10 bin tutsak açlık grevinde: Uluslararası dayanışmayı büyütmeye!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Bu görkemli direnişin başarılı olması için uluslararası alandaki tepki ve müdahale henüz yetersiz kalmaktadır. Ortadoğu'da emperyalist bölge planları önündeki temel direniş dinamiklerinden biri olan, direnişiyle NATO planlarının başlıca bölgesel yürütücülerinden olan Türk burjuva devleti ve ordusunu darbeleyerek nesnel olarak bu planları da darbeleyen bir güç olarak Kürt direnişinin sahiplenilmesi, uluslararası boyutları ve sonuçlarıyla da önemli bir görevdir. 

 

01 Kasım 2012 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 121

 

Kürt ulusal özgürlük hareketi tutsakları, 12 Eylül'den bu yana "anadil önündeki engellerin kaldırılması, anadilde savunma hakkının tanınması ve Kürt ulusal önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması" talepleriyle süresiz dönüşümsüz açlık grevinde. 12 Eylül'den sonra ekip ekip büyüyen katılımlarla 58 hapishanede 600 tutsak açlık grevini sürdürürken, 5 Kasım'dan itibaren de tüm hapishanelerde hasta, yaşlı ve çocuklar dışında tüm Kürt ulusal özgürlük tutsaklarının direnişe katıldığı açıklandı. Böylece 10 bin siyasi tutsağın katılımıyla dünya tarihinin en kitlesel açlık grevi direnişi yaşanıyor. İlk başlayan ekipler direnişte 50'li günlerini aşarken hızla ölüm sınırına yaklaşıyor.
AKP hükümeti liderliğinde Türk sömürgeci faşizmi 2007 yılından başlayarak birkaç yıla yayılan "Kürt açılımı" süreciyle Kürt ulusal özgürlük hareketini diyalog yoluyla çözüm beklentisine sokarak oyalama, sürüncemede bırakma, çatlaklar yaratma temelinde bir tasfiyeci süreç yürütmüştü. Gerek bu süreçten sonuç alamaması ve sözde açılımın tasfiyeci içeriğinin açıkça görülmesi, gerekse bölgede Suriye süreci ile birlikte gelişen emperyalist bölgesel planlarda Suriye'de işgalci bir güç olarak rol oynama hesaplarıyla yeni uluslararası konjonkture yanıt vermek istemesi nedeniyle, Haziran 2011 seçimlerinde de yeniden tek parti olarak hükümete gelmesinin ardından, yeni bir topyekun saldırı sürecine girdi. "Kürt açılımı" planı çerçevesinde PKK ile Türk burjuva devletinin temsilcileri arasında Oslo'da süren görüşmeler kesildi. Kürt halk önderi ve PKK lideri Abdullah Öcalan, tutsak bulunduğu adaya giden kosterin bozuk olduğu gerekçesiyle avukatlarıyla ve yakınlarıyla görüştürülmeyerek mutlak tecrit altına alındı. Tecrit bugün de bir buçuk yıldan fazla süredir aynı gerekçeyle sürdürülüyor. Öcalan'ın mutlak tecride alınması, topyekun saldırı sürecinin hem temel bir halkası, hem de sembolü durumundaydı. Kürt halkının defalarca ulusal iradesi olarak tanımladığı Öcalan, burjuva uluslararası hukuğa göre dahi bugün kayıp statüsündedir. Yine bu çerçevede AKP hükümeti kırda gerillaya yönelik kapsamlı askeri operasyonlar, kentte de KCK davası adı altında Kürt ulusal özgürlük hareketinin yasal ve fiili meşru demokratik mevzilerine yönelik 2009'da başlamış olan siyasi operasyonların derinleştirilmesi yoluyla saldırılarını sürdürdü/ sürdürüyor.
KCK operasyonları genişletilerek BDP'nin yerel ve genel merkez yöneticileri, seçilmiş belediye başkanları, DTK temsilcileri, gazeteciler, Öcalan'ın avukatlarının da dahil olduğu binlerce Kürt yurtseveri tutuklandı. Tutuklamalara harekete destek sunan çok sayıda bağımsız aydın ve gazeteci de dahil edildi. Devrimci güçler de bu topyekun saldırı sürecinde gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Bu saldırılara 2011 yılının son günlerinde Kürdistan'da Roboski köyünde çoğu çocuk 35 köylünün gerillaya operasyon adı altında Türk savaş uçaklarınca bombalanarak katledilmesi eklendi. Bu katliam Kürt halkına yönelik açık bir gözdağı ve PKK'ye halk desteğinin sürmesi halinde yeni katliamların habercisi olarak gerçekleştirildi.
Gerillaya yönelik olarak Türk sömürgeci ordusu sınır içi ve ötesinde (Güney Kürdistan'a yönelik) yüksek teknolojiye ve ABD istihbaratına, yanı sıra ABD ve Avrupa emperyalistlerinin katliamlara göz yuman sessiz siyasi desteğine dayalı kapsamlı askeri saldırılar geliştirdi.
AKP hükümetinin bu saldırı dalgası askeri ve siyasi alanda Kürt ulusal özgürlük güçlerini önemli ölçüde zayıflatmayı hedefliyordu. Yaklaşık 30 yıldır süren ve Türk burjuva ordusu ve devletinin savaş iradesini aşındıran iç savaş deneyimi zaten sömürgeci faşizme Kürt halkının ulusal uyanışının tümden yok edilemeyeceğini kanıtlamıştı. Bu nedenle hedefi daha ziyade Kürt ulusal özgürlük hareketini zayıflatmak, güçten düşürmek, siyasi örgütlülüğünü ve askeri gücünü önemli oranda darbelemek; böylelikle hem sömürgeciliğin tıkalı nefes borularını açmak, hem de Kürt halkının yeni hamlelerle mevzilerini genişletmesini engellemekti.
Ancak Kürt halkı bu hamleyi her alanda büyük bir direnişle karşıladı. Binlerce Kürt yurtseverinin ve BDP ve DTK kadrosunun tutuklanmasına rağmen kitlesel eylemler durulmadı; özellikle gerilla cenazelerinin görkemli kitle eylemleriyle uğurlanması Kürt halkı bakımından topyekun savaş karşısında birer irade beyanı niteliği taşıdı. Bütün baskı ve kuşatmalara rağmen BDP ve diğer Kürt demokratik örgütlenmeleri PKK'yi, gerillayı ve Kürt halkının demokratik taleplerini sahiplenmekten geri durmadı. BDP'li milletvekilleri sokaklarda, serhildanlarda Kürt halkının içinde, önünde ve yanında duruşlarıyla Kürt halk iradesini parçalamanın kolay bir hamle olamayacağını gösterdi. Avrupa'da Şubat ayında başlatılan uzun yürüyüş eylemi, ardından özellikle Kuzey Kürdistan'da milyonlarla ifade edilen katılımlarla gerçekleşen görkemli Newroz süreci, bunu takip eden yine Avrupa merkezli açlık grevleri birbiriyle etkileşim içinde ve bir dalga halinde serhildanlar ayağını yaşanan ağır kayıplara rağmen güçlendirdi. Roboski katliamından kitlesel, yaygın, sürece yayılan, ısrarlı tarzda hesap sorma süreci ve Batı'da sınırlı düzeyine rağmen özellikle HDK üzerinden destek eylemleri de fiili meşru direniş hattının korunmasına katkıda bulundu.
Dahası, Kürt ulusal özgürlük hareketi Suriye'ye yönelik emperyalist planlar ve bölgede halk isyanlarının ardı ardına patlak verişiyle açılan yeni siyasal koşulları en iyi değerlendiren siyasal aktör oldu ve Rojava'da demokratik özerklik ilanıyla Kürt ulusunun kendi yönetimi ve statüsünü sağlama yönünde önemli bir adım attı. Askeri alanda gerilla güçleri sömürgeci faşizmin savaşı karşısında gerilemediği gibi direnişi bir üst boyuta taşıdı. Suriye'de yarattığı mevzilenmenin de gücüyle Şemdinli'den başlayarak Kuzey Kürdistan'da da gerilla hakimiyetinde alanlar tutmaya yöneldi. Giderek büyüyen bir alanda kent merkezleri hariç geniş bir bölgenin gerilla hakimiyetine girmesi, sömürgeci ordunun kışla ve karakollara hapsolması, bu askeri mevzilerinse hemen her hafta gerilla güçlerince kapsamlı operasyonlarla darbelenmesi, Türk devlet güçlerinde, hükümet yetkililerinin açıklamalarında ve burjuva basında genişçe dillendirilen büyük bir panik yarattı. Bu süreçte Türk sömürgeci ordusu ile, askeri saldırıların AKP bakımından çok önemli bir unsuru, yeniliği ve kozu olarak algılanan özel harp polisleri, ağır darbeler aldı. Gerilla cephesinde de ciddi kayıplar verilse de, kış sürecine burjuva devletin askeri ve siyasi alanda yenilgili tablosuna karşılık gerillanın başarı ve inisiyatif üstünlüğü ile girildi.
Son olaraksa 12 Eylül'den bu yana büyüyerek süren açlık grevi direnişi, zindanlar cephesinin bu büyük direnişe etkin katılımını sağladı. Kürt halkının direnişi, Kuzey'den Güneybatı'ya, Güney'den Avrupa'ya, gerilladan demokratik kurumlara, halk inisiyatiflerinden zindanlara dek her cepheden birbirini izleyen, güçlendiren, soluk aldıran, etkileyen tarzda yükselişini böylece sürdürüyor. Her bir alan bir yeni hamlenin öncüsü oluyor.
Açlık grevleri her boyutuyla Kürt ulusal özgürlük hareketinin topyekun imha saldırısına yanıt olarak yükselttiği direnişin yeni bir aşamasıdır.
Öncelikle açlık grevleri, gerillanın Şemdinli'de arazi hakimiyeti ile başlattığı kapsamlı hamlesini serhildanlarla buluşturup büyütme çağrısıdır.
Aynı zamanda açlık grevleri AKP'nin kırda askeri operasyonlar, kentlerde kapsamlı KCK operasyonlarıyla yürüttüğü topyekun saldırının siyasi operasyonlar ayağına çok güçlü ve boşa çıkarıcı bir yanıttır. KCK operasyonlarıyla sadece 3 yılda binlerce Kürt yurtseverinin tutuklanması ve 8000'inin halen tutuklu olması, mahkemelerde Kürtçe savunma haklarının gasp edilip Kürtçe'nin kayıtlara "bilinmeyen dil" olarak geçmesi, böylece Kürt halkı üzerindeki inkar cenderesinin sertleştirilmesi, bugün açlık grevleriyle boşa çıkmaktadır. Zaten gerilla güçleri karşısında yenilgili bir durumda bulunan burjuva devletini büyük bir basınç altına sokmuştur. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın her gün ağır itham ve açıklamalarla direnişçilere hakaret etmesi de ne kadar sıkıştığının göstergesidir. Tutsakların yemek yediği, açlık grevlerinin sürmediği gibi klişeleşmiş iddialar Kürdistan'da, Batı'da ve Avrupa'daki destek eylemleriyle yalanlanmakta, BDP'li milletvekillerinin yıllar önce yemekte çekilmiş fotoğraflarıyla yapılan antipropagandalar, vekillerin de açlık grevine katılmasıyla boşa çıkmaktadır.
Bu görkemli direnişin başarılı olması için uluslararası alandaki tepki ve müdahale henüz yetersiz kalmaktadır. Ortadoğu'da emperyalist bölge planları önündeki temel direniş dinamiklerinden biri olan, direnişiyle NATO planlarının başlıca bölgesel yürütücülerinden olan Türk burjuva devleti ve ordusunu darbeleyerek nesnel olarak bu planları da darbeleyen bir güç olarak Kürt direnişinin sahiplenilmesi, uluslararası boyutları ve sonuçlarıyla da önemli bir görevdir. Partimiz MLKP, devrimci, ilerici ve komünist güçleri, açıklamalar, Türk konsoloslukları önünde eylemler ve dayanışma açlık grevleriyle; heyet ziyaretleri ve mektuplarla bu direnişi sahiplenmeye çağırıyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

10 bin tutsak açlık grevinde: Uluslararası dayanışmayı büyütmeye!
fc Share on Twitter
 

Bu görkemli direnişin başarılı olması için uluslararası alandaki tepki ve müdahale henüz yetersiz kalmaktadır. Ortadoğu'da emperyalist bölge planları önündeki temel direniş dinamiklerinden biri olan, direnişiyle NATO planlarının başlıca bölgesel yürütücülerinden olan Türk burjuva devleti ve ordusunu darbeleyerek nesnel olarak bu planları da darbeleyen bir güç olarak Kürt direnişinin sahiplenilmesi, uluslararası boyutları ve sonuçlarıyla da önemli bir görevdir. 

 

01 Kasım 2012 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 121

 

Kürt ulusal özgürlük hareketi tutsakları, 12 Eylül'den bu yana "anadil önündeki engellerin kaldırılması, anadilde savunma hakkının tanınması ve Kürt ulusal önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması" talepleriyle süresiz dönüşümsüz açlık grevinde. 12 Eylül'den sonra ekip ekip büyüyen katılımlarla 58 hapishanede 600 tutsak açlık grevini sürdürürken, 5 Kasım'dan itibaren de tüm hapishanelerde hasta, yaşlı ve çocuklar dışında tüm Kürt ulusal özgürlük tutsaklarının direnişe katıldığı açıklandı. Böylece 10 bin siyasi tutsağın katılımıyla dünya tarihinin en kitlesel açlık grevi direnişi yaşanıyor. İlk başlayan ekipler direnişte 50'li günlerini aşarken hızla ölüm sınırına yaklaşıyor.
AKP hükümeti liderliğinde Türk sömürgeci faşizmi 2007 yılından başlayarak birkaç yıla yayılan "Kürt açılımı" süreciyle Kürt ulusal özgürlük hareketini diyalog yoluyla çözüm beklentisine sokarak oyalama, sürüncemede bırakma, çatlaklar yaratma temelinde bir tasfiyeci süreç yürütmüştü. Gerek bu süreçten sonuç alamaması ve sözde açılımın tasfiyeci içeriğinin açıkça görülmesi, gerekse bölgede Suriye süreci ile birlikte gelişen emperyalist bölgesel planlarda Suriye'de işgalci bir güç olarak rol oynama hesaplarıyla yeni uluslararası konjonkture yanıt vermek istemesi nedeniyle, Haziran 2011 seçimlerinde de yeniden tek parti olarak hükümete gelmesinin ardından, yeni bir topyekun saldırı sürecine girdi. "Kürt açılımı" planı çerçevesinde PKK ile Türk burjuva devletinin temsilcileri arasında Oslo'da süren görüşmeler kesildi. Kürt halk önderi ve PKK lideri Abdullah Öcalan, tutsak bulunduğu adaya giden kosterin bozuk olduğu gerekçesiyle avukatlarıyla ve yakınlarıyla görüştürülmeyerek mutlak tecrit altına alındı. Tecrit bugün de bir buçuk yıldan fazla süredir aynı gerekçeyle sürdürülüyor. Öcalan'ın mutlak tecride alınması, topyekun saldırı sürecinin hem temel bir halkası, hem de sembolü durumundaydı. Kürt halkının defalarca ulusal iradesi olarak tanımladığı Öcalan, burjuva uluslararası hukuğa göre dahi bugün kayıp statüsündedir. Yine bu çerçevede AKP hükümeti kırda gerillaya yönelik kapsamlı askeri operasyonlar, kentte de KCK davası adı altında Kürt ulusal özgürlük hareketinin yasal ve fiili meşru demokratik mevzilerine yönelik 2009'da başlamış olan siyasi operasyonların derinleştirilmesi yoluyla saldırılarını sürdürdü/ sürdürüyor.
KCK operasyonları genişletilerek BDP'nin yerel ve genel merkez yöneticileri, seçilmiş belediye başkanları, DTK temsilcileri, gazeteciler, Öcalan'ın avukatlarının da dahil olduğu binlerce Kürt yurtseveri tutuklandı. Tutuklamalara harekete destek sunan çok sayıda bağımsız aydın ve gazeteci de dahil edildi. Devrimci güçler de bu topyekun saldırı sürecinde gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Bu saldırılara 2011 yılının son günlerinde Kürdistan'da Roboski köyünde çoğu çocuk 35 köylünün gerillaya operasyon adı altında Türk savaş uçaklarınca bombalanarak katledilmesi eklendi. Bu katliam Kürt halkına yönelik açık bir gözdağı ve PKK'ye halk desteğinin sürmesi halinde yeni katliamların habercisi olarak gerçekleştirildi.
Gerillaya yönelik olarak Türk sömürgeci ordusu sınır içi ve ötesinde (Güney Kürdistan'a yönelik) yüksek teknolojiye ve ABD istihbaratına, yanı sıra ABD ve Avrupa emperyalistlerinin katliamlara göz yuman sessiz siyasi desteğine dayalı kapsamlı askeri saldırılar geliştirdi.
AKP hükümetinin bu saldırı dalgası askeri ve siyasi alanda Kürt ulusal özgürlük güçlerini önemli ölçüde zayıflatmayı hedefliyordu. Yaklaşık 30 yıldır süren ve Türk burjuva ordusu ve devletinin savaş iradesini aşındıran iç savaş deneyimi zaten sömürgeci faşizme Kürt halkının ulusal uyanışının tümden yok edilemeyeceğini kanıtlamıştı. Bu nedenle hedefi daha ziyade Kürt ulusal özgürlük hareketini zayıflatmak, güçten düşürmek, siyasi örgütlülüğünü ve askeri gücünü önemli oranda darbelemek; böylelikle hem sömürgeciliğin tıkalı nefes borularını açmak, hem de Kürt halkının yeni hamlelerle mevzilerini genişletmesini engellemekti.
Ancak Kürt halkı bu hamleyi her alanda büyük bir direnişle karşıladı. Binlerce Kürt yurtseverinin ve BDP ve DTK kadrosunun tutuklanmasına rağmen kitlesel eylemler durulmadı; özellikle gerilla cenazelerinin görkemli kitle eylemleriyle uğurlanması Kürt halkı bakımından topyekun savaş karşısında birer irade beyanı niteliği taşıdı. Bütün baskı ve kuşatmalara rağmen BDP ve diğer Kürt demokratik örgütlenmeleri PKK'yi, gerillayı ve Kürt halkının demokratik taleplerini sahiplenmekten geri durmadı. BDP'li milletvekilleri sokaklarda, serhildanlarda Kürt halkının içinde, önünde ve yanında duruşlarıyla Kürt halk iradesini parçalamanın kolay bir hamle olamayacağını gösterdi. Avrupa'da Şubat ayında başlatılan uzun yürüyüş eylemi, ardından özellikle Kuzey Kürdistan'da milyonlarla ifade edilen katılımlarla gerçekleşen görkemli Newroz süreci, bunu takip eden yine Avrupa merkezli açlık grevleri birbiriyle etkileşim içinde ve bir dalga halinde serhildanlar ayağını yaşanan ağır kayıplara rağmen güçlendirdi. Roboski katliamından kitlesel, yaygın, sürece yayılan, ısrarlı tarzda hesap sorma süreci ve Batı'da sınırlı düzeyine rağmen özellikle HDK üzerinden destek eylemleri de fiili meşru direniş hattının korunmasına katkıda bulundu.
Dahası, Kürt ulusal özgürlük hareketi Suriye'ye yönelik emperyalist planlar ve bölgede halk isyanlarının ardı ardına patlak verişiyle açılan yeni siyasal koşulları en iyi değerlendiren siyasal aktör oldu ve Rojava'da demokratik özerklik ilanıyla Kürt ulusunun kendi yönetimi ve statüsünü sağlama yönünde önemli bir adım attı. Askeri alanda gerilla güçleri sömürgeci faşizmin savaşı karşısında gerilemediği gibi direnişi bir üst boyuta taşıdı. Suriye'de yarattığı mevzilenmenin de gücüyle Şemdinli'den başlayarak Kuzey Kürdistan'da da gerilla hakimiyetinde alanlar tutmaya yöneldi. Giderek büyüyen bir alanda kent merkezleri hariç geniş bir bölgenin gerilla hakimiyetine girmesi, sömürgeci ordunun kışla ve karakollara hapsolması, bu askeri mevzilerinse hemen her hafta gerilla güçlerince kapsamlı operasyonlarla darbelenmesi, Türk devlet güçlerinde, hükümet yetkililerinin açıklamalarında ve burjuva basında genişçe dillendirilen büyük bir panik yarattı. Bu süreçte Türk sömürgeci ordusu ile, askeri saldırıların AKP bakımından çok önemli bir unsuru, yeniliği ve kozu olarak algılanan özel harp polisleri, ağır darbeler aldı. Gerilla cephesinde de ciddi kayıplar verilse de, kış sürecine burjuva devletin askeri ve siyasi alanda yenilgili tablosuna karşılık gerillanın başarı ve inisiyatif üstünlüğü ile girildi.
Son olaraksa 12 Eylül'den bu yana büyüyerek süren açlık grevi direnişi, zindanlar cephesinin bu büyük direnişe etkin katılımını sağladı. Kürt halkının direnişi, Kuzey'den Güneybatı'ya, Güney'den Avrupa'ya, gerilladan demokratik kurumlara, halk inisiyatiflerinden zindanlara dek her cepheden birbirini izleyen, güçlendiren, soluk aldıran, etkileyen tarzda yükselişini böylece sürdürüyor. Her bir alan bir yeni hamlenin öncüsü oluyor.
Açlık grevleri her boyutuyla Kürt ulusal özgürlük hareketinin topyekun imha saldırısına yanıt olarak yükselttiği direnişin yeni bir aşamasıdır.
Öncelikle açlık grevleri, gerillanın Şemdinli'de arazi hakimiyeti ile başlattığı kapsamlı hamlesini serhildanlarla buluşturup büyütme çağrısıdır.
Aynı zamanda açlık grevleri AKP'nin kırda askeri operasyonlar, kentlerde kapsamlı KCK operasyonlarıyla yürüttüğü topyekun saldırının siyasi operasyonlar ayağına çok güçlü ve boşa çıkarıcı bir yanıttır. KCK operasyonlarıyla sadece 3 yılda binlerce Kürt yurtseverinin tutuklanması ve 8000'inin halen tutuklu olması, mahkemelerde Kürtçe savunma haklarının gasp edilip Kürtçe'nin kayıtlara "bilinmeyen dil" olarak geçmesi, böylece Kürt halkı üzerindeki inkar cenderesinin sertleştirilmesi, bugün açlık grevleriyle boşa çıkmaktadır. Zaten gerilla güçleri karşısında yenilgili bir durumda bulunan burjuva devletini büyük bir basınç altına sokmuştur. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın her gün ağır itham ve açıklamalarla direnişçilere hakaret etmesi de ne kadar sıkıştığının göstergesidir. Tutsakların yemek yediği, açlık grevlerinin sürmediği gibi klişeleşmiş iddialar Kürdistan'da, Batı'da ve Avrupa'daki destek eylemleriyle yalanlanmakta, BDP'li milletvekillerinin yıllar önce yemekte çekilmiş fotoğraflarıyla yapılan antipropagandalar, vekillerin de açlık grevine katılmasıyla boşa çıkmaktadır.
Bu görkemli direnişin başarılı olması için uluslararası alandaki tepki ve müdahale henüz yetersiz kalmaktadır. Ortadoğu'da emperyalist bölge planları önündeki temel direniş dinamiklerinden biri olan, direnişiyle NATO planlarının başlıca bölgesel yürütücülerinden olan Türk burjuva devleti ve ordusunu darbeleyerek nesnel olarak bu planları da darbeleyen bir güç olarak Kürt direnişinin sahiplenilmesi, uluslararası boyutları ve sonuçlarıyla da önemli bir görevdir. Partimiz MLKP, devrimci, ilerici ve komünist güçleri, açıklamalar, Türk konsoloslukları önünde eylemler ve dayanışma açlık grevleriyle; heyet ziyaretleri ve mektuplarla bu direnişi sahiplenmeye çağırıyor.