Daha ne duruyorsunuz
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 Bu kez Cumartesi anneleri hareketi salt İstanbul'la sınırlı değil, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın birçok yerine yayılmış durumda

01 Mayis 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 81

 

 

 

 

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da gittikçe daha fazla insan bu soruyu kendilerine ve faşist diktatörlüğün yaptığı katliamların sorumlularına soruyor. Özellikle Kürdistan'da 1993-1996 arası kirli savaş yıllarında Türk burjuva devletinin gözaltında kaybetme, failli meçhul cinayetler gibi işlediği sayısız suçun yanı sıra, ülke içinde ve yurtdışına milyonlarca Kürt sürgüne zorlanmasının, binlerce köyün yakılmasının, sistematik tecavüz ve işkencelerin hala hesabı verilmiş değiş. Ancak buna rağmen sorumluları yargılama talepleri günden güne yükseliyor.
Ergenekon davası bağlamında kontrgerilla devletinin bu suçlarının ipuçları daha fazla açığa çıkıyor ve kamuoyunda tartışılıyor. Rejim, Ergenekon davasıyla, Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketi'ne, devrimci ve komünist güçlere yönelik katliamların sorumlularını yargılamayı hedeflemiyor, tersine kontrgerillayı kendisi için daha verimli kılmak için onu planlı bir şekilde yeniden örgütlemeyi hedeflemektedir. Esas fail devletin kendisidir ve çok sayıda tetikçi bugün de görevlerinin başında bu suçları işlemeye devam etmektedirler. Ancak başta katledilen ve kaybedilenlerin yakınları ve dostları olarak toplumun daha geniş kesimleri, suçluların açığa çıkarılması taleplerini gün geçtikçe daha fazla haykırıyor.
Gözaltında kaybedilen ve faili meçhul cinayetlerde katledilenlerin yakınları İstanbul ve Amed'de 31 Ocak'ta tekrar oturma eylemleri başlattılar ve her Cumartesi kayıpların akıbetinin açıklanmasını ve sorumluların hesap vermesini talep ediyorlar. Cumartesi annelerinin bu oturma eylemleri, 1995 yılında Hasan Ocak yoldaşımızın kaçırılışından sonra Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da başlatılan bir direniş geleneğinin devamıdır ve o dönemde baskılara rağmen 200 hafta boyunca oturma eylemleri örgütlenerek, gözaltında kaybetmeye karşı güçlü bir hareket yaratıldı. 1999 yılında ara verilen bu haftalık oturma eylem biçimi bu yıl tekrar başlatıldı ve hesap soranların sesi her hafta daha da güçleniyor.
Bu kez Cumartesi anneleri hareketi salt İstanbul'la sınırlı değil, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın birçok yerine yayılmış durumda. Kürdistan'ın kalbi olan Amed'de İHD üyeleri her hafta toplanıp ‘Kayıpları bulun. Failler nerede?'. Ankara'da da İHD her hafta oturma eylemleri örgütleyip gözaltında kayıpların akıbetinin açıklamasını talep ediyor. İzmir, Eskişehir ve Batman gibi kentlerde ise hesap soran bu hareket her hafta yapılan eylemlerle de rutin bir karakter kazandı. Faşist diktatörlüğün gerçekleştirdiği bütün suçlarından yargılanmasını talep eden yeni bir hareket gelişmektedir. Eylemlerin merkezinde sadece geçmişte işlenmiş suçlar değil, aynı zamanda bugünkü devlet terörü de var. Hrant Dink'in katillerinin yargılanması gibi daha fazla yeni örnekler de gündemde. Geçmişin katilleri halen görev başında ve onların patronu olan kontrgerilla devleti de halen iktidarda. Geçmişle bugün arasında kurulan bu bağlantı sadece mantıklı değil aynı zamanda gerekliydi de.
Gerçekleri kısmen açığa çıkaran başka bir unsur da Yıldırım Beğler ve JİTEM üyesi Abdülkadir Aygan gibi eski kontrgerilla elemanlarının yaptıkları itiraflardır. Bu açıklamalar bir yandan faşist sömürge rejiminin bütün vahşetini açıkça gösteriyor ve diğer yandan da kayıpların ve faili meçhul cinayetlerde öldürülenlerin gömüldükleri toplu mezarları bulmak için ipucu veriyor. BOTAŞ şirketine ait asit kuyularında ve bazı başka yerlerde yapılan kazı çalışmalarında yüzlerce insan kemiği, giysi parçaları ve ipler bulundu. Hareketlerin yarattığı baskının bu ilk olumlu sonuçları ailelere kaybolmuş umutları geri vermektedir. Hasan Ergül'ün bulunması örneği, bu yöndeki gelişmeleri artıracaktır. Hasan Ergül, 1995 yılında Silopi'de JİTEM tarafından kaçırılmıştı o zamandan beri kayıptır. Şimdi kardeşi Ato Ergül Cizre'deki kazı çalışmalarından cesaretlenerek Hasan Ergül'ü yeniden bulmaya çalıştı ve 14 yıl sonra başarılı oldu. Kardeşinin Elazığ'da kimsesizler mezarlığında gömüldüğü ortaya çıktı.
Somut olarak sorumlu olanların isimleri ana sorumlusu olan kontrgerilla devletinin kendisi gibi çoğunlukla biliniyor. Tabi ki savcılar onları yargılamak istemiyor, onları yargılamak için gerekli toplumsal baskının yapılması lazım. Katillerin dokunulmazlığını sonlandırmak, işçi ve emekçilerin toplumsal baskısını güçlendirmek için şimdi hesap sorma zamanı. Daha ne fazla duruyorsunuz?

 

 


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Daha ne duruyorsunuz
fc Share on Twitter
 

 Bu kez Cumartesi anneleri hareketi salt İstanbul'la sınırlı değil, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın birçok yerine yayılmış durumda

01 Mayis 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 81

 

 

 

 

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da gittikçe daha fazla insan bu soruyu kendilerine ve faşist diktatörlüğün yaptığı katliamların sorumlularına soruyor. Özellikle Kürdistan'da 1993-1996 arası kirli savaş yıllarında Türk burjuva devletinin gözaltında kaybetme, failli meçhul cinayetler gibi işlediği sayısız suçun yanı sıra, ülke içinde ve yurtdışına milyonlarca Kürt sürgüne zorlanmasının, binlerce köyün yakılmasının, sistematik tecavüz ve işkencelerin hala hesabı verilmiş değiş. Ancak buna rağmen sorumluları yargılama talepleri günden güne yükseliyor.
Ergenekon davası bağlamında kontrgerilla devletinin bu suçlarının ipuçları daha fazla açığa çıkıyor ve kamuoyunda tartışılıyor. Rejim, Ergenekon davasıyla, Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketi'ne, devrimci ve komünist güçlere yönelik katliamların sorumlularını yargılamayı hedeflemiyor, tersine kontrgerillayı kendisi için daha verimli kılmak için onu planlı bir şekilde yeniden örgütlemeyi hedeflemektedir. Esas fail devletin kendisidir ve çok sayıda tetikçi bugün de görevlerinin başında bu suçları işlemeye devam etmektedirler. Ancak başta katledilen ve kaybedilenlerin yakınları ve dostları olarak toplumun daha geniş kesimleri, suçluların açığa çıkarılması taleplerini gün geçtikçe daha fazla haykırıyor.
Gözaltında kaybedilen ve faili meçhul cinayetlerde katledilenlerin yakınları İstanbul ve Amed'de 31 Ocak'ta tekrar oturma eylemleri başlattılar ve her Cumartesi kayıpların akıbetinin açıklanmasını ve sorumluların hesap vermesini talep ediyorlar. Cumartesi annelerinin bu oturma eylemleri, 1995 yılında Hasan Ocak yoldaşımızın kaçırılışından sonra Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da başlatılan bir direniş geleneğinin devamıdır ve o dönemde baskılara rağmen 200 hafta boyunca oturma eylemleri örgütlenerek, gözaltında kaybetmeye karşı güçlü bir hareket yaratıldı. 1999 yılında ara verilen bu haftalık oturma eylem biçimi bu yıl tekrar başlatıldı ve hesap soranların sesi her hafta daha da güçleniyor.
Bu kez Cumartesi anneleri hareketi salt İstanbul'la sınırlı değil, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın birçok yerine yayılmış durumda. Kürdistan'ın kalbi olan Amed'de İHD üyeleri her hafta toplanıp ‘Kayıpları bulun. Failler nerede?'. Ankara'da da İHD her hafta oturma eylemleri örgütleyip gözaltında kayıpların akıbetinin açıklamasını talep ediyor. İzmir, Eskişehir ve Batman gibi kentlerde ise hesap soran bu hareket her hafta yapılan eylemlerle de rutin bir karakter kazandı. Faşist diktatörlüğün gerçekleştirdiği bütün suçlarından yargılanmasını talep eden yeni bir hareket gelişmektedir. Eylemlerin merkezinde sadece geçmişte işlenmiş suçlar değil, aynı zamanda bugünkü devlet terörü de var. Hrant Dink'in katillerinin yargılanması gibi daha fazla yeni örnekler de gündemde. Geçmişin katilleri halen görev başında ve onların patronu olan kontrgerilla devleti de halen iktidarda. Geçmişle bugün arasında kurulan bu bağlantı sadece mantıklı değil aynı zamanda gerekliydi de.
Gerçekleri kısmen açığa çıkaran başka bir unsur da Yıldırım Beğler ve JİTEM üyesi Abdülkadir Aygan gibi eski kontrgerilla elemanlarının yaptıkları itiraflardır. Bu açıklamalar bir yandan faşist sömürge rejiminin bütün vahşetini açıkça gösteriyor ve diğer yandan da kayıpların ve faili meçhul cinayetlerde öldürülenlerin gömüldükleri toplu mezarları bulmak için ipucu veriyor. BOTAŞ şirketine ait asit kuyularında ve bazı başka yerlerde yapılan kazı çalışmalarında yüzlerce insan kemiği, giysi parçaları ve ipler bulundu. Hareketlerin yarattığı baskının bu ilk olumlu sonuçları ailelere kaybolmuş umutları geri vermektedir. Hasan Ergül'ün bulunması örneği, bu yöndeki gelişmeleri artıracaktır. Hasan Ergül, 1995 yılında Silopi'de JİTEM tarafından kaçırılmıştı o zamandan beri kayıptır. Şimdi kardeşi Ato Ergül Cizre'deki kazı çalışmalarından cesaretlenerek Hasan Ergül'ü yeniden bulmaya çalıştı ve 14 yıl sonra başarılı oldu. Kardeşinin Elazığ'da kimsesizler mezarlığında gömüldüğü ortaya çıktı.
Somut olarak sorumlu olanların isimleri ana sorumlusu olan kontrgerilla devletinin kendisi gibi çoğunlukla biliniyor. Tabi ki savcılar onları yargılamak istemiyor, onları yargılamak için gerekli toplumsal baskının yapılması lazım. Katillerin dokunulmazlığını sonlandırmak, işçi ve emekçilerin toplumsal baskısını güçlendirmek için şimdi hesap sorma zamanı. Daha ne fazla duruyorsunuz?