AKP'nin demokratik görünen yüzüne bir bakış
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Bu kısa bakış burjuva Türk devletinin ve AKP hükümetinin demokrasi anlayışının gerçek yüzünü görmek için yetiyor. AKP'nin ‘demokrasi çabası' yalnızca iktidar alanını genişletmeye hizmet ediyor.

 

01 Kasım 2010 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 99 

AKP Hükümeti kendi halkına olduğu gibi Ortadoğu halkına ve dünya kamuoyuna kendisini demokratik ve reformcu tanıtmaya devam ediyor. 'Kürt açılımı', 12 Eylül referandumu ile onaylanan anayasa değişimi, hukuk'un bağımsızlığı, basın özgürlüğü ve darbecilerle hesaplaşma bu çabaların bir parçasıdır. Türkiye gerçekliğine bir bakış ise AKP'nin sözde demokrasisinin emekçilerin ve Kürt halkının hak ve özgürlüklerinde bir artış sağlamadığını açıkça gösteriyor.
Polis kurşunu ile katledilen Kürt öğrenci Şerzan Kurt'ta olduğu gibi sivil faşist ve polisler işbirliğinde ki sokak katliamları hala gündemde. Sayısızca Asker bilinmeyen nedenlerden dolayı ordu evlerinde ölüyorlar, resmi açıklamalara göre ya 'talihsizce yataktan düşüyorlar' ya da kendilerini sırtından vuruyorlar. Bu olaylar tüm çıplaklığıyla Ordu içinde hala hâkim olan durumun gösteriyor.
Cezaevlerinde insan hakları ihlalleri ve işkence durmaksızın sürüyor. Örneğin Ender Bulhaz Aktürk'de olduğu gibi; gözaltında sayısızca işkence yöntemlerinin yanı sıra Guantanamo'da uygulanan ‘su işkencesine' (waterboarding) maruz kalmıştır. Ölüm cezası resmi olarak kaldırılmış olsa da hasta tutsakların maruz kaldığı uygulamalar aynı kapıya çıkmaktadır. Tıbbi tedavinin kabul edilmemesi ve serbest bırakılmak için gerekli olan doktor raporlarının verilmemesiyle ölümcül hasta olan tutsaklar hücrelerinde bilinçli ölüme terk ediliyorlar.
Basın özgürlüğüne gelirsek Türkiye en çok tutuklu gazeteci ve muhabirlerin olduğu ülkelerdendir. Bir ‘Sınır Tanımayan Gazeteciler' tarafından hazırlanan dünyada basın özgürlüğü listesine göre Türkiye 175 ülkeden 122'ci sırada yer alıyor. Geçen sene ile kıyasladığımızda 20 sıra gerilemiş oluyor. BDP milletvekili Akın Birdal'a göre 2009 yılında 10 gazete 27 kez, 7 dergi 15 kez yasaklanmış ve bir televizyon kanalının yayını 2 kez durdurulmuştur. Sırf bu yıl içinde 16 Yayın kuruluşunun ofisi aranmış ve Fırat Haber Ajansı'nın haberine göre Türkiye'de 700 internet sitesi yasaklanmıştır. Bunlar AKP hükümetinin ‘demokratik önlem' altında saklanan gerçeğidir.
Aynı zamanda özellikle Kürt halkına karşı politik saldırganlık imha ve inkâr geleneğinde sürdürülüyor. 18 Ekim'de Amed'de 152 Kürt siyasetçinin ve insan hakkı savunucularının yargılandığı politik bir davaya başlanıldı. Tanındık bir senaryo ile başbaşayız; Kürt halkının özgürlüğü ve hakları için mücadele eden her kimse terörizm ile suçlanır ve PKK üyeliğinden ya da yardım ve yataklıktan yargılanır. ‘KCK davası' olarak adlandırdıkları dava istisna değildir. Ama Kürt halkının temsilcileri tüm haksızlıklara rağmen haklı taleplerinin arkasında durarak anadilde savunma isteğini ellerinden aldırmıyorlar. Bu hak onlara mahkemece verilmese de, toplamında 5000 yıl ceza istenen 152 sanık mahkeme heyetinin sorularına Kürtçe cevap veriyorlar. Bu örnek Türk burjuva devletinin zihniyetini gösteriyor; Kürtçeye sadece devletin Kürt televizyon kanalında müsaade ediliyor ve toplumun herhangi başka yerinde değil.
Kürt Halkı ve onun politik temsilcileri devamlı barış önerileri sundu ama kardeşçe uzatılan el hep havada kaldı. 19 Ekim 2009'da Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla Kandil ve Maxmur'dan yola çıkan 34 kişilik barış grubu Türkiye'ye gelirken dahi. Kürt halkı onları yüz binler olarak heyecanlı bir şekilde karşılarken sömürgeci faşist rejim barış elçilerini gözaltına aldı ve davaları hala sürüyor. Başsavcının 15 yıl tutukluluk talebi barış teklifine verilen cevaptır.
Politik baskının yanı sıra kirli savaşta sürdürülüyor. HPG'nin Ekim 2010'da açıkladığı savaş bilançosuna göre; Gerilla ateşkes ilan etmesine rağmen Türk ordusu bir ay içerisinde 32 operasyon ve ağır silahlar eşliğinde 30 saldırı gerçekleştirdi. 13 Ağustos'ta başlayan ve 31 Ekim'e kadar ki ateşkes sürecinde sömürgeci faşist rejim 82 kara harekâtı operasyonu, ağır silahlar eşliğinde 128 saldırı gerçekleştirdi ve 29 Gerilla savaşçısını katletti. Kürt özgürlük mücadelesinin demokratik ve ulusal taleplerini ciddiye almaktansa baskı tedbirleri çoğaltılıyor. Yalnızca 13.08-30.09 tarihleri arasında polis en asgari sayılara göre ev baskınlarında 610 kişi tutuklandı ve bu eğilim durmaksızın sürdürülüyor. PKK ateşkesi 2011 seçimlerine kadar uzatmasına rağmen, hemen kararın açıklanmasının ardından yeniden Kuzey ve Güney Kürdistan'da pek çok köy bombalandı ve nişangâhta köydeki sivillerinde olduğu hava ve kara operasyonları sürdürülüyor.
Bu kısa bakış burjuva Türk devletinin ve AKP hükümetinin demokrasi anlayışının gerçek yüzünü görmek için yetiyor. AKP'nin ‘demokrasi çabası' yalnızca iktidar alanını genişletmeye hizmet ediyor. Bu Türkiye ve Kürdistan halkının çıkarına olmayan burjuvazi içerisindeki iktidar savaşıdır. Demokrasi yalanının ömrü gittikçe kısalıyor ve gerçek durum tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. İşçi sınıfı, emekçiler, Kürt halkı ve tüm ezilenler günden güne AKP rejim partisinin gerçek yüzünü daha açık bir şekilde görüyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

AKP'nin demokratik görünen yüzüne bir bakış
fc Share on Twitter
 

Bu kısa bakış burjuva Türk devletinin ve AKP hükümetinin demokrasi anlayışının gerçek yüzünü görmek için yetiyor. AKP'nin ‘demokrasi çabası' yalnızca iktidar alanını genişletmeye hizmet ediyor.

 

01 Kasım 2010 /Enternasyonal Bülten/ Sayı: 99 

AKP Hükümeti kendi halkına olduğu gibi Ortadoğu halkına ve dünya kamuoyuna kendisini demokratik ve reformcu tanıtmaya devam ediyor. 'Kürt açılımı', 12 Eylül referandumu ile onaylanan anayasa değişimi, hukuk'un bağımsızlığı, basın özgürlüğü ve darbecilerle hesaplaşma bu çabaların bir parçasıdır. Türkiye gerçekliğine bir bakış ise AKP'nin sözde demokrasisinin emekçilerin ve Kürt halkının hak ve özgürlüklerinde bir artış sağlamadığını açıkça gösteriyor.
Polis kurşunu ile katledilen Kürt öğrenci Şerzan Kurt'ta olduğu gibi sivil faşist ve polisler işbirliğinde ki sokak katliamları hala gündemde. Sayısızca Asker bilinmeyen nedenlerden dolayı ordu evlerinde ölüyorlar, resmi açıklamalara göre ya 'talihsizce yataktan düşüyorlar' ya da kendilerini sırtından vuruyorlar. Bu olaylar tüm çıplaklığıyla Ordu içinde hala hâkim olan durumun gösteriyor.
Cezaevlerinde insan hakları ihlalleri ve işkence durmaksızın sürüyor. Örneğin Ender Bulhaz Aktürk'de olduğu gibi; gözaltında sayısızca işkence yöntemlerinin yanı sıra Guantanamo'da uygulanan ‘su işkencesine' (waterboarding) maruz kalmıştır. Ölüm cezası resmi olarak kaldırılmış olsa da hasta tutsakların maruz kaldığı uygulamalar aynı kapıya çıkmaktadır. Tıbbi tedavinin kabul edilmemesi ve serbest bırakılmak için gerekli olan doktor raporlarının verilmemesiyle ölümcül hasta olan tutsaklar hücrelerinde bilinçli ölüme terk ediliyorlar.
Basın özgürlüğüne gelirsek Türkiye en çok tutuklu gazeteci ve muhabirlerin olduğu ülkelerdendir. Bir ‘Sınır Tanımayan Gazeteciler' tarafından hazırlanan dünyada basın özgürlüğü listesine göre Türkiye 175 ülkeden 122'ci sırada yer alıyor. Geçen sene ile kıyasladığımızda 20 sıra gerilemiş oluyor. BDP milletvekili Akın Birdal'a göre 2009 yılında 10 gazete 27 kez, 7 dergi 15 kez yasaklanmış ve bir televizyon kanalının yayını 2 kez durdurulmuştur. Sırf bu yıl içinde 16 Yayın kuruluşunun ofisi aranmış ve Fırat Haber Ajansı'nın haberine göre Türkiye'de 700 internet sitesi yasaklanmıştır. Bunlar AKP hükümetinin ‘demokratik önlem' altında saklanan gerçeğidir.
Aynı zamanda özellikle Kürt halkına karşı politik saldırganlık imha ve inkâr geleneğinde sürdürülüyor. 18 Ekim'de Amed'de 152 Kürt siyasetçinin ve insan hakkı savunucularının yargılandığı politik bir davaya başlanıldı. Tanındık bir senaryo ile başbaşayız; Kürt halkının özgürlüğü ve hakları için mücadele eden her kimse terörizm ile suçlanır ve PKK üyeliğinden ya da yardım ve yataklıktan yargılanır. ‘KCK davası' olarak adlandırdıkları dava istisna değildir. Ama Kürt halkının temsilcileri tüm haksızlıklara rağmen haklı taleplerinin arkasında durarak anadilde savunma isteğini ellerinden aldırmıyorlar. Bu hak onlara mahkemece verilmese de, toplamında 5000 yıl ceza istenen 152 sanık mahkeme heyetinin sorularına Kürtçe cevap veriyorlar. Bu örnek Türk burjuva devletinin zihniyetini gösteriyor; Kürtçeye sadece devletin Kürt televizyon kanalında müsaade ediliyor ve toplumun herhangi başka yerinde değil.
Kürt Halkı ve onun politik temsilcileri devamlı barış önerileri sundu ama kardeşçe uzatılan el hep havada kaldı. 19 Ekim 2009'da Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla Kandil ve Maxmur'dan yola çıkan 34 kişilik barış grubu Türkiye'ye gelirken dahi. Kürt halkı onları yüz binler olarak heyecanlı bir şekilde karşılarken sömürgeci faşist rejim barış elçilerini gözaltına aldı ve davaları hala sürüyor. Başsavcının 15 yıl tutukluluk talebi barış teklifine verilen cevaptır.
Politik baskının yanı sıra kirli savaşta sürdürülüyor. HPG'nin Ekim 2010'da açıkladığı savaş bilançosuna göre; Gerilla ateşkes ilan etmesine rağmen Türk ordusu bir ay içerisinde 32 operasyon ve ağır silahlar eşliğinde 30 saldırı gerçekleştirdi. 13 Ağustos'ta başlayan ve 31 Ekim'e kadar ki ateşkes sürecinde sömürgeci faşist rejim 82 kara harekâtı operasyonu, ağır silahlar eşliğinde 128 saldırı gerçekleştirdi ve 29 Gerilla savaşçısını katletti. Kürt özgürlük mücadelesinin demokratik ve ulusal taleplerini ciddiye almaktansa baskı tedbirleri çoğaltılıyor. Yalnızca 13.08-30.09 tarihleri arasında polis en asgari sayılara göre ev baskınlarında 610 kişi tutuklandı ve bu eğilim durmaksızın sürdürülüyor. PKK ateşkesi 2011 seçimlerine kadar uzatmasına rağmen, hemen kararın açıklanmasının ardından yeniden Kuzey ve Güney Kürdistan'da pek çok köy bombalandı ve nişangâhta köydeki sivillerinde olduğu hava ve kara operasyonları sürdürülüyor.
Bu kısa bakış burjuva Türk devletinin ve AKP hükümetinin demokrasi anlayışının gerçek yüzünü görmek için yetiyor. AKP'nin ‘demokrasi çabası' yalnızca iktidar alanını genişletmeye hizmet ediyor. Bu Türkiye ve Kürdistan halkının çıkarına olmayan burjuvazi içerisindeki iktidar savaşıdır. Demokrasi yalanının ömrü gittikçe kısalıyor ve gerçek durum tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. İşçi sınıfı, emekçiler, Kürt halkı ve tüm ezilenler günden güne AKP rejim partisinin gerçek yüzünü daha açık bir şekilde görüyor.