Göçmenlerin Kitlesel Katline Karşı Mücadele Emperyalizme Karşı Mücadeledir
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

01 Haziran 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 151


Savaş, tahribat, doğanın acımasızca talanı emperyalizmin dolaysız yansımalarıdır, insan ve doğanın sömürüsüdür. Dünya çapında milyonlarca insanın yaşam koşuları elinden alınmakta ve savaş, ırkçılık, siyasi baskılar, çevre kirliliği ve su ve gıda yetmezliği, altyapı tahribatı gibi bunların doğrudan sonuçlarından dolayı insanlar göçe zorlanmaktadır.


Güncel olarak 50 milyon civarında insan göç halindedir. Sadece son birkaç sene içinde buna 10 milyon insan eklendi ve mültecilerin sayısı sürekli artmaktadır. Mülteciler, daha iyi ve güvenli yaşam beklentisinden dolayı emperyalist merkezlere yönelmekteler. Sadece Libya'da bir milyona yakın mülteci tehlikelerle dolu Akdeniz üzerinden Avrupa'ya geçiş içi beklemektedir. Bu yolculukta her yıl binlerce insan ölmektedir. Bu tehlikeli yolculuk sonucunda hayatta kalanlar ya kamplara gönderilmekteler veya da sınır dışı edilmekteler. Bu senenin başından bu yana bu yoldan Avrupa'ya gelen göçmenlerin sayısı 40 bini geçmiştir, ölenleri sayısı da iki bin civarındadır.


Emperyalist ülkeler, kendi politikalarının ürünü olan mülteci akımına karşı kendilerini askeri altyapılarıyla korumaya alıyorlar. ABD ve Meksika arasında olduğu gibi, Türkiye ve Bulgaristan arasında “sınır güvenlik sistemleri” oluşturulmaktadır. Göçmen akımını engellemek için insansız hava araçlarıyla, savaş uçaklarıyla ve savaş gemileriyle sınır boyunca devriye gezilmektedir. Endonezya ve Malezya açıklarında da haftalardan beri 8 binden fazla mülteci teknelerde sürüklenmekteler ve karaya çıkışları engellemektedir.


Sürekli daha da kapsamlaşan korunma tedbirlerini aşarak bu ülkelere gelebilen az sayıdaki mülteciler için çile devam etmektedir; bunlar baskılara, ırkçılığa yabancı düşmanlığı saldırılarına maruz kalmaktalar. Kapitalist ve emperyalist devletler halkı mültecilere karşı bilinçli olarak kışkırtmaktalar ve kendi ülkelerinde işçi sınıfı ve emekçi yığınların mülteciler ile her türlü dayanışmasını engellemeye çalışmaktalar.


Ama çoğu mülteci bunu da yapamamakta ve özellikle Ortadoğu ve Afrika'dan mülteciler savaş ve kriz bölgelerinde devasa çadır kentlerde yaşamaktalar ve ülkelerine geri dönmeyi beklemekteler. Bu kamplarda insan onuruna yakışır bir yaşam mümkün değildir ve çoğu durumda buralarda kriminel ve silahlı çeteler hakimdir. Özellikle kadınlar ve çocuklar bu kamplarda çaresizce saldırılara maruz kalmaktalar.

 

 

Son haftalarda ve aylarda egemenler, mülteci sorununu tartışmak için sayısız konferans ve zirve çağrıları yaptılar. Ama onların gerçekte yaptıkları, göçmen akımının oluşumuna karşı önemsiz çabaların ötesinde sürekli kendilerini korumaya çalışmalarından ve mültecilerin yönetilmesi üzerine konuşmaktan başka bir şey değildi. Çok sayıda işletme de mülteciler üzerinden kar elde etmeye çalışmaktadır.


Devrimciler olarak görevimiz, böyle bir mülteci politikasına karşı koymaktır ve egemenlerin ırkçı kışkırtmalarına ve bölme çabalarına dayanışma ve enternasyonalizm ruhuyla cevap vermektir. Biz Marksist-Leninistler için açıktır ki, sadece, kapitalist toplum ve ekonomi sisteminin devrimci ortadan kaldırılmasıyla savaşların ve göçün nedenleri yok edilmiş olur. Mültecilerde yaşadıkları ülkelerdeki sınıf mücadelesine katılma, oradaki devrimci mücadeleyi kendi mücadeleleri olarak görme ve “yerli” devrimci ve komünist partide örgütlenerek mevcut sistemin yıkılması ve devrimci bir geleceğin kurulması mücadelesine katılma bilincini oluşturmak bizim görevimizdir.

 

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

Göçmenlerin Kitlesel Katline Karşı Mücadele Emperyalizme Karşı Mücadeledir
fc Share on Twitter
 

01 Haziran 2015 / Enternasyonal Bülten / Sayı: 151


Savaş, tahribat, doğanın acımasızca talanı emperyalizmin dolaysız yansımalarıdır, insan ve doğanın sömürüsüdür. Dünya çapında milyonlarca insanın yaşam koşuları elinden alınmakta ve savaş, ırkçılık, siyasi baskılar, çevre kirliliği ve su ve gıda yetmezliği, altyapı tahribatı gibi bunların doğrudan sonuçlarından dolayı insanlar göçe zorlanmaktadır.


Güncel olarak 50 milyon civarında insan göç halindedir. Sadece son birkaç sene içinde buna 10 milyon insan eklendi ve mültecilerin sayısı sürekli artmaktadır. Mülteciler, daha iyi ve güvenli yaşam beklentisinden dolayı emperyalist merkezlere yönelmekteler. Sadece Libya'da bir milyona yakın mülteci tehlikelerle dolu Akdeniz üzerinden Avrupa'ya geçiş içi beklemektedir. Bu yolculukta her yıl binlerce insan ölmektedir. Bu tehlikeli yolculuk sonucunda hayatta kalanlar ya kamplara gönderilmekteler veya da sınır dışı edilmekteler. Bu senenin başından bu yana bu yoldan Avrupa'ya gelen göçmenlerin sayısı 40 bini geçmiştir, ölenleri sayısı da iki bin civarındadır.


Emperyalist ülkeler, kendi politikalarının ürünü olan mülteci akımına karşı kendilerini askeri altyapılarıyla korumaya alıyorlar. ABD ve Meksika arasında olduğu gibi, Türkiye ve Bulgaristan arasında “sınır güvenlik sistemleri” oluşturulmaktadır. Göçmen akımını engellemek için insansız hava araçlarıyla, savaş uçaklarıyla ve savaş gemileriyle sınır boyunca devriye gezilmektedir. Endonezya ve Malezya açıklarında da haftalardan beri 8 binden fazla mülteci teknelerde sürüklenmekteler ve karaya çıkışları engellemektedir.


Sürekli daha da kapsamlaşan korunma tedbirlerini aşarak bu ülkelere gelebilen az sayıdaki mülteciler için çile devam etmektedir; bunlar baskılara, ırkçılığa yabancı düşmanlığı saldırılarına maruz kalmaktalar. Kapitalist ve emperyalist devletler halkı mültecilere karşı bilinçli olarak kışkırtmaktalar ve kendi ülkelerinde işçi sınıfı ve emekçi yığınların mülteciler ile her türlü dayanışmasını engellemeye çalışmaktalar.


Ama çoğu mülteci bunu da yapamamakta ve özellikle Ortadoğu ve Afrika'dan mülteciler savaş ve kriz bölgelerinde devasa çadır kentlerde yaşamaktalar ve ülkelerine geri dönmeyi beklemekteler. Bu kamplarda insan onuruna yakışır bir yaşam mümkün değildir ve çoğu durumda buralarda kriminel ve silahlı çeteler hakimdir. Özellikle kadınlar ve çocuklar bu kamplarda çaresizce saldırılara maruz kalmaktalar.

 

 

Son haftalarda ve aylarda egemenler, mülteci sorununu tartışmak için sayısız konferans ve zirve çağrıları yaptılar. Ama onların gerçekte yaptıkları, göçmen akımının oluşumuna karşı önemsiz çabaların ötesinde sürekli kendilerini korumaya çalışmalarından ve mültecilerin yönetilmesi üzerine konuşmaktan başka bir şey değildi. Çok sayıda işletme de mülteciler üzerinden kar elde etmeye çalışmaktadır.


Devrimciler olarak görevimiz, böyle bir mülteci politikasına karşı koymaktır ve egemenlerin ırkçı kışkırtmalarına ve bölme çabalarına dayanışma ve enternasyonalizm ruhuyla cevap vermektir. Biz Marksist-Leninistler için açıktır ki, sadece, kapitalist toplum ve ekonomi sisteminin devrimci ortadan kaldırılmasıyla savaşların ve göçün nedenleri yok edilmiş olur. Mültecilerde yaşadıkları ülkelerdeki sınıf mücadelesine katılma, oradaki devrimci mücadeleyi kendi mücadeleleri olarak görme ve “yerli” devrimci ve komünist partide örgütlenerek mevcut sistemin yıkılması ve devrimci bir geleceğin kurulması mücadelesine katılma bilincini oluşturmak bizim görevimizdir.