KÜRT SORUNUNDA "MÜZAKERE VE BARIŞ SÜRECİ"
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

01 Mayıs 2013 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 127

PKK ve Kürt ulusal önderi A.Öcalan, sömürgeci Türk burjuva devleti ve onun gizli istihbaret örgütü MİT'le (Milli İstihbarat Teşkilatı) yaptığı görüşmelerde bir "mutabakat"a vardı. Ve 2 milyon Kürdün katıldığı 21 Mart 2013 Amed Newroz'unda, ateşkes ilanı ve silahlı gerilla güçlerinin Türkiye sınırları dışına( Güney Kürdistan'a-Irak Kürdistanı'na)çekilmesi çağrısı yaptı. Bu çağrı üzerine silahlar sustu, ilk gerilla birlikleri Güney Kürdistan'a çekilmeye başladı.
PKK ve Türk burjuva devleti,farklı bir içerik ve anlam yüklemeklebirliktebu gelişmeyi "tarihsel bir süreç" olarak değerlendiriyor. Süreç, ciddi riskler ve provakasyonlar taşıyarak devam ediyor: Ortadoğu ve Suriye'deki gelişmeler, uluslarası ve bölgesel devletler arasındaki güç ilişkileri ve dengelerine bağlı olarak Kürt sorununun daha fazla uluslararasılaşması ve bölgeselleşmesi; sömürgeci politikalar ve şovenizmin Türk toplumunda yarattığı bazı reaksiyonlar, sosyal şovenizmin "sol"da yarattığı tahribat ve çürüme, Türk egemen sınıf ve partilerindeki kamplaşma ve çatışmalar vd faktörler, olası risk ve kırılma nedenleri olabilir.
Peki, 30 yıldır sürdürülen savaştan bugüne nasıl gelindi?
Bunun tarihsel nedenleri yanında, konjonktürel ve güncel bazı nedenleri de vardır.
30 yıldır süren kirli savaşın başta Kürt halkı gelmek üzere bütün halklarımızda yarattığı iktisadi, toplumsal, siyasal ve psikolojik sonuçları ağır olmuştur. Bunun travmalarını emekçiler, gençler, kadınlar, ezilenler yaşamaktadır. Dolayısıyla halklarda güçlü bir barış isteği ve talebi vardır.Partimiz ve diğer bazı devrimci örgütler, devrimci veya emekçi çözüme bağlı olarak onurlu ve demokratik barış talebine sahip çıkmış ve mücadelesini vermiştir.
Sömürgeci rejim bakımında:
Sömürgeci faşist rejim, karşıdevrimci şiddetin her türüne 30 yıl boyunca baş vurdu. Katliamlar, işkenceler,kayıplar, infazlar, hapishaneler, köy boşaltmaları, orman yakmalar, insansızlaştırma, doğayı tahrip etme, barajlar; dünya burjuvazisinin kirli savaş deneyleri, taktikleri, silahları ve işbirliği gibi başlıca kirli savaş yöntemleri, hileleri ve taktiklerini kullanabildi. Bütün bunlar sonuç alma bir yana, Türk burjuva ordusunun savaş iradesinin aşınması ve kırılmasını bile engelleyemedi. Asker kaçakları ve intiharları çoğaldı. Kürdistan'da askerlik yapan gençler psikolojik travmalar yaşadı.Paralı asker, özel eğitimli asker, 500 milyar dolar gibi büyük mali yük ve siyasal tavizler pahasına satın alınan yeni teknolojik silahların hiçbiri askeri sonuç almaya yetmedi. Sömürgeci rejim, askeri çözümle sonuç alamayacağını gördü.Ve "Entegre strateji" dedikleri, yeni bir konsepte, PKK'yi tasfiye (örneğin önderlerine karşı dağda ve Paris'te yapılan süikastlar, KCK adıyla 10 bin aktivistin tutuklanması, Roboski katliamı) ve "ileri demokrasi" ile sorunu çözme konseptine yöneldiler. Bugün bunu da,"çözüm süreci" olarak açıklıyorlar.
2011 yılında, Ortadoğu'da başlayan bölgesel devrimsel süreç, sömürgeci Türk burjuva rejimi bakımında diğer ciddi bir tehlikeydi. Sürecin hem Türkiye'nin iç dengelerini değiştireceği, hem de Kürt ulusal özgürlük hareketini bölge çapında etkin bir güç haline getireceği kaygısı gerçekti.
Kürt ulusal hareketi bakımında:
PKK'nin, 1984 yılında başlattığı gerilla mücadelesi, sadece Kuzey Kürdistanda değil, Kürdistan'ın diğer parçalarında da (İran, Irak ve Suriye) büyük bir topumsal siyasallaşma ve askeri ordulaşma yaratmıştır. Bu durum, Türkiye'debirleşik bir devrimi hazırlama ve örgütlemenin yanında, Ortadoğu için de önemli tarihsel ve siyasal fırsatlar doğurmuştur. Kürdistan devrimi, birleşik bir devrim için Türkiye'de devrimci bir cephenin gelişmesine hep ihtiyaç duymuş ve bunun beklentisi içinde olmuştur. Ne var ki, devrimci hareketin bazı bileşeni parti ve örgütler, "devrimi anlamayan devrimciler" olarak süreci ya izlemişler ya da sosyal şovenizm etkisiyle apolitizme saplanmışlardır. Dolayısıyla bu anlamda güç dengesini değiştirecek yeniözneler, unsurlar ve aktörlerin devreye girmesi yakın bir beklenti olamadı.
Ulusal kurtuluş mücadelelerinin yüzünü çevirdiği Sosyalist SB ve Sosyalist Kamp yoktu.Aynı zamanda revizyonist blokun çözülmesiyle birlikte batılı emperyalistlerle arasındaki çelişki de kalktı ya da farklı boyut aldı. Bu durum, günümüzün bütün ulusal hareketleri gibi, Kürtulusal hareketini de zorlayan, sınırlayannesnel bir durumdu.

Ortadoğu'nun siyasal ve toplumsal kaygan zemininde 30 yıldır savaşan PKK, hem bağımsız siyasi çizgisini sürdürebildi, herhangi bölgesel ya da emperyalist güce yedeklenmedi; hem de Ortadoğu'yu tanıdı, gelişmeleri doğru öngördü, bölgesel gelişmelerde yararlandı ve kazançlı çıktı. Politik mücadele deneyleri, pratik politika ve taktiklerde ustalaştı.Kürt halkı içinde ciddi siyasi ve ideolojik güç olarak maddileşti. Kürtlerin siyasal ulusal bilinci ve örgütlülük düzeyini yükseltti. Artık yeni Kürtler, sömürgeci rejimlerin oyunları ve kirli politikalarına karşı politika ve taktik geliştirebilecek duruma yükselmiş; kendi özgüçleri ve örgütlülükleri başlıca güven kaynakları olmaya başlamıştı.
Görüşmeler 20 yıl boyunca sürdü
Sömürgeci faşist rejimi son 20 yıl boyunca PKK ile görüşmeler yaptı. Bazı dönemlerde "demokratik açılım" adına çözüm geliştireceğini açıkladı. Ama her seferinde bunun bir oyalama ve Kürt özgürlük hareketini tasfiyeye yönelik politika ve taktiklere takabül ettiği çok geçmeden anlaşıldı.
Türk burjuva devleti, 2009-2011 yıllarında PKK ile Oslo görüşmeleri gerçekleştirdi.Ne var ki, PKK önderi A. Öcalan'ın yol haritasında öngörülen Kürtlerinkolektif haklarının kabul edilmesi taleplerireddedilince süreç tıkandı. 2012 yılında PKK'ninsiyasi ve askeri olarak tasfiye edilmesi hedeflendi. Ve Sri Lanka modeli tasfiye hedeflendi. PKK ise, bunun karşısında devrimci halk savaşı stratejisini pratikleştirdi.
2012 yılının Şubat ayında Avrupa'da başlatılan uzun yürüyüş, Newroz'da kitlesellik ve direnişleTürkiye ve Kuzey Kürdistanserhildanlarında kendisini gösterdi.Yaz boyunca gerillanının eylemi ve Suriye'de Rojava devrimiyle buluşması gibi toplumsal dalgalar, hamleler Şemdinli de alan hakimiyetini doğurdu. PKK, Alan hakimiyeti kurduğu bölgeleri, Güney Kürdistan'daki Medya Savuunma Alanlarıyla birleştirme strateji ve taktiklerini düşünmeye ve oluşturmaya başladı. Kışa girilince hapishanelerde PKK'li tutsaklar 60'lı günlere varan ölüm orucu direnişiyle sömürgeci devleti büyük baskılanma altına aldı.Rejimin Ortadoğu ve Suriye politikaları iflas etti.ABD emperyalizminin bölgesel politikaları ve Suriye'deki gelişmeler, Filistin-İsrail ilişkileri, olası bölgesel savaş ve yeni sınırlar tehlikesi, AKP hükümetini yeniden görüşmelere yöneltti.Açlık grevlerini sadece A.Öcalan'ın bitirebileceği düşünüldü ve Kasım 2012'de İmralı görüşmeleri başlatıldı. Böylece "terörist başı", "bebek katili" denilen A.Öcalan muhatap alınarak görüşüldü. BDP vekilleri A.Öcalan'la heyetler biçiminde görüşmeye başladı. Oysa bir buçuk yıl boyunca Öcalan avukatlarıyla görüştürülmüyordu. Kendi yasalarını da ayak altına alan tam bir tecrit uygulanıyordu. İki ay öncesinde idamla tehdit yağdırılıyordu, gerillalarla görüşen BDP vekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konuşuluyordu. Gelişmeler öyle hızlandı ki, düşman Güney Kürdistan dost olmaya başladı.Türkiye'nin buraya ihracatı 11 milyar dolara ulaştı. Kürdistan'da petrol anlaşmaları yapıldı ve bu coğrafya adeta iktisadi olarak ilhak edildi. Irak hükümet başkanı Maliki ile çelişkileri derinleşti. Açık ki, bütün bu gelişmeler, Suriye üzerinde yürütülen rekabet, çatışma ve savaşın yansımalarıydı.Bir yanda Rusya, İran, Irakta Maliki hükümeti, Suriye, Lübnan'da Hizbullah diğer yandan ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Katar, S.Arabistan cephesi. Yani Ortadoğu'da bir yanıyla Sunni-Şii eksenli bir cepheleşme ve çatışma süreci.
2012 yılında üstünlüğün PKK'de olduğu, 2013'tedurumu değiştirecek savaş hazırlığı ve örgütlülüğünün sürdürüldüğü bir süreçte, PKK yönetimi ve güçleri hiç de hazır olmadıkları bir "barış süreci" ile yüz yüze kaldılar. PKK yöneticileri, Ortadoğu'daki güç ilişkileri ve dengelerinin, Rojava'daki devrim, Türkiye devrimci hareketiyle (eylemde ve HDK'de) sağlanan temasın kendilerine yeni olanaklar, fırsatlar, koşullar doğurduğunu, Kürt halkının Ortadoğu'da siyasal ve toplumsal bir güç haline geldiği ve tarihinde ilk olarak siyasal bir statü elde etme durumu yakaladığını, ne var ki, bütün bunlara rağmen önderleri A.Öcalan'ın "tarihsel perspektifleri"ni ve Ortadoğu için öngördüğü politikalarını tercih ettiklerini, önemsediklerini vedestekleyeceklerini açıkladılar.
İşte İmralı'da PKK önderi A.Öcalan'la sağlanan "mutabakat", bu koşullarda gerçekleşti. A.Öcalan tarafında kaleme alınan ve tarafların uzlaşma sağladığı mutakabat metni, barış için üç aşama öngörüyür: Birinci aşama ateşkes ve gerillanın sınırdışına çekilmesi, ikinci aşama Kürt sorununda yumuşama getirecek bazı yasal ve anayasal değişiklikler, örneğin AB yerel yönetimler yasasının imzalanması, seçimlerde barajın kaldırılması, TMY kaldırılması, anayasal vatandaşlık vb...üçüncüsü ise normalleşme aşaması.Tutsakların salıverilmesi, silahların bırakalıması vb...
PKK,devrimsel sürecin ürünlerini kayda geçirmek, güvencelemek istiyor.Bir dönem mücadelesini silahla değil, "demokratik siyaset"le sürdüreceğini hedefliyor. Ve bu yeni süreci, A.Öcalan'ın teorik olarak ortaya koyduğu "yeni paradigma"nın bir somutlanması olarak görüyor.
Partimiz MLKP, içine girilen sürecin ciddi riskler taşıdığına işaret etti. Örneğin bu risklerden bir tanesi, daha geri çekilme tamamlanmadan sınırda kalekarakolların kurulması, özel eğitimli askeri güçlerin ve yüksek teknolojik silahların sınırlara kaydırılması, Sri Lanka katliamı modeli hazırlıklarını hatırlatıyor.Kürt sorunun çözümünün Kürt ulusunun kaderini tayin hakkından, ulusların ve dillerin tam hak eşitliğinden geçeceğini, bunun da ancak İşçi Emekçi Sovyet Cumhuriyetleri Birliği iktidarında gerçekleşebileceğini programında ifade eder. Bu da, faşist diktatörlüğün silahla yıkılması ve halk iktidarının kurulması, kendi özsavunma gücünü oluşturmasıyla mümkündür.
Kendi güçleri ve halklarımıza, Kürt halkı ve onun siyasi öncüsü PKK'nin öngördüğü "barış süreci"nin desteklenmesi çağrısı yapar. Onurlu ve demokratik barış talebi için gençleri, kadınları ve emekçileri sokağa, eyleme çağırır.Onurlu ve demokratik barıştalebinin güncel siyasal çalışma ve mücadelenin konusu yapılmasını, yeni sürecin şovenizm zehirinin püskürtülmesi bakımında olumlu siyasi iklim ve olanaklar doğurduğunu, bu temelde devrimci kitle hareketinin büyütülmesi görevi ve sorumluluğuna işaret eder. Bunun da başta, Kürt kimliği, anadilde eğitim, siyasal özgürlük talepleri,tümtutsakların serbest bırakılması talepleri kapsadığının altını çizer.
Dünyanın devrimci ve komünist partileri, örgütleri ve devrimcilerini, Kürt halkının özgürlük ve barış mücadelesini yüce enternasyonalizm ilkesi ve duygularıyla sokakta eylemle, konsolosluklar önünde basın açıklamalarıyla,Türk burjuva hükümetine gönderecekleri fax, email ve telefonlarla desteklemeye çağırıyoruz.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

KÜRT SORUNUNDA "MÜZAKERE VE BARIŞ SÜRECİ"
fc Share on Twitter
 

 

01 Mayıs 2013 /Enternasyonal Bülten / Sayı: 127

PKK ve Kürt ulusal önderi A.Öcalan, sömürgeci Türk burjuva devleti ve onun gizli istihbaret örgütü MİT'le (Milli İstihbarat Teşkilatı) yaptığı görüşmelerde bir "mutabakat"a vardı. Ve 2 milyon Kürdün katıldığı 21 Mart 2013 Amed Newroz'unda, ateşkes ilanı ve silahlı gerilla güçlerinin Türkiye sınırları dışına( Güney Kürdistan'a-Irak Kürdistanı'na)çekilmesi çağrısı yaptı. Bu çağrı üzerine silahlar sustu, ilk gerilla birlikleri Güney Kürdistan'a çekilmeye başladı.
PKK ve Türk burjuva devleti,farklı bir içerik ve anlam yüklemeklebirliktebu gelişmeyi "tarihsel bir süreç" olarak değerlendiriyor. Süreç, ciddi riskler ve provakasyonlar taşıyarak devam ediyor: Ortadoğu ve Suriye'deki gelişmeler, uluslarası ve bölgesel devletler arasındaki güç ilişkileri ve dengelerine bağlı olarak Kürt sorununun daha fazla uluslararasılaşması ve bölgeselleşmesi; sömürgeci politikalar ve şovenizmin Türk toplumunda yarattığı bazı reaksiyonlar, sosyal şovenizmin "sol"da yarattığı tahribat ve çürüme, Türk egemen sınıf ve partilerindeki kamplaşma ve çatışmalar vd faktörler, olası risk ve kırılma nedenleri olabilir.
Peki, 30 yıldır sürdürülen savaştan bugüne nasıl gelindi?
Bunun tarihsel nedenleri yanında, konjonktürel ve güncel bazı nedenleri de vardır.
30 yıldır süren kirli savaşın başta Kürt halkı gelmek üzere bütün halklarımızda yarattığı iktisadi, toplumsal, siyasal ve psikolojik sonuçları ağır olmuştur. Bunun travmalarını emekçiler, gençler, kadınlar, ezilenler yaşamaktadır. Dolayısıyla halklarda güçlü bir barış isteği ve talebi vardır.Partimiz ve diğer bazı devrimci örgütler, devrimci veya emekçi çözüme bağlı olarak onurlu ve demokratik barış talebine sahip çıkmış ve mücadelesini vermiştir.
Sömürgeci rejim bakımında:
Sömürgeci faşist rejim, karşıdevrimci şiddetin her türüne 30 yıl boyunca baş vurdu. Katliamlar, işkenceler,kayıplar, infazlar, hapishaneler, köy boşaltmaları, orman yakmalar, insansızlaştırma, doğayı tahrip etme, barajlar; dünya burjuvazisinin kirli savaş deneyleri, taktikleri, silahları ve işbirliği gibi başlıca kirli savaş yöntemleri, hileleri ve taktiklerini kullanabildi. Bütün bunlar sonuç alma bir yana, Türk burjuva ordusunun savaş iradesinin aşınması ve kırılmasını bile engelleyemedi. Asker kaçakları ve intiharları çoğaldı. Kürdistan'da askerlik yapan gençler psikolojik travmalar yaşadı.Paralı asker, özel eğitimli asker, 500 milyar dolar gibi büyük mali yük ve siyasal tavizler pahasına satın alınan yeni teknolojik silahların hiçbiri askeri sonuç almaya yetmedi. Sömürgeci rejim, askeri çözümle sonuç alamayacağını gördü.Ve "Entegre strateji" dedikleri, yeni bir konsepte, PKK'yi tasfiye (örneğin önderlerine karşı dağda ve Paris'te yapılan süikastlar, KCK adıyla 10 bin aktivistin tutuklanması, Roboski katliamı) ve "ileri demokrasi" ile sorunu çözme konseptine yöneldiler. Bugün bunu da,"çözüm süreci" olarak açıklıyorlar.
2011 yılında, Ortadoğu'da başlayan bölgesel devrimsel süreç, sömürgeci Türk burjuva rejimi bakımında diğer ciddi bir tehlikeydi. Sürecin hem Türkiye'nin iç dengelerini değiştireceği, hem de Kürt ulusal özgürlük hareketini bölge çapında etkin bir güç haline getireceği kaygısı gerçekti.
Kürt ulusal hareketi bakımında:
PKK'nin, 1984 yılında başlattığı gerilla mücadelesi, sadece Kuzey Kürdistanda değil, Kürdistan'ın diğer parçalarında da (İran, Irak ve Suriye) büyük bir topumsal siyasallaşma ve askeri ordulaşma yaratmıştır. Bu durum, Türkiye'debirleşik bir devrimi hazırlama ve örgütlemenin yanında, Ortadoğu için de önemli tarihsel ve siyasal fırsatlar doğurmuştur. Kürdistan devrimi, birleşik bir devrim için Türkiye'de devrimci bir cephenin gelişmesine hep ihtiyaç duymuş ve bunun beklentisi içinde olmuştur. Ne var ki, devrimci hareketin bazı bileşeni parti ve örgütler, "devrimi anlamayan devrimciler" olarak süreci ya izlemişler ya da sosyal şovenizm etkisiyle apolitizme saplanmışlardır. Dolayısıyla bu anlamda güç dengesini değiştirecek yeniözneler, unsurlar ve aktörlerin devreye girmesi yakın bir beklenti olamadı.
Ulusal kurtuluş mücadelelerinin yüzünü çevirdiği Sosyalist SB ve Sosyalist Kamp yoktu.Aynı zamanda revizyonist blokun çözülmesiyle birlikte batılı emperyalistlerle arasındaki çelişki de kalktı ya da farklı boyut aldı. Bu durum, günümüzün bütün ulusal hareketleri gibi, Kürtulusal hareketini de zorlayan, sınırlayannesnel bir durumdu.

Ortadoğu'nun siyasal ve toplumsal kaygan zemininde 30 yıldır savaşan PKK, hem bağımsız siyasi çizgisini sürdürebildi, herhangi bölgesel ya da emperyalist güce yedeklenmedi; hem de Ortadoğu'yu tanıdı, gelişmeleri doğru öngördü, bölgesel gelişmelerde yararlandı ve kazançlı çıktı. Politik mücadele deneyleri, pratik politika ve taktiklerde ustalaştı.Kürt halkı içinde ciddi siyasi ve ideolojik güç olarak maddileşti. Kürtlerin siyasal ulusal bilinci ve örgütlülük düzeyini yükseltti. Artık yeni Kürtler, sömürgeci rejimlerin oyunları ve kirli politikalarına karşı politika ve taktik geliştirebilecek duruma yükselmiş; kendi özgüçleri ve örgütlülükleri başlıca güven kaynakları olmaya başlamıştı.
Görüşmeler 20 yıl boyunca sürdü
Sömürgeci faşist rejimi son 20 yıl boyunca PKK ile görüşmeler yaptı. Bazı dönemlerde "demokratik açılım" adına çözüm geliştireceğini açıkladı. Ama her seferinde bunun bir oyalama ve Kürt özgürlük hareketini tasfiyeye yönelik politika ve taktiklere takabül ettiği çok geçmeden anlaşıldı.
Türk burjuva devleti, 2009-2011 yıllarında PKK ile Oslo görüşmeleri gerçekleştirdi.Ne var ki, PKK önderi A. Öcalan'ın yol haritasında öngörülen Kürtlerinkolektif haklarının kabul edilmesi taleplerireddedilince süreç tıkandı. 2012 yılında PKK'ninsiyasi ve askeri olarak tasfiye edilmesi hedeflendi. Ve Sri Lanka modeli tasfiye hedeflendi. PKK ise, bunun karşısında devrimci halk savaşı stratejisini pratikleştirdi.
2012 yılının Şubat ayında Avrupa'da başlatılan uzun yürüyüş, Newroz'da kitlesellik ve direnişleTürkiye ve Kuzey Kürdistanserhildanlarında kendisini gösterdi.Yaz boyunca gerillanının eylemi ve Suriye'de Rojava devrimiyle buluşması gibi toplumsal dalgalar, hamleler Şemdinli de alan hakimiyetini doğurdu. PKK, Alan hakimiyeti kurduğu bölgeleri, Güney Kürdistan'daki Medya Savuunma Alanlarıyla birleştirme strateji ve taktiklerini düşünmeye ve oluşturmaya başladı. Kışa girilince hapishanelerde PKK'li tutsaklar 60'lı günlere varan ölüm orucu direnişiyle sömürgeci devleti büyük baskılanma altına aldı.Rejimin Ortadoğu ve Suriye politikaları iflas etti.ABD emperyalizminin bölgesel politikaları ve Suriye'deki gelişmeler, Filistin-İsrail ilişkileri, olası bölgesel savaş ve yeni sınırlar tehlikesi, AKP hükümetini yeniden görüşmelere yöneltti.Açlık grevlerini sadece A.Öcalan'ın bitirebileceği düşünüldü ve Kasım 2012'de İmralı görüşmeleri başlatıldı. Böylece "terörist başı", "bebek katili" denilen A.Öcalan muhatap alınarak görüşüldü. BDP vekilleri A.Öcalan'la heyetler biçiminde görüşmeye başladı. Oysa bir buçuk yıl boyunca Öcalan avukatlarıyla görüştürülmüyordu. Kendi yasalarını da ayak altına alan tam bir tecrit uygulanıyordu. İki ay öncesinde idamla tehdit yağdırılıyordu, gerillalarla görüşen BDP vekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konuşuluyordu. Gelişmeler öyle hızlandı ki, düşman Güney Kürdistan dost olmaya başladı.Türkiye'nin buraya ihracatı 11 milyar dolara ulaştı. Kürdistan'da petrol anlaşmaları yapıldı ve bu coğrafya adeta iktisadi olarak ilhak edildi. Irak hükümet başkanı Maliki ile çelişkileri derinleşti. Açık ki, bütün bu gelişmeler, Suriye üzerinde yürütülen rekabet, çatışma ve savaşın yansımalarıydı.Bir yanda Rusya, İran, Irakta Maliki hükümeti, Suriye, Lübnan'da Hizbullah diğer yandan ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Katar, S.Arabistan cephesi. Yani Ortadoğu'da bir yanıyla Sunni-Şii eksenli bir cepheleşme ve çatışma süreci.
2012 yılında üstünlüğün PKK'de olduğu, 2013'tedurumu değiştirecek savaş hazırlığı ve örgütlülüğünün sürdürüldüğü bir süreçte, PKK yönetimi ve güçleri hiç de hazır olmadıkları bir "barış süreci" ile yüz yüze kaldılar. PKK yöneticileri, Ortadoğu'daki güç ilişkileri ve dengelerinin, Rojava'daki devrim, Türkiye devrimci hareketiyle (eylemde ve HDK'de) sağlanan temasın kendilerine yeni olanaklar, fırsatlar, koşullar doğurduğunu, Kürt halkının Ortadoğu'da siyasal ve toplumsal bir güç haline geldiği ve tarihinde ilk olarak siyasal bir statü elde etme durumu yakaladığını, ne var ki, bütün bunlara rağmen önderleri A.Öcalan'ın "tarihsel perspektifleri"ni ve Ortadoğu için öngördüğü politikalarını tercih ettiklerini, önemsediklerini vedestekleyeceklerini açıkladılar.
İşte İmralı'da PKK önderi A.Öcalan'la sağlanan "mutabakat", bu koşullarda gerçekleşti. A.Öcalan tarafında kaleme alınan ve tarafların uzlaşma sağladığı mutakabat metni, barış için üç aşama öngörüyür: Birinci aşama ateşkes ve gerillanın sınırdışına çekilmesi, ikinci aşama Kürt sorununda yumuşama getirecek bazı yasal ve anayasal değişiklikler, örneğin AB yerel yönetimler yasasının imzalanması, seçimlerde barajın kaldırılması, TMY kaldırılması, anayasal vatandaşlık vb...üçüncüsü ise normalleşme aşaması.Tutsakların salıverilmesi, silahların bırakalıması vb...
PKK,devrimsel sürecin ürünlerini kayda geçirmek, güvencelemek istiyor.Bir dönem mücadelesini silahla değil, "demokratik siyaset"le sürdüreceğini hedefliyor. Ve bu yeni süreci, A.Öcalan'ın teorik olarak ortaya koyduğu "yeni paradigma"nın bir somutlanması olarak görüyor.
Partimiz MLKP, içine girilen sürecin ciddi riskler taşıdığına işaret etti. Örneğin bu risklerden bir tanesi, daha geri çekilme tamamlanmadan sınırda kalekarakolların kurulması, özel eğitimli askeri güçlerin ve yüksek teknolojik silahların sınırlara kaydırılması, Sri Lanka katliamı modeli hazırlıklarını hatırlatıyor.Kürt sorunun çözümünün Kürt ulusunun kaderini tayin hakkından, ulusların ve dillerin tam hak eşitliğinden geçeceğini, bunun da ancak İşçi Emekçi Sovyet Cumhuriyetleri Birliği iktidarında gerçekleşebileceğini programında ifade eder. Bu da, faşist diktatörlüğün silahla yıkılması ve halk iktidarının kurulması, kendi özsavunma gücünü oluşturmasıyla mümkündür.
Kendi güçleri ve halklarımıza, Kürt halkı ve onun siyasi öncüsü PKK'nin öngördüğü "barış süreci"nin desteklenmesi çağrısı yapar. Onurlu ve demokratik barış talebi için gençleri, kadınları ve emekçileri sokağa, eyleme çağırır.Onurlu ve demokratik barıştalebinin güncel siyasal çalışma ve mücadelenin konusu yapılmasını, yeni sürecin şovenizm zehirinin püskürtülmesi bakımında olumlu siyasi iklim ve olanaklar doğurduğunu, bu temelde devrimci kitle hareketinin büyütülmesi görevi ve sorumluluğuna işaret eder. Bunun da başta, Kürt kimliği, anadilde eğitim, siyasal özgürlük talepleri,tümtutsakların serbest bırakılması talepleri kapsadığının altını çizer.
Dünyanın devrimci ve komünist partileri, örgütleri ve devrimcilerini, Kürt halkının özgürlük ve barış mücadelesini yüce enternasyonalizm ilkesi ve duygularıyla sokakta eylemle, konsolosluklar önünde basın açıklamalarıyla,Türk burjuva hükümetine gönderecekleri fax, email ve telefonlarla desteklemeye çağırıyoruz.