Erdoğan’ın savaş hükümeti iş başında: Kürdistan’a “yeni savaş konsepti”
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

26. sınır ötesi operasyonun ve topyekun savaş konseptinin sonucu da daha öncekilerden farklı olmayacaktır. Kürt ulusal uyanışı artık geleneksel imha politikalarına geri döndürülemeyecek darbeler vurmuştur. Ancak Kürt halkı ve PKK'nin de pratik mücadelelerini tüm sınırlarına zorlamalarına rağmen mevcut dengeyi kıramamalarının nedeni, Batı'da işçi sınıfı ve emekçilerin özgürlük mücadelesinin zayıf durumuyla ilişkilidir.

 

01 Eylül 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 108

 

ABD'nin Ortadoğu'daki iki sadık temsilcisi, iki ileri karakolu, aynı madalyonun birbirinden çok farklı görünen iki yüzü, Ortadoğu'nun katliamcı kardeşleri aynı anda iş başında: Biri Kürdistan'da, biri Filistin'de aynı günlerde yeni bir saldırı dalgası başlattı. Biri Filistin'de, biri Kürdistan'da havadan ölüm yağdırıyor. Biri Filistin'de, biri Kürdistan'da çocukları öldürüyor ve zindanlara atıyor. Filistin ve Kürdistan, bölgede bu sorunlar çözülmeden barışın mümkün olamayacağı en köklü iki sorunu. İsrail ve Türkiye, Ortadoğu'daki bu iki köklü sorunun iki zulüm odağı ve kaynağı. İki ayrı coğrafyada iki ayrı katliamcı güç aynı silahlarla ölüm yağdırıyor: Sömürgeci faşist Türk devleti ve onun AKP hükümeti, bütün ikiyüzlü uluslararası şovlara rağmen, Kürt çocuklarını İsrail'in Filistin çocuklarını katletmek için ürettiği bombalarla öldürüyor!

Erdoğan'dan savaş ilanı

Haziran ayında yapılan seçimlerden % 50 oy oranıyla çıkarak bir kez daha tek başına hükümet olan AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan, seçim sonrasında Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da askeri operasyonları ve siyasi saldırıları, polis baskınlarını ve tutuklamaları tırmandırırken, Kürt halkının silahlı özgürlük mücadelesinde köşetaşı olan 15 Ağustos 1994 Şemdinli-Eruh baskınlarının yıldönümünde savaş ilan etti. Erdoğan, "Bu mübarek Ramazan gecesinde, Ramazana hürmeten biz şu anda sabrediyoruz" sözleriyle başlayan tehditlerinde Ramazan ayı sonrasında kirli savaşın tırmanacağını ilan eden Erdoğan, sadece gerilla güçlerini değil BDP'yi ve Kürt siyasi kurumlarını da hedef gösteren konuşmasıyla 1991-1993 kirli savaş konseptinin başbakanı Tansu Çiller'i anımsattı. Tansu Çiller, "teröre destek sunanların da bedel ödeyeceklerini" söyleyerek Kürt iş adamlarını hedef göstermiş, ardından onlarca Kürt iş adamı faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıplara kurban gitmişti.
Nitekim, Ramazan'ın da bitiminden önce, PKK'nin Çukurca eylemi bahane edilerek zaten hazır olan plan yürürlüğe sokuldu. 17 Ağustos gecesi Türk savaş uçakları sınır ötesine geçerek PKK gerilla güçlerinin üslenme alanı olan Medya Savunma Alanlarında Kandil başta olmak üzere Zap, Xakurke, Xinere, Gare gibi bölgelere yönelik bir hava harekatı başlattı.

Kürdistan saldırısının arka planı

Türk sömürgeci faşizmi Kürt özgürlük mücadelesini bitirme amacıyla Kürdistan'a 28 yılda 26 sınır ötesi operasyon düzenledi. Türkiye ve Irak arasında 1983 yılında imzalanan Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşması'nın ardından başlayan sınır ötesi operasyonların hiçbiri amacına ulaşmadı. 1995'te 13 general komutasında 35 bin askerin Güney Kürdistan topraklarına karadan 60 km girdiği en kapsamlı sınır ötesi saldırı da dahil tüm bu saldırılarda yüzlerce ve binlerce "terörist"in öldürüldüğü, PKK'nin çökertildiği, yenildiği, bitirildiği iddia edildi. 21-29 Şubat 2008'de binlerce askerin katılımıyla ve büyük iddialarla başlatılan Zap saldırısı büyük bir hezimetle sonuçlandı ve Türk ordusu ve devletinin yıpranmış olan savaş iradesini ciddi oranda aşındırdı.
Bu "yeni saldırı konsepti" de aynı iddialarla, aynı medya bombardımanıyla ve aynı kirli yöntemlerle gündeme geliyor. Burjuva basın kimyasal silahların da kullanıldığı "Tamil modeli'ne vurgular yapıyor. Tamil katliamı arsızca ve vahşice savunuluyor.
Zap saldırısında alınan yenilgi ve sömürgeci savaş iradesindeki yıpranma, "Kürt açılımı" sürecinin zemini olmuştu. "Kürt açılımı" rejimin imha ve inkar siyasetinin geleneksel yöntemlerinden kuşkusuz farklılıklar içeriyordu. Ancak bu kısmi yöntemsel farklılıklara rağmen amaç aynıydı. PKK'nin meşruiyetini daraltma, kimi Kürt güçlerini devlete yedekleme, özgürlük hareketinin en azından bazı kesimlerini yasal ve sistem içi sınırlara çekme gibi hedefler güdüyordu ancak bu tasfiyeci siyaset tutmadı.
Tutmadığı gibi, Kürt halkı demokratik özerklik ilanıyla Kürdistan kentlerinde sömürgeci rejimden kopuşunu büyüttü. Toplumsal yaşamın örgütlenişinde özgücüne dayanarak devlet kurumlarını etkisizleştiren hamleler yaptı. Üstüne AKP'nin kuşkusuz nispi bir başarıya tekabül eden % 50'li oy oranının arkasında gizlenen Kürdistan'daki seçim yenilgisi geldi. AKP önceki seçimlere göre Kürdistan kentlerinde toplam 14 milletvekili kaybetti ve oy oranı BDP lehine düştü. BDP, Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin engellenmesiyle başlayan dayatmaya ve anayasa reform sürecinin dışında bırakılmaya Kürdistan'ın fiili başkenti Amed'de konumlanarak yanıt verdi DTK fiili bir Kürt parlamentosuna dönüştü. Kürdistan kentlerinde iki iktidar görünümü belirginleşmeye başladı. PKK, devletin çözüme yanaşmaması durumunda "devrimci halk savaşı" seçeneğini vurgulamaya başlayarak rejimin korkularını büyüttü.
AKP, burjuvazinin diğer kliği olan ordu cephesi ile iktidar savaşında elde ettiği büyük başarıları, kazandığı fiili mevzileri güvence altına alma amacıyla gündemleştirdiği yeni anayasa sürecinde de temel engel olarak karşısında Kürt özgürlük hareketini buluyor. Zira yeni anayasa sorunun ve tartışmasının merkezi konularından biri de yıllardır Kürt halkının koletif kimliğinin anayasal güvenceye alınması. Bu Kürt özgürlük mücadelesinin yıllardır en temel taleplerinden biri ve Kürt sorununa çözümün asgari şartlarından birini oluşturuyor. AKP, yeni anayasa sürecini bu talebin gölgesinden kurtarmak zorundaydı. Daha öncesinde PKK'yi zayıflatarak anayasa tartışmasına daha elverişli koşullarda başlamak da bu saldırganlığına zemin oluşturan etmenlerden biri.

Bölgesel savaş planları ve Kürdistan saldırısı

PKK, ABD'nin bölgesel politikaları bakımından önemli engellerden birini oluşturuyor. Bölgede siyasi haritanın yeniden çizilmeye çalışıldığı bu zorlu süreçte Kürt özgürlük hareketi gibi devrimci bir dinamiğin varlığı ciddi bir tehdit oluşturuyor.
AKP bakımındansa PKK sadece bir iç engel olmaktan öte, bölgesel güç haline gelme hedeflerinin de önünde ciddi bir engel teşkil ediyor. Bunun en güncel örneklerinden biri Suriye sorunu. AKP Suriye sorunu ile de ihtiyaçlarına uygun olarak ilişkilenemiyor, zira hem Suriye'deki istikrarsızlık, Kürt sorunu nedeniyle kendisi bakımından hem bir tehdit, hem de Kürt sorununun varlığı, Suriye'ye yönelik politikalarını uygulamada bir engel oluşturuyor.
Başbakan Erdoğan önderliğindeki yeni savaş konsepti, İran başta olma üzere bölge güçleriyle koordineli sınır ötesi saldırılar, Kuzey Kürdistan dağlarında askeri operasyonlar ve kentlerde BDP ve DTK temsilcileri başta olma üzere Kürt özgürlük güçlerine yönelik tutuklama, katliam ve olağanüstü hal uygulamalarını içeren kapsamlı bir topyekun savaşı içeriyor. Bu yönüyle 92-93 yıllarının kirli savaşını çağrıştırsa da kimi önemli farklar içeriyor ve geçmişe oranla çok daha bölgesel bir niteliktedir. Yine sürecin yürütücüleri bakımından da AKP polisinin özellikle öne çıktığı bir plan var masada. Ordunun dönüşümü, nedenini içteki iktidar mücadelesinden alsa da, sonucu, Suriye ve bölge siyasetiyle de bağlantılı düşünülerek, ordunun iç savaştan daha fazla dış operasyonlarda ve hükümete bağlı konumlandırılması planını içeriyor olabilir.
17 Ağustos'la başlayan topyekun saldırı öncesinde İran ordusu PJAK'a yönelik iki hafta süren yoğun saldırılarda bulundu. Ne ABD'nin ne de bölgesel güçlerin tepki gösterdiği bu saldırıda İran ordusu ağır kayıplar vererek beklemeye geçti. Türk burjuva devletinin hava saldırısı izledi. İran ile ABD'ci Türk burjuva rejiminin arasında yakın temaslar sürüyor. Yüzlerce Türk askeri İran sınırına, Doğu Kürdistan'a geçti. 17 Ağustos hava harekatından bir gün önce, 16 Ağustos'ta İran ve ABD büyükelçileri ile TSK kuvvet komutanları Ankara'da başbakanlıkta toplantı yaptı.

"Kimyasal Necdet Özel" kirli savaş komutanı olarak iş başında

Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki PKK saldırısı, Kürdistan'da süregiden savaşın gerekçesi olarak sunuluyor. Ancak operasyonların başlangıcı, Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, ilgili bakanlar, kuvvet komutanları ve polis ve istihbarat şeflerinin atıldığı 4 Ağustos'taki Güvenlik Zirvesi'nin hemen ardından geldi Bu toplantı, Necdet Özel'in yeni genelkurmay başkanı olarak çıktığı YAŞ toplantısı sürecinin bitiminde yapıldı. 16 Ağustos'ta orgeneral Necdet Özel ve kuvvet komutanları Başbakan Erdoğan'a bir nezaket ziyareti gerçekleştirdiler. Sınır ötesi operasyona ilişkin son karar burada netleşti.
Necdet Özel, AKP hükümetinin amaçlarına uygun olarak genelkurmay başkanı olmuştu. Ordudaki bu değişim süreci ulusal ve uluslararası burjuva medya tarafından "Türkiye'de sivilleşme adımı" olarak sunulmuştu. Bundan sadece birkaç gün sonra PKK'nin bir gerilla grubuna karşı Necdet Özel'in komutası altında kimyasal silahlarla yapılan askeri operasyonun görüntülerini içeren bir video Roj TV'de yayınlandı. Bu tür eylemlerin Cenevre Protokolünce yasaklanması nedeniyle Necdet Özel'in uluslararası bir savaş suçlusu olduğu netlik kazandı. Beklendiği üzere buna ilişkin herhangi bir yasal işlem başlatılmadı. Aksine Necdet Özel komutasındaki Türk sömürgeci ordusu Kürt halkına yönelik katliamlarını ve savaş suçlarını sürdürüyor.
AKP öncülüğündeki Türk sömürgeciliğinin "yeni savaş konsepti" şunları içeriyor: Kürt siyasetçileri, kamu kuruluşlarında çalışanlar, akademisyenler, hukukçular ve iş adamlarının aralarında bulunduğu 1200 kişiye yönelik siyasi operasyon. DTK'nın lağvedilmesi ve bileşenlerinin tutuklanması. Kuzey Kürdistan'da askeri operasyonların yoğunlaştırılması. Kürt köylerine polisin girişinin sağlanması. PKK milis kuvvetlerinin kirli savaş yöntemleri ve katliamlarla tasfiyesi. 18 yaşından küçüklerin terör suçlamasıyla ceza alması ya da yetişkinlerle aynı uygulamalara tabi olmalarının önündeki tüm hafifletici engellerin kaldırılması. Ailelerin çocukların suçlarından dolayı ceza almasının yasallaşması. Bölgesel ve uluslararası alanda PKK yöneticilerinin yakalanması ve teslim edilmesi için hamleler.
Planın en önemli iki unsuru ise polis güçlerinin özel bir yetki ve inisiyatif kazanması ve özel harekat polislerinin bölgeye kaydırılması ile, OHAL sürecinin en önemli unsurlarından biri olan süper yetkili valiler uygulamasına dönüş (Erdoğan 21 yıl süren OHAL uygulamalarını kaldırmakla övünüyordu).

Çocuk katili AKP: Erdoğan'ın insanlık suçları

Erdoğan, Kürt Açılımı başta olmak üzere sayısız demagojiyle demokrasi havarisi görünümüne bürünürken, Erdoğan'ın "ileri demokrasi" bilançosu şunları kapsıyor: 9 yılda tutuklu sayısı % 100 arttı. 70'e yakın gazeteci hapiste. Yüzlerce yayın yasaklandı. Yüzlerce çocuk, polise taş attıkları için on yıllarca hapis cezalarına çarptırıldılar. Sadece 2010 ve 2011 yıllarında tutuklanan çocuk sayısı 211. Onbinlerce kişi gözaltına alındı. Gösterilere açılan ateş sonucu çocuklar dahil çok sayıda insan yaşamını yitirdi. AKP iktidarı döneminde polis ve askerin ateş açması ya da çeşitli saldırıları sonucunda 60'ı aşkın çocuk yaşamını yitirdi. İHD'nin en son kamuoyu ile paylaştığı rapora göre 2002'de 41, 2003'de 80, 2004'te 68, 2005'te 43, 2006'da 72, 2007'de 103, 2008'de 52, 2009'da 91, 2010'da 57 olmak üzere toplam 607 kişi faile meçhul ve yargısız infaz kurbanı oldu.

KCK'den yanıt: Bu Erdoğan ve hükümetinin son savaşıdır

Kürt özgürlük güçlerini temsilen KCK de savaş hükümetinin hava harekatını şöyle değerlendirdi: "Gelinen aşamada AKP devleti Kürt sorununu şiddet yöntemiyle asla çözemeyecektir. Böyle bir şey hiçbir biçimde mümkün değildir. Tamil katliam örneği, Kürdistan'da asla mümkün olmayacak, tersine AKP'nin geliştirdiği bu savaş Kürdistan'ı sömürgeciliğe mezar yapacaktır". Öcalan'la görüşmelerin engellenmesi karşısında "Önderliğimiz konusunda sabrımızı sınamayın" diyen KCK, Kürt halkına ve Kürt gençliğine birleşik direniş ve serhildanları yükseltme çağrısı yaparken, saldırıları misillemelerle karşılamayı ve sömürgeci Türk ordusuna ve polisine kayıplar verdirmeyi sürdürüyor. HPG Anakarargah Komutanı Nurettin Sofi de "Bu Erdoğan ve hükümetinin son savaşıdır. Bu savaşta Kürdistan Erdoğan'a mezar olacaktır" sözleriyle Kürt gerilla güçlerinin saldırılara karşı durma iradesini ilan etti.

Çözüm Batı'da özgürlük mücadelesinin büyütülmesi

26. sınır ötesi operasyonun ve topyekun savaş konseptinin sonucu da daha öncekilerden farklı olmayacaktır. Kürt ulusal uyanışı artık geleneksel imha politikalarına geri döndürülemeyecek darbeler vurmuştur. Ancak Kürt halkı ve PKK'nin de pratik mücadelelerini tüm sınırlarına zorlamalarına rağmen mevcut dengeyi kıramamalarının nedeni, Batı'da işçi sınıfı ve emekçilerin özgürlük mücadelesinin zayıf durumuyla ilişkilidir. Bölgede oluşmuş dengeler, ancak Batı'da devrimci mücadelenin Kürt özgürlük mücadelesiyle dayanışma içinde yeni bir yükselişiyle mümkün olabilir. Burada en büyük rol de partimiz MLKP önderliğinde komünistlere düşmektedir.


 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Erdoğan’ın savaş hükümeti iş başında: Kürdistan’a “yeni savaş konsepti”
fc Share on Twitter
 

26. sınır ötesi operasyonun ve topyekun savaş konseptinin sonucu da daha öncekilerden farklı olmayacaktır. Kürt ulusal uyanışı artık geleneksel imha politikalarına geri döndürülemeyecek darbeler vurmuştur. Ancak Kürt halkı ve PKK'nin de pratik mücadelelerini tüm sınırlarına zorlamalarına rağmen mevcut dengeyi kıramamalarının nedeni, Batı'da işçi sınıfı ve emekçilerin özgürlük mücadelesinin zayıf durumuyla ilişkilidir.

 

01 Eylül 2011 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 108

 

ABD'nin Ortadoğu'daki iki sadık temsilcisi, iki ileri karakolu, aynı madalyonun birbirinden çok farklı görünen iki yüzü, Ortadoğu'nun katliamcı kardeşleri aynı anda iş başında: Biri Kürdistan'da, biri Filistin'de aynı günlerde yeni bir saldırı dalgası başlattı. Biri Filistin'de, biri Kürdistan'da havadan ölüm yağdırıyor. Biri Filistin'de, biri Kürdistan'da çocukları öldürüyor ve zindanlara atıyor. Filistin ve Kürdistan, bölgede bu sorunlar çözülmeden barışın mümkün olamayacağı en köklü iki sorunu. İsrail ve Türkiye, Ortadoğu'daki bu iki köklü sorunun iki zulüm odağı ve kaynağı. İki ayrı coğrafyada iki ayrı katliamcı güç aynı silahlarla ölüm yağdırıyor: Sömürgeci faşist Türk devleti ve onun AKP hükümeti, bütün ikiyüzlü uluslararası şovlara rağmen, Kürt çocuklarını İsrail'in Filistin çocuklarını katletmek için ürettiği bombalarla öldürüyor!

Erdoğan'dan savaş ilanı

Haziran ayında yapılan seçimlerden % 50 oy oranıyla çıkarak bir kez daha tek başına hükümet olan AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan, seçim sonrasında Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da askeri operasyonları ve siyasi saldırıları, polis baskınlarını ve tutuklamaları tırmandırırken, Kürt halkının silahlı özgürlük mücadelesinde köşetaşı olan 15 Ağustos 1994 Şemdinli-Eruh baskınlarının yıldönümünde savaş ilan etti. Erdoğan, "Bu mübarek Ramazan gecesinde, Ramazana hürmeten biz şu anda sabrediyoruz" sözleriyle başlayan tehditlerinde Ramazan ayı sonrasında kirli savaşın tırmanacağını ilan eden Erdoğan, sadece gerilla güçlerini değil BDP'yi ve Kürt siyasi kurumlarını da hedef gösteren konuşmasıyla 1991-1993 kirli savaş konseptinin başbakanı Tansu Çiller'i anımsattı. Tansu Çiller, "teröre destek sunanların da bedel ödeyeceklerini" söyleyerek Kürt iş adamlarını hedef göstermiş, ardından onlarca Kürt iş adamı faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıplara kurban gitmişti.
Nitekim, Ramazan'ın da bitiminden önce, PKK'nin Çukurca eylemi bahane edilerek zaten hazır olan plan yürürlüğe sokuldu. 17 Ağustos gecesi Türk savaş uçakları sınır ötesine geçerek PKK gerilla güçlerinin üslenme alanı olan Medya Savunma Alanlarında Kandil başta olmak üzere Zap, Xakurke, Xinere, Gare gibi bölgelere yönelik bir hava harekatı başlattı.

Kürdistan saldırısının arka planı

Türk sömürgeci faşizmi Kürt özgürlük mücadelesini bitirme amacıyla Kürdistan'a 28 yılda 26 sınır ötesi operasyon düzenledi. Türkiye ve Irak arasında 1983 yılında imzalanan Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşması'nın ardından başlayan sınır ötesi operasyonların hiçbiri amacına ulaşmadı. 1995'te 13 general komutasında 35 bin askerin Güney Kürdistan topraklarına karadan 60 km girdiği en kapsamlı sınır ötesi saldırı da dahil tüm bu saldırılarda yüzlerce ve binlerce "terörist"in öldürüldüğü, PKK'nin çökertildiği, yenildiği, bitirildiği iddia edildi. 21-29 Şubat 2008'de binlerce askerin katılımıyla ve büyük iddialarla başlatılan Zap saldırısı büyük bir hezimetle sonuçlandı ve Türk ordusu ve devletinin yıpranmış olan savaş iradesini ciddi oranda aşındırdı.
Bu "yeni saldırı konsepti" de aynı iddialarla, aynı medya bombardımanıyla ve aynı kirli yöntemlerle gündeme geliyor. Burjuva basın kimyasal silahların da kullanıldığı "Tamil modeli'ne vurgular yapıyor. Tamil katliamı arsızca ve vahşice savunuluyor.
Zap saldırısında alınan yenilgi ve sömürgeci savaş iradesindeki yıpranma, "Kürt açılımı" sürecinin zemini olmuştu. "Kürt açılımı" rejimin imha ve inkar siyasetinin geleneksel yöntemlerinden kuşkusuz farklılıklar içeriyordu. Ancak bu kısmi yöntemsel farklılıklara rağmen amaç aynıydı. PKK'nin meşruiyetini daraltma, kimi Kürt güçlerini devlete yedekleme, özgürlük hareketinin en azından bazı kesimlerini yasal ve sistem içi sınırlara çekme gibi hedefler güdüyordu ancak bu tasfiyeci siyaset tutmadı.
Tutmadığı gibi, Kürt halkı demokratik özerklik ilanıyla Kürdistan kentlerinde sömürgeci rejimden kopuşunu büyüttü. Toplumsal yaşamın örgütlenişinde özgücüne dayanarak devlet kurumlarını etkisizleştiren hamleler yaptı. Üstüne AKP'nin kuşkusuz nispi bir başarıya tekabül eden % 50'li oy oranının arkasında gizlenen Kürdistan'daki seçim yenilgisi geldi. AKP önceki seçimlere göre Kürdistan kentlerinde toplam 14 milletvekili kaybetti ve oy oranı BDP lehine düştü. BDP, Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin engellenmesiyle başlayan dayatmaya ve anayasa reform sürecinin dışında bırakılmaya Kürdistan'ın fiili başkenti Amed'de konumlanarak yanıt verdi DTK fiili bir Kürt parlamentosuna dönüştü. Kürdistan kentlerinde iki iktidar görünümü belirginleşmeye başladı. PKK, devletin çözüme yanaşmaması durumunda "devrimci halk savaşı" seçeneğini vurgulamaya başlayarak rejimin korkularını büyüttü.
AKP, burjuvazinin diğer kliği olan ordu cephesi ile iktidar savaşında elde ettiği büyük başarıları, kazandığı fiili mevzileri güvence altına alma amacıyla gündemleştirdiği yeni anayasa sürecinde de temel engel olarak karşısında Kürt özgürlük hareketini buluyor. Zira yeni anayasa sorunun ve tartışmasının merkezi konularından biri de yıllardır Kürt halkının koletif kimliğinin anayasal güvenceye alınması. Bu Kürt özgürlük mücadelesinin yıllardır en temel taleplerinden biri ve Kürt sorununa çözümün asgari şartlarından birini oluşturuyor. AKP, yeni anayasa sürecini bu talebin gölgesinden kurtarmak zorundaydı. Daha öncesinde PKK'yi zayıflatarak anayasa tartışmasına daha elverişli koşullarda başlamak da bu saldırganlığına zemin oluşturan etmenlerden biri.

Bölgesel savaş planları ve Kürdistan saldırısı

PKK, ABD'nin bölgesel politikaları bakımından önemli engellerden birini oluşturuyor. Bölgede siyasi haritanın yeniden çizilmeye çalışıldığı bu zorlu süreçte Kürt özgürlük hareketi gibi devrimci bir dinamiğin varlığı ciddi bir tehdit oluşturuyor.
AKP bakımındansa PKK sadece bir iç engel olmaktan öte, bölgesel güç haline gelme hedeflerinin de önünde ciddi bir engel teşkil ediyor. Bunun en güncel örneklerinden biri Suriye sorunu. AKP Suriye sorunu ile de ihtiyaçlarına uygun olarak ilişkilenemiyor, zira hem Suriye'deki istikrarsızlık, Kürt sorunu nedeniyle kendisi bakımından hem bir tehdit, hem de Kürt sorununun varlığı, Suriye'ye yönelik politikalarını uygulamada bir engel oluşturuyor.
Başbakan Erdoğan önderliğindeki yeni savaş konsepti, İran başta olma üzere bölge güçleriyle koordineli sınır ötesi saldırılar, Kuzey Kürdistan dağlarında askeri operasyonlar ve kentlerde BDP ve DTK temsilcileri başta olma üzere Kürt özgürlük güçlerine yönelik tutuklama, katliam ve olağanüstü hal uygulamalarını içeren kapsamlı bir topyekun savaşı içeriyor. Bu yönüyle 92-93 yıllarının kirli savaşını çağrıştırsa da kimi önemli farklar içeriyor ve geçmişe oranla çok daha bölgesel bir niteliktedir. Yine sürecin yürütücüleri bakımından da AKP polisinin özellikle öne çıktığı bir plan var masada. Ordunun dönüşümü, nedenini içteki iktidar mücadelesinden alsa da, sonucu, Suriye ve bölge siyasetiyle de bağlantılı düşünülerek, ordunun iç savaştan daha fazla dış operasyonlarda ve hükümete bağlı konumlandırılması planını içeriyor olabilir.
17 Ağustos'la başlayan topyekun saldırı öncesinde İran ordusu PJAK'a yönelik iki hafta süren yoğun saldırılarda bulundu. Ne ABD'nin ne de bölgesel güçlerin tepki gösterdiği bu saldırıda İran ordusu ağır kayıplar vererek beklemeye geçti. Türk burjuva devletinin hava saldırısı izledi. İran ile ABD'ci Türk burjuva rejiminin arasında yakın temaslar sürüyor. Yüzlerce Türk askeri İran sınırına, Doğu Kürdistan'a geçti. 17 Ağustos hava harekatından bir gün önce, 16 Ağustos'ta İran ve ABD büyükelçileri ile TSK kuvvet komutanları Ankara'da başbakanlıkta toplantı yaptı.

"Kimyasal Necdet Özel" kirli savaş komutanı olarak iş başında

Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki PKK saldırısı, Kürdistan'da süregiden savaşın gerekçesi olarak sunuluyor. Ancak operasyonların başlangıcı, Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, ilgili bakanlar, kuvvet komutanları ve polis ve istihbarat şeflerinin atıldığı 4 Ağustos'taki Güvenlik Zirvesi'nin hemen ardından geldi Bu toplantı, Necdet Özel'in yeni genelkurmay başkanı olarak çıktığı YAŞ toplantısı sürecinin bitiminde yapıldı. 16 Ağustos'ta orgeneral Necdet Özel ve kuvvet komutanları Başbakan Erdoğan'a bir nezaket ziyareti gerçekleştirdiler. Sınır ötesi operasyona ilişkin son karar burada netleşti.
Necdet Özel, AKP hükümetinin amaçlarına uygun olarak genelkurmay başkanı olmuştu. Ordudaki bu değişim süreci ulusal ve uluslararası burjuva medya tarafından "Türkiye'de sivilleşme adımı" olarak sunulmuştu. Bundan sadece birkaç gün sonra PKK'nin bir gerilla grubuna karşı Necdet Özel'in komutası altında kimyasal silahlarla yapılan askeri operasyonun görüntülerini içeren bir video Roj TV'de yayınlandı. Bu tür eylemlerin Cenevre Protokolünce yasaklanması nedeniyle Necdet Özel'in uluslararası bir savaş suçlusu olduğu netlik kazandı. Beklendiği üzere buna ilişkin herhangi bir yasal işlem başlatılmadı. Aksine Necdet Özel komutasındaki Türk sömürgeci ordusu Kürt halkına yönelik katliamlarını ve savaş suçlarını sürdürüyor.
AKP öncülüğündeki Türk sömürgeciliğinin "yeni savaş konsepti" şunları içeriyor: Kürt siyasetçileri, kamu kuruluşlarında çalışanlar, akademisyenler, hukukçular ve iş adamlarının aralarında bulunduğu 1200 kişiye yönelik siyasi operasyon. DTK'nın lağvedilmesi ve bileşenlerinin tutuklanması. Kuzey Kürdistan'da askeri operasyonların yoğunlaştırılması. Kürt köylerine polisin girişinin sağlanması. PKK milis kuvvetlerinin kirli savaş yöntemleri ve katliamlarla tasfiyesi. 18 yaşından küçüklerin terör suçlamasıyla ceza alması ya da yetişkinlerle aynı uygulamalara tabi olmalarının önündeki tüm hafifletici engellerin kaldırılması. Ailelerin çocukların suçlarından dolayı ceza almasının yasallaşması. Bölgesel ve uluslararası alanda PKK yöneticilerinin yakalanması ve teslim edilmesi için hamleler.
Planın en önemli iki unsuru ise polis güçlerinin özel bir yetki ve inisiyatif kazanması ve özel harekat polislerinin bölgeye kaydırılması ile, OHAL sürecinin en önemli unsurlarından biri olan süper yetkili valiler uygulamasına dönüş (Erdoğan 21 yıl süren OHAL uygulamalarını kaldırmakla övünüyordu).

Çocuk katili AKP: Erdoğan'ın insanlık suçları

Erdoğan, Kürt Açılımı başta olmak üzere sayısız demagojiyle demokrasi havarisi görünümüne bürünürken, Erdoğan'ın "ileri demokrasi" bilançosu şunları kapsıyor: 9 yılda tutuklu sayısı % 100 arttı. 70'e yakın gazeteci hapiste. Yüzlerce yayın yasaklandı. Yüzlerce çocuk, polise taş attıkları için on yıllarca hapis cezalarına çarptırıldılar. Sadece 2010 ve 2011 yıllarında tutuklanan çocuk sayısı 211. Onbinlerce kişi gözaltına alındı. Gösterilere açılan ateş sonucu çocuklar dahil çok sayıda insan yaşamını yitirdi. AKP iktidarı döneminde polis ve askerin ateş açması ya da çeşitli saldırıları sonucunda 60'ı aşkın çocuk yaşamını yitirdi. İHD'nin en son kamuoyu ile paylaştığı rapora göre 2002'de 41, 2003'de 80, 2004'te 68, 2005'te 43, 2006'da 72, 2007'de 103, 2008'de 52, 2009'da 91, 2010'da 57 olmak üzere toplam 607 kişi faile meçhul ve yargısız infaz kurbanı oldu.

KCK'den yanıt: Bu Erdoğan ve hükümetinin son savaşıdır

Kürt özgürlük güçlerini temsilen KCK de savaş hükümetinin hava harekatını şöyle değerlendirdi: "Gelinen aşamada AKP devleti Kürt sorununu şiddet yöntemiyle asla çözemeyecektir. Böyle bir şey hiçbir biçimde mümkün değildir. Tamil katliam örneği, Kürdistan'da asla mümkün olmayacak, tersine AKP'nin geliştirdiği bu savaş Kürdistan'ı sömürgeciliğe mezar yapacaktır". Öcalan'la görüşmelerin engellenmesi karşısında "Önderliğimiz konusunda sabrımızı sınamayın" diyen KCK, Kürt halkına ve Kürt gençliğine birleşik direniş ve serhildanları yükseltme çağrısı yaparken, saldırıları misillemelerle karşılamayı ve sömürgeci Türk ordusuna ve polisine kayıplar verdirmeyi sürdürüyor. HPG Anakarargah Komutanı Nurettin Sofi de "Bu Erdoğan ve hükümetinin son savaşıdır. Bu savaşta Kürdistan Erdoğan'a mezar olacaktır" sözleriyle Kürt gerilla güçlerinin saldırılara karşı durma iradesini ilan etti.

Çözüm Batı'da özgürlük mücadelesinin büyütülmesi

26. sınır ötesi operasyonun ve topyekun savaş konseptinin sonucu da daha öncekilerden farklı olmayacaktır. Kürt ulusal uyanışı artık geleneksel imha politikalarına geri döndürülemeyecek darbeler vurmuştur. Ancak Kürt halkı ve PKK'nin de pratik mücadelelerini tüm sınırlarına zorlamalarına rağmen mevcut dengeyi kıramamalarının nedeni, Batı'da işçi sınıfı ve emekçilerin özgürlük mücadelesinin zayıf durumuyla ilişkilidir. Bölgede oluşmuş dengeler, ancak Batı'da devrimci mücadelenin Kürt özgürlük mücadelesiyle dayanışma içinde yeni bir yükselişiyle mümkün olabilir. Burada en büyük rol de partimiz MLKP önderliğinde komünistlere düşmektedir.