Kuzey Afrika Ve Arap Yarımadasındaki Halk Ayaklanmaları Yol Gösteriyor
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

28 Nisan 2011 /Merkez Komite

 

Tunus'tan başlayıp Mısır'da doruğa ulaşan, gerici rejimlerle özdeşleşen kişi ve zümre sultalarını yıkan ve hükümetleri deviren halk isyanları, bütün bir bölgeye yayıldığı gibi, dünya çapında da önemli devrimci sonuçları mayalamaktadır. Halk hareketinin mevcut durumu, yeni bir yükselişin ve devrimsel sürecin ifadesi olarak önem kazanmaktadır.Zamandaş olarak 33 ülkede patlak veren açlık ayaklanmalarından, Yunanistan ve Fransa'daki öfke patlamalarından sonra, şimdide Arap coğrafyasında yoğunlaşan halk isyanları, dünyadayeni bir devrimci sürece girildiğinin somut bir göstergesi ve ilanıdır.
Kuzey Afrika ve Arap Yarımadasında statüko sarsılmakta, gerici rejimler temellerinden çatırdamaktadır. Halk isyanları, bölge ve kıta çapında geri dönülemez bir süreci başlatmış bulunmaktadır. Köhnemiş Arap rejimleri kaçınılmaz sonlarını yaşamaktadırlar. Bölge çapındaki bu devrimci alt üst oluşlar karşısında gerici rejimler ya çökmekte ya da kimi değişikliklerle durumu idare etmeye çalışmaktadırlar. Çürümenin kokuşmaya dönüştüğü o öldürücü koşullar artık halkları uyuşturmaya ve boğmaya yetmemektedir. Halklar adalet ve özgürlük istemekte, siyasal irade olmaktadırlar.
Tunus'ta kendisini yakan gençbir bedenininkoca bir isyanı tutuşturması, bölge ve dünya çapında isyanlara ve muazzam devrimci gelişmelere yol açmasıbir tesadüf değildir. Sınıflar arasındaki eşitsizliklerin böylesine derinleşmesi, gelir uçurumunun böylesine büyümesi, işsizler ve açlar ordusunun böylesine artması bu gelişmeyi mayalamıştır. Emek-sermaye, devlet-halk çelişkisinin ulaştığı düzey bu denli büyük alt üst oluşları koşullamıştır. Tam da böyle olduğu içindir ki, Kuzey Afrika ve Arap Yarımadasının devrimci bir çalkantı içinde olması, emperyalizmin ve gericiliğin korkulu rüyası olmaktadır.Kuzey Afrika'nın ve Arap Yarımadasının baldırı çıplakları yalnızca on yıllardır kendilerini ezen ve sömüren, karanlığa mahkûm eden köhnemiş Arap rejimlerine karşı değil, aynı zamanda dünya kapitalizmine de başkaldırmaktadırlar. Ezilenler hesap sormaktadırlar.
Çaresizlik içerisinde kıvranan Arap diktatörleri artık rejimlerini eskisi gibi sürdüremiyorlar; kimileri ülkelerini terk ediyor, kimileri de emperyalistlerin yardımıyla, geri çekilerek rejimlerini restore etme yolundan egemenliklerini yeni durumda devam ettirmeye çalışıyorlar. Ne var ki bunu başaramıyorlar. Halklar isyanlarını zaferle taçlandırmak ve kendi iktidarlarını kurmak istiyor.
Yıkılan ve yıkılmaya yüz tutan sadece köhnemiş zorba Arap gerici egemen sınıf rejimleri değil, aynı zamanda başta ABD gelmek üzere emperyalist dünya sistemidir. Emperyalistler, ‘'reform'' çağrıları yapsalar da, onların asıl amaçları halkların devrim ateşini kontrol altına alarak, dünya çapında gelişmesini önlemektir. Onlar, politik İslam'dan değil, halkların devrimci uyanışından ve başkaldırısından, Arap halklarının güçlü antiemperyalist damarından korkuyorlar. Çaresizliklerini gizleyemiyorlar. Çünkü belirleyici evrensel çelişkilerin yol açtığı ateş her an bütün bir yer küreye yayılabilir. Kuşkusuz politik İslam bu ülkelerin bir gerçeğidir ve muhalif kesimlerinin hareket üzerinde şöyle ya da böyle bir etkisi de vardır. Ne var ki, ortada bunu aşan bir durum, halkların büyüyen isyanı söz konusudur. Emperyalistleri ve dünya gericiliğini asıl ürküten de budur. Ayaklanmalara yol açan belirleyici evrensel çelişkilerin varlığını kimse gizleyemiyor. Devrimin güncel öneminin yeniden böylesine somut gelişmelerle doğrulanması, dünya proletaryası ve ezilenlerinin günümüzdeki en büyük kazanımıdır ve bunun siyasal olduğu kadar ideolojik anlamı oldukça büyüktür.
Halk isyanları, burjuvazinin tarihin sonu ve kapitalizmin ebedi olduğu yalanlarını tuzla buz etmektedir. Bölgedeki statükocu İslamcı rejimler olduğu gibi, emperyalist küreselleşme ve neo-liberal politikalar da iflas etmiştir. Dünya proletarya devriminin nesnel koşulları çok daha fazla olgunlaştığı gibi, bölgesel ve kıtasal devrim olanakları da daha fazla artmaktadır. Bölge, kıta ve dünya halklarının kaderi daha önce hiç olmadığı kadar bir birine bağlanmış durumdadır. Gelişmeler gösteriyor ki, Tunus'la başlayan devrimci isyanlar Mısır'la ya da diğer Arap ülkeleriyle de sonlanmayacaktır. Zira, dünyanın her yerinde sınıflar arası eşitsizlik derinleşmektedir. Gelir uçurumu büyümektedir. İşsizlerin ve açların sayısı yükselişini hızla sürdürmektedir. Çelişkilerin bu denli keskinleştiği, patlama öğelerinin bu denli biriktiği günümüzde, Kuzey Afrika ve Arap Yarımadasının böylesine büyük bir devrimci çalkantıya sahne olması ve yine hareketin Balkanlara doğru yayılma eğilimi göstermesi, dünya halkları ve ezilenlerinin mücadele ekseninin ne denli güç kazandığının bir ifadesidir.
Emperyalistler ve gerici bölge devletleri Arap halklarının direnişini kendi çıkarları ve siyasetlerine bağımlı kılmaya çalışmaktadırlar.Onlar, hegemonyalarını kaybetmemek için Libyayadoğrudan müdahale etmekte, Suriye'ye müdahaleye hazırlanmakta, kontrolü kaybetmemek, sistem içi değişikliklerle durumu kurtarmaya, tehlikeleri savuşturmaya çalışmaktadırlar. ABD bölgedeki son gelişmelerden yararlanarak,‘'Büyük Ortadoğu Projesi''ni devreye koyma yönündeki çabalarını daha da arttırmış görünmektedir. Türkiye'deki AKP modeli gibi, ılımlı İslam modelinin Mısır ve diğer Arap ülkelerinde de geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu durum, AKP'nin ve Türk burjuva devletinin de işine geldiği gibi, Türk dış politikasıyla da uyumludur. Sözüm ona Arap halklarının ve Müslüman halkların dostu geçinen AKP hükümeti ve Türk devleti, emperyalistlerin Libya'ya askeri müdahale suçuna ortak olmakta ve yine Suriye'ye müdahale için kapıları aralamaktan da geri durmamaktadır. Başbakan Erdoğan, "baskıyla ayakta kalan rejim yok" diyerek, kendi baskıcı ve sömürgeci rejimini gizlerkende aynı ikiyüzlülüğü sürdürmektedir.
ABD'nin Suriye'ye müdahalesi, bölgede ve Türkiye'de güç ilişkilerini ciddi olarak değiştirecektir. Böylesi bir müdahale, Kürt sorununu bölgede yeni bir boyuta sıçratacağı gibi, Kürt ulusal direnişinin etrafındaki emperyalist ve gerici ablukayı da derinleştirecektir. Bölgede siyaseten güç kaybeden ABD, yükselen halk isyanlarını gerici ve işbirlikçi rejimlerle bir hesaplaşma sorunu olmaktan çıkararak, iç çatışmalara dönüştürerek, askeri müdahale ve işgallerine meşruluk kazandırmaya çalışmaktadır.Bu yolla, askeri tehdit ve denetimle Ortadoğu'yu kendisine karşı çıkmaktan caydırmayı hedefleyerek, bölgede sarsılan hegemonyasını yeniden tesis etmeyi hedeflemektedir. Mevcut durumda, ABD, ne İran'ın üzerine gidebilmekte, ne Irak'ta istediğini başarabilmekte ve ne de Afganistan işgalinden sonuç alabilmektedir. Bölgedeki planlarını hayata geçiremez duruma düşen ABD, sınırları değiştirmeden, kendisine muhalif güçleri tasfiye ederek, bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışmaktadır. Ancak boşuna! Arap halklarının antiemperyalist damarı sönümlenmiş değil. Irak ve Afganistan'daki direnişin anlamını en iyi Müslüman halkları biliyor.
Arap halk isyanları, bölgemizi olduğu kadar, Türkiye ve Kürdistan'ı da etkilemekte, halklarımıza esin kaynağı olmaktadır. Sömürgeci faşist diktatörlük ve gerici egemen sınıflar ekonomik tavizler verebilme durumunda olmadıkları gibi, politik olarak da zora sarılmanın, sömürgeci faşist rejimi tahkim etmenin dışında bir şey yapamamaktadırlar. Arap halklarının demokrasi ve adalet taleplerini sözüm ona sahiplenen Erdoğan ve hükümeti, sıra halklarımızın benzer taleplerine gelince baskı ve zulüm uygulamaktan geri durmamaktadır. Kahire'dekiTahrir Meydanındaki Mısır halkına sözüm ona selam gönderen Erdoğan, Kürdistan'da "Demokratik Çözüm Çadırı"na, yani Kürt halkının barış ve kardeşlik eline, ulusal özgürlük ve eşitlik istemine ise vahşice saldırmayı meşru görebilmektedir. Hak arayan işçiye, emekçi memura, öğrenciye, emekçi kadına, zulüm altındaki Kürde, Alevi emekçiye ise polis gazını, jandarma ve özel tim kurşununu, siyasi ve kültürel soykırımı reva görmektedir. AKP ve politik İslam kendine demokrattır. AKP hükümeti sömürgeci faşist zorbalığın günümüzdeki eli kanlı sopasıdır. Erdoğan halklarımızın katilidir.
Arap halk isyanları, Kürt halkımızın serhildanlarını yeni bir düzeyde sürdürmesinde olduğu gibi, Türk halkınıngrev, direniş, sokak gösterilerini büyütmesinde de yürünecek yolu gösteriyor. Halklarımız eylem ve direnişlerini ortaklaştıracak bir yönelimde ısrar ederek, fiili meşru mücadele çizgisinde yürüyerek, Arap halk isyanına coğrafyamızdan yanıt olmalıdır. Türkiye topraklarının ABD'ye ve NATO'yapeşkeş çekilmesini önlemenin yolu da buradan geçmektedir.
ABD ve NATO'lu emperyalist müdahalelere izin vermeyelim. Kardeş Arap halklarının tarihi önemdeki isyanlarını sahiplenerek, halklarımızın adalet, eşitlik ve özgürlük istem ve arayışlarını, başkaldırılarını ortaklaştıralım.

 

28 Nisan 2011

MLKP Merkez Komitesi