirlikçi Kürt aşiretlerinden devşirme 60 bin kişiden olaşan "korucu"luk sistemi oluşturdu. Daha sonra ayağına dolanacak olan Türk Hizbullah örgütünü kurdu, Kemalist Kürt alevilerini etkilemeye çalıştı.

Kürdistanda başlayan devrim, Türkiye'ye sıçratılamadı. MLKP'nin, batıda devrimci bir cephenin yaratılması düşüncesi ve pratiği durumu değiştirmeye yetmedi. Dış dinamiklerin desteği yetersizdi. PKK'deki ulusal dar görüşlülük ve sınırlılık vb. Kürt ulusal hareketinin yenilgisi, PKK'nin reformizme evrilmesini hızlandırdı.

Bölgede sömürgeci Türk rejiminin Kürt ulusal hareketi karşısındaki yenilgisi ve yakılışı, sadece egemen sınıfların saltanatlarının son bulması anlamına gelmeyecekti, aynı zamanda ABD'nin "stratejik ortağı"nın da yenilgisi anlamına gelecekti. PKK'nin YDD (Yeni Dünya Düzeni) karşıtı devrimci çizgide yürümesine AB'li emperyalistler de rahatsızdı. Ve onlar da komploya ortak oldu, sürece destek verdiler. Böylece kuşatılan ve sıkıştırılan Kürt ulusal kurtuluş hareketinin reformizme savrulması hızlandı.

Kürt ulusal hareketi, PKK önderi A. Öcalan'ın "İmralı çizgisi" üzerinde bir yenilgi yaşadı. Ve PKK ulusal reformcu bir parti haline geldi. PKK'nin yeni stratejisi, ideolojik teslimiyet ve tasfiyecilik, politik irade karılması ve tasfiyecilikle karakterize oldu.

A.Öcalan'nın çağrısı ile PKK'nin silahlı gerilla güçleri, beş yıl boyunca Güney Kürdistan'da (Irak Kürdistanı), ateşkes sürecine bağlı hareketsiz kaldı. Bu durum, Türk devletini yeni açılımlara yöneltmediği gibi, PKK'nin içinde bazı iç çelişki ve memnuniyetsizlikleri birlikte getirdi. PKK yönetiminde yer alan Osman Öcalan ve bazı arkadaşları ABD'nin el uzatmasıyla PKK'den ayrıldı, sonu belirsiz bir süreci daldılar.

KONGRA-Gel ve HSG, Türk burjuva devleti operasyonlarını sürdürdüğü, gerilla güçlerini imhadan vazgeçmediği ve ciddi açılımlara girmediğinden hareketle tek taraflı yürütülen ateşkes kararını kaldırdı. Kendisini savunacağını açıkladı..

Türk burjuva hükümeti, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin baskısı ve AB'nin dayatmaları sonucu, 10 yıldır tutukluluğu süren eski legal kürt partisi DEP milletvekilleri Leyla Zana ve üç arkadaşını salıverdi. Resmi TV'da 30 dakikalık göstermelik Kürtçe yayına başladı. Kürt ulusal güçleri, bu gelişmeyi olumlu görmekte, ancak yetersiz bulmaktadırlar. Kendi ulusal kimlikleri, genel af ve operas-yonların durdurulmasını istemektedirler.

ABD yönetimi, Irak Kürdistan'ında bulunan PKK gerilla güçlerine karşı Türk devleti ile birlikte "çalışacağı"nı açıkladı. Bu "çalışma"nın içinde fiziki imha yönelimi olacağı gibi, PKK'yi ondan kopan Osman Öcalan ya da et-kileyebilirse salıverilen eski DEP milletvekilleri üzerinde bölme ve etkisiz kılmanın yollarını aramaktadır. Diyebiliriz ki, Kürt ulusal hareketine yönelik şiddet ve kırıntı politikaları birlikte yü-rütülüyor. Zira, BOP'de Kürtler de dayanak yapılmak isteniyor.

Süreç, Irak ve Ortadoğu'daki gelişmelere bağlı olarak Kürtlerin kaderi ve geleceği bakımında da yeni gelişmelere açıktır.