Kitlelere Güven Devrime Güvendir
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Büyük Buluşma'da, emekçilerin, halkımızın, yoldaşlarımızın partiyle buluşmaktan güç aldığını gördük. On binler partili mücadeleye çağrılmıştı. 'Kitlelere hücum' parolasıyla yürüyen parti, gecede bir halklar zenginliği yarattı. Bunu büyük bir irade, emek ve özveriyle gerçekleştirdi. Gecede şunu daha net gördük; partiyi kitlelerle buluşturmak için, örgütlü çalışma ve kitlelere güven büyük ürünler ortaya çıkarır. Geleceğe yürüyen partimiz o gece daha da parladı. Bizlerin yolunu daha da aydınlattı. Bu aydınlık, 'Partimizin gitmediği yer kalmayacak' bilincini büyüttü. Yeni alanlar, semtler, okullar, fabrikalar, köyler, kadınlar, gençler, yaşlılar, çocuklar partimizi beklediklerinin işaretini verdi. Biz'i çoğaltmak için deneyimlerimizi aktarmamızın önemini açığa çıkardı parti. 'Ey militan kendine saklama ezilenlerin nabzını/ öğrensin, yüzünü dahi görmediğin yoldaşlar, umutları' dizelerini hatırlattı umudun ordusu. Bize de paylaşmak düşer.

Bir yürüyüş eyledik

Yeni yerler yeni düşler görmemizi sağlıyor. Partimizi ülkemizin her zerresine yerleştirmek, sosyalizmin ışığını taşımak, kızıla boyanmış şehirleri düşlemek yolculuğumuzda başlıyor. Önce bir heyecan kaplıyor içimizi. Otobüsün camları engel olamıyor dışarıyla buluşmamıza.

Bu toprakların isyanlarla barışık olduğunu biliyoruz. Ülkemizin her köşesi serhıldanların izini taşıyor. İnsanlarımız yabancı değil mücadeleye. İsyanın içinde doğuyorlar, büyüyorlar ve yaşamı özgürlük istemiyle örüyorlar. Özgürlük istemi daima kalplerinde yaşıyor. Son süreçte yaşanan devrim yenilgisi, kalplerde özgürlük tutkusunu söküp atamıyor. Çünkü bu tutku direnişlerle mayalanmış. Bu tutkuya rağmen, kimi yerlerde acılar ve umutsuzluklar kaplamış görüntüyü. Kalbin sesi ile görüntü birbirine yabancılaşmış. "savaştık da ne oldu? Devleti dize getirebildik mi? bu halk adam olmaz." gibi sözler dillendiriliyor. Tam da bu tarz söylemlerin yoğun olduğu bir dönemde, bir arkadaşla Mavi Defteri okuyoruz. Lenin çarlık tarafından alman ajanı olarak ilan ediliyor. Bir hafta öncesine kadar yüz binler Lenin'i omuzlarında taşırken, çarlığın yalanlarına kanarak bu kez de yakalamak için harekete geçiyor kimileri. Ama tüm yaşanan can sıkıcı olaylara rağmen Lenin, halkına olan güvenini, emekçilerin bir gün gerçekleri mutlaka öğreneceği inancını hiç yitirmiyor. Aksine devrime giden yolun tezlerini daha büyük bir iradeyle ortaya koyuyor. Bu bizde büyük bir etki bırakıyor. Okuduklarımız ile ülkemizde yaşananlar arasında bağlantı kuruyoruz. Ve halkımızın görüntüde zaman zaman yansıttığı umutsuzluğuna 'sosyalizme varacağız, partimize ve size güveniyoruz' sözlerini haykırıyoruz. Yaşam her geçen gün bizi doğruluyor. Özgürlüğe tutkulu ve insana değer veren ezilen halkımız, yaşantısı içinde bizi her gün doğruluyor. Ülkemizin kapıları her geçen gün daha fazla partimize açılıyor. Özgür gelecek partimizde, halkımız er yada geç bunu görecek. Ve yürüyüşümüze devam ediyoruz.

Sıcak eller

Kitlelerle ilişki kurmak, partiyi yeni kitlelerle buluşturmak, yeni olanakları açığa çıkarmak aynı zamanda emekçilerin sıcak ellerini güvenle sıkmayı da getiriyor. Sömürgeciliğin kirli savaşının acılarını, yoksulluğu, açlığı çeken halkımızın devrimcilere güveni diriliğini koruyor. Umutlu bir söz, kendisine değer verildiğini hissetmesi tüm yabancılaşmayı parçalıyor. Yeter ki bizler kafalarımızdaki tabuları yıkarak emekçilerin kapılarını çalalım. Bu noktada yaşadığımız bir olayı anlatalım; ülkemizin bir kentine bir yoldaşımızın tayininin çıktığı bilgisini aldık. Verilen adres doğrultusunda harekete geçtik. Gideceğimiz küçük ilçeye ulaştığımızda adresin yanlış olduğunu anladık. Sapa bir yerdi. Geç saatte ulaşmıştık ve ramazan ayı olduğu için arabalar erken paydos etmişti. Deyim yerindeyse dağın başında kaldık. Yabancı olduğumuz hemen anlaşılıyordu. Artık geri de dönemezdik. O geceyi ilçede geçirmek zorundaydık. Hemen bir emekçi evi bulmalıydık. Bir esnafın yanına giderek, birini aradığımızı söyledik, hemen yardımcı olmaya çalıştı. Tabi ki saat geç olduğu ve esnaf arkadaş iftarını açmak zorunda olduğu için, işimizin çözülmesinde yol alamadık. Birazda çekingen bir edayla (sanıyoruz ki tavrımızın ne olacağını pek kestiremiyordu) 'gelin bu gece misafirimiz olun hele, sabah bir yol buluruz elbette' dedi. Bunu içtenlikle söyledi. Kalabalık bir aileydi. Dede, nine, gelin, amca, çocuklardan oluşan 15 kişilik bir aile. Eve girdiğimizde arkadaş bizi kısaca tanıttı. Evdekilerin tümü kırk yıllık dostmuşuz gibi karşıladı. Yoksulluktan, açlıktan, sömürgecilikten bahsettik. Acılarını, dillerini devlet dairelerinde konuşamadıklarını zorluklar çektiklerini ve hayallerini anlattılar. Sabah yola çıktığımızda mutlaka bir daha gelmemizi ve artık bir evimizin daha olduğunu söylediler. Arabaya bindiğimizde halkımızın sıcak yüreklerinin solmadığını bir kere daha anladık, evet artık bir evimiz daha vardı.

Yolculuklarda başlatmak

Tüm yaşanan ihanetlere rağmen, özgürlük tutkusunu yitirmeyen, umutlu bir tebessüme güvenen bir halkın içindeyiz. Bunun bir örneğine bir yolculuğumuzda tanık olduk. Bir anne iki çocuğuyla birlikte zindanda olan eşinin görüşünden dönüyorlardı. Bilirsiniz, yolculuklarda, kimsin, nerelisin, nereden geliyorsun soruları çok yaygındır. Sohbetimiz böyle başladı. 1992'de sömürgecilik köylerini yakmış, kente sürgün gelmişler. Kente açlık, yoksulluk, devlet başlarından hiç eksik olmamış. Anne, köylerine geri dönmenin düşünü sürekli kurduğunu söylüyor. Ama 'devletin sözüyle yaşamak istemem, özgür olmak gerek' diyerek devletin köye dönüş şartlarına karşı çıkıyor. Bizde koşulsuz köye geri dönüş talebini anlatarak mücadelede ısrarlı olmak gerektiğini söylüyoruz. Zaten mücadeleden hiç vazgeçmemişler. Ve bir gün özgürlüğün kazanılacağına sonsuz inançları var. Sohbetimiz derinleştikçe, politikalarımızı anlattıkça bize sempatisi oluşmaya başladı. Ve ' memlekete yetişince acelen de yoksa, misafir edek seni' dediler. Çocuklarda çok ısrar edince gitmeye karar verdik. Eve ulaştığımızda akrabalar çevremizi sardı. Hepsinde merak ama aynı zamanda 'iyi giyimli' birinin kendilerine değer vermesinin coşkusunu saklayamıyorlardı. Onlara değer verdiğimizi, onlardan biri olduğumuzu gösterdik. Mutluyduk, çünkü umut dolu dostlarımız oldu.

Peçeyi aralamak

İslam kurallarının yoğun olduğu topraklardayız aynı zamanda. Kadınlarımız mücadele dışındaysa, hiçte şanslı değillerdir. Geleneklerin katılığı din ile birleşince kadın için bir işkence olur. Genelde sessiz bir isyan vardır. Aslında ne yapacağını bilemeden. Bu yüzden en kolayı, hemen dine sığınmak ve sorular sormamak olur. Ülkemizin büyük bir kesiminde, başı açık kadına kötü gözle bakıldığı için, tesettürlü kadınlar da mesafeli yaklaşıyor. Topraklarımızda kadınlarımızın dini inançları çok güçlü. Körü körüne bir bağlılık. Aslında büyük meraklar içindeler. Kazanmak zorunda olduğumuz en önemli kesimlerden birinin de kadınlar olduğunu düşündüğümüzde, onların iç dünyalarını çözmek, anlamak ve değiştirmek bize düşer. Suskunluklarını bir yerlere sığınarak dindirmek yerine, asıl suçlu olan faşist sömürgeciliğe yöneltmelerini, bilinçlerine kazımamız gerekir. Bu konuda yaşadığımız iki örneği paylaşalım istedik. İlki; Gericiliğin yoğun yaşandığı bir kent ve bununla uyumlu bir aile. Bir yoldaş ile birlikte bu kentte partili mücadeleyi başlatmak için alanı tanımaya gittik. Bir yerde kalmamız gerekiyordu ve henüz o olanaklarımız yoktu. Ve yoldaş, üniversitede tanıştığı bir arkadaşının ailesinin bu kentte oturduğunu ama çok gerici olduklarını söyledi. Gerici olmalarına aldırmadan eve gitmeye karar verdik. Birkaç telefon trafiğinden sonra nihayet evdeyiz. Anne bizim arkadaşı tanıyordu. Eve girdiğimizde, erkekler kadın olduğum için selamlaşmadılar ve arkadaşı alarak başka bir odaya geçtiler. Haremlik selamlık başlamıştı. Anne ve kızlar dışardan bir erkek geldiği içinde hemen çarşaflarını giymişlerdi. Tanımaya çalıştık önce, alışık olduğumuz bir yaşam değildi. Sohbetler koyulaşınca, aslında o peçenin altında acıları saklamış bir anne ve tesettürü atıp özgürleşmeye çalışan bir genç kadın gördük. Bu buranın genel gerçekliğiydi. Kafamıza koymuştuk, bu aileyi değiştireceğiz. Uzun uğraşlar (bazı zaman eve kendimizi zorla davet ettiriyorduk!) sonunda değişim yaratabildik. Artık babayla karşılıklı sohbet edebiliyoruz (politikalarımızı savaştırıyoruz!), anne dışarı çıktığında kara çarşafa bürünmüyor. Ve en önemlisi genç kadın arkadaşımız mücadeleye adım attı ve tesettürden kurtuldu. Tesettürden kurtulmak onun için zor oldu, tüm akrabalarını da karşısına almak zorunda kaldı. Bizler, kadınlarımızın kendilerine sorular sormasını kafaya koymuştuk ve bıkmadan ilişkimizi sürdürmüştük. O zaman daha net gördük ki, ilişkilerde sürekliliği sağlamak değişimi hızlandırıyor.

İkincisi ise; yine bir yolculuk sırasında yaşadıklarımız. Bir tesettürlü bayanla yolculuk yapıyoruz. İlk sohbetimizdeki sözlerim hoşuna gitmemişti herhalde. Bu davranışından dolayı, üzerine giderek önyargılı davrandığını belirttik. Şaşırdı, savunmaya geçti ama bu güzel bir sohbetimizin başlangıcı oldu. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Üniversitenin birinci yılında büyük zorluklar çekmiş. Sonra islamcı örgütlerle tanışmış. Onların yurdunda düşük ücrete kalabiliyormuş. Ve kendisinin deyimi ile 'sahip çıkan' onlar olmuş. Sohbetimiz geliştikçe, istemediği halde çok şeye zorlandığını saklayamıyordu. Sosyalizmi anlattık, özgürlüğü anlattık, karşılıklı tartışmalar yürüttük. Sonuçta, saflarımıza katamadık ama ilk komünist arkadaşı olduk. Otobüsün bozulmasından kaynaklı gideceğimiz yere 21:00'de varmamız gerekirken, gecenin 3:00'ünde vardık. Arkadaş beni bırakmayarak birlikte kaldığı yurda gitmemi istedi (zaten başka şansımda yoktu, bizimkilerin evine gitseydim bile, asker sanıp kapıyı açmazlardı!). Beraber buzlu yollarda yurda gittik. Sohbetimize orada devam ettik. Sabah öğrenciler beni görünce şaşırdılar, çünkü başı açık olarak dışarı çıkmaya hazırlanan tek bendim. Ve arkadaş istediğim zaman gidip yurtta misafir olarak kalabileceğimi söyleyerek, ev adresini de verdi. Bunu değişime açık olmanın bir adımı olarak yorumladık. Mutlu bir gülümsemeyle vedalaştık.

Şimdiye kadar verdiğimiz örneklerle, örgütlü mücadeleyi başlatabilmek ve partiyi yeni alanlarda var edebilmek için, kitlelere güvenmek ve onları değiştirebileceğimize inanmakla olabileceğini göstermeye çalıştık. Ve buna benzer nice örnekler yaşadık. Yaşıyoruz. Paylaşmaya devam edeceğiz.

 

 

Arşiv

 

2017
Eylül
2010
Mayıs Ocak
2008
Ocak
2005
Aralık
2004
Ekim Ağustos
Mart
2003
Ekim Temmuz
2002
Ocak
1998
Ekim

 

Kitlelere Güven Devrime Güvendir
fc Share on Twitter
 

Büyük Buluşma'da, emekçilerin, halkımızın, yoldaşlarımızın partiyle buluşmaktan güç aldığını gördük. On binler partili mücadeleye çağrılmıştı. 'Kitlelere hücum' parolasıyla yürüyen parti, gecede bir halklar zenginliği yarattı. Bunu büyük bir irade, emek ve özveriyle gerçekleştirdi. Gecede şunu daha net gördük; partiyi kitlelerle buluşturmak için, örgütlü çalışma ve kitlelere güven büyük ürünler ortaya çıkarır. Geleceğe yürüyen partimiz o gece daha da parladı. Bizlerin yolunu daha da aydınlattı. Bu aydınlık, 'Partimizin gitmediği yer kalmayacak' bilincini büyüttü. Yeni alanlar, semtler, okullar, fabrikalar, köyler, kadınlar, gençler, yaşlılar, çocuklar partimizi beklediklerinin işaretini verdi. Biz'i çoğaltmak için deneyimlerimizi aktarmamızın önemini açığa çıkardı parti. 'Ey militan kendine saklama ezilenlerin nabzını/ öğrensin, yüzünü dahi görmediğin yoldaşlar, umutları' dizelerini hatırlattı umudun ordusu. Bize de paylaşmak düşer.

Bir yürüyüş eyledik

Yeni yerler yeni düşler görmemizi sağlıyor. Partimizi ülkemizin her zerresine yerleştirmek, sosyalizmin ışığını taşımak, kızıla boyanmış şehirleri düşlemek yolculuğumuzda başlıyor. Önce bir heyecan kaplıyor içimizi. Otobüsün camları engel olamıyor dışarıyla buluşmamıza.

Bu toprakların isyanlarla barışık olduğunu biliyoruz. Ülkemizin her köşesi serhıldanların izini taşıyor. İnsanlarımız yabancı değil mücadeleye. İsyanın içinde doğuyorlar, büyüyorlar ve yaşamı özgürlük istemiyle örüyorlar. Özgürlük istemi daima kalplerinde yaşıyor. Son süreçte yaşanan devrim yenilgisi, kalplerde özgürlük tutkusunu söküp atamıyor. Çünkü bu tutku direnişlerle mayalanmış. Bu tutkuya rağmen, kimi yerlerde acılar ve umutsuzluklar kaplamış görüntüyü. Kalbin sesi ile görüntü birbirine yabancılaşmış. "savaştık da ne oldu? Devleti dize getirebildik mi? bu halk adam olmaz." gibi sözler dillendiriliyor. Tam da bu tarz söylemlerin yoğun olduğu bir dönemde, bir arkadaşla Mavi Defteri okuyoruz. Lenin çarlık tarafından alman ajanı olarak ilan ediliyor. Bir hafta öncesine kadar yüz binler Lenin'i omuzlarında taşırken, çarlığın yalanlarına kanarak bu kez de yakalamak için harekete geçiyor kimileri. Ama tüm yaşanan can sıkıcı olaylara rağmen Lenin, halkına olan güvenini, emekçilerin bir gün gerçekleri mutlaka öğreneceği inancını hiç yitirmiyor. Aksine devrime giden yolun tezlerini daha büyük bir iradeyle ortaya koyuyor. Bu bizde büyük bir etki bırakıyor. Okuduklarımız ile ülkemizde yaşananlar arasında bağlantı kuruyoruz. Ve halkımızın görüntüde zaman zaman yansıttığı umutsuzluğuna 'sosyalizme varacağız, partimize ve size güveniyoruz' sözlerini haykırıyoruz. Yaşam her geçen gün bizi doğruluyor. Özgürlüğe tutkulu ve insana değer veren ezilen halkımız, yaşantısı içinde bizi her gün doğruluyor. Ülkemizin kapıları her geçen gün daha fazla partimize açılıyor. Özgür gelecek partimizde, halkımız er yada geç bunu görecek. Ve yürüyüşümüze devam ediyoruz.

Sıcak eller

Kitlelerle ilişki kurmak, partiyi yeni kitlelerle buluşturmak, yeni olanakları açığa çıkarmak aynı zamanda emekçilerin sıcak ellerini güvenle sıkmayı da getiriyor. Sömürgeciliğin kirli savaşının acılarını, yoksulluğu, açlığı çeken halkımızın devrimcilere güveni diriliğini koruyor. Umutlu bir söz, kendisine değer verildiğini hissetmesi tüm yabancılaşmayı parçalıyor. Yeter ki bizler kafalarımızdaki tabuları yıkarak emekçilerin kapılarını çalalım. Bu noktada yaşadığımız bir olayı anlatalım; ülkemizin bir kentine bir yoldaşımızın tayininin çıktığı bilgisini aldık. Verilen adres doğrultusunda harekete geçtik. Gideceğimiz küçük ilçeye ulaştığımızda adresin yanlış olduğunu anladık. Sapa bir yerdi. Geç saatte ulaşmıştık ve ramazan ayı olduğu için arabalar erken paydos etmişti. Deyim yerindeyse dağın başında kaldık. Yabancı olduğumuz hemen anlaşılıyordu. Artık geri de dönemezdik. O geceyi ilçede geçirmek zorundaydık. Hemen bir emekçi evi bulmalıydık. Bir esnafın yanına giderek, birini aradığımızı söyledik, hemen yardımcı olmaya çalıştı. Tabi ki saat geç olduğu ve esnaf arkadaş iftarını açmak zorunda olduğu için, işimizin çözülmesinde yol alamadık. Birazda çekingen bir edayla (sanıyoruz ki tavrımızın ne olacağını pek kestiremiyordu) 'gelin bu gece misafirimiz olun hele, sabah bir yol buluruz elbette' dedi. Bunu içtenlikle söyledi. Kalabalık bir aileydi. Dede, nine, gelin, amca, çocuklardan oluşan 15 kişilik bir aile. Eve girdiğimizde arkadaş bizi kısaca tanıttı. Evdekilerin tümü kırk yıllık dostmuşuz gibi karşıladı. Yoksulluktan, açlıktan, sömürgecilikten bahsettik. Acılarını, dillerini devlet dairelerinde konuşamadıklarını zorluklar çektiklerini ve hayallerini anlattılar. Sabah yola çıktığımızda mutlaka bir daha gelmemizi ve artık bir evimizin daha olduğunu söylediler. Arabaya bindiğimizde halkımızın sıcak yüreklerinin solmadığını bir kere daha anladık, evet artık bir evimiz daha vardı.

Yolculuklarda başlatmak

Tüm yaşanan ihanetlere rağmen, özgürlük tutkusunu yitirmeyen, umutlu bir tebessüme güvenen bir halkın içindeyiz. Bunun bir örneğine bir yolculuğumuzda tanık olduk. Bir anne iki çocuğuyla birlikte zindanda olan eşinin görüşünden dönüyorlardı. Bilirsiniz, yolculuklarda, kimsin, nerelisin, nereden geliyorsun soruları çok yaygındır. Sohbetimiz böyle başladı. 1992'de sömürgecilik köylerini yakmış, kente sürgün gelmişler. Kente açlık, yoksulluk, devlet başlarından hiç eksik olmamış. Anne, köylerine geri dönmenin düşünü sürekli kurduğunu söylüyor. Ama 'devletin sözüyle yaşamak istemem, özgür olmak gerek' diyerek devletin köye dönüş şartlarına karşı çıkıyor. Bizde koşulsuz köye geri dönüş talebini anlatarak mücadelede ısrarlı olmak gerektiğini söylüyoruz. Zaten mücadeleden hiç vazgeçmemişler. Ve bir gün özgürlüğün kazanılacağına sonsuz inançları var. Sohbetimiz derinleştikçe, politikalarımızı anlattıkça bize sempatisi oluşmaya başladı. Ve ' memlekete yetişince acelen de yoksa, misafir edek seni' dediler. Çocuklarda çok ısrar edince gitmeye karar verdik. Eve ulaştığımızda akrabalar çevremizi sardı. Hepsinde merak ama aynı zamanda 'iyi giyimli' birinin kendilerine değer vermesinin coşkusunu saklayamıyorlardı. Onlara değer verdiğimizi, onlardan biri olduğumuzu gösterdik. Mutluyduk, çünkü umut dolu dostlarımız oldu.

Peçeyi aralamak

İslam kurallarının yoğun olduğu topraklardayız aynı zamanda. Kadınlarımız mücadele dışındaysa, hiçte şanslı değillerdir. Geleneklerin katılığı din ile birleşince kadın için bir işkence olur. Genelde sessiz bir isyan vardır. Aslında ne yapacağını bilemeden. Bu yüzden en kolayı, hemen dine sığınmak ve sorular sormamak olur. Ülkemizin büyük bir kesiminde, başı açık kadına kötü gözle bakıldığı için, tesettürlü kadınlar da mesafeli yaklaşıyor. Topraklarımızda kadınlarımızın dini inançları çok güçlü. Körü körüne bir bağlılık. Aslında büyük meraklar içindeler. Kazanmak zorunda olduğumuz en önemli kesimlerden birinin de kadınlar olduğunu düşündüğümüzde, onların iç dünyalarını çözmek, anlamak ve değiştirmek bize düşer. Suskunluklarını bir yerlere sığınarak dindirmek yerine, asıl suçlu olan faşist sömürgeciliğe yöneltmelerini, bilinçlerine kazımamız gerekir. Bu konuda yaşadığımız iki örneği paylaşalım istedik. İlki; Gericiliğin yoğun yaşandığı bir kent ve bununla uyumlu bir aile. Bir yoldaş ile birlikte bu kentte partili mücadeleyi başlatmak için alanı tanımaya gittik. Bir yerde kalmamız gerekiyordu ve henüz o olanaklarımız yoktu. Ve yoldaş, üniversitede tanıştığı bir arkadaşının ailesinin bu kentte oturduğunu ama çok gerici olduklarını söyledi. Gerici olmalarına aldırmadan eve gitmeye karar verdik. Birkaç telefon trafiğinden sonra nihayet evdeyiz. Anne bizim arkadaşı tanıyordu. Eve girdiğimizde, erkekler kadın olduğum için selamlaşmadılar ve arkadaşı alarak başka bir odaya geçtiler. Haremlik selamlık başlamıştı. Anne ve kızlar dışardan bir erkek geldiği içinde hemen çarşaflarını giymişlerdi. Tanımaya çalıştık önce, alışık olduğumuz bir yaşam değildi. Sohbetler koyulaşınca, aslında o peçenin altında acıları saklamış bir anne ve tesettürü atıp özgürleşmeye çalışan bir genç kadın gördük. Bu buranın genel gerçekliğiydi. Kafamıza koymuştuk, bu aileyi değiştireceğiz. Uzun uğraşlar (bazı zaman eve kendimizi zorla davet ettiriyorduk!) sonunda değişim yaratabildik. Artık babayla karşılıklı sohbet edebiliyoruz (politikalarımızı savaştırıyoruz!), anne dışarı çıktığında kara çarşafa bürünmüyor. Ve en önemlisi genç kadın arkadaşımız mücadeleye adım attı ve tesettürden kurtuldu. Tesettürden kurtulmak onun için zor oldu, tüm akrabalarını da karşısına almak zorunda kaldı. Bizler, kadınlarımızın kendilerine sorular sormasını kafaya koymuştuk ve bıkmadan ilişkimizi sürdürmüştük. O zaman daha net gördük ki, ilişkilerde sürekliliği sağlamak değişimi hızlandırıyor.

İkincisi ise; yine bir yolculuk sırasında yaşadıklarımız. Bir tesettürlü bayanla yolculuk yapıyoruz. İlk sohbetimizdeki sözlerim hoşuna gitmemişti herhalde. Bu davranışından dolayı, üzerine giderek önyargılı davrandığını belirttik. Şaşırdı, savunmaya geçti ama bu güzel bir sohbetimizin başlangıcı oldu. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Üniversitenin birinci yılında büyük zorluklar çekmiş. Sonra islamcı örgütlerle tanışmış. Onların yurdunda düşük ücrete kalabiliyormuş. Ve kendisinin deyimi ile 'sahip çıkan' onlar olmuş. Sohbetimiz geliştikçe, istemediği halde çok şeye zorlandığını saklayamıyordu. Sosyalizmi anlattık, özgürlüğü anlattık, karşılıklı tartışmalar yürüttük. Sonuçta, saflarımıza katamadık ama ilk komünist arkadaşı olduk. Otobüsün bozulmasından kaynaklı gideceğimiz yere 21:00'de varmamız gerekirken, gecenin 3:00'ünde vardık. Arkadaş beni bırakmayarak birlikte kaldığı yurda gitmemi istedi (zaten başka şansımda yoktu, bizimkilerin evine gitseydim bile, asker sanıp kapıyı açmazlardı!). Beraber buzlu yollarda yurda gittik. Sohbetimize orada devam ettik. Sabah öğrenciler beni görünce şaşırdılar, çünkü başı açık olarak dışarı çıkmaya hazırlanan tek bendim. Ve arkadaş istediğim zaman gidip yurtta misafir olarak kalabileceğimi söyleyerek, ev adresini de verdi. Bunu değişime açık olmanın bir adımı olarak yorumladık. Mutlu bir gülümsemeyle vedalaştık.

Şimdiye kadar verdiğimiz örneklerle, örgütlü mücadeleyi başlatabilmek ve partiyi yeni alanlarda var edebilmek için, kitlelere güvenmek ve onları değiştirebileceğimize inanmakla olabileceğini göstermeye çalıştık. Ve buna benzer nice örnekler yaşadık. Yaşıyoruz. Paylaşmaya devam edeceğiz.