Çanlar Siyonizm için çalıyor
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Ortadoğu'da taşlar bir kez daha geri dönmemecesine yerinden oynamıştır. Fakat tüm bu değişiklik bir farkla oluşmuştur. Değişikliğin Siyonist devletin lehine olması beklenirken, taşlar direnişin lehine oynamıştır. İsrail'in Gazze saldırısı, Ortadoğu'da ve genel olarak dünyada son yıllarda prestij yitiren Filistin direnişini ayakları üzerine dikmiştir.

01 Şubat 2009 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 78

 

Filistin'de insanlık bir kez daha Siyonizm tarafından katledildi. İsrail siyonizminin önce hava bombardımanıyla başlattığı sonra da kara saldırısına dönüşen Gazze saldırısı bir vahşete dönüştürüldü. Siyonist İsrail dünyanın gözü önünde ne kadar çocuk öldürebileceğini kanıtlama savaşına girişti.
Elbette siyonizmin ilk hedeflerinden biri çocuklar olsa da, siyonizmin asıl hedefi bu değildi. İsrail Hamas'ın direniş füzelerini bahane ederek başlattığı saldırılarda Ortadoğu'da yeni bir duruma doğru gitmek istiyor. Birincisi, 2006'da Lübnan'da aldığı yenilginin ardından ne kadar tehditkar bir güç olduğunu yeniden kanıtlamak istiyor. İkincisi bölgenin yeni durumunun arzu ettiği gibi direnişsiz olmasını istiyor. Bundan dolayı Hamas'ın füzelerini bahane ederek başlattığı saldırısında Filistin halkının direnişini hedef alarak, geleceğine yönelebilecek tüm direnişçi hareketlere gözdağı vermek istedi. Bu gözdağının hedefinde Lübnan'da Hizbullah, Filistin'in tüm direniş güçleri, Suriye ve İran bulunmaktadır. Elbette İsrail'in bu yeni durum arayışı emperyalist efendileri tarafından da tam onay almış durumda ki, siyonist ordunun katliamı sessizlik ve diplomasi adı altında izlendi. Emperyalist efendilerin siyonist çocuğu, Gazze'de yaptığı katliama karşın sonuca gidemeyince de imdadına yetişilip ateşkesler yaptırıldı. Nihayetinde siyonist ordunun ‘diz çöktürme' saldırısı başarısız olmuştur. Siyonist ordu devleti İsrail askeri üstünlüğüne rağmen, siyasi bir yenilgi almaktan kurtulamamıştır. Ortadoğu'da taşlar bir kez daha geri dönmemecesine yerinden oynamıştır. Fakat tüm bu değişiklik bir farkla oluşmuştur. Değişikliğin Siyonist devletin lehine olması beklenirken, taşlar direnişin lehine oynamıştır. İsrail'in Gazze saldırısı, Ortadoğu'da ve genel olarak dünyada son yıllarda prestij yitiren Filistin direnişini ayakları üzerine dikmiştir. Siyonizm dünyanın dört bir yanında lanetlenmiş, Filistin halkının direnişi sahiplenilmiştir. Özellikle Ortadoğu'da bulunan işbirlikçi iktidarlara karşın, bu iktidarların altında ezilen milyonlar sokaklara akın etmiştir ve kendi iktidarlarından somut adımlar istemiştir. Eylemlerde ayrıca Mısır'ın bölgedeki siyonist ve emperyalist politikalardaki rolü iyice teşhir olmuştur. Bu dayanışma eylemleri Venezüella, Bolivya ve Moritanya'nın İsrail'le ilişkilerini kesmesini beraberinde getirmiştir. Tabiri caizse dokunulmaz İsrail'e dokunulmuştur. Ve özellikle bölgede bu son saldırı uzun yıllar unutulmayacak ve yeni direnişlerin de mayası olacaktır. Zira saldırı karşısındaki eylemlerde özel olarak Filistin halkının silahlı direnme hakkı öne çıkmış ve dayanışma Filistin'in silahlı direnişi ile yapılmıştır.
Elbette İsrail'in siyasi yenilgisi bununla da sınırlı değildir. Zira yıllardır çok özel çabalarla el bebek büyüttüğü ve her koşulda beslediği işbirlikçisi Mahmut Abbas tüm çıplaklığı ve çirkinliği ile ortalığa serilmiştir. Artık gittiği Arap ülkelerinde halk tarafından istenmeyen adam olmuştur bile. Ama bundan da önemlisi, İsrail-Abbas arasında özel pazarlıkların ve planların ürünü yapılan ve binlerce dalavere ve düşmanlıkla hazırlanan Batı Şeria-Gazze bölünmesi de fiilen delinmiştir. Hem iki tarafın halkı tüm saldırılar boyunca kader birliği yapmıştır hem de daha çok yakınlaşmıştır. Direnişin etkisi tüm Filistin'i sarmıştır. Hatta Gazze'de bulunan El Fetih militanları Abbas'a rağmen direnişte yer almış ve Abbas'ın çağrılarına yanıt vermemiştir. Evet İsrail taşları değiştirmek istiyor ve değişti. Değişiklikler sadece bu kadar da değil. Uzun zamandır Gazze'de bulunan Hamas tekçiliğine rağmen, saldırı karşısında Hamas, El Fetih, FHKC, FDKC, İslam-i Cihat omuz omuza savaşmışlardır. Bu durum İsrail'in siyasi yenilgisini katlamıştır. Ayrıca bu saldırılar karşısında FHKC ve FDKC yaptıkları özgün silahlı eylemlerle de direnişte vücut bulmuşlardır. Bu durum da ilerleyen zamanlarda Filistin'in genelinde hüküm süren ve zaman zaman kardeşi birbirine kırdıran Hamas-El Fetih tekçiliğinin karşısında üçüncü bir direniş cephesinin oluşturulması için uygun fırsatlar yaratacaktır. Üçüncü taraflar da bu fırsatları çok özel çabalarla değerlendirmelidir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, uluslararası eylemler tek merkeze akıp yeteri kadar güç olamamıştır. Bu durum antiemperyalist ve antisiyonist çevrelerin önüne somut görevler koymaktadır. Bölgede ilerleyen zamanların çok sıcak geçeceği aşikardır. Filistin için de son saldırı olmadığı ortadadır. Bu genel belirlemeler bölgesel antiemperyalist birlikler ve koordinasyonlara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Özellikle savaşların, emperyalist saldırıların ve direnişlerin coğrafyasına dönüşmüş Ortadoğu'nun saldırılara topyekün karşılık verebilmesinin araçlarından biri de bu bölgesel ittifaklar olacaktır.
Son olarak, siyonist saldırı öncesinde Olmert'i ağırlayan Türkiye ve Erdoğan'ın tavrına ilişkin de Ortadoğu halklarını uyarmayı görev biliriz. Erdoğan Başkanlığındaki Türk sömürgeciliği, bölgede emperyalizmden ve siyonizmden yana daha çok rol kapmak istemekte ve bunun için de ‘ılımlı islam' söylemini kullanmaktadır. Bölgenin bu anlamda emperyalizmden yana Türk ‘barış' girişimlerine ihtiyacı yoktur, bilakis bu duruma prim vermemelidir. Erdoğan'ın Davos zirvesinde yaptığı ve Gazze halkı başta olmak üzere Arap halkından büyük sempati gören çıkışı da, yerel seçimlere yönelik bir yatırım olmasının yanı sıra, bu kapsamda bir manevra olarak okunmalıdır. Erdoğan, bu adımıyla da Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye'ye biçilen role ve Türk devletinin bölgesel güç olma hedefine uygun davranmıştır. Türk sömürgeciliğinin samimiyetsizliğinin kanıtı da Türkiye halklarının isteğine rağmen İsrail'le ilişkileri kesmemesiyle açıktır. Ayrıca Erdoğan, hala saldırılardan birkaç gün önce Olmert'le ne görüştüğünü açıklayamamıştır.


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Çanlar Siyonizm için çalıyor
fc Share on Twitter
 

Ortadoğu'da taşlar bir kez daha geri dönmemecesine yerinden oynamıştır. Fakat tüm bu değişiklik bir farkla oluşmuştur. Değişikliğin Siyonist devletin lehine olması beklenirken, taşlar direnişin lehine oynamıştır. İsrail'in Gazze saldırısı, Ortadoğu'da ve genel olarak dünyada son yıllarda prestij yitiren Filistin direnişini ayakları üzerine dikmiştir.

01 Şubat 2009 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 78

 

Filistin'de insanlık bir kez daha Siyonizm tarafından katledildi. İsrail siyonizminin önce hava bombardımanıyla başlattığı sonra da kara saldırısına dönüşen Gazze saldırısı bir vahşete dönüştürüldü. Siyonist İsrail dünyanın gözü önünde ne kadar çocuk öldürebileceğini kanıtlama savaşına girişti.
Elbette siyonizmin ilk hedeflerinden biri çocuklar olsa da, siyonizmin asıl hedefi bu değildi. İsrail Hamas'ın direniş füzelerini bahane ederek başlattığı saldırılarda Ortadoğu'da yeni bir duruma doğru gitmek istiyor. Birincisi, 2006'da Lübnan'da aldığı yenilginin ardından ne kadar tehditkar bir güç olduğunu yeniden kanıtlamak istiyor. İkincisi bölgenin yeni durumunun arzu ettiği gibi direnişsiz olmasını istiyor. Bundan dolayı Hamas'ın füzelerini bahane ederek başlattığı saldırısında Filistin halkının direnişini hedef alarak, geleceğine yönelebilecek tüm direnişçi hareketlere gözdağı vermek istedi. Bu gözdağının hedefinde Lübnan'da Hizbullah, Filistin'in tüm direniş güçleri, Suriye ve İran bulunmaktadır. Elbette İsrail'in bu yeni durum arayışı emperyalist efendileri tarafından da tam onay almış durumda ki, siyonist ordunun katliamı sessizlik ve diplomasi adı altında izlendi. Emperyalist efendilerin siyonist çocuğu, Gazze'de yaptığı katliama karşın sonuca gidemeyince de imdadına yetişilip ateşkesler yaptırıldı. Nihayetinde siyonist ordunun ‘diz çöktürme' saldırısı başarısız olmuştur. Siyonist ordu devleti İsrail askeri üstünlüğüne rağmen, siyasi bir yenilgi almaktan kurtulamamıştır. Ortadoğu'da taşlar bir kez daha geri dönmemecesine yerinden oynamıştır. Fakat tüm bu değişiklik bir farkla oluşmuştur. Değişikliğin Siyonist devletin lehine olması beklenirken, taşlar direnişin lehine oynamıştır. İsrail'in Gazze saldırısı, Ortadoğu'da ve genel olarak dünyada son yıllarda prestij yitiren Filistin direnişini ayakları üzerine dikmiştir. Siyonizm dünyanın dört bir yanında lanetlenmiş, Filistin halkının direnişi sahiplenilmiştir. Özellikle Ortadoğu'da bulunan işbirlikçi iktidarlara karşın, bu iktidarların altında ezilen milyonlar sokaklara akın etmiştir ve kendi iktidarlarından somut adımlar istemiştir. Eylemlerde ayrıca Mısır'ın bölgedeki siyonist ve emperyalist politikalardaki rolü iyice teşhir olmuştur. Bu dayanışma eylemleri Venezüella, Bolivya ve Moritanya'nın İsrail'le ilişkilerini kesmesini beraberinde getirmiştir. Tabiri caizse dokunulmaz İsrail'e dokunulmuştur. Ve özellikle bölgede bu son saldırı uzun yıllar unutulmayacak ve yeni direnişlerin de mayası olacaktır. Zira saldırı karşısındaki eylemlerde özel olarak Filistin halkının silahlı direnme hakkı öne çıkmış ve dayanışma Filistin'in silahlı direnişi ile yapılmıştır.
Elbette İsrail'in siyasi yenilgisi bununla da sınırlı değildir. Zira yıllardır çok özel çabalarla el bebek büyüttüğü ve her koşulda beslediği işbirlikçisi Mahmut Abbas tüm çıplaklığı ve çirkinliği ile ortalığa serilmiştir. Artık gittiği Arap ülkelerinde halk tarafından istenmeyen adam olmuştur bile. Ama bundan da önemlisi, İsrail-Abbas arasında özel pazarlıkların ve planların ürünü yapılan ve binlerce dalavere ve düşmanlıkla hazırlanan Batı Şeria-Gazze bölünmesi de fiilen delinmiştir. Hem iki tarafın halkı tüm saldırılar boyunca kader birliği yapmıştır hem de daha çok yakınlaşmıştır. Direnişin etkisi tüm Filistin'i sarmıştır. Hatta Gazze'de bulunan El Fetih militanları Abbas'a rağmen direnişte yer almış ve Abbas'ın çağrılarına yanıt vermemiştir. Evet İsrail taşları değiştirmek istiyor ve değişti. Değişiklikler sadece bu kadar da değil. Uzun zamandır Gazze'de bulunan Hamas tekçiliğine rağmen, saldırı karşısında Hamas, El Fetih, FHKC, FDKC, İslam-i Cihat omuz omuza savaşmışlardır. Bu durum İsrail'in siyasi yenilgisini katlamıştır. Ayrıca bu saldırılar karşısında FHKC ve FDKC yaptıkları özgün silahlı eylemlerle de direnişte vücut bulmuşlardır. Bu durum da ilerleyen zamanlarda Filistin'in genelinde hüküm süren ve zaman zaman kardeşi birbirine kırdıran Hamas-El Fetih tekçiliğinin karşısında üçüncü bir direniş cephesinin oluşturulması için uygun fırsatlar yaratacaktır. Üçüncü taraflar da bu fırsatları çok özel çabalarla değerlendirmelidir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, uluslararası eylemler tek merkeze akıp yeteri kadar güç olamamıştır. Bu durum antiemperyalist ve antisiyonist çevrelerin önüne somut görevler koymaktadır. Bölgede ilerleyen zamanların çok sıcak geçeceği aşikardır. Filistin için de son saldırı olmadığı ortadadır. Bu genel belirlemeler bölgesel antiemperyalist birlikler ve koordinasyonlara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Özellikle savaşların, emperyalist saldırıların ve direnişlerin coğrafyasına dönüşmüş Ortadoğu'nun saldırılara topyekün karşılık verebilmesinin araçlarından biri de bu bölgesel ittifaklar olacaktır.
Son olarak, siyonist saldırı öncesinde Olmert'i ağırlayan Türkiye ve Erdoğan'ın tavrına ilişkin de Ortadoğu halklarını uyarmayı görev biliriz. Erdoğan Başkanlığındaki Türk sömürgeciliği, bölgede emperyalizmden ve siyonizmden yana daha çok rol kapmak istemekte ve bunun için de ‘ılımlı islam' söylemini kullanmaktadır. Bölgenin bu anlamda emperyalizmden yana Türk ‘barış' girişimlerine ihtiyacı yoktur, bilakis bu duruma prim vermemelidir. Erdoğan'ın Davos zirvesinde yaptığı ve Gazze halkı başta olmak üzere Arap halkından büyük sempati gören çıkışı da, yerel seçimlere yönelik bir yatırım olmasının yanı sıra, bu kapsamda bir manevra olarak okunmalıdır. Erdoğan, bu adımıyla da Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye'ye biçilen role ve Türk devletinin bölgesel güç olma hedefine uygun davranmıştır. Türk sömürgeciliğinin samimiyetsizliğinin kanıtı da Türkiye halklarının isteğine rağmen İsrail'le ilişkileri kesmemesiyle açıktır. Ayrıca Erdoğan, hala saldırılardan birkaç gün önce Olmert'le ne görüştüğünü açıklayamamıştır.