BÖLGESEL ANTİEMPERYALİST MÜCADELE KOORDİNASYONU ÜZERİNE
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Sosyalizm 1956'daki geçici bir yenilgi aldı. Kruşçev önderliğinde Sovyet modern revizyonistleri, en kısa zamanda komünizme geçme adı altında kapitalizmi yeniden inşa etmenin yolunu açtılar. Güdümlerindeki ülkelerle birlikte dünya sosyalist sistemi yerine revizyonist dünya sistemini kurdular. Bu sistem 1989/1990'da çöktü.

Sovyet revizyonistleri ulusal ve sosyal kurtuluş için mücadele eden işçi sınıfının, emekçi yığınların, ezilen halkların ve ulusların mücadelesini kendi hegemonya çıkarları için kullanmayı esas aldılar. "Sosyalizmin çıkarları"nı teorileştirmek için antiemperyalist mücadele anlayışı alanında da Marksist-Lenininst mücadele ve devrim teorisini çarpıttılar. Bu koroya Çin revizyonistleri de katıldılar.

Uluslararası komünist hareketin ideolojik ve örgütsel kriz içinde olması; uluslararası çapta örgütsüz olması da antiemperyalist mücadelenin başka bir özürlü yanını oluşturmaktadır. Bu koşullarda keskinleşen emperyalistler arası çelişkiler, dünya hegemonyası için sürdürülen rekabet ve 1990'lı yılların başından bu yana adeta süreklilik arz eden emperyalist işgaller, savaşlar ve tehditler, uluslararası çapta güçlü bir savaş karşıtı hareketin, devasa bir enternasyonal kitle hareketinin gelişmesine neden oldu. Ne var ki bu hareketin önderliğini elinde tutan pasifist güçler, antiemperyalist mücadelenin doğru çizgide gelişmesi önünde başka bir engel olarak karşımıza çıktılar.

Bugün gelinen nokta şunu göstermektedir:

Ya uluslararası savaş karşıtı hareket; enternasyonal kitle hareketi, pasifist ve reformist güçlerin önderliğinde etkisizleşecek ve dağılacaktır;

Ya da devrimci ve komünist güçler, bu hareketi ülkeler ve bölgeler bazında direnişler ve devrimler için örgütleyecekler. Bugün uluslararası çapta devrimci ve komünist güçler, bu ikilem ve görevle karşı karşıyadırlar.

A) Dünyanın sorunlu bölgelerindeki son gelişmeler

20. yy son çeyreğinde, daha doğrusu revizyonist bloğun çözülmesiyle birlikte insanlığa barış, demokrasi ve refah vaat etmekle kapitalizmin ebediliğini ve üstünlüğünü ilan eden emperyalist burjuvazi, çok geçmeden insanlığa kapitalizmin karakteri barbarlığı, savaşı, vahşeti ve sömürgeciliğin her türünü yaşattı.

Emperyalist burjuvazi ve ideologlarının vaatleri tutmadı. Çünkü, dünyamız son yıllarda da, üstelik "soğuk savaş"ın son bulduğu bir dönemde, kapitalizmin nesnel iktisadi yasalarının hareketi ve emperyalist hegemonya doğrultusunda emperyalist saldırganlığa, savaşlara, işgallere, askeri yığınağa, tehdit ve hükümet darbelerine, halklar ve uluslar arasında kışkırtılan dinsel ve etnik boğazlaşmalara tanıklık etti.

Emperyalist uluslararası ilişkiler düzeni krizinin bu koşullarında emperyalist burjuvazi, dizginlerinden boşanmış emperyalist saldırganlık ve işgallerde, sadece burjuva demokrasisi peçesi ve biçimselliğini bir yana atmadı, aynı zamanda kendilerinin belirlediği ya da yaptığı uluslararası anlaşma, sözleşme ve kuralları da bir yana attı. ABD emperyalizmi, dünya ve Ortadoğu'ya hakim olmak, silah ve petrol tekellerinin ihtiyaçlarını karşılamak için hiç bir uluslararası kural ve karar tanımadan Afganistan ve Irak'ı işgal etti ve Küba'ya, Kuzey Kore, Suriye, İran ve Sudan'a tehditler yağdırmaya devam ediyor. Guantanamo'dan sonra Ebu Garip'teki işkence ve kadınlara tecavüz görüntüleri, ABD ve İngiltere'nin sahte yüzünü bir kez daha açığa çıkardı. Ve Alman emperyalistleri askerlerine işkence provaları yaptırarak bu kirli ve karanlık resimde yerini almakta gecikmeyeceklerini gösterdiler.

Emperyalist kapitalizm ve yerli işbirlikçi burjuva yönetimler, Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Kafkasya'da halkları, ulusal ve dinsel düşmanlık bataklığına sürüklediler. Halklar ve uluslar, şovenizm, milliyetçilik, ulusal aşağılama yönünde şartlandırıldılar. Sonuçları uzun yıllara yayılacak ulusal düşmanlık, güvensizlik ve önyargı tohumları ekildi. Bu bölgelerde Sırp-Arnavut, Ermeni-Azeri, Çeçen-Rus, İsrail-Arap, Türk-Arap, Fars-Arap, Kürt-Türk; Arap-Kürt, Fars-Kürt, Fars-Azeri, Şii-Sünni ve daha onlarca çelişki ve çatışma kışkırtılarak derinleştiriliyor.

Türkiye, Kıbrıs'ta Türkleri, Irak'ta Türkmenleri ve Kafkaslar'da Çeçenleri; İran Irak'ta Şiileri; ABD emperyalizmi, Bosna-Hersek'te Boşnakları; Rusya, Sırpları; Almanya, Hırvatları destekliyorlar ve kışkırtıyorlar.

Dünyada emperyalizmin çeşitli adlar altında geliştirdiği bölgesel plan ve projeler, sermayenin stratejik çıkarlarını, emperyalist rekabet ve hegemonya savaşında rakipleri etkisiz kılmayı, sermaye hareketinin önündeki iktisadi ve siyasi engelleri kaldırmayı, devrimci ve antiemperyalist güçleri tasfiye etmeyi hedefliyor.

"Plan Kolombiya" ile Latin Amerika'da antiemperyalist direniş odaklarına, devrimci parti ve güçlere gözdağı veriliyor. Latin Amerika'ya, tekelci sermayenin ihtiyaçları ve stratejik çıkarları doğrultusunda bir "düzen" verilmek isteniyor.

Büyük Ortadoğu Projesi( BOP) ile Fas'tan Hindistan'a kadar 22 Müslüman ülkenin gerici rejimleri, ABD ve tekelci sermayenin çıkarlarına uygun biçimlendirilmek, "global terörizme" karşı mücadele adına savaş ve işgal karşıtı direnişçi güçler etkisiz kılınmak ya da tasfiye edilmek isteniyor.

Balkanlar'da ABD, AB ve Rus emperyalistleri arasında siyasi ve askeri hegemonya savaşı yaşanıyor. Bu çelişki ve çatışmalar, bazen askeri destek, bazen uzlaşma ve bazen de seçimlere müdahale, gerici iç ayaklanmalar yaratmak suretiyle gerçekleşiyor.

Amerikan emperyalizmi, Orta Asya ve Kafkaslar'da askeri üsler, askeri eğitim, hükümet darbeleri, iç ayaklanmalar vb. ile yerleşmeye çalışıyor.

11 Eylül'den sonra AB emperyalistleri, ekonomik ve yapısal krizin yansımalarıyla birlikte neoliberal saldırıları somut program ve saldırı paketleriyle uygulamaya koydular ve göçmen işçi ve emekçileri, politik sürgünleri ekonomik krizin, işsizliğin, kriminal olayların, çevre kirliliğinin nedeni sayıp saldırı hedefine yerleştirdiler. Müslüman halklara karşı şovenizm ve ırkçılığı kışkırttılar. Avrupa'da faşist hareket, tekellerin ve devletin kucağında büyümektedir. Avrupa'da çeşitli ülkelerde düzen partileri seçim malzemesi olarak yabancıları istismar ediyorlar, hükümetler ise yeni yasalar ve kurumlarla iç gericiliği örgütlüyorlar.

Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda, İngiltere, Rusya, Türkiye ve başka ülkelerde neoliberal saldırılar; sosyal hakların gasp edilmesi, her türden örgütlülüğe saldırı, çalışma saatlerinin yükseltilmesi, kitlesel işten çıkarma, emeklilik haklarına saldırı, eğitimin, sağlığın vb. paralı hale getirilmesi biçiminde devam ediyor.

Şüphesiz ki emperyalist küreselleşme saldırısına, neoliberal politikalara ve emperyalist saldırganlık ve işgale karşı emek ve ezilenler cephesinde de enternasyonal bir kitle hareketi gelişiyor. Enternasyonal kitle hareketi, iktisadi, toplumsal ve siyasal yıkım ve tahribatlar yaşayan milyonların saflarında ortaya ilerici, antiemperyalist, antifaşist, devrimci dinamik ve olanaklar çıkarmaya devam ediyor.

B) Bölgesel koordinasyon ihtiyacı, toplumsal ve siyasal gelişmelerin ürünüdür:

20. yy. başlarında kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi, emperyalist devletler arasındaki çelişkiler, emperyalist zincirin tek tek halkalarında kopmasını, başka bir ifadeyle; tek tek ülkelerde devrim ve sosyalizmin zaferini olanaklı kıldı. 20. yy. sonlarına doğru kapitalizmin genişliğine ve derinliğine gelişmesinin vardığı düzey; sermaye, toplumsal üretim, ticaret ve teknolojinin uluslar arasılaşmasının derinleşmesi ve uluslararası örgütlenmesi, tek tek ülke devrimlerinin yanı sıra bölgesel devrim olasılığını da güçlendirdi.

Sermaye ve toplumsal üretimin uluslar arasılaşmasının derinleşmesinin toplumsal ve siyasal boyutlara yansımasında iki gelişme belirginleşti: birincisi, tek tek ülke devrimlerinin doğrudan yedek güç ve uluslararası dayanak yapacağı, uluslararası ve bölgesel devrimci koşulların gerekliliği; yine tek tek ülkelerde muzaffer devrimin uluslararası devrimci etkilerinin artması. İkincisi, emperyalist küreselleşme karşıtı enternasyonal bir kitle hareketinin doğması ve işçi sınıfı ve emekçi yığınların devrimci hareketi bakımından uluslararası ve bölgesel dayanışmanın, destek ve ortak bir direnişin ya da savaşım geliştirmenin dinamiklerinin, olanaklarının ve koşullarının ortaya çıkması.

O halde; proletarya, bugün halkların antiemperyalist mücadelesine önderlik edebilmenin, bunu antiemperyalist bir dalga düzeyine çıkararak dünya devrimi sürecinin parçası haline getirmenin siyasal ve toplumsal koşullarına daha çok sahiptir.

Antiemperyalist mücadele ile kapitalizme karşı mücadele bugün, düne göre daha çok iç içe geçmiştir. Bu anlamda gerek komünist, gerekse antifaşist, antiemperyalist mücadelenin ihtiyacı olan birlik, cephe ve platformların kurulması ve bölgesel örgütlenmelerin yaratılması bir görevdir. En önemlisi, yarının değil, bugünün görevidir.

Emperyalist kapitalist ve bazı bölgesel güçlerin, bölgesel uluslararası bloklar yoluyla ekonomik gelişme yaratmaya yönelmeleri, bölgesel savaşlar, siyasi gericilik ve ulusal düşmanlıklarla birlikte yürüyor. ABD'nin kurduğu NAFTA, Meksika halkına yoksulluk getirdi, Latin Amerika halklarına karşı ABD'nin siyasi ve askeri suçlarına ortak etti. Venezüella, Haiti darbeleri, Plan Kolombiya, Küba'ya saldırganlık bunu gösterir.

AB, Fransız ve Alman emperyalizmi açısından ekonomik, siyasi ve giderek askeri rekabet ve hegemonya kurmanın, bağımlılık yaratmanın birliğidir. Tekellerin birliğidir. Balkanlar'a, Kafkasya'ya yönelik politikaları, ABD ile rekabetinin doğrudan bir yansımasıdır.

Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Kafkasya'da bölgesel ve yerel düzeydeki siyasal gelişmeler, yeni güç ilişkileri ve dengeleri, bu bölge halklarının iradesine karşı, hatta bazı bölgesel güç diyebileceğimiz ülkelerin dışında bölge devletlerinin iradelerine karşı gerçekleşmektedir. Ortadoğu'da BOP, bu anlama geliyor.

Kürt ve Filistin sorunları, Irak'ın işgali, Ortadoğu'nun uluslararası boyutlu temel sorunlarıdır. Filistin ve Kürt sorununun gerçek çözümü, Ortadoğu'da halkların kardeşliği ve özgürlüğü, bölgede yeni güç dengeleri ve ilişkileri koşullarının oluşması, kurulacak demokratik ya da emekçi iktidarların ürünü olabilir. Bu çözüm, emperyalist saldırganlık ve işgalcilerin püskürtülmesi, işbirlikçi gerici Arap, Türk ve Fars rejimlerinin yıkılması ya da geriletilmesini öngörür.

Bugün İran, Suriye ve Lübnan'ın ABD'nin saldırı hedefine konulmasının nedenleri, bir yanı içine girdiği Irak bataklığına bu ülkelerin verdiği destek iddiası ise, diğer yanı bu ülkelerin Ortadoğu'ya verilmek istenen biçimlendirmeye olan itirazlarıdır.

Emperyalist ve bölgesel sömürgeci güçlerin Balkanlar'a ve Kafkasya'ya müdahalesi, bölgede halkları ve ulusları daha çok boğazlaşmaya ve çözümsüzlüğe sürüklemiştir. Balkanlar, NATO, ABD, AB ve Rusya'nın siyasi, askeri ve diplomatik savaş ve rekabet arenası haline geldi. Emperyalist güçler, bölgenin her parçasında bazen taraf olarak, bazen askeri müdahale ve tehditle, bazen de hakem rolü ile hegemonya kurmaya çalışmaktadırlar.

Şüphesiz ki emperyalist saldırganlık, işgal ve müdahaleye açık bu bölgelerde antiemperyalist mücadele ve direniş örnekleri sergileniyor. Halkların iradeleri devreye giriyor, büyüyor, büyük moral kaynağı oluyor. Irak ve Filistin direniş örnekleri, halkların bölgesel birleşik mücadelesiyle emperyalizmin kovulacağının en büyük göstergesidir.

O halde, tarihsel ve siyasal görevler, devrimin zaferi; devrimci proletarya, halklar ve komünist öncülerin enternasyonal eylemi ve birliğini zorunlu kılıyor.

Sadece tek tek ülkelerde ve bölgesel düzeyde devrimin zaferi için değil, emperyalist saldırganlık, savaş ve işgale dur demek için de bölgesel antiemperyalist mücadele merkezlerine ihtiyaç vardır. Afganistan, Irak, Bosna-Hersek, Kosova işgal altında. İran, Küba, Kuzey Kore, Sudan, Suriye, bazı Latin Amerika ülkeleri işgal tehdidi altındalar. İlerici, antiemperyalist, devrimci ve komünist parti ve güçler, "terörizm" teranesiyle bir saldırı kuşatması altındadırlar. Emperyalizm karşıtı her eylemli itiraz, başkaldırı ve mücadele terörizm damgası yemektedir.

Bu emperyalist saldırganlık, işgal ve tehditler, emperyalist hegemonya dalaşı ve politikalarının yansımasıdır. Tekelci sermayenin kendisini değerlendirme hareketinin siyasal görünümleridir. Yani kapitalizmin eşitsiz ve dengesiz gelişme yasası, ortalama kar oranının düşme eğilimi yasası, üretim anarşisi ve rekabet yasasının sonuçlarıdır. Dünyada ve sözünü ettiğimiz bölgelerde olup bitenler bu yasaların iktisadi, siyasi ve askeri alandaki rekabet boyutları ve sonuçlarıdır.

Örneğin; ABD'nin, savaşılan ülkeler (Irak ve Afganistan) dışında yurt dışında bulunan asker sayısı 250 bin civarındadır ve 120 ülkede askeri gücü ve yurt dışında toplam olarak 1000 kadar askeri üssü ve tesisi var. Dünyada askeri yatırım yılda bir trilyon dolar ve bunun 500 milyar doları ABD'ye ait. AB emperyalistleri, dünya hegemonyasındaki askeri zaaf ve zayıflığını gecikmiş militarizm ve silahlanma ile telafi etmeye çalışıyor. AB ordusunu kuruyor, AB, Türkiye ile ilişkilerinde, militarizm ihraç eden Türkiye'nin askeri gücünü çekici buluyor. Emperyalist güçler, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslarda uluslar ve halklar arasında büyük ulusal, dinsel düşmanlık, güvensizlik ve önyargı yarattılar ya da yaratmaya çalışıyorlar.

Partimizin, '.. gerçekleştirdiği 3. Kongresinde vardığı sonuçlardan birsi şöyle:

"....emperyalistlerin ve yerel burjuvazilerin, halkları şovenist çatışmalara sürüklemeleri karşısında, halkların kardeşliğinin bir biçimi olarak, bölgesel federasyonlar özel bir önem kazanmıştır. Bu, bugün, emperyalist saldırganlık ve savaşların en çok yoğunlaştığı Ortadoğu, Balkanlar-Kafkaslar bölgesi için çok daha geçerlidir. Partimiz, bölgemizde halklarımızın devrimci federasyonunu savunmaktadır." (3. Kongre Politik rapor)

Bu bölgelerde boğazlaşma, katliam ve düşmanlık yaşayan halkların kardeşliğini, ona neden olan kanlı sermaye sağlayamaz. Bunu ancak demokratik ve sosyalist bir irade, iktidar ve mücadele sağlayabilir. Federatif birlik için mücadele bunun özel bir biçimidir. Aynı zamanda proletarya ve halkların siyasal öncüleri, enternasyonal eylemi ve birliğini gerçekleştirerek bugünden bir köprü rolü oynayacak, halkların kardeşliği ve eşitliğinin taşlarını döşeyebilecektir.

C) Bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonu, bölgesel enternasyonal eylemin güçlerinin ve mücadelesinin merkezileşmesini sağlayacaktır

Uluslararası ve bölgesel antiemperyalist bir mücadele geliştirmenin koşulları, politik güçleri, dinamikleri ve olanakları her geçen gün büyümektedir. Özellikle emperyalist güçlerin iç çelişkileri, ezilen ulus ve halklarla emperyalistler arası çelişkilerin keskinleştiği alanlarda bu zemin ve potansiyel daha güçlüdür. Dünyada ve bölgelerde antiemperyalist mücadele ya da direniş odakları, platformları mevcuttur. Ne var ki, bu güç ve platformlar arasında siyasal irade ve eyleme yansıyacak bir koordinasyon veya organik bağ ya yoktur ya da zayıftır. Dolayısıyla dünyada olduğu gibi, bölgesel düzeyde de antiemperyalist örgütlülük ve mücadele dağınık, parçalı, kendiliğindenci ve etkisizdir. Bölgesel düzeyde bu duruma müdahale etme görevi en başta bölgelerin ilerici, antiemperyalist, devrimci ve komünist parti, grup ve platformlarına düşüyor. Ancak onlar, durumun değişmesine öncülük edebilirler, antiemperyalist potansiyel ve gücü açığa çıkarabilirler ve milyonları proletarya ve halkların çıkarına harekete geçirebilirler.

Bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonları şu işlevleri görecektir:

a) Afganistan ve Irak işgali, Kıbrıs, Kosova, Bosna-Hersek'in işgal altında tutulması, Çeçenistan, Kürt ve Filistin sorunları, önümüzdeki süreçte dizginlerinden boşanmış emperyalist saldırganlık ve savaşın hedefi olacak yeni ülke ve halkların sorunları karşısında, işçi sınıfı ve ezilen halkların öncüleri olarak politika ve eylemimizle bir irade geliştirebiliriz. Bölgede dikkate alınır bir güç olarak, yaptırımcı, engelleyici ve baskı yaratıcı bir rol oynanabiliriz.

Yunanistan'da güçlü sokak hareketi, antiemperyalist direniş ve mücadele sonucunda o zamanki ABD Başkanı Clinton ziyaretini yarım bıraktı. ABD Dışişleri Bakanı, Dünya Olimpiyat oyunlarına katılma gezisini iptal etti. Türkiye'de Haziran 2004'de NATO zirvesine karşı yürütülen etkili mücadele ile İstanbul NATO'ya dar edildi. NATO'cular toplantıya katılıp katılmamayı tartıştılar.

Ortadoğu'da beklediği desteği görmeyen Irak ve Filistin halkları, onurlu bir mücadele ve direnişle ezilen halklara örnek ve moral kaynağı olmaya devam ediyorlar. Dünyada yenilmez, tek irade görülen ABD emperyalizmini, ne BOP, ne de İran, Suriye ve Küba tehditleri kurtaramayacaktır. Halkların iradesi en büyük ve en güçlü iradedir.

Neoliberal politika ve saldırıların yıkıcı ve tahrip edici sonuçlarıyla birleşen emperyalist saldırganlık ve işgal karşıtı tepki ve uyanış, yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde kitlesel gösterilere neden oluyor.15 Şubat... günü, dünyada 20 milyon insan sokaklara çıktı, öfkesini ve taleplerini savaş karşıtlığı üzerinden dile getirdi.

Halkların IMF, DB, NATO ve G-8 gibi somut emperyalist kuruluşlara karşı mücadelesi büyüyor. Yapılan anketler, yüksek bir yüzde ile bölge ülkeleri halklarının ABD ve diğer emperyalistlere karşı tepkilerini dile getirdiklerini kanıtlıyor.

b) Bugüne kadar antiemperyalist mücadele bazında ilerici ve antiemperyalist platformların, devrimci ve komünist güçlerin arayış, girişim ve oluşumları görüldü. Bunlar değerli, ama yeterli değil. Çünkü siyasal mücadele içinde, eylem içinde kendisini üreten, büyüten direniş ve mücadele merkezleri olmayı başaramadılar. Bu oluşumların eylemlilik, süreklilik ve örgütlenme ayakları zayıf kaldı. Açıklama, bildirge ve konferanslarla yetinildi, adeta, durum kaydetmenin ötesine varılamadı. Örneğin Irak ve Ortadoğu'da direnişe destek üzerine onlarca konferans yapıldı. Ancak hiç biri mücadeleci bir kurumsallaşma ve örgütlülük, eylem ve somut siyasal pratikle sonuçlanmadı. Sadece, bağımsız siyasal kampanya ve eylem geliştirememek, örgütlenme yaratamamakla kalınmadı, Sosyal Forum ve Savaş Karşıtı Platformlarda da bir etki yaratılamadı. Şüphesiz ki, bu durum, bir tarihsel ve siyasal görevin yerine getirilmesi olarak görülürse, sadece bir geçiştirme, oyalama, politik edilgenlik yaratılmış olunmaz; objektif olarak antiemperyalist dinamikler, olanaklar ve güçlerin girişim ve yönelimlerini de bloke etme, dizginleme, düzen içine çekme ve törpüleme anlamına gelir. Yani çürütür, dejenere eder. Bölgesel alanlarda somut ve kalıcı siyasal bir koordinasyonun oluşması, bu duruma son vermek için de gereklidir.

c) Dünyada çeşitli mücadele dinamikleri ve eğilimleri, kitle hareketi dalgası üzerine kurulu çeşitli antiemperyalist direniş platform ve merkezleri arasında, uluslararası bir koordinasyon ihtiyacı bir başka gerçektir. Ve şüphesiz ki, politika ve eylemi ile kitleleri harekete geçirecek bölgesel antiemperyalist bir platform ya da koordinasyon, bu uluslararası koordinasyonun oluşumuna da somut bir katkı sağlayacaktır.

Antiemperyalist mücadelenin uluslararası ve bölgesel alandaki enternasyonal eylemi ve birliği, soyut, genel ve lafta değil; somut, pratikte, siyasal gelişmelere müdahale edecek bir hazırlık ve örgütlülük gerekliliğiyle ele alınırsa, enternasyonal dayanışma, destek ve ortak bir mücadele geliştirilebilir. Bu da, ancak, somut ilişki, araç ve mücadele biçimlerinde karşılığını bulabilir.

Örneğin, aydınlatma ve örgütleme perspektifiyle ele alınan antiemperyalist bölgesel seminerler, konferans, platform, koordinasyon, birlik vb. siyasal mücadeleye bölgesel bazda önderlik edecek veya yönetecek, bunun ihtiyacı bir kurum ya da koordinasyon merkezinin oluşması; onun alt yapısı ve çalışanlarının belirlenmesi, büro çalışmasıyla birlikte ele alınabilmelidir.

d) Bu büro ve yönetim, başta adına hareket ettiği bölgenin toplumsal ve siyasal sorunları, sınıf hareketinin ihtiyaçları olmak üzere antiemperyalist mücadelenin sorunlarını ve ihtiyaçlarını ele alabilmeli ve bu doğrultuda çağrılar yapabilmelidir. Bir bölgesel antiemperyalist merkez rolü oynamalıdır. İlk başlarda daha esnek olan bu birlik, süreç içerisinde antiemperyalist mücadelenin programı ve oluşacak bir hukukla daha ileri düzeylere taşınabilir. Basın açıklamaları, bildirge, siyasal kampanya, çeşitli platformlarla birlikte ortak bir irade ve eylem geliştirme, mevcut antiemperyalist platform ve birliklere etkin katılma ve etkileme görevleri sıralanabilir.

e) Bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonu, antiemperyalist mücadeleyi kapitalizme karşı mücadeleyle birleştirmelidir. Emperyalist kapitalizmin gelişme düzeyi, iktisadi ve toplumsal entegrasyon, enternasyonal kitle hareketinin istem ve talepleri buna işaret eder. Düne göre bugün antiemperyalist mücadele ve antikapitalist mücadele daha çok iç içe geçmiştir.

Milyonlarca işçi, emekçi ve ezilenin emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı tepkisi ve mücadelesi, neoliberal saldırılara karşı dolaylı olarak sınıf çıkarlarının ve taleplerinin ifade edilişidir.

Emperyalist küreselleşme saldırıları sonucu ezilen kitlelerin "bir başka dünya" talepleri bunu gösteriyor. Söz konusu platform, hiç olmazsa sosyal kurtuluş mücadelesine açık olduğunu belirtmelidir.

f) Emperyalist kapitalizm, bölgesel bloklar ya da proje ve planlarla halkları büyük bir yanılsama içerisine sürüklemiştir."Çağdaş uluslararası koşullar yaratmak", " bölgesel uluslararası bloklar yoluyla ekonomik gelişme sağlamak" propagandaları etkili oluyor.

Dünyanın çeşitli alanlarında kurulan bölgesel birlikler de, o bölge ülkeleri burjuvazilerinin, en gelişkin olanların iktisadi ve siyasi ilişkilerini düzenlemekte, çıkarlarını gütmektedir. Latin Amerika Ülkeleri Birliği, MERCOSUR, G-8, Arap Birliği, İslam Kalkınma Konferansı vb. bu türden birliklerdir. BDT ve Şanghay Beşlisi, Rusya ve Çin'in bölgesel egemenlik araçları rolü görürler.

Her ülkede korkak aydınlar, burjuva ve küçük burjuva reformist partiler iş, özgürlük ve refah adına kitleleri beklentilere sokabilmektedirler. Bazı Balkan ülkelerinin AB'ye dahil olması, Irak işgali ve BOP'nin Kürtlere özgürlük getirmesi biçimindeki beklentilerin sonuçlarını halklar kendi öz deneyleriyle yaşamaktadırlar. Ancak onların öncüleri bu beklenti ve yanılsamaları boşa çıkarma göreviyle yüz yüzedirler.

Himayeci sömürgeciliği, Balkan halkları, Kürtler ve Latin Amerika halkları yaşayarak görüyorlar. BOP'nin, Irak ve Ortadoğu'ya savaş, işgal ve tecavüz götürdüğünü; AB'ye üyeliğin yeni sömürge ya da bağımlı ülkelere iktisadi ve toplumsal yıkım getireceğini Balkan halkları görüyor.

g) Önde gelen emperyalist ülkeler, Balkanlar'ın ve Kafkasya'nın çeşitli ülkelerinde halkların memnuniyetsizliğini ve tepkilerini istismar ederek çeşitli slogan ve emperyalist medyanın gücü ile gerici ayaklanma ve gösteriler örgütlenerek, ülkelere siyasi ve askeri olarak yerleşmeye çalışmaktadırlar. Hatta bunu sahte seçim aldatmacalarıyla yapmaktadırlar. Koordinasyonun buna karşı da siyasal görevleri bulunmaktadır.

h) Bölgesel Koordinasyon, emperyalist saldırganlık, savaş ve işgale karşı mücadele sürecinde şovenizm ve sosyal şovenizme karşı ilkeli bir duruş sergilemeli, halkların ve devrimci hareketin ortak iradesi ve mücadelesini açığa çıkarmalıdır.

 

 

Arşiv

 

2008
Aralık
2007
Ağustos
2006
Eylül Ocak
2005
Nisan
2004
Eylül
2003
Kasım

 

BÖLGESEL ANTİEMPERYALİST MÜCADELE KOORDİNASYONU ÜZERİNE
fc Share on Twitter
 

Sosyalizm 1956'daki geçici bir yenilgi aldı. Kruşçev önderliğinde Sovyet modern revizyonistleri, en kısa zamanda komünizme geçme adı altında kapitalizmi yeniden inşa etmenin yolunu açtılar. Güdümlerindeki ülkelerle birlikte dünya sosyalist sistemi yerine revizyonist dünya sistemini kurdular. Bu sistem 1989/1990'da çöktü.

Sovyet revizyonistleri ulusal ve sosyal kurtuluş için mücadele eden işçi sınıfının, emekçi yığınların, ezilen halkların ve ulusların mücadelesini kendi hegemonya çıkarları için kullanmayı esas aldılar. "Sosyalizmin çıkarları"nı teorileştirmek için antiemperyalist mücadele anlayışı alanında da Marksist-Lenininst mücadele ve devrim teorisini çarpıttılar. Bu koroya Çin revizyonistleri de katıldılar.

Uluslararası komünist hareketin ideolojik ve örgütsel kriz içinde olması; uluslararası çapta örgütsüz olması da antiemperyalist mücadelenin başka bir özürlü yanını oluşturmaktadır. Bu koşullarda keskinleşen emperyalistler arası çelişkiler, dünya hegemonyası için sürdürülen rekabet ve 1990'lı yılların başından bu yana adeta süreklilik arz eden emperyalist işgaller, savaşlar ve tehditler, uluslararası çapta güçlü bir savaş karşıtı hareketin, devasa bir enternasyonal kitle hareketinin gelişmesine neden oldu. Ne var ki bu hareketin önderliğini elinde tutan pasifist güçler, antiemperyalist mücadelenin doğru çizgide gelişmesi önünde başka bir engel olarak karşımıza çıktılar.

Bugün gelinen nokta şunu göstermektedir:

Ya uluslararası savaş karşıtı hareket; enternasyonal kitle hareketi, pasifist ve reformist güçlerin önderliğinde etkisizleşecek ve dağılacaktır;

Ya da devrimci ve komünist güçler, bu hareketi ülkeler ve bölgeler bazında direnişler ve devrimler için örgütleyecekler. Bugün uluslararası çapta devrimci ve komünist güçler, bu ikilem ve görevle karşı karşıyadırlar.

A) Dünyanın sorunlu bölgelerindeki son gelişmeler

20. yy son çeyreğinde, daha doğrusu revizyonist bloğun çözülmesiyle birlikte insanlığa barış, demokrasi ve refah vaat etmekle kapitalizmin ebediliğini ve üstünlüğünü ilan eden emperyalist burjuvazi, çok geçmeden insanlığa kapitalizmin karakteri barbarlığı, savaşı, vahşeti ve sömürgeciliğin her türünü yaşattı.

Emperyalist burjuvazi ve ideologlarının vaatleri tutmadı. Çünkü, dünyamız son yıllarda da, üstelik "soğuk savaş"ın son bulduğu bir dönemde, kapitalizmin nesnel iktisadi yasalarının hareketi ve emperyalist hegemonya doğrultusunda emperyalist saldırganlığa, savaşlara, işgallere, askeri yığınağa, tehdit ve hükümet darbelerine, halklar ve uluslar arasında kışkırtılan dinsel ve etnik boğazlaşmalara tanıklık etti.

Emperyalist uluslararası ilişkiler düzeni krizinin bu koşullarında emperyalist burjuvazi, dizginlerinden boşanmış emperyalist saldırganlık ve işgallerde, sadece burjuva demokrasisi peçesi ve biçimselliğini bir yana atmadı, aynı zamanda kendilerinin belirlediği ya da yaptığı uluslararası anlaşma, sözleşme ve kuralları da bir yana attı. ABD emperyalizmi, dünya ve Ortadoğu'ya hakim olmak, silah ve petrol tekellerinin ihtiyaçlarını karşılamak için hiç bir uluslararası kural ve karar tanımadan Afganistan ve Irak'ı işgal etti ve Küba'ya, Kuzey Kore, Suriye, İran ve Sudan'a tehditler yağdırmaya devam ediyor. Guantanamo'dan sonra Ebu Garip'teki işkence ve kadınlara tecavüz görüntüleri, ABD ve İngiltere'nin sahte yüzünü bir kez daha açığa çıkardı. Ve Alman emperyalistleri askerlerine işkence provaları yaptırarak bu kirli ve karanlık resimde yerini almakta gecikmeyeceklerini gösterdiler.

Emperyalist kapitalizm ve yerli işbirlikçi burjuva yönetimler, Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Kafkasya'da halkları, ulusal ve dinsel düşmanlık bataklığına sürüklediler. Halklar ve uluslar, şovenizm, milliyetçilik, ulusal aşağılama yönünde şartlandırıldılar. Sonuçları uzun yıllara yayılacak ulusal düşmanlık, güvensizlik ve önyargı tohumları ekildi. Bu bölgelerde Sırp-Arnavut, Ermeni-Azeri, Çeçen-Rus, İsrail-Arap, Türk-Arap, Fars-Arap, Kürt-Türk; Arap-Kürt, Fars-Kürt, Fars-Azeri, Şii-Sünni ve daha onlarca çelişki ve çatışma kışkırtılarak derinleştiriliyor.

Türkiye, Kıbrıs'ta Türkleri, Irak'ta Türkmenleri ve Kafkaslar'da Çeçenleri; İran Irak'ta Şiileri; ABD emperyalizmi, Bosna-Hersek'te Boşnakları; Rusya, Sırpları; Almanya, Hırvatları destekliyorlar ve kışkırtıyorlar.

Dünyada emperyalizmin çeşitli adlar altında geliştirdiği bölgesel plan ve projeler, sermayenin stratejik çıkarlarını, emperyalist rekabet ve hegemonya savaşında rakipleri etkisiz kılmayı, sermaye hareketinin önündeki iktisadi ve siyasi engelleri kaldırmayı, devrimci ve antiemperyalist güçleri tasfiye etmeyi hedefliyor.

"Plan Kolombiya" ile Latin Amerika'da antiemperyalist direniş odaklarına, devrimci parti ve güçlere gözdağı veriliyor. Latin Amerika'ya, tekelci sermayenin ihtiyaçları ve stratejik çıkarları doğrultusunda bir "düzen" verilmek isteniyor.

Büyük Ortadoğu Projesi( BOP) ile Fas'tan Hindistan'a kadar 22 Müslüman ülkenin gerici rejimleri, ABD ve tekelci sermayenin çıkarlarına uygun biçimlendirilmek, "global terörizme" karşı mücadele adına savaş ve işgal karşıtı direnişçi güçler etkisiz kılınmak ya da tasfiye edilmek isteniyor.

Balkanlar'da ABD, AB ve Rus emperyalistleri arasında siyasi ve askeri hegemonya savaşı yaşanıyor. Bu çelişki ve çatışmalar, bazen askeri destek, bazen uzlaşma ve bazen de seçimlere müdahale, gerici iç ayaklanmalar yaratmak suretiyle gerçekleşiyor.

Amerikan emperyalizmi, Orta Asya ve Kafkaslar'da askeri üsler, askeri eğitim, hükümet darbeleri, iç ayaklanmalar vb. ile yerleşmeye çalışıyor.

11 Eylül'den sonra AB emperyalistleri, ekonomik ve yapısal krizin yansımalarıyla birlikte neoliberal saldırıları somut program ve saldırı paketleriyle uygulamaya koydular ve göçmen işçi ve emekçileri, politik sürgünleri ekonomik krizin, işsizliğin, kriminal olayların, çevre kirliliğinin nedeni sayıp saldırı hedefine yerleştirdiler. Müslüman halklara karşı şovenizm ve ırkçılığı kışkırttılar. Avrupa'da faşist hareket, tekellerin ve devletin kucağında büyümektedir. Avrupa'da çeşitli ülkelerde düzen partileri seçim malzemesi olarak yabancıları istismar ediyorlar, hükümetler ise yeni yasalar ve kurumlarla iç gericiliği örgütlüyorlar.

Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda, İngiltere, Rusya, Türkiye ve başka ülkelerde neoliberal saldırılar; sosyal hakların gasp edilmesi, her türden örgütlülüğe saldırı, çalışma saatlerinin yükseltilmesi, kitlesel işten çıkarma, emeklilik haklarına saldırı, eğitimin, sağlığın vb. paralı hale getirilmesi biçiminde devam ediyor.

Şüphesiz ki emperyalist küreselleşme saldırısına, neoliberal politikalara ve emperyalist saldırganlık ve işgale karşı emek ve ezilenler cephesinde de enternasyonal bir kitle hareketi gelişiyor. Enternasyonal kitle hareketi, iktisadi, toplumsal ve siyasal yıkım ve tahribatlar yaşayan milyonların saflarında ortaya ilerici, antiemperyalist, antifaşist, devrimci dinamik ve olanaklar çıkarmaya devam ediyor.

B) Bölgesel koordinasyon ihtiyacı, toplumsal ve siyasal gelişmelerin ürünüdür:

20. yy. başlarında kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi, emperyalist devletler arasındaki çelişkiler, emperyalist zincirin tek tek halkalarında kopmasını, başka bir ifadeyle; tek tek ülkelerde devrim ve sosyalizmin zaferini olanaklı kıldı. 20. yy. sonlarına doğru kapitalizmin genişliğine ve derinliğine gelişmesinin vardığı düzey; sermaye, toplumsal üretim, ticaret ve teknolojinin uluslar arasılaşmasının derinleşmesi ve uluslararası örgütlenmesi, tek tek ülke devrimlerinin yanı sıra bölgesel devrim olasılığını da güçlendirdi.

Sermaye ve toplumsal üretimin uluslar arasılaşmasının derinleşmesinin toplumsal ve siyasal boyutlara yansımasında iki gelişme belirginleşti: birincisi, tek tek ülke devrimlerinin doğrudan yedek güç ve uluslararası dayanak yapacağı, uluslararası ve bölgesel devrimci koşulların gerekliliği; yine tek tek ülkelerde muzaffer devrimin uluslararası devrimci etkilerinin artması. İkincisi, emperyalist küreselleşme karşıtı enternasyonal bir kitle hareketinin doğması ve işçi sınıfı ve emekçi yığınların devrimci hareketi bakımından uluslararası ve bölgesel dayanışmanın, destek ve ortak bir direnişin ya da savaşım geliştirmenin dinamiklerinin, olanaklarının ve koşullarının ortaya çıkması.

O halde; proletarya, bugün halkların antiemperyalist mücadelesine önderlik edebilmenin, bunu antiemperyalist bir dalga düzeyine çıkararak dünya devrimi sürecinin parçası haline getirmenin siyasal ve toplumsal koşullarına daha çok sahiptir.

Antiemperyalist mücadele ile kapitalizme karşı mücadele bugün, düne göre daha çok iç içe geçmiştir. Bu anlamda gerek komünist, gerekse antifaşist, antiemperyalist mücadelenin ihtiyacı olan birlik, cephe ve platformların kurulması ve bölgesel örgütlenmelerin yaratılması bir görevdir. En önemlisi, yarının değil, bugünün görevidir.

Emperyalist kapitalist ve bazı bölgesel güçlerin, bölgesel uluslararası bloklar yoluyla ekonomik gelişme yaratmaya yönelmeleri, bölgesel savaşlar, siyasi gericilik ve ulusal düşmanlıklarla birlikte yürüyor. ABD'nin kurduğu NAFTA, Meksika halkına yoksulluk getirdi, Latin Amerika halklarına karşı ABD'nin siyasi ve askeri suçlarına ortak etti. Venezüella, Haiti darbeleri, Plan Kolombiya, Küba'ya saldırganlık bunu gösterir.

AB, Fransız ve Alman emperyalizmi açısından ekonomik, siyasi ve giderek askeri rekabet ve hegemonya kurmanın, bağımlılık yaratmanın birliğidir. Tekellerin birliğidir. Balkanlar'a, Kafkasya'ya yönelik politikaları, ABD ile rekabetinin doğrudan bir yansımasıdır.

Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Kafkasya'da bölgesel ve yerel düzeydeki siyasal gelişmeler, yeni güç ilişkileri ve dengeleri, bu bölge halklarının iradesine karşı, hatta bazı bölgesel güç diyebileceğimiz ülkelerin dışında bölge devletlerinin iradelerine karşı gerçekleşmektedir. Ortadoğu'da BOP, bu anlama geliyor.

Kürt ve Filistin sorunları, Irak'ın işgali, Ortadoğu'nun uluslararası boyutlu temel sorunlarıdır. Filistin ve Kürt sorununun gerçek çözümü, Ortadoğu'da halkların kardeşliği ve özgürlüğü, bölgede yeni güç dengeleri ve ilişkileri koşullarının oluşması, kurulacak demokratik ya da emekçi iktidarların ürünü olabilir. Bu çözüm, emperyalist saldırganlık ve işgalcilerin püskürtülmesi, işbirlikçi gerici Arap, Türk ve Fars rejimlerinin yıkılması ya da geriletilmesini öngörür.

Bugün İran, Suriye ve Lübnan'ın ABD'nin saldırı hedefine konulmasının nedenleri, bir yanı içine girdiği Irak bataklığına bu ülkelerin verdiği destek iddiası ise, diğer yanı bu ülkelerin Ortadoğu'ya verilmek istenen biçimlendirmeye olan itirazlarıdır.

Emperyalist ve bölgesel sömürgeci güçlerin Balkanlar'a ve Kafkasya'ya müdahalesi, bölgede halkları ve ulusları daha çok boğazlaşmaya ve çözümsüzlüğe sürüklemiştir. Balkanlar, NATO, ABD, AB ve Rusya'nın siyasi, askeri ve diplomatik savaş ve rekabet arenası haline geldi. Emperyalist güçler, bölgenin her parçasında bazen taraf olarak, bazen askeri müdahale ve tehditle, bazen de hakem rolü ile hegemonya kurmaya çalışmaktadırlar.

Şüphesiz ki emperyalist saldırganlık, işgal ve müdahaleye açık bu bölgelerde antiemperyalist mücadele ve direniş örnekleri sergileniyor. Halkların iradeleri devreye giriyor, büyüyor, büyük moral kaynağı oluyor. Irak ve Filistin direniş örnekleri, halkların bölgesel birleşik mücadelesiyle emperyalizmin kovulacağının en büyük göstergesidir.

O halde, tarihsel ve siyasal görevler, devrimin zaferi; devrimci proletarya, halklar ve komünist öncülerin enternasyonal eylemi ve birliğini zorunlu kılıyor.

Sadece tek tek ülkelerde ve bölgesel düzeyde devrimin zaferi için değil, emperyalist saldırganlık, savaş ve işgale dur demek için de bölgesel antiemperyalist mücadele merkezlerine ihtiyaç vardır. Afganistan, Irak, Bosna-Hersek, Kosova işgal altında. İran, Küba, Kuzey Kore, Sudan, Suriye, bazı Latin Amerika ülkeleri işgal tehdidi altındalar. İlerici, antiemperyalist, devrimci ve komünist parti ve güçler, "terörizm" teranesiyle bir saldırı kuşatması altındadırlar. Emperyalizm karşıtı her eylemli itiraz, başkaldırı ve mücadele terörizm damgası yemektedir.

Bu emperyalist saldırganlık, işgal ve tehditler, emperyalist hegemonya dalaşı ve politikalarının yansımasıdır. Tekelci sermayenin kendisini değerlendirme hareketinin siyasal görünümleridir. Yani kapitalizmin eşitsiz ve dengesiz gelişme yasası, ortalama kar oranının düşme eğilimi yasası, üretim anarşisi ve rekabet yasasının sonuçlarıdır. Dünyada ve sözünü ettiğimiz bölgelerde olup bitenler bu yasaların iktisadi, siyasi ve askeri alandaki rekabet boyutları ve sonuçlarıdır.

Örneğin; ABD'nin, savaşılan ülkeler (Irak ve Afganistan) dışında yurt dışında bulunan asker sayısı 250 bin civarındadır ve 120 ülkede askeri gücü ve yurt dışında toplam olarak 1000 kadar askeri üssü ve tesisi var. Dünyada askeri yatırım yılda bir trilyon dolar ve bunun 500 milyar doları ABD'ye ait. AB emperyalistleri, dünya hegemonyasındaki askeri zaaf ve zayıflığını gecikmiş militarizm ve silahlanma ile telafi etmeye çalışıyor. AB ordusunu kuruyor, AB, Türkiye ile ilişkilerinde, militarizm ihraç eden Türkiye'nin askeri gücünü çekici buluyor. Emperyalist güçler, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslarda uluslar ve halklar arasında büyük ulusal, dinsel düşmanlık, güvensizlik ve önyargı yarattılar ya da yaratmaya çalışıyorlar.

Partimizin, '.. gerçekleştirdiği 3. Kongresinde vardığı sonuçlardan birsi şöyle:

"....emperyalistlerin ve yerel burjuvazilerin, halkları şovenist çatışmalara sürüklemeleri karşısında, halkların kardeşliğinin bir biçimi olarak, bölgesel federasyonlar özel bir önem kazanmıştır. Bu, bugün, emperyalist saldırganlık ve savaşların en çok yoğunlaştığı Ortadoğu, Balkanlar-Kafkaslar bölgesi için çok daha geçerlidir. Partimiz, bölgemizde halklarımızın devrimci federasyonunu savunmaktadır." (3. Kongre Politik rapor)

Bu bölgelerde boğazlaşma, katliam ve düşmanlık yaşayan halkların kardeşliğini, ona neden olan kanlı sermaye sağlayamaz. Bunu ancak demokratik ve sosyalist bir irade, iktidar ve mücadele sağlayabilir. Federatif birlik için mücadele bunun özel bir biçimidir. Aynı zamanda proletarya ve halkların siyasal öncüleri, enternasyonal eylemi ve birliğini gerçekleştirerek bugünden bir köprü rolü oynayacak, halkların kardeşliği ve eşitliğinin taşlarını döşeyebilecektir.

C) Bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonu, bölgesel enternasyonal eylemin güçlerinin ve mücadelesinin merkezileşmesini sağlayacaktır

Uluslararası ve bölgesel antiemperyalist bir mücadele geliştirmenin koşulları, politik güçleri, dinamikleri ve olanakları her geçen gün büyümektedir. Özellikle emperyalist güçlerin iç çelişkileri, ezilen ulus ve halklarla emperyalistler arası çelişkilerin keskinleştiği alanlarda bu zemin ve potansiyel daha güçlüdür. Dünyada ve bölgelerde antiemperyalist mücadele ya da direniş odakları, platformları mevcuttur. Ne var ki, bu güç ve platformlar arasında siyasal irade ve eyleme yansıyacak bir koordinasyon veya organik bağ ya yoktur ya da zayıftır. Dolayısıyla dünyada olduğu gibi, bölgesel düzeyde de antiemperyalist örgütlülük ve mücadele dağınık, parçalı, kendiliğindenci ve etkisizdir. Bölgesel düzeyde bu duruma müdahale etme görevi en başta bölgelerin ilerici, antiemperyalist, devrimci ve komünist parti, grup ve platformlarına düşüyor. Ancak onlar, durumun değişmesine öncülük edebilirler, antiemperyalist potansiyel ve gücü açığa çıkarabilirler ve milyonları proletarya ve halkların çıkarına harekete geçirebilirler.

Bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonları şu işlevleri görecektir:

a) Afganistan ve Irak işgali, Kıbrıs, Kosova, Bosna-Hersek'in işgal altında tutulması, Çeçenistan, Kürt ve Filistin sorunları, önümüzdeki süreçte dizginlerinden boşanmış emperyalist saldırganlık ve savaşın hedefi olacak yeni ülke ve halkların sorunları karşısında, işçi sınıfı ve ezilen halkların öncüleri olarak politika ve eylemimizle bir irade geliştirebiliriz. Bölgede dikkate alınır bir güç olarak, yaptırımcı, engelleyici ve baskı yaratıcı bir rol oynanabiliriz.

Yunanistan'da güçlü sokak hareketi, antiemperyalist direniş ve mücadele sonucunda o zamanki ABD Başkanı Clinton ziyaretini yarım bıraktı. ABD Dışişleri Bakanı, Dünya Olimpiyat oyunlarına katılma gezisini iptal etti. Türkiye'de Haziran 2004'de NATO zirvesine karşı yürütülen etkili mücadele ile İstanbul NATO'ya dar edildi. NATO'cular toplantıya katılıp katılmamayı tartıştılar.

Ortadoğu'da beklediği desteği görmeyen Irak ve Filistin halkları, onurlu bir mücadele ve direnişle ezilen halklara örnek ve moral kaynağı olmaya devam ediyorlar. Dünyada yenilmez, tek irade görülen ABD emperyalizmini, ne BOP, ne de İran, Suriye ve Küba tehditleri kurtaramayacaktır. Halkların iradesi en büyük ve en güçlü iradedir.

Neoliberal politika ve saldırıların yıkıcı ve tahrip edici sonuçlarıyla birleşen emperyalist saldırganlık ve işgal karşıtı tepki ve uyanış, yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde kitlesel gösterilere neden oluyor.15 Şubat... günü, dünyada 20 milyon insan sokaklara çıktı, öfkesini ve taleplerini savaş karşıtlığı üzerinden dile getirdi.

Halkların IMF, DB, NATO ve G-8 gibi somut emperyalist kuruluşlara karşı mücadelesi büyüyor. Yapılan anketler, yüksek bir yüzde ile bölge ülkeleri halklarının ABD ve diğer emperyalistlere karşı tepkilerini dile getirdiklerini kanıtlıyor.

b) Bugüne kadar antiemperyalist mücadele bazında ilerici ve antiemperyalist platformların, devrimci ve komünist güçlerin arayış, girişim ve oluşumları görüldü. Bunlar değerli, ama yeterli değil. Çünkü siyasal mücadele içinde, eylem içinde kendisini üreten, büyüten direniş ve mücadele merkezleri olmayı başaramadılar. Bu oluşumların eylemlilik, süreklilik ve örgütlenme ayakları zayıf kaldı. Açıklama, bildirge ve konferanslarla yetinildi, adeta, durum kaydetmenin ötesine varılamadı. Örneğin Irak ve Ortadoğu'da direnişe destek üzerine onlarca konferans yapıldı. Ancak hiç biri mücadeleci bir kurumsallaşma ve örgütlülük, eylem ve somut siyasal pratikle sonuçlanmadı. Sadece, bağımsız siyasal kampanya ve eylem geliştirememek, örgütlenme yaratamamakla kalınmadı, Sosyal Forum ve Savaş Karşıtı Platformlarda da bir etki yaratılamadı. Şüphesiz ki, bu durum, bir tarihsel ve siyasal görevin yerine getirilmesi olarak görülürse, sadece bir geçiştirme, oyalama, politik edilgenlik yaratılmış olunmaz; objektif olarak antiemperyalist dinamikler, olanaklar ve güçlerin girişim ve yönelimlerini de bloke etme, dizginleme, düzen içine çekme ve törpüleme anlamına gelir. Yani çürütür, dejenere eder. Bölgesel alanlarda somut ve kalıcı siyasal bir koordinasyonun oluşması, bu duruma son vermek için de gereklidir.

c) Dünyada çeşitli mücadele dinamikleri ve eğilimleri, kitle hareketi dalgası üzerine kurulu çeşitli antiemperyalist direniş platform ve merkezleri arasında, uluslararası bir koordinasyon ihtiyacı bir başka gerçektir. Ve şüphesiz ki, politika ve eylemi ile kitleleri harekete geçirecek bölgesel antiemperyalist bir platform ya da koordinasyon, bu uluslararası koordinasyonun oluşumuna da somut bir katkı sağlayacaktır.

Antiemperyalist mücadelenin uluslararası ve bölgesel alandaki enternasyonal eylemi ve birliği, soyut, genel ve lafta değil; somut, pratikte, siyasal gelişmelere müdahale edecek bir hazırlık ve örgütlülük gerekliliğiyle ele alınırsa, enternasyonal dayanışma, destek ve ortak bir mücadele geliştirilebilir. Bu da, ancak, somut ilişki, araç ve mücadele biçimlerinde karşılığını bulabilir.

Örneğin, aydınlatma ve örgütleme perspektifiyle ele alınan antiemperyalist bölgesel seminerler, konferans, platform, koordinasyon, birlik vb. siyasal mücadeleye bölgesel bazda önderlik edecek veya yönetecek, bunun ihtiyacı bir kurum ya da koordinasyon merkezinin oluşması; onun alt yapısı ve çalışanlarının belirlenmesi, büro çalışmasıyla birlikte ele alınabilmelidir.

d) Bu büro ve yönetim, başta adına hareket ettiği bölgenin toplumsal ve siyasal sorunları, sınıf hareketinin ihtiyaçları olmak üzere antiemperyalist mücadelenin sorunlarını ve ihtiyaçlarını ele alabilmeli ve bu doğrultuda çağrılar yapabilmelidir. Bir bölgesel antiemperyalist merkez rolü oynamalıdır. İlk başlarda daha esnek olan bu birlik, süreç içerisinde antiemperyalist mücadelenin programı ve oluşacak bir hukukla daha ileri düzeylere taşınabilir. Basın açıklamaları, bildirge, siyasal kampanya, çeşitli platformlarla birlikte ortak bir irade ve eylem geliştirme, mevcut antiemperyalist platform ve birliklere etkin katılma ve etkileme görevleri sıralanabilir.

e) Bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonu, antiemperyalist mücadeleyi kapitalizme karşı mücadeleyle birleştirmelidir. Emperyalist kapitalizmin gelişme düzeyi, iktisadi ve toplumsal entegrasyon, enternasyonal kitle hareketinin istem ve talepleri buna işaret eder. Düne göre bugün antiemperyalist mücadele ve antikapitalist mücadele daha çok iç içe geçmiştir.

Milyonlarca işçi, emekçi ve ezilenin emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı tepkisi ve mücadelesi, neoliberal saldırılara karşı dolaylı olarak sınıf çıkarlarının ve taleplerinin ifade edilişidir.

Emperyalist küreselleşme saldırıları sonucu ezilen kitlelerin "bir başka dünya" talepleri bunu gösteriyor. Söz konusu platform, hiç olmazsa sosyal kurtuluş mücadelesine açık olduğunu belirtmelidir.

f) Emperyalist kapitalizm, bölgesel bloklar ya da proje ve planlarla halkları büyük bir yanılsama içerisine sürüklemiştir."Çağdaş uluslararası koşullar yaratmak", " bölgesel uluslararası bloklar yoluyla ekonomik gelişme sağlamak" propagandaları etkili oluyor.

Dünyanın çeşitli alanlarında kurulan bölgesel birlikler de, o bölge ülkeleri burjuvazilerinin, en gelişkin olanların iktisadi ve siyasi ilişkilerini düzenlemekte, çıkarlarını gütmektedir. Latin Amerika Ülkeleri Birliği, MERCOSUR, G-8, Arap Birliği, İslam Kalkınma Konferansı vb. bu türden birliklerdir. BDT ve Şanghay Beşlisi, Rusya ve Çin'in bölgesel egemenlik araçları rolü görürler.

Her ülkede korkak aydınlar, burjuva ve küçük burjuva reformist partiler iş, özgürlük ve refah adına kitleleri beklentilere sokabilmektedirler. Bazı Balkan ülkelerinin AB'ye dahil olması, Irak işgali ve BOP'nin Kürtlere özgürlük getirmesi biçimindeki beklentilerin sonuçlarını halklar kendi öz deneyleriyle yaşamaktadırlar. Ancak onların öncüleri bu beklenti ve yanılsamaları boşa çıkarma göreviyle yüz yüzedirler.

Himayeci sömürgeciliği, Balkan halkları, Kürtler ve Latin Amerika halkları yaşayarak görüyorlar. BOP'nin, Irak ve Ortadoğu'ya savaş, işgal ve tecavüz götürdüğünü; AB'ye üyeliğin yeni sömürge ya da bağımlı ülkelere iktisadi ve toplumsal yıkım getireceğini Balkan halkları görüyor.

g) Önde gelen emperyalist ülkeler, Balkanlar'ın ve Kafkasya'nın çeşitli ülkelerinde halkların memnuniyetsizliğini ve tepkilerini istismar ederek çeşitli slogan ve emperyalist medyanın gücü ile gerici ayaklanma ve gösteriler örgütlenerek, ülkelere siyasi ve askeri olarak yerleşmeye çalışmaktadırlar. Hatta bunu sahte seçim aldatmacalarıyla yapmaktadırlar. Koordinasyonun buna karşı da siyasal görevleri bulunmaktadır.

h) Bölgesel Koordinasyon, emperyalist saldırganlık, savaş ve işgale karşı mücadele sürecinde şovenizm ve sosyal şovenizme karşı ilkeli bir duruş sergilemeli, halkların ve devrimci hareketin ortak iradesi ve mücadelesini açığa çıkarmalıdır.