Özel timci Çarkın’dan devlet katliamları itirafları
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Çarkın'ın itirafları devrimci ve demokratik güçlerin, faşizmin darbe ve kirli savaş suçlarının yargılanmasına yönelik sürdürdüğü mücadele bakımından önemli veriler sürüyor. Ancak Gazi katliamından işkence davalarına, Susurluk Davası'ndan Ergenekon davalarına dek çok sayıda davanın, katliamların gerçek sorumluları yargılanmadan geçiştirilmesi gerçeği göz önünde bulundurulursa, bu itirafların gereken karşılığı bulması için de ısrarlı, yaygın ve hukuki mücadeleyle sınırlı kalmayan sokak hattında bir mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor.

 

01 Nisan 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 103

 

Susurluk kazası ile birlikte adı duyulan eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın'ın son günlerde yaptığı itiraflar, Türk burjuva devletinin devrimcilere, komünistlere ve Kürt yurtseverlerine karşı giriştiği katliam ve kirli savaş suçlarını gözler önüne serdi.
Çarkın 21 Mart günü İstanbul'da düzenlenen Newroz mitingine katılırken, aynı günlerde çeşitli televizyon ve gazetelere konuşarak çarpıcı itiraflarda bulundu.
49 yaşındaki Ayhan Çarkın, en fazla operasyona katılan özel timci olarak biliniyor. 1986 yılından itibaren 19 yıl boyunca özel harekat dairesinde çalışan Çarkın, 1986'da Kürdistan'a giden 320 kişilik özel kirli savaş ekibinin içindeydi. 1990'lı yıllarda İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde çalışmaya başlayan Çarkın, bu dönemde gerçekleşen Çiftehavuzlar, Perpa ve Bahçelievler gibi devrimcilere yönelik katliamların tümünde yer aldı.
Özel harekat biriminde çalıştığı süre boyunca "öldürdüğü insanların çetelesini tutmadığını", yaklaşık 1000 kişiyi öldürmüş olabileceğini söyleyen Çarkın'ın itiraflarından bazıları şunlar:
"Ben 1986'da Güneydoğu'ya ilk gönderilen 320 kişilik Özel Harekat grubu içindeydim. 1990'a kadar bölgede kaldım. Hepimiz kana bulaşmıştık. Öyle korkunç şeyler yapıldı ki o halka. Gittiğimizde baktık adamın biri gelmiş, çoluğun çocuğun içinde adamın birini çırılçıplak soymuş. Milleti köy ortasında toplamış dayak atıyor. Bir Kürt'ü PKK'lı diye çırılçıplak soyan bir zihniyet nedir? Bunlar Atatürk'ün askeri olamaz. Bunun adı terörle mücadele değildi, bunun adı ihanetti. Ben bu halka (Kürtler) uçak kullanıldığını gördüm. Top kullanıyorsun, tank kullanıyorsun, mayınlar kullanıyorsun halkına karşı. Bu ateş hepimizi yakacak. B.. yedirdik bu millete. Tırnaklarını söktük, dilini yasakladık, biz bunu yaptık. Ama Kürt halkından rica ediyorum bizim bayrağımıza saygısızlık yapmayın, bu bayrağa en azından siz sahip çıkın. Bu bayrağın en çok Kürtlere ihtiyacı var. Kürt halkı bizim onurumuz, omurgamız, gururumuz. Bir özür dilememiz lazım Kürtlerden... Şimdi her tarafta toplu mezarlar çıkıyor. İster gerilla de ister terörist. Bu toplu mezarlar bu ülkenin ayıbıdır."
"Dehşet şeyler yaşandı o bölgede. 1986'da gittik oraya. Bir yıl sonra Mardin Ömerli'ye bağlı Pınarcık Köyü'nde bir katliam yaşandı. 16'sı çocuk 30 kişi katledilmişti. O köye gittim, kan barut kokusu vardı her tarafta. Pınarcık katliamını provokasyon amaçlı JİTEM'in oluşturduğu gruplar yaptı. Çoğu çocuk 30 insan. Bir çocuğun cansız bedeni kollarımdaydı (ağlıyor)... O insanları örgüt öldürmedi. Bu kanı döken başkasıydı. Başbağlar katliamı, Bilan kazası olayı, Jave köyleri...Aynı ekip yaptı bunları. Başbağlar katliamı kesinlikle Ergenekon zihniyeti ürünüdür."
"Hiçbir yere kaçmayacağım. Öcalan'ın önerdiği hakikatleri araştırma komisyonu açılsın, namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum gider her şeyi anlatırım. Benimle birlikte olanları, bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ediyorum."
("Sizin katıldığınız operasyonlarda yargısız infaz yapıldı mı?" sorusuna karşılık) "Yapıldı. Bu kan aktıysa devletin elinden aktı. Devletten habersiz kimse kan akıtabilir mi?"
"Ben İstanbul'daki her baskında vardım. Perpa baskınında bir kız öldü, infaz edildi. Ben silahlı çatışmadaydım o esnada. Orada başka bir Ayhan vardı, o vurdu kızı. Sabahat Karataş olayında (Çiftehavuzlar) ben vardım. İbrahim Şahin'in yanındaydım. Bahçelievler'deki çatışmada imzamı attım. 15 kişi ölmüştü orada. Hata yaptıysam bedelini ödemeye hazırım. Ama emri kim veriyorsa katil odur. Ben tiksindim bu olanlardan."
"Şimdi o dönem bize başkanlık yapan İbrahim Şahin'in şu anki halini görüyorum da çıldırıyorum. Adli Tıp'ta rapor peşinde. Hafıza kaybı yaşıyormuş. Biz onun odasına girmeden önce salavat getirirdik. Şimdi düştüğü duruma bakın! Beni kandıramazsın İbrahim Şahin. O alacağın deli raporunun arkasına sığınamazsın. Çünkü tüm cevaplar onda. Mehmet Ağar da çıksın hesabını versin."
Çarkın'ın itirafları, katliamcı Türk burjuva devletinin silahlı çatışma olarak lanse ettiği yargısız infazları, PKK'ye ya da başkaca devrimci örgütlere mal edilen JİTEM katliamlarını, buralarda eski içişleri bakanı Mehmet Ağar, eski özel harekat dairesi şefi İbrahim Şahin gibi devlet kadrolarının dolaysız rolünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Ergenekon operasyonları kapsamında bu tipten çok sayıda iddia burjuva medya da dahil olmak üzere kamuoyuna mal olmuştu. İçlerinde emekli generaller, emniyet müdürleri, MİT müsteşarları gibi kirli savaş şeflerinin de bulunduğu çok sayıda katliamcı devlet kadrosu burjuva medyaya "itiraflarda" bulunmuşlardı. Yine özel harekat polisi Oğuz Yorulmaz'ın annesi Nurhan Yorulmaz da şu açıklamalarda bulunmuştu: "Devlet tüm faili meçhul cinayetleri oğlum ve arkadaşlarına işletti. Ergenekon'da sadece paşalar değil siyasetçiler de var. Ben evladımı devlete memur verdim, çeteci vermedim. Ortalama 93-94 kişiyi öldürmüşler."
Çarkın'ın itirafları devrimci ve demokratik güçleri de harekete geçirdi. Ayhan Çarkın'ın yanı sıra eski içişleri bakanı Mehmet Ağar ve eski bakan Necdet Menzir'in da aralarında bulunduğu 138 kişi hakkında Beşiktaş Adliyesi'ne suç duyurusunda bulunuldu. Çağdaş Hukukçular Derneği, Bağcılar Operasyonu, Perpa İnfazı, Bahçelievler Operasyonu ve 12 Temmuz Operasyonu dahil 26 dosyanın yeniden açılmasını talep etti.
Çarkın 25 Mart gecesi itirafları kapsamında gözaltına alındı. "Adam öldürmek" suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edilen Çarkın, serbest bırakıldı.
Çarkın, daha önce Susurluk Davası ve Kumarhane kralı Ömer Lütfi Topal cinayeti dahil çeşitli davalardan yargılanmıştı. Devrimcilere yönelik katliam davalarının tümünden ceza almadan kurtulan Çarkın, Susurluk Davası nedeniyle 1997 yılında toplam 291 gün hapis yatmıştı. 2000 yılında ise bir başka çete davasından tutuklanmış, bir aylık hapsin ardından serbest bırakılmıştı. Çarkın hakkında çıkan davaların bir kısmı sürüyor, ancak birçoğu beraatla sonuçlanıyor ya da zaman aşımına uğruyor.
Çarkın, yakın döneme kadar aynı konularda suskunluğunu koruyor, "devlet içinde çeteler yok" diyordu. 2002 yılında "Ben yapmış olduğum hizmetlerle gurur duyuyorum. Tamam, polislikten ihraç oldum, attılar, ama umursamıyorum" diyen Çarkın, bugün aynı konulara ilişkin "Bu millete b.. yedirdiler. Kürtlerden özür dilenmeli. Hakikatleri araştırma komisyonu açılsın gider her şeyi anlatırım. Benimle birlikte olanları bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ediyorum" diyor. Çarkın'daki bu dönüşün nedeninin, pişmanlık mı, yoksa Kürt sorununda izlenmesi gereken yola ilişkin ayrılık içinde olan Türk sömürgeci faşist burjuvazisi içindeki klik çatışmaları ve planlamalar mı olduğu henüz açığa çıkmadı.
Çarkın'ın itirafları devrimci ve demokratik güçlerin, faşizmin darbe ve kirli savaş suçlarının yargılanmasına yönelik sürdürdüğü mücadele bakımından önemli veriler sürüyor. Ancak Gazi katliamından işkence davalarına, Susurluk Davası'ndan Ergenekon davalarına dek çok sayıda davanın, katliamların gerçek sorumluları yargılanmadan geçiştirilmesi gerçeği göz önünde bulundurulursa, bu itirafların gereken karşılığı bulması için de ısrarlı, yaygın ve hukuki mücadeleyle sınırlı kalmayan sokak hattında bir mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Özel timci Çarkın’dan devlet katliamları itirafları
fc Share on Twitter
 

Çarkın'ın itirafları devrimci ve demokratik güçlerin, faşizmin darbe ve kirli savaş suçlarının yargılanmasına yönelik sürdürdüğü mücadele bakımından önemli veriler sürüyor. Ancak Gazi katliamından işkence davalarına, Susurluk Davası'ndan Ergenekon davalarına dek çok sayıda davanın, katliamların gerçek sorumluları yargılanmadan geçiştirilmesi gerçeği göz önünde bulundurulursa, bu itirafların gereken karşılığı bulması için de ısrarlı, yaygın ve hukuki mücadeleyle sınırlı kalmayan sokak hattında bir mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor.

 

01 Nisan 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 103

 

Susurluk kazası ile birlikte adı duyulan eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın'ın son günlerde yaptığı itiraflar, Türk burjuva devletinin devrimcilere, komünistlere ve Kürt yurtseverlerine karşı giriştiği katliam ve kirli savaş suçlarını gözler önüne serdi.
Çarkın 21 Mart günü İstanbul'da düzenlenen Newroz mitingine katılırken, aynı günlerde çeşitli televizyon ve gazetelere konuşarak çarpıcı itiraflarda bulundu.
49 yaşındaki Ayhan Çarkın, en fazla operasyona katılan özel timci olarak biliniyor. 1986 yılından itibaren 19 yıl boyunca özel harekat dairesinde çalışan Çarkın, 1986'da Kürdistan'a giden 320 kişilik özel kirli savaş ekibinin içindeydi. 1990'lı yıllarda İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde çalışmaya başlayan Çarkın, bu dönemde gerçekleşen Çiftehavuzlar, Perpa ve Bahçelievler gibi devrimcilere yönelik katliamların tümünde yer aldı.
Özel harekat biriminde çalıştığı süre boyunca "öldürdüğü insanların çetelesini tutmadığını", yaklaşık 1000 kişiyi öldürmüş olabileceğini söyleyen Çarkın'ın itiraflarından bazıları şunlar:
"Ben 1986'da Güneydoğu'ya ilk gönderilen 320 kişilik Özel Harekat grubu içindeydim. 1990'a kadar bölgede kaldım. Hepimiz kana bulaşmıştık. Öyle korkunç şeyler yapıldı ki o halka. Gittiğimizde baktık adamın biri gelmiş, çoluğun çocuğun içinde adamın birini çırılçıplak soymuş. Milleti köy ortasında toplamış dayak atıyor. Bir Kürt'ü PKK'lı diye çırılçıplak soyan bir zihniyet nedir? Bunlar Atatürk'ün askeri olamaz. Bunun adı terörle mücadele değildi, bunun adı ihanetti. Ben bu halka (Kürtler) uçak kullanıldığını gördüm. Top kullanıyorsun, tank kullanıyorsun, mayınlar kullanıyorsun halkına karşı. Bu ateş hepimizi yakacak. B.. yedirdik bu millete. Tırnaklarını söktük, dilini yasakladık, biz bunu yaptık. Ama Kürt halkından rica ediyorum bizim bayrağımıza saygısızlık yapmayın, bu bayrağa en azından siz sahip çıkın. Bu bayrağın en çok Kürtlere ihtiyacı var. Kürt halkı bizim onurumuz, omurgamız, gururumuz. Bir özür dilememiz lazım Kürtlerden... Şimdi her tarafta toplu mezarlar çıkıyor. İster gerilla de ister terörist. Bu toplu mezarlar bu ülkenin ayıbıdır."
"Dehşet şeyler yaşandı o bölgede. 1986'da gittik oraya. Bir yıl sonra Mardin Ömerli'ye bağlı Pınarcık Köyü'nde bir katliam yaşandı. 16'sı çocuk 30 kişi katledilmişti. O köye gittim, kan barut kokusu vardı her tarafta. Pınarcık katliamını provokasyon amaçlı JİTEM'in oluşturduğu gruplar yaptı. Çoğu çocuk 30 insan. Bir çocuğun cansız bedeni kollarımdaydı (ağlıyor)... O insanları örgüt öldürmedi. Bu kanı döken başkasıydı. Başbağlar katliamı, Bilan kazası olayı, Jave köyleri...Aynı ekip yaptı bunları. Başbağlar katliamı kesinlikle Ergenekon zihniyeti ürünüdür."
"Hiçbir yere kaçmayacağım. Öcalan'ın önerdiği hakikatleri araştırma komisyonu açılsın, namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum gider her şeyi anlatırım. Benimle birlikte olanları, bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ediyorum."
("Sizin katıldığınız operasyonlarda yargısız infaz yapıldı mı?" sorusuna karşılık) "Yapıldı. Bu kan aktıysa devletin elinden aktı. Devletten habersiz kimse kan akıtabilir mi?"
"Ben İstanbul'daki her baskında vardım. Perpa baskınında bir kız öldü, infaz edildi. Ben silahlı çatışmadaydım o esnada. Orada başka bir Ayhan vardı, o vurdu kızı. Sabahat Karataş olayında (Çiftehavuzlar) ben vardım. İbrahim Şahin'in yanındaydım. Bahçelievler'deki çatışmada imzamı attım. 15 kişi ölmüştü orada. Hata yaptıysam bedelini ödemeye hazırım. Ama emri kim veriyorsa katil odur. Ben tiksindim bu olanlardan."
"Şimdi o dönem bize başkanlık yapan İbrahim Şahin'in şu anki halini görüyorum da çıldırıyorum. Adli Tıp'ta rapor peşinde. Hafıza kaybı yaşıyormuş. Biz onun odasına girmeden önce salavat getirirdik. Şimdi düştüğü duruma bakın! Beni kandıramazsın İbrahim Şahin. O alacağın deli raporunun arkasına sığınamazsın. Çünkü tüm cevaplar onda. Mehmet Ağar da çıksın hesabını versin."
Çarkın'ın itirafları, katliamcı Türk burjuva devletinin silahlı çatışma olarak lanse ettiği yargısız infazları, PKK'ye ya da başkaca devrimci örgütlere mal edilen JİTEM katliamlarını, buralarda eski içişleri bakanı Mehmet Ağar, eski özel harekat dairesi şefi İbrahim Şahin gibi devlet kadrolarının dolaysız rolünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Ergenekon operasyonları kapsamında bu tipten çok sayıda iddia burjuva medya da dahil olmak üzere kamuoyuna mal olmuştu. İçlerinde emekli generaller, emniyet müdürleri, MİT müsteşarları gibi kirli savaş şeflerinin de bulunduğu çok sayıda katliamcı devlet kadrosu burjuva medyaya "itiraflarda" bulunmuşlardı. Yine özel harekat polisi Oğuz Yorulmaz'ın annesi Nurhan Yorulmaz da şu açıklamalarda bulunmuştu: "Devlet tüm faili meçhul cinayetleri oğlum ve arkadaşlarına işletti. Ergenekon'da sadece paşalar değil siyasetçiler de var. Ben evladımı devlete memur verdim, çeteci vermedim. Ortalama 93-94 kişiyi öldürmüşler."
Çarkın'ın itirafları devrimci ve demokratik güçleri de harekete geçirdi. Ayhan Çarkın'ın yanı sıra eski içişleri bakanı Mehmet Ağar ve eski bakan Necdet Menzir'in da aralarında bulunduğu 138 kişi hakkında Beşiktaş Adliyesi'ne suç duyurusunda bulunuldu. Çağdaş Hukukçular Derneği, Bağcılar Operasyonu, Perpa İnfazı, Bahçelievler Operasyonu ve 12 Temmuz Operasyonu dahil 26 dosyanın yeniden açılmasını talep etti.
Çarkın 25 Mart gecesi itirafları kapsamında gözaltına alındı. "Adam öldürmek" suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edilen Çarkın, serbest bırakıldı.
Çarkın, daha önce Susurluk Davası ve Kumarhane kralı Ömer Lütfi Topal cinayeti dahil çeşitli davalardan yargılanmıştı. Devrimcilere yönelik katliam davalarının tümünden ceza almadan kurtulan Çarkın, Susurluk Davası nedeniyle 1997 yılında toplam 291 gün hapis yatmıştı. 2000 yılında ise bir başka çete davasından tutuklanmış, bir aylık hapsin ardından serbest bırakılmıştı. Çarkın hakkında çıkan davaların bir kısmı sürüyor, ancak birçoğu beraatla sonuçlanıyor ya da zaman aşımına uğruyor.
Çarkın, yakın döneme kadar aynı konularda suskunluğunu koruyor, "devlet içinde çeteler yok" diyordu. 2002 yılında "Ben yapmış olduğum hizmetlerle gurur duyuyorum. Tamam, polislikten ihraç oldum, attılar, ama umursamıyorum" diyen Çarkın, bugün aynı konulara ilişkin "Bu millete b.. yedirdiler. Kürtlerden özür dilenmeli. Hakikatleri araştırma komisyonu açılsın gider her şeyi anlatırım. Benimle birlikte olanları bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ediyorum" diyor. Çarkın'daki bu dönüşün nedeninin, pişmanlık mı, yoksa Kürt sorununda izlenmesi gereken yola ilişkin ayrılık içinde olan Türk sömürgeci faşist burjuvazisi içindeki klik çatışmaları ve planlamalar mı olduğu henüz açığa çıkmadı.
Çarkın'ın itirafları devrimci ve demokratik güçlerin, faşizmin darbe ve kirli savaş suçlarının yargılanmasına yönelik sürdürdüğü mücadele bakımından önemli veriler sürüyor. Ancak Gazi katliamından işkence davalarına, Susurluk Davası'ndan Ergenekon davalarına dek çok sayıda davanın, katliamların gerçek sorumluları yargılanmadan geçiştirilmesi gerçeği göz önünde bulundurulursa, bu itirafların gereken karşılığı bulması için de ısrarlı, yaygın ve hukuki mücadeleyle sınırlı kalmayan sokak hattında bir mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor.