Polis Cinayetlerine Karşı Mücadele Gelişiyor
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Türk Devleti, emperyalist efendilerinin izinden yürüyerek, sözde "güvenlik sağlamak" adına çıkardığı yeni TMY (Terörle Mücadele Yasası) PVSK (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu) ile mevcut faşist yasa ve uygulamalarını daha da pekiştirdi ve polise sınırsız yetki verdi.

 

01 Aralık 2008 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 76  

Tarihi, soykırımlarla, katliamlarla ve hak ihlalleriyle dolu olan faşist Türk devletinin polis cinayetlerinde, son dönemlerde belirgin bir artış oldu. Polisin tehditlerine, engelleme çabalarına rağmen, polis cinayetleri basına sıkça yansımaya başladı. Daha çok komünistlere, devrimcilere, ilericilere, Kürtlere yönelik ev ve sokak infazlarıyla, gözaltında işkence, katletme ve kaybetmeyle, protestolara, yürüyüşlere, mitinglere ve basın açıklamalarına saldırılarıyla bilinen polisin, artık sokakta sıradan her insanı katledebilen bir katliam şebekesi olduğu daha iyi görülmektedir.
Türk Devleti, emperyalist efendilerinin izinden yürüyerek, sözde "güvenlik sağlamak" adına çıkardığı yeni TMY (Terörle Mücadele Yasası) PVSK (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu) ile mevcut faşist yasa ve uygulamalarını daha da pekiştirdi ve polise sınırsız yetki verdi. Polisin, komünist, devrimci ve yurtsever hareket dahil tüm toplumsal muhalefete yönelik saldırılarına, cinayet ve katliamlarına bu yasalarla "yasallık" kazandırılmaya çalışılırken, polise tanınan bu sınırsız yetkinin hedefine şimdilik Yürüyüş dergisi satan Ferhat Gerçek gibi devrimciler kadar, dur ihtarına uymadığı veya görevli polise direndi gibi gerekçelerle vurulan sokaktaki insan da giriyor. Ama yasanın esas hedefinin devrimci ve komünist güçlere yönelik saldırıları şimdiden meşrulaştırmak olduğu, bu amaçla da öncelikle karşısında siyasi bir sahiplenme gelişmeyeceğini sandıkları örgütsüz insanların yasadan payını aldıkları açık bir gerçek. Bu saldırılar 90'lı yıllarda Kürtlere karşı uygulanan kirli savaşta on binlerce yurtsever Kürt'ün katledilmesi, komünist ve devrimcilere yönelik saldırılarda binlerce kişinin gözaltında kaybedilmesi, evde ve sokakta veya işkence merkezlerinde katledilmesi gibi uygulamalardan özü itibariyle farklı değildir. İşkencelerde ve gözaltında katledilen Süleyman Yeterlere, Hasan Ocaklara, Festus Okey, Baran Tursun, Feyzullah Ete, Engin Ceber, Çağdaş Gemikler, Serkan Çedik, Ahmet Yıldırım ve daha onlarcası eklendi. Onlarca insanımızı katleden polis, "yetkimi kullandım" da ifadesini bulan yasalara sığınırken, devletten de gerekli korumayı almaktadır. Devletin mahkemeleri katil polisleri aklarken, iktidar da, AKP Yozgat Milletvekili Abdülkadir Akgül'ün "Devletime, milletime karşı gelenleri vurmaktan hoşlanacağım" sözleriyle polis terörünü onaylamakta ve teşvik etmektedir.
Bir devlet politikası ve uygulaması olan polis cinayetlerinin çoğalması, komünistlerin ve devrimci güçlerin çabalarıyla kamuoyunun gündemine girdi ve tartışılmaya başlandı. Polis katliamlarına karşı geliştirilen protestolar, bazı ailelerin cesaretli duruşlarıyla birleşince, önemli bir mücadele zemini doğdu. Devletin emniyet müdürü, vali vb erklerinin cinayetlere kılıf uydurarak, polisi aklama çabaları boşa çıkarıldı. Katil polisler hakkında yapılan suç duyuruları sonucu açılan davaların göstermelik yürütülmesi ve katil polislerin beraat ettirilmeleri, mağdurların devletin adaletine olan güvenlerini yitirmelerini sağladı.
Polisin giderek artan bu saldırı ve katliamlarını önlemenin tek yolunun örgütlenmek ve karşı koymak olduğunu kavrayan mağdur aileler, örgütlenme ve birlikte mücadele çabası içine girmiş bulunmaktadırlar. Mağdur aileler birbirlerine sahip çıkmakta, acılarını paylaşmakta, adalet ve ortak mücadele istemlerini açığa çıkarmaktadırlar. Ailelerin, polisin çocuklarını katletmesine karşı tavır almaları ve açıklamalar yapmaları, devletin tehditlerine ve saldırılarına maruz kalmalarına yetti. Baran Tursun'un babası Mehmet Tursun'a açıklamalarından dolayı TCK'nin (Türk Ceza Kanunu) 301. maddesinden dava açılırken, Feyzullah Ete'nin katili olan polise beraat kararı veren mahkemeye "bu mu sizin adaletiniz" diye tepki gösteren abisi Adil Ete bu tepkisinden dolayı tutuklanarak, 15 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kimi aileler, açıklama yapmamaları için tehdit edildi. Ancak bu tehditlere rağmen, ailelerin örgütlenme mücadelesi sürüyor. Polis mağduru aileleri bir araya getirecek olan iki günlük bir toplantı planlayan aileler, aralarında hukuki, maddi ve manevi bir yardımlaşma ağı yaratabilmek için de Baran Tursun Vakfı kurma hazırlığındalar. Ailelerin mücadelelerini duyurabilecekleri bir de web sitesi açılmış bulunuyor.
Baran Tursun ailesinin öncülük ettiği bu mücadele, hem Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, hem de uluslar arası alanda desteklenmesi gereken önemli bir mücadeledir. Devletin bu saldırısını geri püskürtecek olan yol, örgütlü karşı koyuştur. Geçmişte gözaltında kayıplara ve gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı verilen mücadele deneyimlerinde ailelerin ve mağdurların rolü büyük olmuştur. Komünistler, bu bilinçle toparlayıcı davranarak ve meşru mücadele zemininde farklı araçlar geliştirerek, faşist diktatörlüğün gelişen bu saldırısını püskürtmeyi hedeflemektedirler.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Polis Cinayetlerine Karşı Mücadele Gelişiyor
fc Share on Twitter
 

Türk Devleti, emperyalist efendilerinin izinden yürüyerek, sözde "güvenlik sağlamak" adına çıkardığı yeni TMY (Terörle Mücadele Yasası) PVSK (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu) ile mevcut faşist yasa ve uygulamalarını daha da pekiştirdi ve polise sınırsız yetki verdi.

 

01 Aralık 2008 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 76  

Tarihi, soykırımlarla, katliamlarla ve hak ihlalleriyle dolu olan faşist Türk devletinin polis cinayetlerinde, son dönemlerde belirgin bir artış oldu. Polisin tehditlerine, engelleme çabalarına rağmen, polis cinayetleri basına sıkça yansımaya başladı. Daha çok komünistlere, devrimcilere, ilericilere, Kürtlere yönelik ev ve sokak infazlarıyla, gözaltında işkence, katletme ve kaybetmeyle, protestolara, yürüyüşlere, mitinglere ve basın açıklamalarına saldırılarıyla bilinen polisin, artık sokakta sıradan her insanı katledebilen bir katliam şebekesi olduğu daha iyi görülmektedir.
Türk Devleti, emperyalist efendilerinin izinden yürüyerek, sözde "güvenlik sağlamak" adına çıkardığı yeni TMY (Terörle Mücadele Yasası) PVSK (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu) ile mevcut faşist yasa ve uygulamalarını daha da pekiştirdi ve polise sınırsız yetki verdi. Polisin, komünist, devrimci ve yurtsever hareket dahil tüm toplumsal muhalefete yönelik saldırılarına, cinayet ve katliamlarına bu yasalarla "yasallık" kazandırılmaya çalışılırken, polise tanınan bu sınırsız yetkinin hedefine şimdilik Yürüyüş dergisi satan Ferhat Gerçek gibi devrimciler kadar, dur ihtarına uymadığı veya görevli polise direndi gibi gerekçelerle vurulan sokaktaki insan da giriyor. Ama yasanın esas hedefinin devrimci ve komünist güçlere yönelik saldırıları şimdiden meşrulaştırmak olduğu, bu amaçla da öncelikle karşısında siyasi bir sahiplenme gelişmeyeceğini sandıkları örgütsüz insanların yasadan payını aldıkları açık bir gerçek. Bu saldırılar 90'lı yıllarda Kürtlere karşı uygulanan kirli savaşta on binlerce yurtsever Kürt'ün katledilmesi, komünist ve devrimcilere yönelik saldırılarda binlerce kişinin gözaltında kaybedilmesi, evde ve sokakta veya işkence merkezlerinde katledilmesi gibi uygulamalardan özü itibariyle farklı değildir. İşkencelerde ve gözaltında katledilen Süleyman Yeterlere, Hasan Ocaklara, Festus Okey, Baran Tursun, Feyzullah Ete, Engin Ceber, Çağdaş Gemikler, Serkan Çedik, Ahmet Yıldırım ve daha onlarcası eklendi. Onlarca insanımızı katleden polis, "yetkimi kullandım" da ifadesini bulan yasalara sığınırken, devletten de gerekli korumayı almaktadır. Devletin mahkemeleri katil polisleri aklarken, iktidar da, AKP Yozgat Milletvekili Abdülkadir Akgül'ün "Devletime, milletime karşı gelenleri vurmaktan hoşlanacağım" sözleriyle polis terörünü onaylamakta ve teşvik etmektedir.
Bir devlet politikası ve uygulaması olan polis cinayetlerinin çoğalması, komünistlerin ve devrimci güçlerin çabalarıyla kamuoyunun gündemine girdi ve tartışılmaya başlandı. Polis katliamlarına karşı geliştirilen protestolar, bazı ailelerin cesaretli duruşlarıyla birleşince, önemli bir mücadele zemini doğdu. Devletin emniyet müdürü, vali vb erklerinin cinayetlere kılıf uydurarak, polisi aklama çabaları boşa çıkarıldı. Katil polisler hakkında yapılan suç duyuruları sonucu açılan davaların göstermelik yürütülmesi ve katil polislerin beraat ettirilmeleri, mağdurların devletin adaletine olan güvenlerini yitirmelerini sağladı.
Polisin giderek artan bu saldırı ve katliamlarını önlemenin tek yolunun örgütlenmek ve karşı koymak olduğunu kavrayan mağdur aileler, örgütlenme ve birlikte mücadele çabası içine girmiş bulunmaktadırlar. Mağdur aileler birbirlerine sahip çıkmakta, acılarını paylaşmakta, adalet ve ortak mücadele istemlerini açığa çıkarmaktadırlar. Ailelerin, polisin çocuklarını katletmesine karşı tavır almaları ve açıklamalar yapmaları, devletin tehditlerine ve saldırılarına maruz kalmalarına yetti. Baran Tursun'un babası Mehmet Tursun'a açıklamalarından dolayı TCK'nin (Türk Ceza Kanunu) 301. maddesinden dava açılırken, Feyzullah Ete'nin katili olan polise beraat kararı veren mahkemeye "bu mu sizin adaletiniz" diye tepki gösteren abisi Adil Ete bu tepkisinden dolayı tutuklanarak, 15 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kimi aileler, açıklama yapmamaları için tehdit edildi. Ancak bu tehditlere rağmen, ailelerin örgütlenme mücadelesi sürüyor. Polis mağduru aileleri bir araya getirecek olan iki günlük bir toplantı planlayan aileler, aralarında hukuki, maddi ve manevi bir yardımlaşma ağı yaratabilmek için de Baran Tursun Vakfı kurma hazırlığındalar. Ailelerin mücadelelerini duyurabilecekleri bir de web sitesi açılmış bulunuyor.
Baran Tursun ailesinin öncülük ettiği bu mücadele, hem Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, hem de uluslar arası alanda desteklenmesi gereken önemli bir mücadeledir. Devletin bu saldırısını geri püskürtecek olan yol, örgütlü karşı koyuştur. Geçmişte gözaltında kayıplara ve gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı verilen mücadele deneyimlerinde ailelerin ve mağdurların rolü büyük olmuştur. Komünistler, bu bilinçle toparlayıcı davranarak ve meşru mücadele zemininde farklı araçlar geliştirerek, faşist diktatörlüğün gelişen bu saldırısını püskürtmeyi hedeflemektedirler.