Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da antiemperyalist mücadelesinin doruğu olarak nitelendirebileceğimiz Nato süreci ve bunun taçlandırıldığı Okmeydanı direnişi devrimci harekete, partimize, yoldaşlarımıza ve halklarımıza bir çok şey öğretti. Halklarımız için çok değerli deneyler ve dersler yaratan NATO süreci, emperyalist efendilerine uşaklığın en iyi örneklerini göstermeye çalışan MGK diktatörlüğü ve onun uşaklarına da zor günler yaşatmıştı. NATO süreci, kitlelerin yaratıcı eylem ve gösterilerinin gelişmesinin yanı sıra "yüksek güvenlik çemberi"ne alındığı iddia edilen otellerde, havaalanlarında, sıfır risk iddialarını paçavraya çeviren devrimci cüret ve iradenin gücünü ortaya çıkardı. Burjuva medyanın söylemiyle "zirve ipten döndü!"
Okmeydanı direnişine kadar komünistler bu sürece mücadelenin çok çeşitli araç ve biçimlerini kullanarak dahil oldular. Afiş, bildiri, ev toplantıları, basın açıklamaları, pankart asma ve yol kesme eylemleri vb bu sürecin öne çıkan yanları oldu. Son olarak komünist öncünün 26 Haziran Ankara mitinginde meclise yürümek için polis barikatlarını zorlayan iradesinin ardından değişik illerden gelen komünistlerin ve devrimcilerin Sibel Yalçın parkında buluşmasıyla başlayan Okmeydanı direnişi mücadelenin zirvesini oluşturdu.
Bir direniş kampı; Okmeydanı
Direniş kampını şöyle tarif edeyim. Emekçi halkın bağrında her tarafı kızıla bürünmüş, tek inisiyatifin devrimciler olduğu bir alan. Yoldaşlar ve siper yoldaşları yan yana omuz omuza halaylar çekip kinlerini sıkılı yumruklarıyla haykırdıkları koca bir gece. Emekçi halk bütün devrimcileri sahiplenmiş geceye direkt dahil olmuştu. Bu görüntü o kamptaki herkeste yorgunluktan eser bırakmayarak, büyük bir motivasyon yarattı bir sonraki günkü çatışma için. Artık kafalarda tek düşünce somutlaştı: NATO'yu Dağıtacağız!
Bu direniş kampının en iyi öğretilerinden birisi yoldaşlık ve siper yoldaşlığı ruhuydu. Bütün devrimci dostlarımızla hep bir ağızdan "Yaşasın Devrimci Dayanışma" diye haykırabilmek, yan yana hep beraber çatışabileceğimizi de kanıtlıyordu. Yüzünü dahi hiç görmediğiniz, hiç konuşmadığınız insanların zaten bir parça olan ekmeğinin yarısını da sizinle paylaşması "yoldaşlık" olarak tarif edilebilirdi ancak.
Gece boyu süren moral motivasyon etkinlikleri (müzik dinletileri, film gösterimleri) sırasında Okmeydanı halkı da parka akın edip devrimcileri sahiplendi. Emekçiler ezenlere öfkelerini ezilenlerin temsilcilerine destek sunarak gösterdi. Battaniyeler, sıcak çaylar emekçilerin ellerinde parka taşındı. Tam da bu noktada şunu sormak gerekiyor: Hani halk devrimcilere sırt çevirmişti? Sizi gidi burjuva yalakaları nerdesiniz?
Okmeydanı halkı devrimcilerle birlikteydi bütün süreçte. Bu da şunu gösteriyor ki ne kadar halka gidersek, ne kadar onlar gibi düşünüp onlarla yaşarsak halkımızda bizi o kadar sahiplenecektir.
Devrimcilerin iç içe olduğu bu kampın bir gün sonraki çarpışma için yarattığı moral motivasyon etkisinin yanında karargah olma özelliği de önemli bir noktada durdu. Mangalar oluşturuldu, araç gereçler hazırlandı, çarpışma taktikleri anlatıldı. Alan hakimiyeti devrimcilerin elinde; nöbetçiler herhangi bir düşman saldırısına karşı konumlanmışlar, bir yanda molotoflar hazırlanıyor, diğer yanda sapancılar hedef çalışması yapıyordu. Oradaki herkes bir gün öncesinden savaş havasına girmişti bile. Bu da böylesi karargahların ileriki süreçte de daha fazla kullanılması gerekliliğinin önemini gösteriyor.
Direniş Okulundan Öğrenmek
Böyle bir atmosferde sloganlarla girdiğimiz direniş kampından yine sloganlarımızla ayrıldık. NATO'yu Dağıtacağız! şiarıyla yürüyen Marksist Leninist Komünistler alanın en kalabalık kitlesi olarak, coşkusu ve dinamizmiyle öne fırladı hemen. Geceden hazırlanan mangalar, yürüyüş koluna konumlanmış, temsilcilerin devletle yaptıkları görüşmelerin sonuçlarını bekliyorduk. Kürdistan'dan giden komünistler olarak biz Mazlum Doğan Mangasındaydık. Pek çoğumuz ilk kez böylesi bir çatışmada yer alacağımız için heyecanlıydık. Yoldaşlarımız serhildan ülkesinin bilinciyle girişiyorlardı her göreve. Hazırlıklara katılıyor, öneriler sunuyor, anlatılanları can kulağıyla dinliyorduk. İstanbul'daki yoldaşların hazırlıkları övgüye değerdi. Görüşmelerin uzaması üzerine mangalarımız hazırlıklarını hızlandırmaya başlamıştı.
Diğer güçlerle buluşmak için, belirli hazırlıkla başlayan yürüyüşümüze haince saldırdı sömürgeciliğin paralı uşakları. Taktiğimizin zayıf yanını onlar da fark etmiş, arkadan kuşatmışlardı bizi. Vahşi saldırıları ve onlarca yaralıya rağmen ilk saldırı boşa çıkarıldı. Çarpışmanın başlamasıyla geri çekilip barikat kuran devrimciler polisi bir çok defa daha geri püskürttü. Her püskürtmenin ardından da coşku giderek artıyordu. Yoğun gaz bombardımanı, plastik mermiler, coplar, panzerler, binlerce polis söküp atamadı barikat başındaki komünist ve devrimcileri.
Sorumlu yoldaşların talimatıyla barikatın en önünde çarpışan komünistler bir çok deneyim kazandı Okmeydanı'ndan. Hemen her barikatta kitlesel olarak vardık ve diğer devrimci dostlarımızla birlikte faşist saldırıya karşı direniyorduk. Devrimci mücadelemizde daha çokça yaşanacak olan böylesi çarpışmalar sırasında çok daha deneyimli olacağız artık. En basitinden bir barikatın nasıl kurulması gerektiğini öğrendik. Bunun yanında barikat başında nasıl çatışılacağı, molotofun nasıl kullanılması ve nerelere atılması gerektiği, barikatların nerelere kurulması gerektiği, düşmanın hareketini gözlemleyecek değişik noktalara mevzilenmiş gözcülerin gerekliliği ve daha sayamayacağımız bir çok şey.
Halkın Desteği Güç Kattı
Bunun yanında belki de en önemlisi halkın çarpışma sırasında da devrimcileri sahiplenişi gösterdiği ilgi ve sıcaklıktı anlaşılması gereken. Pencerelerden limonlar, sirkeler uzatıldı, yaralılara kapısını açtı halkımız ve imkanı ölçüsünde tedavi etti. Öncesinden başlayarak Okmeydanı, halkın NATO zirvesine karşı aydınlatıldığı, devrimci çalışmanın merkezlerinden biriydi. Halk komünistlere, devrimcilere yabancı değildi. Keza direniş kampı süresince de bu ilişki devam etti. Çatışma sırasında halkı gaz bombalarına vs karşı koruyan tavrımıza karşılık, halk da devrimcileri korumaktaydı. Halk devrimcileri kendilerinden ayrı görmedi. Halkın komünist ve devrimcilere duyduğu müthiş sevgi aslında sisteme duyduğu kin demekti. Buna bir örnek verebiliriz; bir yoldaşımız aldığı yoğun gazdan fenalaşıyor ve bir aile yoldaşı eve alıp kendi imkanıyla tedavi ediyor. Sonra evin küçük oğlu ve babası yoldaşın halinden etkilenip barikat başına gidip çatışıyor. Eve döndüklerinde yine bir yaralıyla dönüyorlar. Ama bu seferki yaralı evin delikanlısı. Atılan gaz bombasını çıplak eliyle alıp düşmana fırlatmış ve eli yanmış dolayısıyla. Bu ve bunun gibi onlarca örnek yaşandı o gün Okmeydanı'nda.
Hayatında hiç barikatlarda çatışmamış belki de düşmana bir taş bile fırlatmamış bir çok devrimcinin bulunduğu Okmeydanı direnişi devrimci mücadelemiz ve devrimciler açısından büyük bir kazanım oldu. Direniş aynı zamanda çok tartışılan ezilenlerin devrimci şiddetinin meşruluğunu da ortaya koydu. Bakın Viranşehir köylülerine, bakın Aydos halkına. Evlerini yıktırmamak için barikatları kurmuş molotofları hazırlamış bekliyorlar. Okmeydanı direnişi ezilenlerin bu kendiliğinden eylemlerine de ilham vermiştir. Bu da şunu tekrar tekrar kanıtlıyor ki biz ne kadar ezilenlerin taleplerini sahiplenirsek ve bunun için emek sarf edip mücadele edersek emekçilerin güvenini o kadar çok kazanacak, saflarımız da o kadar genişleyecektir.
Okmeydanı direnişi bunun için yol gösteriyor: Kitleleri kazanmak için önce kitlelerin güvenini kazanmalıyız. Bunun içinse daha fazla mücadele, daha fazla direniş, daha fazla Okmeydanı!
Mazlum Doğan Mangasından
Bir Genç Komünist
|