GERİLİMLİ VE PROVAKASYONLU SEÇİM SÜRECİ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

01 Mayıs 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 151


Türkiye'de, 7 Haziran 2015 günü parlamento seçimleri yapılacak. Seçim çalışmaları Cumhurbaşkanı T. Erdoğan ve hükümet partisi AKP'nin kışkırtmalarıydı provokasyonlu, çatışmalı ve gerilimli biçimde devam ediyor. Bunun esas nedeni ise, içte toplumsal dayanağı zayıflayan ve dışta yalnızlaşan  sömürgeci faşist rejim ve AKP hükümetinin yönetememe krizidir. Birleşik devrimci demokratik muhalif güçlerin adresi olarak HDP'nin Kürtler, Aleviler,  işçiler, kadınlar ve gençler nezdinde  yükseliş trendine geçmesidir.

T. Erdoğan ve AKP, sona yaklaşan,  tükeniş içine giren her hükümet gibi, yakın zamanda çıkardığı “iç güvenlik yasası”yla işçi, emekçi ve ezilenlerin taleplerine ve sokak hareketine saldırmaya başladı. 1 Mayıs'ta İstanbul-Taksim'i polis ve asker kuşatması altına alarak sıkıyönetim manzaralarını aratmayacak düzeyde terör estirdi. 1 Mayıs'ta gözaltı ve tutuklamalara karşı toplanan ailelere saldırdı, savunma yapmak isteyen avukatlara şiddet uyguladı. Muhalif basın, sendika, kitle örgütleri yasak ve tehditlerle yüzyüze kalıyor. Faşist terör, tehdit ve saldırı dalgasıyla ortalığa korku salıyor.

Burjuva yasalarına göre partilere karşı ve seçim süreçlerinde “tarafsız” olması gereken Cumhurbaşkanı T. Erdoğan, Türkiye'nin alışık olmadığı biçimde AKP'nin genel başkanı gibi seçim süreci ve çalışmalarına dahil oldu. Kürt sorununda “çözüm süreci” dediği çalışmaların durdurulmasına neden oldu.
 
28 Şubat 2015 günü, İstanbul-Dolmabahçe'de AKP hükümet heyeti ile HDP İmralı heyetinin el sıkışmasını, müzakere için Kürt halk önderi A. Öcalan'ın hazırlamış olduğu 10 maddelik “demokratikleşme” paketi paylaşımı ve ortak açıklamasını; isimlerin konuşulduğu İzleme Kurulu heyetinin oluşmasını yanlış bulduğunu açıkladı. “Baldıran zehri içse de” çözeceğini söylediği Kürt sorununu,  sokaktaki insanları da şaşırtacak tarzda “yoktur” diyebildi. Ve bunu müzakere kastedilerek “masa yoktur, taraf yoktur”, “masa kurmak devletin çökmesi” olur demeye kadar vardırdı.

Kurucusu ve genel başkanı olduğu AKP'nin, 7 Haziran seçimlerinde “Türk usulü başkanlık sistemi”nin onayı ve yasallaştırılması rakamına ulaşmayacağını yaptırdığı anketler, tartışmalar ve duyumlarla gördü.  AKP'nin tek başına hükümet olarak devamı bile tartışılır olmaya başladı. Tabii ki, bu kabusu T. Erdoğan ve AKP'ye yaşatan da HDP 'nin varlığı ve yükselişidir. O nedenle saldırı hedefine HDP konuldu.

T. Erdoğan Başkanlık sistemini Türkiye'yi yönetmenin güvencesi görüyor. Ve kendisi de Osmanlı sultanı olmak istiyor. Onun için Ankara'da özel olarak yaptırdığı Aksaray'da, Osmanlı sultanı yetkileri ve tek adımlığının yerleşmesini hedefliyor. O, burjuva yasalar elvermemesine rağmen devlet iktidarında yasama, yürütme ve yargıyı kendisinden merkezileştiriyor. AKP  genel başkanı gibi talimatlar veriyor; Bakanlar Kurulu'na sıkça başkanlık ediyor, yargıyı yasalar ve fiili müdahalelerle denetim altına almaya çalışıyor. Muhtarları, yandaş sendikacıları, esnafları ve taksi sürücüleri temsilcilerini Aksaray'da ağırlıyor. Kelimenin gerçek anlamıyla “tek tek” tekerlemesini, yani “tek devlet tek millet tek vatan”ı kendisinde “tek”leştiriyor. Ortadoğu'da S. Arabistan ve Katar ile birlikte İslami-Sünni mezhepçilikte cepheleştirme politikaları, destek ve saldırılar örgütlemeye devam ediyor. Din istismarı ve tüccarlığı ile oy topluyor. Dini gericilik ve faşist ırkçılığa sarılarak yeniden toplumsal dayanak kazanmaya çalışıyor.

Sömürgeci rejim, Cumhurbaşkanı T. Erdoğan ve AKP hükümeti, seçim sonrasında ülkede Kürt özgürlük hareketi ve PKK ile savaşmaya hazırlanıyor. Musul, Kerkük, Rojava ve Suriye'de sadece DAİŞ, El Nusra  üzerinden vekalet savaşı yürütmekle kalmıyor, doğrudan müdahale isteği ve arayışı içindedir. Savaş hazırlığı ve yığınağı yapıyor, ittifaklarla ordusunu pazarlamak istiyor.
Ne var ki, T. Erdoğan ve AKP'nin Ortadoğu politikaları iflas etti ve bataklığa battıkça çıkışı da zor olacak. O nedenle, büyük tavizler pahasına emperyalist güçlerin taşeronluğunu yapmanın dışında çaresi kalmıyor.
Nafile!  2013 Haziran (Gezi) ayaklanması, 301 işçinin öldüğü Soma cinayeti, 17 aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet skandalı, 6-8 Ekim 2014 ayaklanması, hükümet ve Erdoğan'ı sarsan öldürücü  darbelerdir. “İç güvenlik yasası”, bu korkuya karşı korunaktır, başvurulan bir güvencedir...
Ama korkunun ecele faydası yoktur. HDP birleşik devrimci demokratik mücadelenin adresi olarak AKP'nin kabusu olacak. Seçim çalışmalarıyla devrimci hareket ve Kürt özgürlük hareketinin birleşik mücadelesini büyütecek ve yayacaktır. Ufakta AKP'nin çözülüşü, T. Erdoğan'ın yargılanması görünüyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

GERİLİMLİ VE PROVAKASYONLU SEÇİM SÜRECİ
fc Share on Twitter
 

01 Mayıs 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 151


Türkiye'de, 7 Haziran 2015 günü parlamento seçimleri yapılacak. Seçim çalışmaları Cumhurbaşkanı T. Erdoğan ve hükümet partisi AKP'nin kışkırtmalarıydı provokasyonlu, çatışmalı ve gerilimli biçimde devam ediyor. Bunun esas nedeni ise, içte toplumsal dayanağı zayıflayan ve dışta yalnızlaşan  sömürgeci faşist rejim ve AKP hükümetinin yönetememe krizidir. Birleşik devrimci demokratik muhalif güçlerin adresi olarak HDP'nin Kürtler, Aleviler,  işçiler, kadınlar ve gençler nezdinde  yükseliş trendine geçmesidir.

T. Erdoğan ve AKP, sona yaklaşan,  tükeniş içine giren her hükümet gibi, yakın zamanda çıkardığı “iç güvenlik yasası”yla işçi, emekçi ve ezilenlerin taleplerine ve sokak hareketine saldırmaya başladı. 1 Mayıs'ta İstanbul-Taksim'i polis ve asker kuşatması altına alarak sıkıyönetim manzaralarını aratmayacak düzeyde terör estirdi. 1 Mayıs'ta gözaltı ve tutuklamalara karşı toplanan ailelere saldırdı, savunma yapmak isteyen avukatlara şiddet uyguladı. Muhalif basın, sendika, kitle örgütleri yasak ve tehditlerle yüzyüze kalıyor. Faşist terör, tehdit ve saldırı dalgasıyla ortalığa korku salıyor.

Burjuva yasalarına göre partilere karşı ve seçim süreçlerinde “tarafsız” olması gereken Cumhurbaşkanı T. Erdoğan, Türkiye'nin alışık olmadığı biçimde AKP'nin genel başkanı gibi seçim süreci ve çalışmalarına dahil oldu. Kürt sorununda “çözüm süreci” dediği çalışmaların durdurulmasına neden oldu.
 
28 Şubat 2015 günü, İstanbul-Dolmabahçe'de AKP hükümet heyeti ile HDP İmralı heyetinin el sıkışmasını, müzakere için Kürt halk önderi A. Öcalan'ın hazırlamış olduğu 10 maddelik “demokratikleşme” paketi paylaşımı ve ortak açıklamasını; isimlerin konuşulduğu İzleme Kurulu heyetinin oluşmasını yanlış bulduğunu açıkladı. “Baldıran zehri içse de” çözeceğini söylediği Kürt sorununu,  sokaktaki insanları da şaşırtacak tarzda “yoktur” diyebildi. Ve bunu müzakere kastedilerek “masa yoktur, taraf yoktur”, “masa kurmak devletin çökmesi” olur demeye kadar vardırdı.

Kurucusu ve genel başkanı olduğu AKP'nin, 7 Haziran seçimlerinde “Türk usulü başkanlık sistemi”nin onayı ve yasallaştırılması rakamına ulaşmayacağını yaptırdığı anketler, tartışmalar ve duyumlarla gördü.  AKP'nin tek başına hükümet olarak devamı bile tartışılır olmaya başladı. Tabii ki, bu kabusu T. Erdoğan ve AKP'ye yaşatan da HDP 'nin varlığı ve yükselişidir. O nedenle saldırı hedefine HDP konuldu.

T. Erdoğan Başkanlık sistemini Türkiye'yi yönetmenin güvencesi görüyor. Ve kendisi de Osmanlı sultanı olmak istiyor. Onun için Ankara'da özel olarak yaptırdığı Aksaray'da, Osmanlı sultanı yetkileri ve tek adımlığının yerleşmesini hedefliyor. O, burjuva yasalar elvermemesine rağmen devlet iktidarında yasama, yürütme ve yargıyı kendisinden merkezileştiriyor. AKP  genel başkanı gibi talimatlar veriyor; Bakanlar Kurulu'na sıkça başkanlık ediyor, yargıyı yasalar ve fiili müdahalelerle denetim altına almaya çalışıyor. Muhtarları, yandaş sendikacıları, esnafları ve taksi sürücüleri temsilcilerini Aksaray'da ağırlıyor. Kelimenin gerçek anlamıyla “tek tek” tekerlemesini, yani “tek devlet tek millet tek vatan”ı kendisinde “tek”leştiriyor. Ortadoğu'da S. Arabistan ve Katar ile birlikte İslami-Sünni mezhepçilikte cepheleştirme politikaları, destek ve saldırılar örgütlemeye devam ediyor. Din istismarı ve tüccarlığı ile oy topluyor. Dini gericilik ve faşist ırkçılığa sarılarak yeniden toplumsal dayanak kazanmaya çalışıyor.

Sömürgeci rejim, Cumhurbaşkanı T. Erdoğan ve AKP hükümeti, seçim sonrasında ülkede Kürt özgürlük hareketi ve PKK ile savaşmaya hazırlanıyor. Musul, Kerkük, Rojava ve Suriye'de sadece DAİŞ, El Nusra  üzerinden vekalet savaşı yürütmekle kalmıyor, doğrudan müdahale isteği ve arayışı içindedir. Savaş hazırlığı ve yığınağı yapıyor, ittifaklarla ordusunu pazarlamak istiyor.
Ne var ki, T. Erdoğan ve AKP'nin Ortadoğu politikaları iflas etti ve bataklığa battıkça çıkışı da zor olacak. O nedenle, büyük tavizler pahasına emperyalist güçlerin taşeronluğunu yapmanın dışında çaresi kalmıyor.
Nafile!  2013 Haziran (Gezi) ayaklanması, 301 işçinin öldüğü Soma cinayeti, 17 aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet skandalı, 6-8 Ekim 2014 ayaklanması, hükümet ve Erdoğan'ı sarsan öldürücü  darbelerdir. “İç güvenlik yasası”, bu korkuya karşı korunaktır, başvurulan bir güvencedir...
Ama korkunun ecele faydası yoktur. HDP birleşik devrimci demokratik mücadelenin adresi olarak AKP'nin kabusu olacak. Seçim çalışmalarıyla devrimci hareket ve Kürt özgürlük hareketinin birleşik mücadelesini büyütecek ve yayacaktır. Ufakta AKP'nin çözülüşü, T. Erdoğan'ın yargılanması görünüyor.