Türkiye ve Kuzey Kürdistan´da Gözaltında Kayıplar Mücadelesi
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Dün gözaltında kayıplar mücadelesini örgütlü güce dönüştürerek geliştiren ve uluslararası alana taşıyarak enternasyonal boyutunu da büyüten komünistler, bugün de bu konuda öncü rol oynayacaklardır.

 

01 Haziran 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 82  

Toplumsal muhalefete karşı bir baskı, sindirme ve yok etme yöntemi olarak 20. yüzyılın başlarından itibaren bir çok ülkede görülen gözaltında kaybetme yöntemi, Hitler faşizmi döneminde "gece ve sis" operasyonlarıyla kitlesel bir hal alır. ABD´nin desteğiyle 1960´lı yıllardan itibaren başta Latin Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde iktidara getirilen askeri faşist cuntalar döneminde kitlesel olarak uygulanmıştır. Latin Amerika, gözaltında kayıplar politikasının kitlesel, sistematik olarak uygulandığı bir coğrafya olduğu kadar, gözaltında kayıplara karşı örgütlü mücadelenin de yükseldiği bir coğrafyadır.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında yaşayan halkların gözaltında kaybetme yöntemiyle tanışması, Osmanlı devletinin son dönemleri olan 1915'lerden itibaren kayıtlara geçmiştir. 24 Nisan 1915'te Ermenilere karşı başlatılan soykırımın kurbanları arasında toplu olarak gözaltına alınan Ermeni yazarları da bulunmaktadır. Sonrasında tekil olarak kayıtlara geçmeye devam eden gözaltında kaybetme yöntemi, 1980 askeri faşist darbesinden itibaren artmaya başlamış ve 1990'lı yılların başından itibaren ise komünistlere, devrimcilere ve Kürt Ulusal Kurtuluş mücadelesine katılanlara, destekleyenlere karşı pervasızca uygulanmıştır.
Sömürgeci faşist diktatörlüğün 21 Mart 1995'te Hasan Ocak yoldaşımızı kaçırıp gözaltında kaybetmesi, yoldaşımız şahsında tüm kayıplarımız için diktatörlükle bu alanda hesaplaşmamızı ve gözaltında kayıplara karşı mücadeleyi örgütlü düzeye çıkarmamızı beraberinde getirdi. Hasan Ocak yoldaşımızı 17 Mayıs'ta bularak devletin teşhir olmasını ve kayıplar mücadelesinin gelişmesini sağladık. Arjantinli Plaza de Mayo Annelerinin mücadelesinin adı, ülkemizde Cumartesi Anneleri oldu. 17-19 Mayıs 1996'da İstanbul'da toplanan 1. Uluslar arası Gözaltında Kayıplar Kurultayı, hem uluslar arası alanda bir örgütlülüğü ortaya çıkardı ve hem de 17-31 Mayıs Uluslar arası Gözaltında Kayıplar Haftası gibi mücadele dönemleri ortaya çıkardı.
Uluslar arası Gözaltında Kayıplar Haftası, gözaltında kayıplara karşı mücadelenin yoğunlaştığı haftalar olarak görülmeli ve gözaltında kayıplara karşı mücadelenin bu haftalarla sınırlı olmadığı unutulmamalıdır. Her yıl bir çok ülkede bu dönemlerde farklı mücadele araç ve biçimleriyle yürütülen gözaltında kayıplara karşı mücadele, Türkiye ve Kürdistan'da bu yıl da geniş bir programla yoğun etkinliklerle geçti. Komünistler, bu süreçte hem kendi başlarına eylemler gerçekleşirdiler, hem de diğer güçlerle ortak planlar geliştirdiler. Farklı kentlerde ICAD ve IHD'nin düzenlediği, YAKAY-DER, ESP, EHP, SDP ve diğer demokratik kurumların da katıldığı yürüyüşler, basın açıklamaları, panel gibi etkinlikler arasında 19 Mayıs'ta İstanbul'un Gazi semtinde Hasan Ocak yoldaşımız ve Rıdvan Karakoç'un mezarı başında yapılan anmalar da vardı. Anmada MLKP milisleri de bir gösteriyle kayıpları andı ve Hasan Ocak yoldaşımızı selamladı. Kayıplar Haftası eylemlerinin finalini ise, 31 Mayıs'ta İstanbul'da kurulan Adalet Mahkemesi oldu.
ICAD Türkiye Seksiyonu tarafından „Kaybedenler Yargılansın' şiarı ile Bilgi Üniversitesi'nde saat 10.00 - 19.00 arasında gerçekleştirilen mahkemede, "kirli savaş yöntemi olarak kayıp olgusu ve dünyada kaybetme politikası" masaya yatırılarak, Türk devletinin kuruluşundan önce başlayan ve tarihi boyunca süren kaybetme politikası, farklı dönemler itibarıyla ele alındı ve irdelendi. Yazarların, gazetecilerin, hukukçuların ve kayıp yakınlarının da aktif olarak katıldığı mahkemede, Türkiye'den Cumartesi Annelerinin, Arjantin'den Plaza de Mayo Annelerinin ve El Salvador'dan GAM deneyimleri aktarıldı. Program dahilinde konuşmacıların mücadele deneyimlerini aktarmalarının yanı sıra, oluşturulan "Serbest Kürsü"de de bir çok kişi deneyimlerini ve soruna ilişkin düşüncelerini aktardı. Gözaltında kayıpların, emperyalist ve faşist devletlerin politikası olduğunun vurgulandığı mahkemede hesabı sorulmamış, mezarı bulunmamış tek bir kayıbın dahi bırakılmayacağı belirtilerek, mücadelenin büyütüleceği vurgulandı. Mahkemenin sonunda açıklanan sonuç bildirgesinde, Ermeni tehciri ile özdeşleşen katliam ve kaybetme anlayışının tarih kitaplarında tek taraflı anlatımına son verilmesinden, yaşanan kayıpların sayısının ve öykülerinin tespiti amacıyla bağımsız bir heyet oluşturulmalı, Osmanlı ve Türkiye arşivlerinin açılmalı, toplu mezarlar ve kimsesizler mezarlıklarının açıklanması ve açılması istendi.
Gözaltında kayıpların akıbetlerinin ortaya çıkarılması için ölüm kuyularının, toplu mezarların açılması, tüm sorumluların yargılanması ve bir daha gözaltında kayıpların yaşanmaması için mücadelenin yükseltilmesinin koşulları vardır. Biriken öfkenin açığa çıkarılması, örgütlenmesi ve mücadeleye sevk edilmesi, kayıplarımızın hesabını sormayı da içeren, sömürgeci faşist diktatörlüğü tarihin çöplüğüne gönderecek olan devrim hedefine bağlı olarak yürütülmesi, aynı zamanda kayıplarımızın uğruna bedel ödedikleri ideallerini de gerçekleştirmiş olacaktır. Dün gözaltında kayıplar mücadelesini örgütlü güce dönüştürerek geliştiren ve uluslararası alana taşıyarak enternasyonal boyutunu da büyüten komünistler, bugün de bu konuda öncü rol oynayacaklardır.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Türkiye ve Kuzey Kürdistan´da Gözaltında Kayıplar Mücadelesi
fc Share on Twitter
 

Dün gözaltında kayıplar mücadelesini örgütlü güce dönüştürerek geliştiren ve uluslararası alana taşıyarak enternasyonal boyutunu da büyüten komünistler, bugün de bu konuda öncü rol oynayacaklardır.

 

01 Haziran 2009 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 82  

Toplumsal muhalefete karşı bir baskı, sindirme ve yok etme yöntemi olarak 20. yüzyılın başlarından itibaren bir çok ülkede görülen gözaltında kaybetme yöntemi, Hitler faşizmi döneminde "gece ve sis" operasyonlarıyla kitlesel bir hal alır. ABD´nin desteğiyle 1960´lı yıllardan itibaren başta Latin Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde iktidara getirilen askeri faşist cuntalar döneminde kitlesel olarak uygulanmıştır. Latin Amerika, gözaltında kayıplar politikasının kitlesel, sistematik olarak uygulandığı bir coğrafya olduğu kadar, gözaltında kayıplara karşı örgütlü mücadelenin de yükseldiği bir coğrafyadır.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında yaşayan halkların gözaltında kaybetme yöntemiyle tanışması, Osmanlı devletinin son dönemleri olan 1915'lerden itibaren kayıtlara geçmiştir. 24 Nisan 1915'te Ermenilere karşı başlatılan soykırımın kurbanları arasında toplu olarak gözaltına alınan Ermeni yazarları da bulunmaktadır. Sonrasında tekil olarak kayıtlara geçmeye devam eden gözaltında kaybetme yöntemi, 1980 askeri faşist darbesinden itibaren artmaya başlamış ve 1990'lı yılların başından itibaren ise komünistlere, devrimcilere ve Kürt Ulusal Kurtuluş mücadelesine katılanlara, destekleyenlere karşı pervasızca uygulanmıştır.
Sömürgeci faşist diktatörlüğün 21 Mart 1995'te Hasan Ocak yoldaşımızı kaçırıp gözaltında kaybetmesi, yoldaşımız şahsında tüm kayıplarımız için diktatörlükle bu alanda hesaplaşmamızı ve gözaltında kayıplara karşı mücadeleyi örgütlü düzeye çıkarmamızı beraberinde getirdi. Hasan Ocak yoldaşımızı 17 Mayıs'ta bularak devletin teşhir olmasını ve kayıplar mücadelesinin gelişmesini sağladık. Arjantinli Plaza de Mayo Annelerinin mücadelesinin adı, ülkemizde Cumartesi Anneleri oldu. 17-19 Mayıs 1996'da İstanbul'da toplanan 1. Uluslar arası Gözaltında Kayıplar Kurultayı, hem uluslar arası alanda bir örgütlülüğü ortaya çıkardı ve hem de 17-31 Mayıs Uluslar arası Gözaltında Kayıplar Haftası gibi mücadele dönemleri ortaya çıkardı.
Uluslar arası Gözaltında Kayıplar Haftası, gözaltında kayıplara karşı mücadelenin yoğunlaştığı haftalar olarak görülmeli ve gözaltında kayıplara karşı mücadelenin bu haftalarla sınırlı olmadığı unutulmamalıdır. Her yıl bir çok ülkede bu dönemlerde farklı mücadele araç ve biçimleriyle yürütülen gözaltında kayıplara karşı mücadele, Türkiye ve Kürdistan'da bu yıl da geniş bir programla yoğun etkinliklerle geçti. Komünistler, bu süreçte hem kendi başlarına eylemler gerçekleşirdiler, hem de diğer güçlerle ortak planlar geliştirdiler. Farklı kentlerde ICAD ve IHD'nin düzenlediği, YAKAY-DER, ESP, EHP, SDP ve diğer demokratik kurumların da katıldığı yürüyüşler, basın açıklamaları, panel gibi etkinlikler arasında 19 Mayıs'ta İstanbul'un Gazi semtinde Hasan Ocak yoldaşımız ve Rıdvan Karakoç'un mezarı başında yapılan anmalar da vardı. Anmada MLKP milisleri de bir gösteriyle kayıpları andı ve Hasan Ocak yoldaşımızı selamladı. Kayıplar Haftası eylemlerinin finalini ise, 31 Mayıs'ta İstanbul'da kurulan Adalet Mahkemesi oldu.
ICAD Türkiye Seksiyonu tarafından „Kaybedenler Yargılansın' şiarı ile Bilgi Üniversitesi'nde saat 10.00 - 19.00 arasında gerçekleştirilen mahkemede, "kirli savaş yöntemi olarak kayıp olgusu ve dünyada kaybetme politikası" masaya yatırılarak, Türk devletinin kuruluşundan önce başlayan ve tarihi boyunca süren kaybetme politikası, farklı dönemler itibarıyla ele alındı ve irdelendi. Yazarların, gazetecilerin, hukukçuların ve kayıp yakınlarının da aktif olarak katıldığı mahkemede, Türkiye'den Cumartesi Annelerinin, Arjantin'den Plaza de Mayo Annelerinin ve El Salvador'dan GAM deneyimleri aktarıldı. Program dahilinde konuşmacıların mücadele deneyimlerini aktarmalarının yanı sıra, oluşturulan "Serbest Kürsü"de de bir çok kişi deneyimlerini ve soruna ilişkin düşüncelerini aktardı. Gözaltında kayıpların, emperyalist ve faşist devletlerin politikası olduğunun vurgulandığı mahkemede hesabı sorulmamış, mezarı bulunmamış tek bir kayıbın dahi bırakılmayacağı belirtilerek, mücadelenin büyütüleceği vurgulandı. Mahkemenin sonunda açıklanan sonuç bildirgesinde, Ermeni tehciri ile özdeşleşen katliam ve kaybetme anlayışının tarih kitaplarında tek taraflı anlatımına son verilmesinden, yaşanan kayıpların sayısının ve öykülerinin tespiti amacıyla bağımsız bir heyet oluşturulmalı, Osmanlı ve Türkiye arşivlerinin açılmalı, toplu mezarlar ve kimsesizler mezarlıklarının açıklanması ve açılması istendi.
Gözaltında kayıpların akıbetlerinin ortaya çıkarılması için ölüm kuyularının, toplu mezarların açılması, tüm sorumluların yargılanması ve bir daha gözaltında kayıpların yaşanmaması için mücadelenin yükseltilmesinin koşulları vardır. Biriken öfkenin açığa çıkarılması, örgütlenmesi ve mücadeleye sevk edilmesi, kayıplarımızın hesabını sormayı da içeren, sömürgeci faşist diktatörlüğü tarihin çöplüğüne gönderecek olan devrim hedefine bağlı olarak yürütülmesi, aynı zamanda kayıplarımızın uğruna bedel ödedikleri ideallerini de gerçekleştirmiş olacaktır. Dün gözaltında kayıplar mücadelesini örgütlü güce dönüştürerek geliştiren ve uluslararası alana taşıyarak enternasyonal boyutunu da büyüten komünistler, bugün de bu konuda öncü rol oynayacaklardır.