YEMEN'DE GERİCİ İÇ SAVAŞ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

01 Mayıs 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 151

Ortadoğu'da bölgesel savaş genişliyor, derinleşiyor. ABD destekli S. Arabistan ve körfez ülkelerinin Yemen'i bombalaması, iç savaşı yeniden tutuşturdu. Irak, Suriye ve Libya'da gerici savaşlar devam ederken buna yeni bir savaş eklendi: Şimdi de Yemen kan gölüne çevriliyor.

2010 sonunda Tunus'ta protestolarla başlayan ve hemen bütün Arap ülkelerine yayılan Arap Ayaklanmalarından Yemen de etkilenmişti. Bu gelişmelerin sonucunda 30 yıldan bu yana ülkeyi yöneten ve hala etkili olan diktatör Ali Abdullah Salih 2012'de istifa etmek zorunda kalmış ve yerine de yardımcısı  A. R. Masur Hadi getirilmişti. Tek aday olduğu için seçimi de kazanmış oldu.

Niçin savaşıyorlar?
Görünüşte Yemen rejimi azınlık konumunda olan  Şiiliğin Zeydiye kolunu oluşturan Husileri baskı altına alıyor, ayrımcılık yapıyor denecektir. Doğrudur, ama sorun sadece ve sadece baskı atına alınmaya karşı mücadeleden ibaret değildir. Yemen'de gerici bir iç iktidar mücadelesi verilmekte ve bu mücadele de, bölgesel güçlerin ve taraf olan emperyalist ülkelerin desteğiyle vekalet savaşı biçiminde devam etmektedir. Bu savaşın bir tarafında İran ve Rusya'nın desteklediği Husiler ve eski diktatör Salih'in güçleri, diğer tarafında ise S. Arabistan öncülüğünde Arap ülkelerinden oluşan koalisyon ve Amerikan emperyalizminin desteklediği Hadi rejimi yer almaktadır. Böylece Suriye'de gördüğümüz cephe dizilimini Yemen'de de görüyoruz: Karşı karşıya gelenler Amerikan emperyalizmi (Batılı emperyalist güçler) ve Çin destekli Rus emperyalizmi; yerel aktörler olarak veya vekalet savaşını sürdüren aktörler olarak Amerikan emperyalizminin yanında yer alan Hadi rejimi, S. Arabistan, onun öncülüğünde oluşmuş koalisyonda yer alan diğer Arap ülkeleri ve Türkiye. Diğer tarafta ise Rus emperyalizminin desteğinde İran, Esad rejimi (Suriye), Hizbullah (Lübnan), Irak merkezi hükümeti ve sahada savaşan Husiler.

Bu savaşta S. Arabistan Yemen üzerinden İran ile hesaplaşmaktadır. Bu savaş aynı zamanda Amerikan emperyalizminin de İran'a karşı bir savaşıdır. Ötesinde bu savaş Ortadoğu'da Şii-İran yayılmacılığına, İran etkisine karşı bölgesel Sünni görünümlü devletlerin de bu yayılmacılığı durdurma savaşıdır. Mısır ve Türkiye yakınlaşması işaretleri, Sünni eksenli güçlerin dizilişini gösterir.  

Yemen El Kaidesi ve IŞİD gibi İslami faşist örgütler, her iki tarafın savaşından yararlanarak nüfuz alanlarını genişletmekte, iktidar savaşına hazırlanmaktalar.

Bu Şii-Sünni görünümlü savaşın gerçek nedeni Yemen'in stratejik konumunda aranmalıdır. Şüphesiz bu savaşta İran ve S. Arabistan'ın bölgesel güç olmak ve kalmak için kendi aralarında sürdürdükleri rekabetin; S. Arabistan'ın İran tarafından çembere alınma tedirginliğinin, İran'ın S. Arabistan'daki azınlık konumunda olan Şii nüfusu ayaklanmak için kışkırtıyor korkusunun önemli bir rolü vardır. Ama bu rolün yanı sıra ve S. Arabistan'ı ve Hadi rejimini destekleyen Amerikan emperyalizmi açısından Yemen'in elden çıkartılmamasını gerekli yapacak derecede önemli stratejik konumudur.

Arap Yarımadasının güney ucunu oluşturan Yemen, Ortadoğu ve Basra Körfezi ülkelerini kontrol etmek için bir Irak'tan veya S. Arabistan'dan daha önemsiz değildir.

Kapitalizmin (dünya ticareti, sömürgecilik, dünya ekonomisi) gelişmesine paralel olarak bu bölge, somut olarak da ancak 26-27 km genişliğinde olan ve her yıl 20 binin üzerinde geminin geçtiği Bab'ul Mendep boğazı, Aden Körfezi, Kızıldeniz ve inşa edildikten sonra da Süveyş Kanalı, bölgenin önemli ülkeleri ve dünya hegemonyasında jeopolitika geliştirme yeteneğine sahip olan emperyalist ülkeler (başlangıçta İngiltere, Fransa, sonraları ABD ve sosyal emperyalist Sovyetler Birliği) tarafından Avrupa-Asya, Avrupa-Afrika, Asya-Afrika ticaretini ve askeri trafiği (savaş gemilerinin geçişi) kontrol etmek için mutlaka elde tutulması gereken stratejik alanlar olarak görülmüştür.

Bab'ul Mendep boğazı, kuzeyde Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz'e, Avrupa ve Amerika'ya, Çanakkale ve İstanbul Boğazı üzerinden Rusya'ya, güneyde ise Aden Körfezi üzerinden Basra Körfezine, Hint Okyanusuna, bütün olarak Asya'ya, Doğu Afrika'ya açılır, iktisadi ve askeri bakımdan oldukça stratejik bir öneme sahiptir. Basra Körfezi'nden Avrupa ve Amerika'ya ihraç edilen petrolün önemli bir kısmı bu boğazdan geçmektedir. Bu rotada bağlayıcı bir önem sahip olan Bab'ul Mendep boğazı dünya deniz ticaretinde bir tıkanma noktasıdır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
Yemen Savaşı, Ortadoğu'da gerici savaşların (bazı istisnalar dışında) bölgeselleşmiş olduğunu göstermektedir. Irak, Libya, Suriye ve şimdi de Yemen'de  savaşılmaktadır. Irak ve Suriye'de Peşmerge ve YPG güçlerini dışta tutarsak IŞİD'e karşı savaşanlar, Irak'ta merkezi rejim güçleri ve İran'dır. Bunları ABD, İngiltere ve Fransa havadan bombalayarak desteklemektedir. Esad rejimini Rusya, Çin ve İran her bakımdan bütün gücüyle desteklemektedir. Şimdi bu gerici savaşlara bir de Yemen Savaşı eklendi. Bu ülkede de S. Arabistan ve koalisyonda yer alan Arap ülkelerinin ve Amerikan emperyalizminin doğrudan desteğiyle Hadi rejimi, savaşı İran destekli Husilere karşı sürdürmektedir.
 
Bu gerici savaşların yanında sadece Rojava'da sürdürülen savaş, IŞİD'e karşı Kobane ve Şengal direnişleri; bir bütün olarak HPG ve PYD 'nin ve MLKP'nin sürdürdüğü  enternasyonal katılımlı bu savaş ilerici ve devrimcidir. Burada üç cephe var; birbirini boğazlayan iki gerici cephe ve bunun yanı sıra bu cepheleşmenin dışında kalan, farklı, “üçüncü” bir yoldan ilerleyen ve bölge halklarının özgürlüğü için savaşan cephe.

Rojava devrimi ve Kobane direnişi, özgürlükçü, demokratik ve halkçı devrim olarak kurtuluşun yolunu göstermektedir. Ortadoğu halklarının kaderi ortaklaşmıştır ve halklar, kendi kaderlerini kendi ellerini alır ve demokratik yönetimlerini kurarlarsa, emperyalist ve bölgesel gerici güçlerin müdahalelerini püskürtebilirler. Ortadoğu halklarının kardeşliği, özgürlüğü ve barışı Ortadoğu'da demokratik veya da sosyalist halklar federasyonudur. O nedenle direnen Ortadoğu halkları, kendi özsavunmaları ve demokratik yönetimlerini kurma yolunda savaşmalı, bunun ortak mücadele araç ve biçimlerini kurmalıdırlar. Rojava devrimi ve Kobane direnişi, bu anlamda tarihsel ve siyasal  öneme sahiptir ve devrimci bir örnektir. Rojava devrimini sahiplenme, Ortadoğu'nun devrimci geleceğinde ısrar ve kararlılıktır.

Rojava devrimi aynı zamanda bölgeselleşen gerici savaşa karşı bölgesel devrimin beşiğini  oluşturmaktadır.
Rojava Devrimini sahiplenme ve Ortadoğu'daki gerici iç savaşlar, bölgesel düzeyde devrimci bir müdahaleyi öngörmektedir. O halde, Ortadoğu'nun devrimci parti, grup ve platformlarının tarihsel olduğu kadar, güncel siyasal görevi, tek tek ülkelerde olduğu gibi, bölgesel düzeyde de  halkların devrimci önderliğinin yaratılması yolunda hızla adım atmaktır. Partimiz MLKP, bu görevinin bilincindedir, örgütlerini ve eylemini bu doğrultuda büyütmektedir.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

YEMEN'DE GERİCİ İÇ SAVAŞ
fc Share on Twitter
 

01 Mayıs 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 151

Ortadoğu'da bölgesel savaş genişliyor, derinleşiyor. ABD destekli S. Arabistan ve körfez ülkelerinin Yemen'i bombalaması, iç savaşı yeniden tutuşturdu. Irak, Suriye ve Libya'da gerici savaşlar devam ederken buna yeni bir savaş eklendi: Şimdi de Yemen kan gölüne çevriliyor.

2010 sonunda Tunus'ta protestolarla başlayan ve hemen bütün Arap ülkelerine yayılan Arap Ayaklanmalarından Yemen de etkilenmişti. Bu gelişmelerin sonucunda 30 yıldan bu yana ülkeyi yöneten ve hala etkili olan diktatör Ali Abdullah Salih 2012'de istifa etmek zorunda kalmış ve yerine de yardımcısı  A. R. Masur Hadi getirilmişti. Tek aday olduğu için seçimi de kazanmış oldu.

Niçin savaşıyorlar?
Görünüşte Yemen rejimi azınlık konumunda olan  Şiiliğin Zeydiye kolunu oluşturan Husileri baskı altına alıyor, ayrımcılık yapıyor denecektir. Doğrudur, ama sorun sadece ve sadece baskı atına alınmaya karşı mücadeleden ibaret değildir. Yemen'de gerici bir iç iktidar mücadelesi verilmekte ve bu mücadele de, bölgesel güçlerin ve taraf olan emperyalist ülkelerin desteğiyle vekalet savaşı biçiminde devam etmektedir. Bu savaşın bir tarafında İran ve Rusya'nın desteklediği Husiler ve eski diktatör Salih'in güçleri, diğer tarafında ise S. Arabistan öncülüğünde Arap ülkelerinden oluşan koalisyon ve Amerikan emperyalizminin desteklediği Hadi rejimi yer almaktadır. Böylece Suriye'de gördüğümüz cephe dizilimini Yemen'de de görüyoruz: Karşı karşıya gelenler Amerikan emperyalizmi (Batılı emperyalist güçler) ve Çin destekli Rus emperyalizmi; yerel aktörler olarak veya vekalet savaşını sürdüren aktörler olarak Amerikan emperyalizminin yanında yer alan Hadi rejimi, S. Arabistan, onun öncülüğünde oluşmuş koalisyonda yer alan diğer Arap ülkeleri ve Türkiye. Diğer tarafta ise Rus emperyalizminin desteğinde İran, Esad rejimi (Suriye), Hizbullah (Lübnan), Irak merkezi hükümeti ve sahada savaşan Husiler.

Bu savaşta S. Arabistan Yemen üzerinden İran ile hesaplaşmaktadır. Bu savaş aynı zamanda Amerikan emperyalizminin de İran'a karşı bir savaşıdır. Ötesinde bu savaş Ortadoğu'da Şii-İran yayılmacılığına, İran etkisine karşı bölgesel Sünni görünümlü devletlerin de bu yayılmacılığı durdurma savaşıdır. Mısır ve Türkiye yakınlaşması işaretleri, Sünni eksenli güçlerin dizilişini gösterir.  

Yemen El Kaidesi ve IŞİD gibi İslami faşist örgütler, her iki tarafın savaşından yararlanarak nüfuz alanlarını genişletmekte, iktidar savaşına hazırlanmaktalar.

Bu Şii-Sünni görünümlü savaşın gerçek nedeni Yemen'in stratejik konumunda aranmalıdır. Şüphesiz bu savaşta İran ve S. Arabistan'ın bölgesel güç olmak ve kalmak için kendi aralarında sürdürdükleri rekabetin; S. Arabistan'ın İran tarafından çembere alınma tedirginliğinin, İran'ın S. Arabistan'daki azınlık konumunda olan Şii nüfusu ayaklanmak için kışkırtıyor korkusunun önemli bir rolü vardır. Ama bu rolün yanı sıra ve S. Arabistan'ı ve Hadi rejimini destekleyen Amerikan emperyalizmi açısından Yemen'in elden çıkartılmamasını gerekli yapacak derecede önemli stratejik konumudur.

Arap Yarımadasının güney ucunu oluşturan Yemen, Ortadoğu ve Basra Körfezi ülkelerini kontrol etmek için bir Irak'tan veya S. Arabistan'dan daha önemsiz değildir.

Kapitalizmin (dünya ticareti, sömürgecilik, dünya ekonomisi) gelişmesine paralel olarak bu bölge, somut olarak da ancak 26-27 km genişliğinde olan ve her yıl 20 binin üzerinde geminin geçtiği Bab'ul Mendep boğazı, Aden Körfezi, Kızıldeniz ve inşa edildikten sonra da Süveyş Kanalı, bölgenin önemli ülkeleri ve dünya hegemonyasında jeopolitika geliştirme yeteneğine sahip olan emperyalist ülkeler (başlangıçta İngiltere, Fransa, sonraları ABD ve sosyal emperyalist Sovyetler Birliği) tarafından Avrupa-Asya, Avrupa-Afrika, Asya-Afrika ticaretini ve askeri trafiği (savaş gemilerinin geçişi) kontrol etmek için mutlaka elde tutulması gereken stratejik alanlar olarak görülmüştür.

Bab'ul Mendep boğazı, kuzeyde Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz'e, Avrupa ve Amerika'ya, Çanakkale ve İstanbul Boğazı üzerinden Rusya'ya, güneyde ise Aden Körfezi üzerinden Basra Körfezine, Hint Okyanusuna, bütün olarak Asya'ya, Doğu Afrika'ya açılır, iktisadi ve askeri bakımdan oldukça stratejik bir öneme sahiptir. Basra Körfezi'nden Avrupa ve Amerika'ya ihraç edilen petrolün önemli bir kısmı bu boğazdan geçmektedir. Bu rotada bağlayıcı bir önem sahip olan Bab'ul Mendep boğazı dünya deniz ticaretinde bir tıkanma noktasıdır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
Yemen Savaşı, Ortadoğu'da gerici savaşların (bazı istisnalar dışında) bölgeselleşmiş olduğunu göstermektedir. Irak, Libya, Suriye ve şimdi de Yemen'de  savaşılmaktadır. Irak ve Suriye'de Peşmerge ve YPG güçlerini dışta tutarsak IŞİD'e karşı savaşanlar, Irak'ta merkezi rejim güçleri ve İran'dır. Bunları ABD, İngiltere ve Fransa havadan bombalayarak desteklemektedir. Esad rejimini Rusya, Çin ve İran her bakımdan bütün gücüyle desteklemektedir. Şimdi bu gerici savaşlara bir de Yemen Savaşı eklendi. Bu ülkede de S. Arabistan ve koalisyonda yer alan Arap ülkelerinin ve Amerikan emperyalizminin doğrudan desteğiyle Hadi rejimi, savaşı İran destekli Husilere karşı sürdürmektedir.
 
Bu gerici savaşların yanında sadece Rojava'da sürdürülen savaş, IŞİD'e karşı Kobane ve Şengal direnişleri; bir bütün olarak HPG ve PYD 'nin ve MLKP'nin sürdürdüğü  enternasyonal katılımlı bu savaş ilerici ve devrimcidir. Burada üç cephe var; birbirini boğazlayan iki gerici cephe ve bunun yanı sıra bu cepheleşmenin dışında kalan, farklı, “üçüncü” bir yoldan ilerleyen ve bölge halklarının özgürlüğü için savaşan cephe.

Rojava devrimi ve Kobane direnişi, özgürlükçü, demokratik ve halkçı devrim olarak kurtuluşun yolunu göstermektedir. Ortadoğu halklarının kaderi ortaklaşmıştır ve halklar, kendi kaderlerini kendi ellerini alır ve demokratik yönetimlerini kurarlarsa, emperyalist ve bölgesel gerici güçlerin müdahalelerini püskürtebilirler. Ortadoğu halklarının kardeşliği, özgürlüğü ve barışı Ortadoğu'da demokratik veya da sosyalist halklar federasyonudur. O nedenle direnen Ortadoğu halkları, kendi özsavunmaları ve demokratik yönetimlerini kurma yolunda savaşmalı, bunun ortak mücadele araç ve biçimlerini kurmalıdırlar. Rojava devrimi ve Kobane direnişi, bu anlamda tarihsel ve siyasal  öneme sahiptir ve devrimci bir örnektir. Rojava devrimini sahiplenme, Ortadoğu'nun devrimci geleceğinde ısrar ve kararlılıktır.

Rojava devrimi aynı zamanda bölgeselleşen gerici savaşa karşı bölgesel devrimin beşiğini  oluşturmaktadır.
Rojava Devrimini sahiplenme ve Ortadoğu'daki gerici iç savaşlar, bölgesel düzeyde devrimci bir müdahaleyi öngörmektedir. O halde, Ortadoğu'nun devrimci parti, grup ve platformlarının tarihsel olduğu kadar, güncel siyasal görevi, tek tek ülkelerde olduğu gibi, bölgesel düzeyde de  halkların devrimci önderliğinin yaratılması yolunda hızla adım atmaktır. Partimiz MLKP, bu görevinin bilincindedir, örgütlerini ve eylemini bu doğrultuda büyütmektedir.