Şemdinli Aynasından Yansıyanlar
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Yaygın kullanımıyla söyleyecek olursak, "Şemdinli Olayları" patlak verdiğinde birçok çevre şaşkınlık içinde durumu anlamaya çalışıyordu. Duruma anlamaya dönük kimi soruları saymazsak eğer, sol çevrelerin birçoğu ilk günlerde meseleye adeta bir seyirci havasında bakıyorlardı. Partimiz, Şemdinli'de kontrgerillanın suçüstü yakalandığı 9 Kasım'daki gelişmeleri analiz edip, 10 Kasım'da bir açıklamayla duruma müdahale etti. MLKP Merkez Komitesi imzasıyla 10 Kasım'da yapılan bu açıklamada; Şemdinli'de yakalananlar teşhir ediliyor, onların nitelikleri, yurtsever Şemdinli halkının eyleminin anlamı, komünist ve devrimci güçlerin görevleri açık bir dille ortaya konuluyordu; "İşkenceleri, faili meçhul cinayetleri, gözaltında kayıpları, tecavüzleri, kitle katliamlarını, köy yakmaları, kelle ve kulak avcılığını ve faşist provokasyonları meslek edinmiş kontrgerilla örgütlenmesi, devletin gerçek yüzüdür. Susurluk ve Şemdinli'de açığa çıkanlar faşist kontrgerillanın küçük birer parçasıdır.

Yiğit Şemdinli emekçileri, iki şehit ve onlarca yaralı pahasına çetenin birkaç elemanını yakalamakla kalmadı, bu halk düşmanlarının tutuklanmaları ve faşist suç aygıtının üzerindeki devlet perdesinin kaldırılması için serhildana girişti.

Şemdinli serhildanı, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın tüm işçi ve emekçilerinin özgürlük haykırışıdır.

Şemdinli serhildanı, ezilenlerin öfke ve özlemlerinin bayrağıdır.

Şemdinli serhildanı, sermayeye, faşizme ve sömürgeciliğe karşı mücadele çağrısıdır" satırları bu devrimci analizin somut karşılığı oluyordu.

Partimiz adına yapılan açıklamada, hem Şemdinli serhildanı selamlanıyor, hem de, somut talepler belirlenerek; "Şemdinli serhildanı ateşini tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan'a yayın. Susurluk ve Şemdinli'de açığa çıkan faşist kontrgerilla perdesini yırtmak için harekete geçin. Ezilenlerin, Paris'te emperyalist karanlığı yırtan öfkesini, varoşlardan, işçi havzalarından selamlayın.

Her akşam saat 8'de meşaleli sokak yürüyüşleri gerçekleştirerek taleplerinizi ortaya koyun.

Gün, kontrgerillanın perdesini yırtma günüdür.

Gün, elini halklarımızın kanına bulamış tüm işkenceci faşist katillerden hesap sorma günüdür" deniliyordu. Görev, talepler ve hareket tarzı açık bir şekilde dillendiriliyordu. Özellikle akşam 8'de meşaleli eylemler çağrısı somut bir biçime de işaret ediyordu. Daha sonraki bütün gelişmeler, partimizin çağrılarının ve yol göstericiliğinin "tuttuğunu" gösterdi. Partimiz tarafından dillendirilen talepler ve eylem biçimleri, diğer güçlerce de benimsendi ve giderek genelleşti. Her gece diğer devrimci-yurtsever güçlerin katılımıyla birçok kentte gösteriler yapıldı, Şemdinli ateşi, diğer bölgelere de taşınmaya çalışıldı. Çalışmalarımızın olduğu bütün illerde ve alanlarda bu konuya dair çeşitli eylem ve etkinlikler yapıldı.

Hakkâri Vali'sinin, Şemdinli ve Yüksekova kaymakamlarının görev yerlerinin değiştirilmesi, halkın yakalayıp teslim ettiği ama aynı gün serbest bırakılan JİTEM subayı iki katilin yeniden tutuklanması, Meclis Araştırma Komisyonu'nun kurulması ve peş peşe bölgeye yapılan ziyaretlerden sonra, hareketin "ateşi" biraz düşürüldü. Liberal çevrelerin, ulusal reformist bölüklerin "sağduyu" çağrılarının da etkisiyle, bir bekleme havası oluşturulmaya çalışıldı. Böylece Şemdinli'nin üzeri örtülmek istendi. Hali hazırda bu istek devam ediyor. Adalet Bakanı, siyasi parti temsilcileri ve hükümet yetkililerinin "Olay yargıya intikal etmiştir" yalanı ve başbakan Erdoğan'ın "Şemdinli halkının tanıklığı kabul edilemez" pervasızlığıyla devam eden örtme çabalarına rağmen, 10 Aralık'ta Şemdinli'de yapılmak istenen buluşmada da görüldüğü gibi, yurtsever halkımız, devrimci çevreler ve demokratik kamuoyu, Şemdinli'yi unutturmayacaklarını bir kez daha ilan ettiler. Suçüstü yakalanan faşist sömürgeciliğin bütün engellemelerine rağmen, Şemdinli-Yüksekova hattında hesap sorma isteği ve iradesi yükseltildi.

Türkiye cephesinde Parti güçlerimizin ısrarları sonucunda bazı illerde eylem ve etkinlikler bir şekilde devam ediyor. Kuşkusuz ilk günlerdeki kadar yoğun değil bu eylemler. Ülkemizde ise Şemdinli serhildanı büyük bir coşku yaratsa da, sürekli bir kitle eyleminin konusu yapılamadı. Bizim bakımımızdan özellikle, Malatya, Antep, Dersim gibi alanlarda istediğimiz düzeyi tutturamadık. Çeşitli biçimlerdeki ısrar ve zorlamalarımıza rağmen, belirli bir aşamadan sonra, sokağa çıkmak isteyen güçler, neredeyse kalmadı. Kendi güçlerimizin yönelimleri ise sınırlı kaldı. Ne var ki, çok uygun bir olanak olan Şemdinli'deki suçüstü eylemi, yurtsever güçlerce yeterince değerlendirilemedi. Birçok kentte hareketler birkaç etkinlikle sınırlı kaldı. Kürt başkenti Amed, böylesi bir olanağı hakkıyla değerlendiremediği gibi, rolünü oynayıp, suçüstü yakalanan sömürgecilikten hesap sormanın merkezi de olamadı.

An'ı Yakalamak, Hız ve İrade

Şemdinli serhildanı sosyalist yurtseverlere kendi pozisyonlarını bir kez daha gözden geçirme-sınama olanağı sundu. Muazzam bir dalga halinde sömürgeciliğin üzerine yönelen Şemdinli-Yüksekova serhildanın enerjisi ile bizim gerçekliğimiz arasındaki eşitsiz ilişki ve olanak yetmezliği bir kez daha önümüze çıktı. Böylesi anlarda yüksek bir feda ruhu, tam bir kararlılık ve adanmış devrimcilikle ortaya çıkmak, hiçbir olanaksızlığa, yetmezliğe takılmadan, hareketle doğrudan ilişkilenmek başlıca eylem tarzımız olmak zorundaydı. Peki, bu ne kadar oldu? Sosyalist yurtseverler olarak, Şemdinli serhildanını bir ayna gibi, kendimize bir bakmak için değerlendirebiliriz.

Şemdinli serhildanı, yıllardır bölgede terör estiren kontrgerilla devletinin suçüstü yakalanmasıydı. Biz de yürütegeldiğimiz bütün propaganda faaliyetinde, sömürgeciliğin bu niteliğini halkımıza anlatıyor, hesap sormak için sokaklara çıkmaları gerektiğini söylüyorduk. İşte, Şemdinli'de şehitler pahasına, kontrgerilla devletine suçüstü yapılmış, katiller yakalanmıştı. Böyle bir durumda, doğal olan, olayı öğrenir öğrenmez, hemen sokaklara çıkmak, halkımızı hesap sormaya çağırmak değil midir? Doğru olan, şimdiye kadar bizi bulunduğumuz noktadan ileriye taşıyan tam da bu tarzdır. Kuşkusuz bu durumlarda bir yandan öncü hareketlerle sürece bağımsız güçlerle müdahale edilirken, diğer taraftan çeşitli çevrelerle ortak tutumlar geliştirmenin olanakları zorlanabilir. Ne var ki, bizde öne çıkan, ortaklaştırma adına, güçlerimizin fiilen öncü rolünden geriye düşmesi olmuştur. Doğrudur, birçok alanda ortaklaştırmaların öncülüğü bize aittir ama bizim kast ettiğimiz, sınırlı kuvvete rağmen, bağımsız iş yapabilmenin "an"da daha özel bir rol oynadığı gerçeğidir. Partimizin farkı buralarda aranmalıdır. Bu perspektiften baktığımızda ve somut eylem takvimini incelediğimizde, güçlerimizin olması gerekenin gerisinde bir tutum takındıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

Böylesi fırsatlar her zaman ortaya çıkmaz. Şemdinli devrim ateşinin yeniden harlanmasına hizmet eden bir rüzgâr gibi, tutuşturucu bir rol oynadı. Üstü küllenen ateşler yeniden harlandı. Biz kendimize ve çalışmalarımıza, bunu bir yangına dönüştürmek gibi bir görüş açısına sahip olup olmadığımız noktasından bakmalıyız. Olanaksızlıklarımız, güçlerimizin sınırlılığı, mali sorunlar, önceden planlanmış işler, sağlık durumlarımız, toplantılarımız ve bilumum gerekçeler bu bakış açısına göre şekillendi mi şekillenmedi mi? Bütün mesele budur. Şemdinli-Yüksekova serhildanı muazzam bir olanaktı. Bunu tartışmıyoruz. Mesele bu olanağı, sosyalist yurtsever görüş açısıyla nasıl ve hangi biçimlerde değerlendirdiğimizdir. "İşte, ateşler yandı. Şimdi, bu ateşi harlamak için, bütün güç ve olanaklarımızla çalışmalıyız" deyip demediğimiz, kendimizi, işlerimizi buna göre planlayıp planlamadığımız, ardından bir hareket yaratmaya ya da var olana katılmaya çalışıp çalışmadığımızdır asıl mesele. Gerisi pratiktir zaten. Kaydedici olmak, analizler yapıp, adeta yerinde oturmak partimizin tarzı değildir.

Parti güçlerimizin ortaklaştırma çabasıyla bir araya gelen çeşitli çevreler, Dersim, Malatya, Erzincan, Sivas ve kısmen de Antep'te ortak açıklama, meşaleli eylem, oturma eylemi gibi biçimleri kullanarak sürece müdahale ettiler. Van'da ve Amed'de yapılan eylemlere katılım gösterildi. Yasak savma kabilinden biçimler önerenlere, eylemi sınırlı bir zamana sıkıştırmak isteyenlere karşı belli bir mücadele yürütmemize rağmen, bu alanlardaki eylemler ne yazık ki, kısa sürede sona erdi. Kiminde sürgün-soruşturma tehtidi, kiminde faşist devlet baskısı, kiminde de kendi güçlerimizin sınırlılığı gerekçe oldu.

Elazığ'da DYP'li belediyeye ait bir aracın yakılması, Malatya'da molotoflu yol kesme ve yazılama eylemleri, Antep'te pankart ve yazılamalar bu süreçte öne çıkan illegal faaliyetlerimizden bazıları oldu. Daha sonraki günlerde, (....) ve Antep'te yapılan bombalama eylemleri de partimizin soruna bütün mücadele araç ve yöntemlerini kullanarak müdahale etme isteğinin bir göstergesiydi.

An'ı yakalamak, an'a yanıt olmak bakımından ele aldığımızda bütün çalışmalarımız için "hız" ihtiyacına dikkat çekmek gerektiği açıktır. Kuşkusuz "hız"lı olmak için bir dizi faktör söz konusudur. En başta geleni, böylesi durumlar için, "kafa açıklığına sahip olmak"sa, diğeri, böylesi anları gözeten bir "hazırlık düzeyidir." Parti güçlerimiz her iki bakımdan da kendilerine ve çalışmalarına bakmalıdırlar.

Gündemleri düzenli takip eden, olaylardan ve gelişmelerden devrim lehine sonuçlar çıkarmaya çalışan bir parti tarzımız var. Bu tarzı içselleştirmek için, öncelikle "öncülük bilinci", "önderlik ihtiyacı" ekseninin bir an bile unutulmaması gerekiyor. Biz, meseleleri yorumlayan değil, ondan sömürgeci rejime karşı eylemsel sonuçlar çıkaran bir tarza sahip olmalıyız. Bunun için, güncel gelişmeler, politik görevlerimizi tespit etmenin başlıca kaynağı olmalıdır. Bu gelişmeler, toplantılara konu olmalı, kolektif tartışmalarla "nasıl müdahale ederiz" görüş açısıyla hareket edilmelidir.

Hazırlık, mücadelenin araç ve biçimleriyle doğrudan ilgili bir kavramdır. Eğer, "Şemdinli ateşini bütün bir Kürdistan'a yaymak gerekiyor" denilmişse ve sizin elinizde bir şişe molotof bile yoksa böylesi anlar için hiçbir hazırlığınız yok demektir. Ya da, "faşist karargahları onlara dar edelim" çağrısının alanlarımızda somut bir karşılığı olmazsa, istihbarat, teçhizat, donanım vb. bakımlardan birimlerimiz örgütlenmemişse, görüş açımızda devrimi hazırlama noktasında bir zaaf olduğu rahatlıkla söylenebilir. Şemdinli aynasından bakıldığında, bu cephede mütevazı bazı adımlarımızın olduğu, güçlerimizin bu adımları atmada belirli bir kararlılık içinde oldukları rahatlıkla söylenebilir. Ne var ki, bu konuda kat etmemiz gereken mesafe ve ulaşmamız gereken düzey oldukça fazladır. Bu, sadece ve sadece daha iradi olma, daha girişken davranma ve partiyi bu alanda da yükseltme görevine işaret eder. Başka bir şeye değil.

Şemdinli özgülünde güçlerimizin "hız"lı davranması için, durumun ayan beyanlığının dışında daha somut bir neden de, Parti Merkez Komitemizin Şemdinli'deki suçüstünden bir gün sonra yayınladığı somut bir çağrı ve talimatı içeren açıklamasıdır. "Merkez Komitesi açıklama yapmış" gibi bir görüş alışverişi yapmak değil, o çağrıyı hızla eyleme dönüştürme iradesi gösterebilmektir partililerin görevi. Bu bakımdan, parti güçlerimiz birçok kentte çağrıya uygun adımlar atmış olmasına rağmen, ortaklaştırma çabalarına fazlasıyla takılmak nedeniyle kimi kentlerde, çağrı ancak günler sonra hayata geçebilmiştir. Bu alanlardan bir kısmı da ülkemiz kentleridir. Yoldaşlarımız bir de bu bakımdan ele almalıdır eylemlerini. Böylesi çağrılar açık talimatlardır ve bütün partililer için bağlayıcıdır. Gereğini yapmak için hiçbir engel ve olanaksızlık gerekçe gösterilmemelidir.

Şemdinli Devrim Selamıdır!

Şemdinli aynasına yansıyan Kürdistan devriminin kızıl ateşiydi. Bir magma gibi, bütün umutsuzlukları eritip, buharlaştıracak kadar güçlü bir enerji verdi. Yurtsever Şemzinan-Gever halkının eylemi, devrim umudunun yeniden ve daha büyük bir kararlılıkla kendini dayattığında, özgür bir ülke, onurlu yaşam mücadelesi yürütenlerin gözlerindeki ışığın nasıl da parladığını gösterdi. Partimizin Kürdistan devriminden yana iyimserliğinin haklı bir temeli olduğu yeniden görüldü. Parti güçlerimizin Kürdistan devrimini anlama, ona katılma ve önderliğine yürüme iradesini çelikleştirme görevinin bu nedenle bilinçleri yönetmesi gerektiği bir kez daha açığa çıktı. Çalışmak, emek vermek ve her türlü bedeli ödemekten çekinmeyen bir pratikte somutlaşan Parti tarzının, Kürdistan topraklarında mutlaka bir karşılık bulacağını gösterdi Şemzinan-Gever serhildanı. Bir de, bu yüzden Yaşasın Şemdinli-Yüksekova Direnişimiz- Her bijî Serhildana Şemzînan » Gever!

 

 

Arşiv

 

2017
Eylül
2010
Mayıs Ocak
2008
Ocak
2005
Aralık
2004
Ekim Ağustos
Mart
2003
Ekim Temmuz
2002
Ocak
1998
Ekim

 

Şemdinli Aynasından Yansıyanlar
fc Share on Twitter
 

Yaygın kullanımıyla söyleyecek olursak, "Şemdinli Olayları" patlak verdiğinde birçok çevre şaşkınlık içinde durumu anlamaya çalışıyordu. Duruma anlamaya dönük kimi soruları saymazsak eğer, sol çevrelerin birçoğu ilk günlerde meseleye adeta bir seyirci havasında bakıyorlardı. Partimiz, Şemdinli'de kontrgerillanın suçüstü yakalandığı 9 Kasım'daki gelişmeleri analiz edip, 10 Kasım'da bir açıklamayla duruma müdahale etti. MLKP Merkez Komitesi imzasıyla 10 Kasım'da yapılan bu açıklamada; Şemdinli'de yakalananlar teşhir ediliyor, onların nitelikleri, yurtsever Şemdinli halkının eyleminin anlamı, komünist ve devrimci güçlerin görevleri açık bir dille ortaya konuluyordu; "İşkenceleri, faili meçhul cinayetleri, gözaltında kayıpları, tecavüzleri, kitle katliamlarını, köy yakmaları, kelle ve kulak avcılığını ve faşist provokasyonları meslek edinmiş kontrgerilla örgütlenmesi, devletin gerçek yüzüdür. Susurluk ve Şemdinli'de açığa çıkanlar faşist kontrgerillanın küçük birer parçasıdır.

Yiğit Şemdinli emekçileri, iki şehit ve onlarca yaralı pahasına çetenin birkaç elemanını yakalamakla kalmadı, bu halk düşmanlarının tutuklanmaları ve faşist suç aygıtının üzerindeki devlet perdesinin kaldırılması için serhildana girişti.

Şemdinli serhildanı, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın tüm işçi ve emekçilerinin özgürlük haykırışıdır.

Şemdinli serhildanı, ezilenlerin öfke ve özlemlerinin bayrağıdır.

Şemdinli serhildanı, sermayeye, faşizme ve sömürgeciliğe karşı mücadele çağrısıdır" satırları bu devrimci analizin somut karşılığı oluyordu.

Partimiz adına yapılan açıklamada, hem Şemdinli serhildanı selamlanıyor, hem de, somut talepler belirlenerek; "Şemdinli serhildanı ateşini tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan'a yayın. Susurluk ve Şemdinli'de açığa çıkan faşist kontrgerilla perdesini yırtmak için harekete geçin. Ezilenlerin, Paris'te emperyalist karanlığı yırtan öfkesini, varoşlardan, işçi havzalarından selamlayın.

Her akşam saat 8'de meşaleli sokak yürüyüşleri gerçekleştirerek taleplerinizi ortaya koyun.

Gün, kontrgerillanın perdesini yırtma günüdür.

Gün, elini halklarımızın kanına bulamış tüm işkenceci faşist katillerden hesap sorma günüdür" deniliyordu. Görev, talepler ve hareket tarzı açık bir şekilde dillendiriliyordu. Özellikle akşam 8'de meşaleli eylemler çağrısı somut bir biçime de işaret ediyordu. Daha sonraki bütün gelişmeler, partimizin çağrılarının ve yol göstericiliğinin "tuttuğunu" gösterdi. Partimiz tarafından dillendirilen talepler ve eylem biçimleri, diğer güçlerce de benimsendi ve giderek genelleşti. Her gece diğer devrimci-yurtsever güçlerin katılımıyla birçok kentte gösteriler yapıldı, Şemdinli ateşi, diğer bölgelere de taşınmaya çalışıldı. Çalışmalarımızın olduğu bütün illerde ve alanlarda bu konuya dair çeşitli eylem ve etkinlikler yapıldı.

Hakkâri Vali'sinin, Şemdinli ve Yüksekova kaymakamlarının görev yerlerinin değiştirilmesi, halkın yakalayıp teslim ettiği ama aynı gün serbest bırakılan JİTEM subayı iki katilin yeniden tutuklanması, Meclis Araştırma Komisyonu'nun kurulması ve peş peşe bölgeye yapılan ziyaretlerden sonra, hareketin "ateşi" biraz düşürüldü. Liberal çevrelerin, ulusal reformist bölüklerin "sağduyu" çağrılarının da etkisiyle, bir bekleme havası oluşturulmaya çalışıldı. Böylece Şemdinli'nin üzeri örtülmek istendi. Hali hazırda bu istek devam ediyor. Adalet Bakanı, siyasi parti temsilcileri ve hükümet yetkililerinin "Olay yargıya intikal etmiştir" yalanı ve başbakan Erdoğan'ın "Şemdinli halkının tanıklığı kabul edilemez" pervasızlığıyla devam eden örtme çabalarına rağmen, 10 Aralık'ta Şemdinli'de yapılmak istenen buluşmada da görüldüğü gibi, yurtsever halkımız, devrimci çevreler ve demokratik kamuoyu, Şemdinli'yi unutturmayacaklarını bir kez daha ilan ettiler. Suçüstü yakalanan faşist sömürgeciliğin bütün engellemelerine rağmen, Şemdinli-Yüksekova hattında hesap sorma isteği ve iradesi yükseltildi.

Türkiye cephesinde Parti güçlerimizin ısrarları sonucunda bazı illerde eylem ve etkinlikler bir şekilde devam ediyor. Kuşkusuz ilk günlerdeki kadar yoğun değil bu eylemler. Ülkemizde ise Şemdinli serhildanı büyük bir coşku yaratsa da, sürekli bir kitle eyleminin konusu yapılamadı. Bizim bakımımızdan özellikle, Malatya, Antep, Dersim gibi alanlarda istediğimiz düzeyi tutturamadık. Çeşitli biçimlerdeki ısrar ve zorlamalarımıza rağmen, belirli bir aşamadan sonra, sokağa çıkmak isteyen güçler, neredeyse kalmadı. Kendi güçlerimizin yönelimleri ise sınırlı kaldı. Ne var ki, çok uygun bir olanak olan Şemdinli'deki suçüstü eylemi, yurtsever güçlerce yeterince değerlendirilemedi. Birçok kentte hareketler birkaç etkinlikle sınırlı kaldı. Kürt başkenti Amed, böylesi bir olanağı hakkıyla değerlendiremediği gibi, rolünü oynayıp, suçüstü yakalanan sömürgecilikten hesap sormanın merkezi de olamadı.

An'ı Yakalamak, Hız ve İrade

Şemdinli serhildanı sosyalist yurtseverlere kendi pozisyonlarını bir kez daha gözden geçirme-sınama olanağı sundu. Muazzam bir dalga halinde sömürgeciliğin üzerine yönelen Şemdinli-Yüksekova serhildanın enerjisi ile bizim gerçekliğimiz arasındaki eşitsiz ilişki ve olanak yetmezliği bir kez daha önümüze çıktı. Böylesi anlarda yüksek bir feda ruhu, tam bir kararlılık ve adanmış devrimcilikle ortaya çıkmak, hiçbir olanaksızlığa, yetmezliğe takılmadan, hareketle doğrudan ilişkilenmek başlıca eylem tarzımız olmak zorundaydı. Peki, bu ne kadar oldu? Sosyalist yurtseverler olarak, Şemdinli serhildanını bir ayna gibi, kendimize bir bakmak için değerlendirebiliriz.

Şemdinli serhildanı, yıllardır bölgede terör estiren kontrgerilla devletinin suçüstü yakalanmasıydı. Biz de yürütegeldiğimiz bütün propaganda faaliyetinde, sömürgeciliğin bu niteliğini halkımıza anlatıyor, hesap sormak için sokaklara çıkmaları gerektiğini söylüyorduk. İşte, Şemdinli'de şehitler pahasına, kontrgerilla devletine suçüstü yapılmış, katiller yakalanmıştı. Böyle bir durumda, doğal olan, olayı öğrenir öğrenmez, hemen sokaklara çıkmak, halkımızı hesap sormaya çağırmak değil midir? Doğru olan, şimdiye kadar bizi bulunduğumuz noktadan ileriye taşıyan tam da bu tarzdır. Kuşkusuz bu durumlarda bir yandan öncü hareketlerle sürece bağımsız güçlerle müdahale edilirken, diğer taraftan çeşitli çevrelerle ortak tutumlar geliştirmenin olanakları zorlanabilir. Ne var ki, bizde öne çıkan, ortaklaştırma adına, güçlerimizin fiilen öncü rolünden geriye düşmesi olmuştur. Doğrudur, birçok alanda ortaklaştırmaların öncülüğü bize aittir ama bizim kast ettiğimiz, sınırlı kuvvete rağmen, bağımsız iş yapabilmenin "an"da daha özel bir rol oynadığı gerçeğidir. Partimizin farkı buralarda aranmalıdır. Bu perspektiften baktığımızda ve somut eylem takvimini incelediğimizde, güçlerimizin olması gerekenin gerisinde bir tutum takındıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

Böylesi fırsatlar her zaman ortaya çıkmaz. Şemdinli devrim ateşinin yeniden harlanmasına hizmet eden bir rüzgâr gibi, tutuşturucu bir rol oynadı. Üstü küllenen ateşler yeniden harlandı. Biz kendimize ve çalışmalarımıza, bunu bir yangına dönüştürmek gibi bir görüş açısına sahip olup olmadığımız noktasından bakmalıyız. Olanaksızlıklarımız, güçlerimizin sınırlılığı, mali sorunlar, önceden planlanmış işler, sağlık durumlarımız, toplantılarımız ve bilumum gerekçeler bu bakış açısına göre şekillendi mi şekillenmedi mi? Bütün mesele budur. Şemdinli-Yüksekova serhildanı muazzam bir olanaktı. Bunu tartışmıyoruz. Mesele bu olanağı, sosyalist yurtsever görüş açısıyla nasıl ve hangi biçimlerde değerlendirdiğimizdir. "İşte, ateşler yandı. Şimdi, bu ateşi harlamak için, bütün güç ve olanaklarımızla çalışmalıyız" deyip demediğimiz, kendimizi, işlerimizi buna göre planlayıp planlamadığımız, ardından bir hareket yaratmaya ya da var olana katılmaya çalışıp çalışmadığımızdır asıl mesele. Gerisi pratiktir zaten. Kaydedici olmak, analizler yapıp, adeta yerinde oturmak partimizin tarzı değildir.

Parti güçlerimizin ortaklaştırma çabasıyla bir araya gelen çeşitli çevreler, Dersim, Malatya, Erzincan, Sivas ve kısmen de Antep'te ortak açıklama, meşaleli eylem, oturma eylemi gibi biçimleri kullanarak sürece müdahale ettiler. Van'da ve Amed'de yapılan eylemlere katılım gösterildi. Yasak savma kabilinden biçimler önerenlere, eylemi sınırlı bir zamana sıkıştırmak isteyenlere karşı belli bir mücadele yürütmemize rağmen, bu alanlardaki eylemler ne yazık ki, kısa sürede sona erdi. Kiminde sürgün-soruşturma tehtidi, kiminde faşist devlet baskısı, kiminde de kendi güçlerimizin sınırlılığı gerekçe oldu.

Elazığ'da DYP'li belediyeye ait bir aracın yakılması, Malatya'da molotoflu yol kesme ve yazılama eylemleri, Antep'te pankart ve yazılamalar bu süreçte öne çıkan illegal faaliyetlerimizden bazıları oldu. Daha sonraki günlerde, (....) ve Antep'te yapılan bombalama eylemleri de partimizin soruna bütün mücadele araç ve yöntemlerini kullanarak müdahale etme isteğinin bir göstergesiydi.

An'ı yakalamak, an'a yanıt olmak bakımından ele aldığımızda bütün çalışmalarımız için "hız" ihtiyacına dikkat çekmek gerektiği açıktır. Kuşkusuz "hız"lı olmak için bir dizi faktör söz konusudur. En başta geleni, böylesi durumlar için, "kafa açıklığına sahip olmak"sa, diğeri, böylesi anları gözeten bir "hazırlık düzeyidir." Parti güçlerimiz her iki bakımdan da kendilerine ve çalışmalarına bakmalıdırlar.

Gündemleri düzenli takip eden, olaylardan ve gelişmelerden devrim lehine sonuçlar çıkarmaya çalışan bir parti tarzımız var. Bu tarzı içselleştirmek için, öncelikle "öncülük bilinci", "önderlik ihtiyacı" ekseninin bir an bile unutulmaması gerekiyor. Biz, meseleleri yorumlayan değil, ondan sömürgeci rejime karşı eylemsel sonuçlar çıkaran bir tarza sahip olmalıyız. Bunun için, güncel gelişmeler, politik görevlerimizi tespit etmenin başlıca kaynağı olmalıdır. Bu gelişmeler, toplantılara konu olmalı, kolektif tartışmalarla "nasıl müdahale ederiz" görüş açısıyla hareket edilmelidir.

Hazırlık, mücadelenin araç ve biçimleriyle doğrudan ilgili bir kavramdır. Eğer, "Şemdinli ateşini bütün bir Kürdistan'a yaymak gerekiyor" denilmişse ve sizin elinizde bir şişe molotof bile yoksa böylesi anlar için hiçbir hazırlığınız yok demektir. Ya da, "faşist karargahları onlara dar edelim" çağrısının alanlarımızda somut bir karşılığı olmazsa, istihbarat, teçhizat, donanım vb. bakımlardan birimlerimiz örgütlenmemişse, görüş açımızda devrimi hazırlama noktasında bir zaaf olduğu rahatlıkla söylenebilir. Şemdinli aynasından bakıldığında, bu cephede mütevazı bazı adımlarımızın olduğu, güçlerimizin bu adımları atmada belirli bir kararlılık içinde oldukları rahatlıkla söylenebilir. Ne var ki, bu konuda kat etmemiz gereken mesafe ve ulaşmamız gereken düzey oldukça fazladır. Bu, sadece ve sadece daha iradi olma, daha girişken davranma ve partiyi bu alanda da yükseltme görevine işaret eder. Başka bir şeye değil.

Şemdinli özgülünde güçlerimizin "hız"lı davranması için, durumun ayan beyanlığının dışında daha somut bir neden de, Parti Merkez Komitemizin Şemdinli'deki suçüstünden bir gün sonra yayınladığı somut bir çağrı ve talimatı içeren açıklamasıdır. "Merkez Komitesi açıklama yapmış" gibi bir görüş alışverişi yapmak değil, o çağrıyı hızla eyleme dönüştürme iradesi gösterebilmektir partililerin görevi. Bu bakımdan, parti güçlerimiz birçok kentte çağrıya uygun adımlar atmış olmasına rağmen, ortaklaştırma çabalarına fazlasıyla takılmak nedeniyle kimi kentlerde, çağrı ancak günler sonra hayata geçebilmiştir. Bu alanlardan bir kısmı da ülkemiz kentleridir. Yoldaşlarımız bir de bu bakımdan ele almalıdır eylemlerini. Böylesi çağrılar açık talimatlardır ve bütün partililer için bağlayıcıdır. Gereğini yapmak için hiçbir engel ve olanaksızlık gerekçe gösterilmemelidir.

Şemdinli Devrim Selamıdır!

Şemdinli aynasına yansıyan Kürdistan devriminin kızıl ateşiydi. Bir magma gibi, bütün umutsuzlukları eritip, buharlaştıracak kadar güçlü bir enerji verdi. Yurtsever Şemzinan-Gever halkının eylemi, devrim umudunun yeniden ve daha büyük bir kararlılıkla kendini dayattığında, özgür bir ülke, onurlu yaşam mücadelesi yürütenlerin gözlerindeki ışığın nasıl da parladığını gösterdi. Partimizin Kürdistan devriminden yana iyimserliğinin haklı bir temeli olduğu yeniden görüldü. Parti güçlerimizin Kürdistan devrimini anlama, ona katılma ve önderliğine yürüme iradesini çelikleştirme görevinin bu nedenle bilinçleri yönetmesi gerektiği bir kez daha açığa çıktı. Çalışmak, emek vermek ve her türlü bedeli ödemekten çekinmeyen bir pratikte somutlaşan Parti tarzının, Kürdistan topraklarında mutlaka bir karşılık bulacağını gösterdi Şemzinan-Gever serhildanı. Bir de, bu yüzden Yaşasın Şemdinli-Yüksekova Direnişimiz- Her bijî Serhildana Şemzînan » Gever!