Faşist rejimin kürt demokratik özgürlük hareketini tasfiye ısrarı
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Yeni dönemde, Ortadoğu halklarının da gücünü arkasına alacak Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasındaki devrimci parti ve örgütler ve Kürt özgürlük hareketi, bugün mayalanma sürecinde olan birleşik devrimci savaşımı geliştirmenin koşulları, zemini ve olanaklarına daha çok sahiptirler.

 

01 Mart 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 102

 

Türk burjuva devleti ve hükümetinin İmralı cezaevinde bulunan PKK ve Kürt ulusal önderi A. Öcalan'la görüşmeler yaptığını açıklaması ve PKK gerilla güçlerinden eylemsizlik istemesi üzerine, KCK 13 Ağustos tarihinden itibaren bazı öncelikli adımlara bağlı olarak eylemsizlik süreci ilan etti.
Yürütülen görüşmelerin bir "müzakere sürecine evrilmesi ve sürecin kalıcı bir ateşkese dönüşmesi" için öngörülen öncelikli adımlar şunlardı: 1) Kürdistan'da askeri ve siyasi operasyonların durdurulması, 2) İçinde seçilmiş belediye başkanları ve yerel yöneticilerin de bulunduğu Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması, 3) PKK önderi A.Öcalan'ın görüşme sürecine aktif katılması için "önünün açılması" ve görüşmelerin müzakere düzeyine çıkarılması, 4) Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonlarının kurulması, 5) Kürt halk iradesinin Meclise yansıtılmasını engelleyen %10 seçim barajının düşürülmesi...
Aradan geçen yaklaşık altı buçuk aylık süreçte AKP hükümeti, barışçı zemin ve ortamı zamana yayarak çözümsüzlük ve belirsizlik biçiminde tüketme yolunu tuttu. Eylemsizlik sürecini, Demokratik Kürt Özgürlük Hareketini oyalamak, çürütmek, güçten düşürmek ve tasfiye etmek yönünde kullandığını/kullanacağını bir kez daha gösterdi.
Bir yandan A.Öcalan'la görüşmeler sürdürürken diğer yandan öngörülen ve gerçekleşmesi muhtemel öncelikli adımları atmak bir yana, 50 bin kişilik özel ordu hazırlığı ve yine sınır güvenliği ordusunun oluşturulması planları, ABD ve AB emperyalistleriyle diplomatik görüşme trafiğinin yoğunlaşması, bölgenin diğer sömürgeci güçler ve G. Kürdistan yönetimi ile yaptıkları çeşitli birleşimli toplantı ve pazarlıklar, daha önce Kürt halkına karşı savaştırılan kontracı politik İslamcı Türk Hizbullah örgütü mensuplarının cezaevlerinden serbest bırakılması, PSK eski başkanı Kemal Burkay'ın burjuva medyada PKK ve Kürt ulusal savaşımı karşıtı konuşturulması ve yine tanınmış Kürt müzisyen Ş. Perver'in AKP hükümet mensuplarıyla görüşmeler yapması ve yapmış olduğu açıklamalar, sömürgeci rejimin siyasi ve askeri anlamda tasfiyeci politika ve planlar içinde olduğunun ciddi işaretlerini vermiştir.
Seçim sürecine giren AKP hükümeti, oy kaygılarıyla Cumartesi annelerinin Başbakan Erdoğan'la görüşmesinden sonra mecliste göstermelik bir komisyon kurulmasını öngördü. Ancak Kürdistan ve Türkiye'nin başka bölgelerinde toplu mezarların ortaya çıkması karşısında büyük bir pişkinlikle tam bir sessizlik ve ilgisizlik içinde olmayı sürdürdü.
Almanya'da, göçmen Türk vatandaşlarının öncelikli dil eğitiminin anadil Türkçe olması gerektiğini açıklayan Türk başbakanı Erdoğan, AKP hükümeti ve diğer düzen partileri, Kürtçe eğitim ya da "iki dilli eğitim" talebi karşısında "Tek dil, tek ulus, tek devlet" ırkçı teranesini sürdürdü; burjuva mahkemeler, KCK davasında Kürtçe savunma hakkına izin vermedi.
Çözümsüzlük ve belirsizliğin dayatıldığı koşullarda öngörülen "devrimci halk savaşı" taktiğinin bir parçası olan serhildanları engellemek için siyasi operasyonlara devam edildi. Ve binlerce Kürt siyasetçi, aylarca yıllarca cezaevlerinde tutulmaktadır.
A.Öcalan üzerindeki tecrit uygulamaları devam etmekte; devletle yapılan görüşmeler bir müzakere düzeyine çıkarılmamaktadır.
Tarihte Kürt ulusu, Ermeni, Rum, Laz, Çerkez ve diğer azınlıklara karşı işlenen devlet suçlarına, Kürdistan'da ortaya çıkarılan onlarca toplu mezar gerçeğine rağmen "ileri demokrasi" ya da "Ortadoğu Modeli" olarak ileri sürülen TC devleti, kendi tarihsel gerçekliğiyle yüzleşmekten; Adalet Ve Hakikatleri Araştırma Komisyonunu kurmaktan ısrarla kaçınmaktadır.
Türkiye'de ilerici muhalefetin ve Kürt halkının iradesinin meclise yansımasını engellemek için yüzde 10 barajı düşürülmemektedir.
Eylül 2010 tarihinde, Haziran 2011 genel seçimlerine kadar eylemsizlik kararı alan KCK, sömürgeci rejimin tasfiyeci politikasına karşı eylemsizlik sürecini sona erdirmek zorunda kaldığını açıklamıştır.
KCK, "Eylemsizlik sürecinin bitmesinden AKP hükümetinin sorumlu olduğunu" açıklamakta, Türkiye'de devrimci, ilerici ve demokratik güçleri "Kürt halkının haklarının anayasal güvenceye kavuşturulması temelinde ortak vatan, demokratik ulus ekseninde her iki halkın eşit-özgür ve barış içinde yaşaması için mücadelesini yükseltmeye" çağırmaktadır.
Kürt özgürlük hareketinin, müzakere sürecinin yürütülmesi için ulusal ve demokratik taleplerini en geri düzeye çekmesi, sömürgeci faşist rejimin geleneksel inkar, imha ve tasfiyeci politikalardan ayrılmasını getirmemiştir. Aksine Kürtçe eğitim, KCK tutuklamalarına son verilmesi ve demokratik özerklik gibi taleplere siyasi saldırılarla yanıt vermiştir.
Tunus, Mısır ve Libya'da görüldüğü gibi, halkların aşağıdan uyanışı ve eylemi karşısında hiç bir faşist ve gerici güç duramaz. Ve siyasal iktidarları değişime ve tavizler vermeye zorlayan da devrimsel süreçlerin bu yaptırımcı ve baskıcı kuşatmalarıdır. Kuzey Kürdistan'da Kürt halkı ve PKK, çeyrek asırlık gerilla mücadelesi ve 2011 şubat ayında görüldüğü gibi büyük bir katılımla ve devrimci militan bir çizgide gerçekleştirdiği serhildanlarla Türkiye'de çok hükümetler düşürdü, çok partilerin tasfiye olmasını sağladı. Milyonlarca Kürt, siyasal ve örgütsel bilinç düzeyi ile bugün kazandığı mevziler, yaşadığı özgürlük ortamı ve mutluluğuyla savaşımı devam ettirmenin büyük iradesi ve güveni içindedir.
Yeni dönemde, Ortadoğu halklarının da gücünü arkasına alacak Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasındaki devrimci parti ve örgütler ve Kürt özgürlük hareketi, bugün mayalanma sürecinde olan birleşik devrimci savaşımı geliştirmenin koşulları, zemini ve olanaklarına daha çok sahiptirler.
Sömürgeci faşist rejimi, Kürt sorununda çözüme zorlayacak olan da devrimci savaşımın bu devrimci çözüm yoludur. Bu devrimci irade ve savaşımın zoru, rejimin tarihsel ve geleneksel politikalarını yerle bir edecek, Türkiye'deki ulus ve dillerin tam hak eşitliği yolunu açacaktır.


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Faşist rejimin kürt demokratik özgürlük hareketini tasfiye ısrarı
fc Share on Twitter
 

Yeni dönemde, Ortadoğu halklarının da gücünü arkasına alacak Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasındaki devrimci parti ve örgütler ve Kürt özgürlük hareketi, bugün mayalanma sürecinde olan birleşik devrimci savaşımı geliştirmenin koşulları, zemini ve olanaklarına daha çok sahiptirler.

 

01 Mart 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 102

 

Türk burjuva devleti ve hükümetinin İmralı cezaevinde bulunan PKK ve Kürt ulusal önderi A. Öcalan'la görüşmeler yaptığını açıklaması ve PKK gerilla güçlerinden eylemsizlik istemesi üzerine, KCK 13 Ağustos tarihinden itibaren bazı öncelikli adımlara bağlı olarak eylemsizlik süreci ilan etti.
Yürütülen görüşmelerin bir "müzakere sürecine evrilmesi ve sürecin kalıcı bir ateşkese dönüşmesi" için öngörülen öncelikli adımlar şunlardı: 1) Kürdistan'da askeri ve siyasi operasyonların durdurulması, 2) İçinde seçilmiş belediye başkanları ve yerel yöneticilerin de bulunduğu Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması, 3) PKK önderi A.Öcalan'ın görüşme sürecine aktif katılması için "önünün açılması" ve görüşmelerin müzakere düzeyine çıkarılması, 4) Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonlarının kurulması, 5) Kürt halk iradesinin Meclise yansıtılmasını engelleyen %10 seçim barajının düşürülmesi...
Aradan geçen yaklaşık altı buçuk aylık süreçte AKP hükümeti, barışçı zemin ve ortamı zamana yayarak çözümsüzlük ve belirsizlik biçiminde tüketme yolunu tuttu. Eylemsizlik sürecini, Demokratik Kürt Özgürlük Hareketini oyalamak, çürütmek, güçten düşürmek ve tasfiye etmek yönünde kullandığını/kullanacağını bir kez daha gösterdi.
Bir yandan A.Öcalan'la görüşmeler sürdürürken diğer yandan öngörülen ve gerçekleşmesi muhtemel öncelikli adımları atmak bir yana, 50 bin kişilik özel ordu hazırlığı ve yine sınır güvenliği ordusunun oluşturulması planları, ABD ve AB emperyalistleriyle diplomatik görüşme trafiğinin yoğunlaşması, bölgenin diğer sömürgeci güçler ve G. Kürdistan yönetimi ile yaptıkları çeşitli birleşimli toplantı ve pazarlıklar, daha önce Kürt halkına karşı savaştırılan kontracı politik İslamcı Türk Hizbullah örgütü mensuplarının cezaevlerinden serbest bırakılması, PSK eski başkanı Kemal Burkay'ın burjuva medyada PKK ve Kürt ulusal savaşımı karşıtı konuşturulması ve yine tanınmış Kürt müzisyen Ş. Perver'in AKP hükümet mensuplarıyla görüşmeler yapması ve yapmış olduğu açıklamalar, sömürgeci rejimin siyasi ve askeri anlamda tasfiyeci politika ve planlar içinde olduğunun ciddi işaretlerini vermiştir.
Seçim sürecine giren AKP hükümeti, oy kaygılarıyla Cumartesi annelerinin Başbakan Erdoğan'la görüşmesinden sonra mecliste göstermelik bir komisyon kurulmasını öngördü. Ancak Kürdistan ve Türkiye'nin başka bölgelerinde toplu mezarların ortaya çıkması karşısında büyük bir pişkinlikle tam bir sessizlik ve ilgisizlik içinde olmayı sürdürdü.
Almanya'da, göçmen Türk vatandaşlarının öncelikli dil eğitiminin anadil Türkçe olması gerektiğini açıklayan Türk başbakanı Erdoğan, AKP hükümeti ve diğer düzen partileri, Kürtçe eğitim ya da "iki dilli eğitim" talebi karşısında "Tek dil, tek ulus, tek devlet" ırkçı teranesini sürdürdü; burjuva mahkemeler, KCK davasında Kürtçe savunma hakkına izin vermedi.
Çözümsüzlük ve belirsizliğin dayatıldığı koşullarda öngörülen "devrimci halk savaşı" taktiğinin bir parçası olan serhildanları engellemek için siyasi operasyonlara devam edildi. Ve binlerce Kürt siyasetçi, aylarca yıllarca cezaevlerinde tutulmaktadır.
A.Öcalan üzerindeki tecrit uygulamaları devam etmekte; devletle yapılan görüşmeler bir müzakere düzeyine çıkarılmamaktadır.
Tarihte Kürt ulusu, Ermeni, Rum, Laz, Çerkez ve diğer azınlıklara karşı işlenen devlet suçlarına, Kürdistan'da ortaya çıkarılan onlarca toplu mezar gerçeğine rağmen "ileri demokrasi" ya da "Ortadoğu Modeli" olarak ileri sürülen TC devleti, kendi tarihsel gerçekliğiyle yüzleşmekten; Adalet Ve Hakikatleri Araştırma Komisyonunu kurmaktan ısrarla kaçınmaktadır.
Türkiye'de ilerici muhalefetin ve Kürt halkının iradesinin meclise yansımasını engellemek için yüzde 10 barajı düşürülmemektedir.
Eylül 2010 tarihinde, Haziran 2011 genel seçimlerine kadar eylemsizlik kararı alan KCK, sömürgeci rejimin tasfiyeci politikasına karşı eylemsizlik sürecini sona erdirmek zorunda kaldığını açıklamıştır.
KCK, "Eylemsizlik sürecinin bitmesinden AKP hükümetinin sorumlu olduğunu" açıklamakta, Türkiye'de devrimci, ilerici ve demokratik güçleri "Kürt halkının haklarının anayasal güvenceye kavuşturulması temelinde ortak vatan, demokratik ulus ekseninde her iki halkın eşit-özgür ve barış içinde yaşaması için mücadelesini yükseltmeye" çağırmaktadır.
Kürt özgürlük hareketinin, müzakere sürecinin yürütülmesi için ulusal ve demokratik taleplerini en geri düzeye çekmesi, sömürgeci faşist rejimin geleneksel inkar, imha ve tasfiyeci politikalardan ayrılmasını getirmemiştir. Aksine Kürtçe eğitim, KCK tutuklamalarına son verilmesi ve demokratik özerklik gibi taleplere siyasi saldırılarla yanıt vermiştir.
Tunus, Mısır ve Libya'da görüldüğü gibi, halkların aşağıdan uyanışı ve eylemi karşısında hiç bir faşist ve gerici güç duramaz. Ve siyasal iktidarları değişime ve tavizler vermeye zorlayan da devrimsel süreçlerin bu yaptırımcı ve baskıcı kuşatmalarıdır. Kuzey Kürdistan'da Kürt halkı ve PKK, çeyrek asırlık gerilla mücadelesi ve 2011 şubat ayında görüldüğü gibi büyük bir katılımla ve devrimci militan bir çizgide gerçekleştirdiği serhildanlarla Türkiye'de çok hükümetler düşürdü, çok partilerin tasfiye olmasını sağladı. Milyonlarca Kürt, siyasal ve örgütsel bilinç düzeyi ile bugün kazandığı mevziler, yaşadığı özgürlük ortamı ve mutluluğuyla savaşımı devam ettirmenin büyük iradesi ve güveni içindedir.
Yeni dönemde, Ortadoğu halklarının da gücünü arkasına alacak Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasındaki devrimci parti ve örgütler ve Kürt özgürlük hareketi, bugün mayalanma sürecinde olan birleşik devrimci savaşımı geliştirmenin koşulları, zemini ve olanaklarına daha çok sahiptirler.
Sömürgeci faşist rejimi, Kürt sorununda çözüme zorlayacak olan da devrimci savaşımın bu devrimci çözüm yoludur. Bu devrimci irade ve savaşımın zoru, rejimin tarihsel ve geleneksel politikalarını yerle bir edecek, Türkiye'deki ulus ve dillerin tam hak eşitliği yolunu açacaktır.