Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da Kadınların İsyanı
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

01 Mart 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 149

 

20 yaşındaki öğrenci Özgecan'ın Mersin'de bir minibüs şoförü tarafından vahşice katledilmesinden bu yana Türkiye ve Kuzey Küdistan'da onbinlerce kadın isyanda.

 

Mersin, Gaziantep, Ankara, Adana, İstanbul, Amed, Hakkari, Manisa, Aydın, Çanakkale, Şanlıurfa, Trabzon, Nusaybin, Siirt, Yüksekova, Doğubayazıt, Muş, Van, Ağrı, Derik ve daha birçok şehirde bu vahşeti protesto etmek için gösteriler gerçekleştirildi. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın her tarafında kadınlara karşı şiddeti ve toplumsal erkek hakimiyetini ve ataerkil sistemi protesto etmek için kadınlar harekete geçtiler ve isyan bayrağını çektiler.

 

Çoğu eylemlerde kadınlar, kardeşlerin, babaların, arkadaşların, eşlerin uyguladıkları şiddeti protesto ederken aynı zamanda bu şiddeti teşvik eden AKP-rejimine de saldırdılar. Çünkü kadınları hor gören propagandalarını yaygınlaştıran rejimin Erdoğan ve Davutoğlu gibi önde gelenleri katletmek, tecavüz etmek ve şiddet uygulamak gibi sonuçların da doğrudan sorumlularıdır. Kamu önünde kadın ve erkeklerin doğasal olarak eşit olmadıklarını; nasıl gülmeleri, nasıl giyinmeleri, kaç çocuk doğurmaları gerektiğini açıklamakla Türk toplumunda kadınların köleleştirilmesini doğrudan teşvik etmiş oluyorlar.

 

 

Bu politikanın sonuçları, 12 yıllık AKP-rejimi döneminde kadınlara karşı şiddetin yüzde 1400 oranında artmasıdır ve bu da sadece bilinen olaylardır. Şiddet kullanımı sadece evlerde değil, aynı zamanda giderek artan bir biçimde sokaklarda, toplu taşıma araçlarında, işyerlerinde, okullarda, üniversitelerde ve yaşamın bütün alanlarında uygulanmaktadır. İstatistikler, şikayet olsa da şiddet kullanan erkeklerin nadir olarak cezalandırıldıklarını göstermektedir. Son 15 yıl içinde 350 polis, asker ve gardiyan tecavüzden yargılandılar, ama hiçbiri mahkum olmadı. Resmi verilere göre 15 yaşı üzeri kadınların neredeyse yüzde 50'si arkadaşlarının veya eşlerinin fiziksel ve cinsel şiddetine maruz kalmışlar ve erkeklerin yüzde 60'ından fazlası da şiddet uygulamayı yerinde ve gerekli bulduklarını açıklıyorlar. Böyle bir durumda kadınların isyanı ve öfkesi haklı olmanın da ötesindedir ve onların ataerkilliğe ve ona destek olan AKP-rejimine karşı ayaklanması yerindedir.

 

Bu mücadele çok yönlü sürdürülmelidir. Kadın özgürlüğünün ne faşist AKP-rejiminde ne de kapitalizmde mümkün olmayacağı ve öncelikle çalışan ve emekçi kadınların bu sistemin devrimci yıkılmasında ve sosyalizmin kurulmasında nesnel çıkarlarının olduğu bilinci oluşturulmalıdır.

 

 

Bir devrimin kadınlar için nasıl bir kurtarıcı etkisi olduğunu Rojava'da kendisi de bir kadın devrimi olan ulusal demokratik devrimin kurtarılmış bölgelerinde görmekteyiz. Kadınların Rojava-Devriminde ve kahraman Kobane direnişinde en ön saflarda yerlerini aldıkları ve böylece Ortadoğu halkları ve bütün dünya kadınları için aydınlatan bir örnek olmaları gibi, Türkiye'nin devrimci ve emekçi hareketinde de kadınlar en ön cephede yerlerini almaları ve faşist AKP-rejimine karşı durmaları gerekir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da Kadınların İsyanı
fc Share on Twitter
 

01 Mart 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 149

 

20 yaşındaki öğrenci Özgecan'ın Mersin'de bir minibüs şoförü tarafından vahşice katledilmesinden bu yana Türkiye ve Kuzey Küdistan'da onbinlerce kadın isyanda.

 

Mersin, Gaziantep, Ankara, Adana, İstanbul, Amed, Hakkari, Manisa, Aydın, Çanakkale, Şanlıurfa, Trabzon, Nusaybin, Siirt, Yüksekova, Doğubayazıt, Muş, Van, Ağrı, Derik ve daha birçok şehirde bu vahşeti protesto etmek için gösteriler gerçekleştirildi. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın her tarafında kadınlara karşı şiddeti ve toplumsal erkek hakimiyetini ve ataerkil sistemi protesto etmek için kadınlar harekete geçtiler ve isyan bayrağını çektiler.

 

Çoğu eylemlerde kadınlar, kardeşlerin, babaların, arkadaşların, eşlerin uyguladıkları şiddeti protesto ederken aynı zamanda bu şiddeti teşvik eden AKP-rejimine de saldırdılar. Çünkü kadınları hor gören propagandalarını yaygınlaştıran rejimin Erdoğan ve Davutoğlu gibi önde gelenleri katletmek, tecavüz etmek ve şiddet uygulamak gibi sonuçların da doğrudan sorumlularıdır. Kamu önünde kadın ve erkeklerin doğasal olarak eşit olmadıklarını; nasıl gülmeleri, nasıl giyinmeleri, kaç çocuk doğurmaları gerektiğini açıklamakla Türk toplumunda kadınların köleleştirilmesini doğrudan teşvik etmiş oluyorlar.

 

 

Bu politikanın sonuçları, 12 yıllık AKP-rejimi döneminde kadınlara karşı şiddetin yüzde 1400 oranında artmasıdır ve bu da sadece bilinen olaylardır. Şiddet kullanımı sadece evlerde değil, aynı zamanda giderek artan bir biçimde sokaklarda, toplu taşıma araçlarında, işyerlerinde, okullarda, üniversitelerde ve yaşamın bütün alanlarında uygulanmaktadır. İstatistikler, şikayet olsa da şiddet kullanan erkeklerin nadir olarak cezalandırıldıklarını göstermektedir. Son 15 yıl içinde 350 polis, asker ve gardiyan tecavüzden yargılandılar, ama hiçbiri mahkum olmadı. Resmi verilere göre 15 yaşı üzeri kadınların neredeyse yüzde 50'si arkadaşlarının veya eşlerinin fiziksel ve cinsel şiddetine maruz kalmışlar ve erkeklerin yüzde 60'ından fazlası da şiddet uygulamayı yerinde ve gerekli bulduklarını açıklıyorlar. Böyle bir durumda kadınların isyanı ve öfkesi haklı olmanın da ötesindedir ve onların ataerkilliğe ve ona destek olan AKP-rejimine karşı ayaklanması yerindedir.

 

Bu mücadele çok yönlü sürdürülmelidir. Kadın özgürlüğünün ne faşist AKP-rejiminde ne de kapitalizmde mümkün olmayacağı ve öncelikle çalışan ve emekçi kadınların bu sistemin devrimci yıkılmasında ve sosyalizmin kurulmasında nesnel çıkarlarının olduğu bilinci oluşturulmalıdır.

 

 

Bir devrimin kadınlar için nasıl bir kurtarıcı etkisi olduğunu Rojava'da kendisi de bir kadın devrimi olan ulusal demokratik devrimin kurtarılmış bölgelerinde görmekteyiz. Kadınların Rojava-Devriminde ve kahraman Kobane direnişinde en ön saflarda yerlerini aldıkları ve böylece Ortadoğu halkları ve bütün dünya kadınları için aydınlatan bir örnek olmaları gibi, Türkiye'nin devrimci ve emekçi hareketinde de kadınlar en ön cephede yerlerini almaları ve faşist AKP-rejimine karşı durmaları gerekir.