Aslında uzun zamandır Suriye üzerinden ABD, AB, Türkiye, S. Arabistan ile Rusya, Çin ve İran savaşmaktadır. Karşılıklı bir savaş hazırlığı, planları ve ittifakları sürdürülmektedir.Bu anlamda, Suriye, bölgesel bir savaşın düğümü olmaya devam ediyor. Bölge üzerinde emperyalist rekabet ve hegemonya dalaşı, diplomasinin ötesine geçebilir, başka bölgelerde bitmemiş hesaplarla birleşerek emperyalistlerin ve bölgesel güçlerin katılacağı bir savaş tehlikesi ortadan kalkmış değildir. 01 Temmuz 2012 /Enternasyonal Bülten / Sayı:118 Suriye'nin başkenti Şam'da 18 Temmuz 2012 günü, ulusal güvenlik binasına yönelik yapılan saldırıda hristiyan kökenli Savunma Bakanı Davud Racha, Savunma Bakanı yardımcısı Asıf Şevket ve Kriz Masası Başkanı General Hasan Türkmani, Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Hişam Bahtiyar öldürüldü. Bu saldırının ABD, AB ülkesi emperyalist güçler, Türkiye, S.Arabistan vd istihbarat örgütleri ve rejim muhalifi güçlerin işbirliği sonucu gerçekleştiği açıktır. Aralık 2010'da Tunus'taki kıvılcımla K.Afrika ve Ortadoğu'ya yayılan halkların ayaklanma dalgası, Mart 2011 tarihinde Suriye'ye sıçradı. Emperyalist kapitalizm ve yerel gerici rejimlere karşı Ortadoğu halklarında biriken öfke ve tepki, devrimsel bir süreç olarak gelişti, Tunus ve Mısır'da gerici diktatörlüklerin yıkılmasına, Yemen'de yönetimin değişmesine yol açtı. Libya'da emperyalist güçler ve NATO'nun müdahalesiyle Kadafi öldürüldü. Ve şimdi emperyalist ülkeler ve bölgenin sömürgeci güçleri, BM, Arap Birliği gibi uluslararası kuruluşlar; çeşitli iktisadi, siyasi ve askeri işbirliği, yaptırım ve saldırılarla Suriye'ye müdahaleyi en kaba haliyle sürdürdüler; ve 18 Temmuz saldırısını hazırlayacak ve örgütleyecek kadar bu müdahalede derinleştiler. Saldırı sonrasında, Esad rejimi bazı alanlarda kontrolü kaybetti. Suriye Ulusal Konseyi tarafından denetimi ele geçirilen kentlerin yanında, bazı sınır geçiş kapıları da muhalif güçlerin eline geçti. İç çatışmalar, Suriye'nin iki büyük kenti Şam ve Halep'e sıçradı ve yoğunlaştı.Rojava Kürdistan'da(Batı Kürdistan'da) Kürt halkı Kobanı, Efrin,Amude, Derika Hemko gibi kentlerde yönetimi ele geçirdi.Ve Kürt Yüksek Konseyi'nin kurduğu Halk Meclisleri, Kürt kentlerini yönetmeye başladı.Bu gelişme, özellikle Türk burjuva medyada yoğun olarak yer almaya başladı. Türk Başbakanı, Kürtlerin özyönetim ilanından kısa bir sessizlikten sonra sert ve tehdit edici bir açıklama yaptı. T.Erdoğan,"Kuzeyde(Suriye'nin Kuzeyi) oluşacak bir yapılanma bizim için bir terör yapılanmasıdır.Oraya müdahale etmek bizim en tabii hakkımızdır." Ona göre, Kürt halkının, Türkiye dışında da olsa kendisini yönetme gibi bir "tabii hakkı" olmayacak, ama faşist sömürgeci Türk burjuva devletinin işgal etme ve sömürgecilik kurma "tabii hakkı" olacaktır! T.Erdoğan, "ne yapılacağı" yönündeki bir soruya, 50 bin Suriye'li mültecinin sınırda tutulduğunu belirtir ve "...şu anda muhalif güçler kuzeyde bir yapılanmaya sıcak bakmadıkları gibi biz orada muhalif güçlerin bu yaklaşımını destekliyoruz. Olacak olan budur." diyerek, Müslüman Kardeşler örgütü ve Özgür Suriye Ordusu'nu Kürtlere karşı kışkırtacağı ve savaş süreceğinin mesajını vermektedir. B.Esad rejimi, yönetemiyor ve denetimi sağlayamıyor. Dünya'da ve bölgede, Esad sonrası yönetim tartışılıyor. Öyle ki, bunu en az tartışan ise, iç savaşta kanı dökülen Suriye'nin halkıdır, iç dinamikleridir. Esad sonrası yönetim konusunda emperyalist güçler, bölge devletleri ve Suriye'nin iç dinamikleri farklılıklar, çelişkiler taşımaktadırlar. Süreç çok hızlı ilerlemekte, yeni arayış, yönelim ve gelişmeler yaşanabilir. Daha yakın zamana kadar Türkiye'de AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan, Güney Kürdistan Başkanı M.Barzani ve Suriye kürtleri üzerinden Türkiye'de Kürt sorununu çözeceği, "terörü bitireceği" stratejisi ve politikaları gütmekteydi. Hatta bu konuda Hewler Türk konsolosluğuna ilettiği, gizli bir belgede, Batı Kürdistan'da (Suriye) PYD yerine Barzani'nin hakimiyeti yönünde propaganda yapmaları talimatı veriyordu. Ne var ki, umut bağladığı M.Barzanı, ayrı hareket eden Suriye Kürtelerini, PKK çizgisindeki PYD (Demokratik Birlik Partisi) ve içinde 12 Kürt parti ve grubun bulunduğu SKUK(Suriye Kürt Ulusal Konseyi)ni Hewler'de bir araya getirerek, Suriye'de Yüksek Kürt Konseyi'nin oluşmasını sağladı. Ve bu toplantıdan sonra, Suriye'deki bütün politik Kürt partileri ve bütün Kürt halkı, demokratik özyönetim ilan etti. Son iki yıldır sürdürülen özyönetim kuruluş çalışmalarını ilerletebildi. Ayrıca burada gerçekleşecek herhangi bir siyasi statü, Güney Kürdistan'la(Kuzey Irak'ta gerçekleşen Kürt siyasal oluşumu) birlikte bölgenin bütün kürtleri için önemli bir çekim merkezi olabilecekti.O nedenle Türk burjuva devleti ve AKP hükümeti, bu gelişmeyi Kuzey Kürdistan(Türkiye) bakımında büyük risk ve tehdit olarak görmektedir.Ve zaten başından beri Suriye düşmanlığı da, Suriye'ye yönelik politikasındaki kırılganlık da, olası iktidar boşluğunda 4 milyon Kürdün kendi coğrafyasında kendisini yönetmeye başlayacak olmasıydı. Korkulan şey, başa geldi. Türkiye'de kendi Kürt sorununu çözmeye yanaşmayan, imha ve inkarda ısrar eden Türk burjuva devleti ve hükümeti, Kürdistan'ın diğer parçalarındaki siyasal statü, demokratik özerklik yapılanması ve ortaya çıkan siyasal basınçla ya kendi Kürt sorununu çözmek zorunda kalacak ya da kendisi çözülecektir. Bölgede Rüzgar Kürt halkından yana esiyor. Lozan'da 1923'te dört parçaya bölünen ve devletsiz kılınan Kürtlerde, birleşme ve bütünleşme eğilimi giderek gelişiyor, büyüyor ve güçleniyor. OLASI GELİŞMELER.. Suriye'de her durumda, eski statüko, iktidar ve yönetimin sürmeyeceği açıktır. Belki açık olmayan, sadece B.Esad'ın ne zaman gideceği veya devrileceğidir. Din, mezhep ve etnik temelden tarihsel olarak süregelen ayrılık ve çelişkiler, son aylarda gerçekleşen katliamlarla derinleşti; özellikle Sunni Araplarla Alevi Araplar arasında düşmanlık düzeyinde kin ve öfke gelişti. Emperyalist ülkelerin kışkırtmaları, S.Arabistan, İsrail, Türkiye, İran gibi sömürgeci ve işgalci güçler iç dinamikler üzerine oynamaya devam ediyor. Aslında uzun zamandır Suriye üzerinden ABD, AB, Türkiye, S. Arabistan ile Rusya, Çin ve İran savaşmaktadır.Karşılıklı bir savaş hazırlığı, planları ve ittifakları sürdürülmektedir.Bu anlamda, Suriye, bölgesel bir savaşın düğümü olmaya devam ediyor. Bölge üzerinde emperyalist rekabet ve hegemonya dalaşı, diplomasinin ötesine geçebilir, başka bölgelerde bitmemiş hesaplarla birleşerek emperyalistlerin ve bölgesel güçlerin katılacağı bir savaş tehlikesi ortadan kalkmış değildir. Annan planına tarafların onay vermesi, birazda zamana yayarak bütün tarafların savaş hazırlığına girmesidir. Suriye'nin bölünmesinin önüne geçmek için Esad'ın Suriye'den güvenli çıkışı, Esad yanlısı ve muhalif güçlerin içinde yer alacağı bir "geçiş hükümeti"nin kurulması dile getirilmektedir.Ne var ki,yukarıda belirttiğimiz düşmanlıklarda derinleşme bir yana, ABD, AB, Rusya, İran, Türkiye, İsrail, S.Arabistan vd tarafından onay görmesi zor.İsrail, Müslüman Kardeşlerin başkın olduğu bir hükümeti desteklemez. Buna ABD, AB onay vermebilir. Bir diger olası gelişme ise, Suriye'nin bölünmesidir: Akdeniz'e sınır Lazkiye'de hristiyan azınlığın da içinde yer alacağı Alevi devleti, Batı Kürdistan'da Kürt devleti ve diğer bölgelerde bir Sunni devletin kurulmasının tartışılmasıdır.Dünya'da, Balkanlar ve Yugoslavya'da etnik ve mezhepsel çatışmaların götürdüğü yerin etnik ve mezhepsel temeldeki bu bölünmeler olduğu gerçeği, Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya vd devletleşmeler de kendisini yeterince gösterebiliyor. Bir yerde günümüzde ulusal ve etnik sorunların çözüm yolları gibi. MLKP, Ortadoğu halklarının devrimsel süreçteki ayaklanmalarını, özgürlük taleplerini selamladı, destekledi. Kuruluşunda yer aldığı Ortadoğu Antiemperyalist Mücadele Koordinasyonu'nun bölgesel düzeyde ne kadar gerekli ve isabetli bir mücadele platformu olduğuna işaret etti. Şüphesiz ki, Ortadoğu'da halklar kendi iradesi ve eylemi ile diktatörlükleri yıktı.Ve bu öfke ve tepki halkların devrimci eylemi ile devam ediyor. Ne var ki, emperyalist güçlerin de bölgeye müdahale ettikleri ve siyasal-toplumsal gelişmelerin yönünü kendi stratejik çıkarları ve politikaları doğrultusunda yönlendirdikleri, kendi işbirlikçisi yönetimlerin oluşmasıyla devrimsel gelişmeyi engellemeye çalıştıkları ise bir başka gerçektir. Suriye'de Esad rejimi şüphesiz ki, gerici bir diktatörlüktü. Suriye halkları onun zulmü ve baskısı altında kölece yaşamaktaydı. Onların siyasal özgürlük istemeleri doğru ve haklı taleplerdir. Ne var ki, Kürt halkı ve muhalif hareketin gelişimi çok geçmeden emperyalist ve sömürgeci güçlerin denetimine girdi.Dolayısıyla haklı ve meşru çizgi, giderek işbirlikçi, taşaroncu bir çizgi haline geldi. Nitekim, Kürt ulusal hareketine karşı sömürgeci Türk burjuva devletinin resmi politikaları yürütüldü. Yürütüldü, Cünkü Özgür Suriye Ordusu, Türkiye'de eğitim görmek, siyasi ve askeri destek almak suretiyle oluştu. Özgür Suriye Ordusu, Türkiye tarafından eğitilen ve silahlandırılan bir güçtür. Türkiye, özgür Suriye Ordusu üzerinden Kürtlerle çatışmanın plan ve hazırlıkları içindedir. Önümüzdeki dönemde, Sömürgeci faşist rejim, Batı Kürdistan yönetimi bakımında en ciddi ve büyük askeri, siyasi tehdittir. İşgal ve saldırı politikaları içine girebilir. Batı Kürdistan'a askeri bir müdahalesi, dünyada Suriye'ye bir müdahale olarak anlaşılacak, Türkiye_Barzani(Güney Kürdistan) ilişkilerini bozacak ve dahası Türkiye'yi sonu belirsiz bir Ortadoğu savaşı bataklığına çekecektir. KCK,"...Kürt halkının iradesine müdahale etmesi karşısında tüm Kürtlerin Türk devletine karşı bulunduğu her yerde harekete geçmesi kaçınılmaz bir görev haline gelecektir." Açıklamasıyla olası bir işgale karşı silahlı direniş çağrısı yapmıştır. Coğrafyamız Türkiye ve Kürdistan, Ortadoğu özel ve kritik bir süreçte geçiyor. Kürt halkı, Batı Kürdistan'da tarihinde ilk defa kendi dinamikleri, iradesi ve eylemiyle geleceğini belirlemeye çalışıyor. Böylece Güney Kürdistan'daki bölgesel yönetimin yanında, Suriye'de de Kürt halkı siyasal, kültürel ve kimliksel bir statü elde etmenin olanakları, fırsatları ve koşullarını elde etmiş bulunmaktadır. Kendi yerel yönetimlerini kurma sürecindedir. Ne var ki, başta Türkiye olmak üzere bölgenin emperyalist ve gerici güçleri bu demokratik gelişmeleri yenilgiye uğratmak için Suriye'nin iç işlerine bulaşmaya devam ediyor, tehditler yapıyor. Batı Kürdistan'a(Suriye) yönelik olası bir işgal ve müdahele karşısında bütün Ortadoğu halklarını, dünyanın devrimci ve komünist güçlerini Kürt ulusal özgürlük mücadelesini desteklemeye çağırıyoruz. Partimiz MLKP, böylesi bir işgal yada müdahale karşısında en önde yerini alacak, sömürgeci faşist rejime karşı savaşacaktır. Bütün emperyalist, işgalci ve saldırgan güçler, Suriye'den ellerinizi çekin! Suriye'nin geleceğine Suriye halkları karar verecektir. Kahrolsun Emperyalist Saldırganlık Ve Zalim Esad Diktötürlüğü! Yaşasın Halkların Kardeşliği Ve Özgürlüğü!
|