“DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ” DEĞİL, SEÇİM PAKETİ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Önce zamanlamasına bakalım. Haziran ayaklanması başta Erdoğan olmak üzere hükümet ve AKP'nin karizmasını çizmişti, yenilmezliğine son vermişti. Dış dünyadan bakıldığında hükümetin “reformcu” barutu bitmiş, otoriter eğilimler hakim olmaya başlamıştı. Bu süreç tersine çevrilmeliydi, bütün dünyaya demokratikleşme adımlarının kararlılıkla atıldığı, “yeni demokratik” ufukların Türkiye'yi beklediği gösterilmeliydi. Haziran ayaklanmasını, Gezi'yi hazmetmeden 2014'te (iki) ve 2015'te (bir) seçime girmek olmazdı. İkisinin arasında halkın gözünü boyamaya hizmet eden bir “reformlar” süreci yaşanmalıydı. Ha bugün ha yarın açıklanacak diye merakı, beklentiyi doruk noktasına çıkartarak aylarca beklemenin nedeni buydu.

 

Gizemleştirilen, hazırlanışı demokratiklikten, katılımcılıktan nasibini almamış paket açıklandığında “dağ fare doğurdu” deyimi en çok kullanılan deyimlerden oldu.

Bir zamanlar partiler kampanya partisi olmakla övünürlerdi. Şimdilerde de paket partisi olmakla övünebilirler. Gerçekten de AKP, baş paketçi Erdoğan önderliğinde paket fabrikası gibi çalışıyor!


Tabii pakete “devrim” dendi. Öyle ki, “AKP iktidarının birikiminin sıçraması olacak” dendi. Dahası paketin içeriği “Ülkemizdeki fay hatlarının etkilenmesini erteledi, yumuşattı ve iyileştirici bir rol oynadı. Kürt meselesi, Alevi sorunu, yaşam tarzı endişelerini rehabilite eden bir tesir icra eden bir “Balkon konuşması” tadında paket sunumu yaptı Başbakan Erdoğan” yorumu yapıldı.

Kendi ifadesiyle Erdoğan paketiyle halkın yüzde 60-70'inin desteğini almıştı...


Nihayetinde paket açıklandı ve mübarek, paket değil, sanki matröşka! Gelecekteki paketlerin ana paketi rolünü oynayan bu paketin düzenin demokratikleştirilmesiyle hiçbir ilişkisi yok. Radikal değişimin önünü alması için hazırlanmış. İçerik, doğrudan AKP iktidarının derinleşmesine hizmet etmeye yarıyor. Pakette toplumu doğrudan ilgilendiren hiçbir temel sorun ele alınmıyor. Örneğin “Terörle Mücadele Yasası”nın lafı bile edilmiyor. 8 bin civarında KCK'li ve devrimci içeride. Pakette bunların yeri yok. Basın susturuluyor, korkutuluyor. Gazeteciler, özellikle de ilerici, devrimci gazeteciler baskı altındalar, susturuluyorlar. Seçim sistemini kaldıralım ama dar bölge yöntemine geçelim deniyor. Yani her halükarda hükümetin işine yarayan seçim önlemleri öne sürülüyor. Barajla istenmeyen partilerin meclise katılımı önlenirken veya zayıf katılımı sağlanırken, dar bölge sistemiyle oylar büyük partiye akıyor. Her iki durumda da karlı olan AKP oluyor. Bütün bunlar istikrar adına yapılıyor. Baraj sistemiyle cunta istikrar aramıştı. Şimdi de yine baraj sistemiyle veya aynı sonucu verecek olan dar bölge sistemiyle AKP istikrar arıyor.


Pakette, fiilen aşılmış ve bu anlamda da toplumsal ilgi dışına çıkmış veya talileşmiş sorunlar toplumun önüne demokratikleşme adımları olarak konuyor. Paket, demokratikleşmenin önündeki engellerin üstünü kapatıyor. Bu düzende burjuva anlamda da olsa demokrasinin elde edilebilmesi için mücadele edilmesi gerektiğini göz ardı ettiriyor. Bunun yerine “bu memlekete komünizm gerekliyse onu da biz getiririz” misalinde olduğu gibi, demokrasi sorununu salt hak verme sorununu indirgiyor. Paket, hak alınırı hak verilire dönüştürüyor ve onu da biz veririz diyor.


Paket, birtakım iyileştirmelerden bahsediyor, ama o iyileştirmelerin arka planında muhafazakar otoriter bir rejimin olduğunu, faşist diktatörlüğün dinci faşist diktatörlüğe dönüşmesinin yolunun açıldığını saklıyor.


Paket, doğrudan toplumu değil, ama kesimleri ilgilendiren sorunları ön plana çıkartarak toplumsal bölücülük de yapıyor. Demokratikleşme sanki türban sorununa indirgenmiş. Kamuda türban özgürlüğü hükümet için her şey olmuş! Ama kamu çalışanlarının grev özgürlüğü pakette yer almıyor.

Ant, demokratikleşme adına kaldırılıyor. Ama seçmeli adı altında din derslerinin dayatılmasına dokunulmuyor.


Anadilde eğitim, Kürt ulusunun kendi dilini öğrenme ve kullanma hakkı üç harfe (Q, X ve W) ve özel okullarda Kürtçe öğrenmeye indirgeniyor. Sömürgeleştirilmiş bir ulusun anadil gibi temel bir hakkı böyle metalaştırılıyor.


Paket, demokratikleşme adına azınlıklar sorununu, Alevilerde olduğu gibi üniversite adı değiştirmeye, Süryanilerde olduğu gibi gasp edilmiş hakkın iadesine indirgeyerek insanlarla adeta dalga geçiyor.


Paket aslından demokratikleşmeye değil, AKP iktidarının geleceğine bir yatırımdır. Doğrudan seçim endekslidir, bir seçim açıklamasıdır, paketidir. 2014'teki seçimlerde bunu göreceğiz. Paketin hazırlanma biçimi (katılımcılığı dışlaması), ele alınan sorunlarda doğrudan muhataplarının göz ardı edilmesi, AKP'nin bu paketle demokratikleşmeden ziyade seçimle ilgili olduğunu göstermektedir.

AKP, pakette sadece seçime propaganda amaçlı yatırım yapmıyor, aynı zamanda seçim sistemini değiştirmeyi de amaçlıyor. Erdoğan'ın sürekli dönüp dolaşıp bu konuya gelmesinin nedeni budur.

 

BDP ve PKK de açıklamalarında paketin beklentilere cevap vermekten uzak olduğunu söylüyorlar. Örneğin BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, “Bu paketin, çözüm sürecinde yaşanan tıkanıklığı açma kapasitesi olmadığını çok açık bir şekilde ifade edebiliriz” diyor.


KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, hiç kimsenin kendini paketin içinde görmediğini, "demokratikleşme paketi"nin bir oyalama hamlesi olduğunu, AKP Hükümeti'nin söz konusu paketle 2014 seçimlerine kadar hem süreci bozmayarak hem de Kürt sorununun çözümü konusunda adım atmayarak gitmeye çalıştığını, bu paketin bir seçim paketi olduğunu, aslında demokratikleşme paketi değil, AKP'nin 2014 yerel seçimleri için yayınladığı bir paket olduğunu söylüyor.

 

Neresinden bakılırsa bakılsın paketin bir biçimi, bir görünümü var, ama içeriği yok. Veya görünümüyle içeriği birbirine uymuyor.


Bu paket güncel olarak ne işe yaradı? Haziran ayaklanmasından sonra içeride ve dışarıda gündem yönetiminde inisiyatifi kaybeden hükümet, paketi inisiyatifi Erdoğan'a endekslemede fırsat olarak değerlendirdi.

 

Burjuva düzende demokratikleşme olmaz mı? Şüphesiz ki olur. Ama bu, demokrasiyi talep eden güçlerin mücadelesi sonucunda gerçekleşebilir. Demokratikleşmenin içeriğine mücadele damgasını vurur. Nihayetinde demokrasi de sınıfsaldır. Burjuvazi, sınıfsal hakimiyetini sürdürebilmek için sınıf mücadelesinin seyrine göre demokratik adımlar atmak, kendi demokrasi anlayışını kısmen de olsa uygulamak zorunda kalabilir. Onu buna zorlayan işçi sınıfı ve emekçi yığınların mücadelesidir. Bu paketiyle AKP, bir bakıma işçi sınıfını, emekçi yığınları ve Kürt ulusunu kendine karşı mücadeleye çağırıyor. Demokratikleşmenin mücadele sonucu olabileceğini dolaylı bir biçimde açıklıyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

“DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ” DEĞİL, SEÇİM PAKETİ
fc Share on Twitter
 

Önce zamanlamasına bakalım. Haziran ayaklanması başta Erdoğan olmak üzere hükümet ve AKP'nin karizmasını çizmişti, yenilmezliğine son vermişti. Dış dünyadan bakıldığında hükümetin “reformcu” barutu bitmiş, otoriter eğilimler hakim olmaya başlamıştı. Bu süreç tersine çevrilmeliydi, bütün dünyaya demokratikleşme adımlarının kararlılıkla atıldığı, “yeni demokratik” ufukların Türkiye'yi beklediği gösterilmeliydi. Haziran ayaklanmasını, Gezi'yi hazmetmeden 2014'te (iki) ve 2015'te (bir) seçime girmek olmazdı. İkisinin arasında halkın gözünü boyamaya hizmet eden bir “reformlar” süreci yaşanmalıydı. Ha bugün ha yarın açıklanacak diye merakı, beklentiyi doruk noktasına çıkartarak aylarca beklemenin nedeni buydu.

 

Gizemleştirilen, hazırlanışı demokratiklikten, katılımcılıktan nasibini almamış paket açıklandığında “dağ fare doğurdu” deyimi en çok kullanılan deyimlerden oldu.

Bir zamanlar partiler kampanya partisi olmakla övünürlerdi. Şimdilerde de paket partisi olmakla övünebilirler. Gerçekten de AKP, baş paketçi Erdoğan önderliğinde paket fabrikası gibi çalışıyor!


Tabii pakete “devrim” dendi. Öyle ki, “AKP iktidarının birikiminin sıçraması olacak” dendi. Dahası paketin içeriği “Ülkemizdeki fay hatlarının etkilenmesini erteledi, yumuşattı ve iyileştirici bir rol oynadı. Kürt meselesi, Alevi sorunu, yaşam tarzı endişelerini rehabilite eden bir tesir icra eden bir “Balkon konuşması” tadında paket sunumu yaptı Başbakan Erdoğan” yorumu yapıldı.

Kendi ifadesiyle Erdoğan paketiyle halkın yüzde 60-70'inin desteğini almıştı...


Nihayetinde paket açıklandı ve mübarek, paket değil, sanki matröşka! Gelecekteki paketlerin ana paketi rolünü oynayan bu paketin düzenin demokratikleştirilmesiyle hiçbir ilişkisi yok. Radikal değişimin önünü alması için hazırlanmış. İçerik, doğrudan AKP iktidarının derinleşmesine hizmet etmeye yarıyor. Pakette toplumu doğrudan ilgilendiren hiçbir temel sorun ele alınmıyor. Örneğin “Terörle Mücadele Yasası”nın lafı bile edilmiyor. 8 bin civarında KCK'li ve devrimci içeride. Pakette bunların yeri yok. Basın susturuluyor, korkutuluyor. Gazeteciler, özellikle de ilerici, devrimci gazeteciler baskı altındalar, susturuluyorlar. Seçim sistemini kaldıralım ama dar bölge yöntemine geçelim deniyor. Yani her halükarda hükümetin işine yarayan seçim önlemleri öne sürülüyor. Barajla istenmeyen partilerin meclise katılımı önlenirken veya zayıf katılımı sağlanırken, dar bölge sistemiyle oylar büyük partiye akıyor. Her iki durumda da karlı olan AKP oluyor. Bütün bunlar istikrar adına yapılıyor. Baraj sistemiyle cunta istikrar aramıştı. Şimdi de yine baraj sistemiyle veya aynı sonucu verecek olan dar bölge sistemiyle AKP istikrar arıyor.


Pakette, fiilen aşılmış ve bu anlamda da toplumsal ilgi dışına çıkmış veya talileşmiş sorunlar toplumun önüne demokratikleşme adımları olarak konuyor. Paket, demokratikleşmenin önündeki engellerin üstünü kapatıyor. Bu düzende burjuva anlamda da olsa demokrasinin elde edilebilmesi için mücadele edilmesi gerektiğini göz ardı ettiriyor. Bunun yerine “bu memlekete komünizm gerekliyse onu da biz getiririz” misalinde olduğu gibi, demokrasi sorununu salt hak verme sorununu indirgiyor. Paket, hak alınırı hak verilire dönüştürüyor ve onu da biz veririz diyor.


Paket, birtakım iyileştirmelerden bahsediyor, ama o iyileştirmelerin arka planında muhafazakar otoriter bir rejimin olduğunu, faşist diktatörlüğün dinci faşist diktatörlüğe dönüşmesinin yolunun açıldığını saklıyor.


Paket, doğrudan toplumu değil, ama kesimleri ilgilendiren sorunları ön plana çıkartarak toplumsal bölücülük de yapıyor. Demokratikleşme sanki türban sorununa indirgenmiş. Kamuda türban özgürlüğü hükümet için her şey olmuş! Ama kamu çalışanlarının grev özgürlüğü pakette yer almıyor.

Ant, demokratikleşme adına kaldırılıyor. Ama seçmeli adı altında din derslerinin dayatılmasına dokunulmuyor.


Anadilde eğitim, Kürt ulusunun kendi dilini öğrenme ve kullanma hakkı üç harfe (Q, X ve W) ve özel okullarda Kürtçe öğrenmeye indirgeniyor. Sömürgeleştirilmiş bir ulusun anadil gibi temel bir hakkı böyle metalaştırılıyor.


Paket, demokratikleşme adına azınlıklar sorununu, Alevilerde olduğu gibi üniversite adı değiştirmeye, Süryanilerde olduğu gibi gasp edilmiş hakkın iadesine indirgeyerek insanlarla adeta dalga geçiyor.


Paket aslından demokratikleşmeye değil, AKP iktidarının geleceğine bir yatırımdır. Doğrudan seçim endekslidir, bir seçim açıklamasıdır, paketidir. 2014'teki seçimlerde bunu göreceğiz. Paketin hazırlanma biçimi (katılımcılığı dışlaması), ele alınan sorunlarda doğrudan muhataplarının göz ardı edilmesi, AKP'nin bu paketle demokratikleşmeden ziyade seçimle ilgili olduğunu göstermektedir.

AKP, pakette sadece seçime propaganda amaçlı yatırım yapmıyor, aynı zamanda seçim sistemini değiştirmeyi de amaçlıyor. Erdoğan'ın sürekli dönüp dolaşıp bu konuya gelmesinin nedeni budur.

 

BDP ve PKK de açıklamalarında paketin beklentilere cevap vermekten uzak olduğunu söylüyorlar. Örneğin BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, “Bu paketin, çözüm sürecinde yaşanan tıkanıklığı açma kapasitesi olmadığını çok açık bir şekilde ifade edebiliriz” diyor.


KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, hiç kimsenin kendini paketin içinde görmediğini, "demokratikleşme paketi"nin bir oyalama hamlesi olduğunu, AKP Hükümeti'nin söz konusu paketle 2014 seçimlerine kadar hem süreci bozmayarak hem de Kürt sorununun çözümü konusunda adım atmayarak gitmeye çalıştığını, bu paketin bir seçim paketi olduğunu, aslında demokratikleşme paketi değil, AKP'nin 2014 yerel seçimleri için yayınladığı bir paket olduğunu söylüyor.

 

Neresinden bakılırsa bakılsın paketin bir biçimi, bir görünümü var, ama içeriği yok. Veya görünümüyle içeriği birbirine uymuyor.


Bu paket güncel olarak ne işe yaradı? Haziran ayaklanmasından sonra içeride ve dışarıda gündem yönetiminde inisiyatifi kaybeden hükümet, paketi inisiyatifi Erdoğan'a endekslemede fırsat olarak değerlendirdi.

 

Burjuva düzende demokratikleşme olmaz mı? Şüphesiz ki olur. Ama bu, demokrasiyi talep eden güçlerin mücadelesi sonucunda gerçekleşebilir. Demokratikleşmenin içeriğine mücadele damgasını vurur. Nihayetinde demokrasi de sınıfsaldır. Burjuvazi, sınıfsal hakimiyetini sürdürebilmek için sınıf mücadelesinin seyrine göre demokratik adımlar atmak, kendi demokrasi anlayışını kısmen de olsa uygulamak zorunda kalabilir. Onu buna zorlayan işçi sınıfı ve emekçi yığınların mücadelesidir. Bu paketiyle AKP, bir bakıma işçi sınıfını, emekçi yığınları ve Kürt ulusunu kendine karşı mücadeleye çağırıyor. Demokratikleşmenin mücadele sonucu olabileceğini dolaylı bir biçimde açıklıyor.