KARŞIDEVRİMCİ ZORUN “TEKRAR SEÇİMİ”
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Türkiye'de, 7 Haziran 2015 günü gerçekleşen TBMM seçimleri 13 yıldır tek başına hükümet olan AKP iktidarına son verdi. T. Erdoğan ve AKP, seçimlerde büyük bir yenilgi aldı. Kürt Özgürlük hareketi ve devrimci hareketin birleşik demokratik cephesi HDP'nin %13,2 'lik seçim zaferi, rejimin %10'luk baraj barikatını yıktı. T. Erdoğan'ın “Türk usulü” başkanlık beklentilerini de boşa çıkardı. AKP'nin seçim yenilgisi, onun da yenilgisi olmuştu. T. Erdoğan ve AKP, seçim sonuçlarını kabul etmedi. Ve 8 Haziran'dan itibaren “tekrar seçim” planlaması ve dayatmasına yöneldi. Koalisyon hükümeti oyalamaları sonuç vermeyince, T. Erdoğan yetkilerine dayanarak “tekrar seçim” kararı aldı.

Tekrar seçim”, 1 Kasım 2015 günü gerçekleşti. Kaos, gerilim, kamplaştırma, korku, tehdit ve belirsizlik; gerici iç ve dış savaş koşularında gerçekleşen seçimlerde AKP %49,4; CHP %25,1; MHP % 11,9; HDP % 10,8 oy aldı. Saray sultanı T. Erdoğan ve AKP, beklemedikleri bir sonuç elde ettiler. Türk ırkçısı faşist MHP %4, HDP ise % 2,4 oranında oy yitirdi. Böylece T. Erdoğan ve AKP, oylarda %9 gibi bir artış sağlayarak tek başına hükümet kurma çoğunluğunu sağladılar.

AKP'nin bu “seçim başarısı”nda, içte ve dışta yürüttüğü gerici savaşın, emperyalist güçlerin ve ülkede irili-ufaklı gerici-faşist güçlerin rolü büyüktür.


Faşist generaller ve devlet bürokrasisi T. Erdoğan ve AKP'yi desteklediler. Çünkü, AKP Kürt özgürlük hareketine yönelik saldırı konsepti ve hapishanelerdeki generallerin serbest bırakılması üzerine anlaşarak askeri klikle ittifak kurmuştu. Asker, Kürdistan kentlerinde sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı, kuşatma, katliam ve gözaltılarla terör estirdi. AKP, 13 yıllık iktidar ve F. Gülen'e yönelik saldırılar sonucu polis, yargı ve medyanın siyasal desteğini arkaladı.

Seçim sürecinde, başını T. Erdoğan'ın çektiği faşist propaganda, örgütlenme, slogan ve saldırı taktikleri izlendi; faşist yöntem ve araçlara başvuruldu.

Muhtarlar, esnaflar, taksiciler, korucular, din adamları, aşiret reisleri gibi kesimlerle Cumhurbaşkanı Saray'ında toplantılar yapıldı. Cumhurbaşkanlığı gizli ödeneğinden paralar akıtılarak hafiyecilik ve rüşvetle bu güçler yandaş hale getirilmeye çalışıldı.

MHP, seçimlerin tekrarlanmasını istedi. Belki kendisi kaybetti, ama faşist rejim kazandı. Ve Kürt sorununda AKP, MHP çizgisine geldi. Tabii ki, MHP için önemli olan da buydu. CHP, koltuk değneği olduğunu bir kez daha gösterdi. Genelkurmay başkanı ile Kürdistan'a yönelik kirli savaşı konuştu ve kirli savaş tezkeresine onay vermişti.

 

Hükümet ve rejim krizi yaşayan NATO üyesi Türkiye'de, ABD ve AB emperyalistleri bu krizin devrime evrilmesini engellemek ve Ortadoğu'da süren savaş nedeniyle AKP'yi destekledi. ABD ve Türkiye'nin İncirlik anlaşması, ABD ve AB'nin bölgesel çıkarları ve ihtiyaçlarının ürünüydü. ABD, sömürgeci rejimin Kuzey Kürdistan ve Kandil'e yönelik bombalama ve kara saldırılarına yeşil ışık yaktı. Yeni saldırı uçaklarının verilmesine onay verdi. AB emperyalistleri seçim öncesi Merkel ziyareti, AB dönem başkanının Erdoğan'la görüşmesi, eleştiri içeren “AB ilerleme raporu”nun seçim sonrasına ertelenmesi ve Uluslararası Af Örgütü'nün Rojava'ya yönelik “insan hakları ihlali” yalanıyla açık destek verdi. Faşist rejimin gerçekleştirdiği Suruç ve Ankara katliamlarına ilişkin olarak AKP hükümetine taziye açıklamalarında bulundu. Bu durum, aynı zamanda burjuva siyasetin barış, demokrasi, özgürlük ve insan hakları konusundaki sahte, iki yüzlü karakterini de göstermektedir.

7 Haziran öncesinde HDP'ye yönelik Mersin ve Adana'da başlatılan saldırılar devam etti. Katliamlar dalgası Amed, Suruç ve Ankara'da kitlesel hal aldı. Yüzlerce devrimci, sosyalist, yurtsever ve emekçi DAİŞ bombalarıyla yaşamını yiterdi. Yüzlercesi ise yaralandı. 400'ün üzerinde HDP binaları yakıldı ve eş başkanlarına yönelik suikast planları açığa çıktı. Bu katliamları örgütleyen, hazırlayan ve yaptıran faşist rejim ve AKP hükümetiydi. Öyle ki, kitlesel katliam tehlikesi nedeniyle HDP seçim çalışmaları ve mitingler düzenleyemedi. AKP'nin dışındaki partilerin de çalışmaları sınırlı kaldı. Asker ve polisin desteğinde sadece AKP seçim çalışmaları yürütebildi.


T. Erdoğan ve AKP 1 Kasım “tekrar seçim”lerde kaos, tehdit ve korku ile sonuç almayı seçti. Nasıl ki, '83 yılında Askeri faşist cunta Anayasası %92 oyla onaylandıysa, Saray darbesi ve AKP'nin korku diktatörlüğü de ona %49,5 oy almasını getirdi.


AKP hükümetinin saldırı yöntemleri DAİŞ'e benzerlik gösteriyor. Kitlesel katliam görüntülerini, çıplak olarak sokağa atılan gerilla kadın bedeni, askerlerin gerilla bedenleri ve başlarına basarak resim çektirmeleri, katledilen gerilla bedeninin polis aracına bağlanarak sürüklenmesi, gazetecilerin kafasına silah dayatılması gibi insanlık düşmanı olaylar yaşanıyor ve özellikle bu görüntüler, ülke ve dünya kamuoyuna yansıtılıyor.

Burjuva muhalif güçler, korku ve saldırılarla sindirildi. F. Gülen hareketi, Doğan medya grubu, Cumhuriyet vd. güçlere yönelik saldırılar sürdürülmeye devam ediyor.

Sömürgeci faşist rejimin bu zulmüne Kürdistan'da Kürt gençliği ve gerilla direndi. Ve demokratik özyönetim ilanlarının gerçekleştiği kentlerde saldırılar boşa çıkarıldı. Korku ve kirli savaş devrimci siyasallaşan Kürt halkına geri adım attırmadı. Kürt halkı büyük bir kahramanlık ve cesaretle yine oylarını HDP'ye verdi. Ne var ki, örgütlülük ve direnişin zayıf olduğu bazı Kürt kentlerinde ve Türkiye metropollerinde HDP oy kaybı yaşadı.

 

HDP yöneticileri, çalışanları ve aktivistleri siyasi soykırım operasyonlarıyla gözaltına alındı ve tutuklandı. 1 Kasım seçimlerinde HDP, yeniden baraj altında bırakılmak istendi. Ne var ki, bütün kuşatma ve baskılara rağmen HDP %11 gibi bir oy oranı ve 59 vekil ve 5 milyon oyla direnen devrimci demokratik bir mevzi ve siyasal yapı olarak parlamento ve sokakta militan çizgide duracağını göstermiş oldu.

Çünkü, HDP devrimci dinamik ve potansiyeli faşizm ve sermayeye karşı açığa çıkaran ve mücadeleye çeken örgütsel bir platformdur. HDP'yi bu devrimci çizgide tutan şey, en başta 30 yıllık Kürt gerilla mücadelesi ve onlarca yıldır süren Kürt halk yığınlarının serhildanlarıdır. Ve yine Partimiz MLKP'nin devrimci militan çizgisi ve savaşımıdır. Diğer bir faktör ise, Rojava devrimi ve Kobane direniş ruhu ve onun doğrudan etkisidir.

Siyasal gelişmeler, sınıf mücadelesinde sert çatışma ve irade savaşına işaret ediyor. Kurulacak yeni hükümet, içte ve dışta gerici savaş politikalarını sürdürecek. Karşıdevrimci zoru işçi sınıfı ve ezilenlere karşı sürdürecektir.

HDP, seçim sonrasında da, birleşik devrimci demokratik mücadelenin adresi olmaya devam edecektir. Bugün de, devrim ve özgürlük mücadelesinin siyasi ve tarihsel görevleriyle yüz yüzedir.

 

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

KARŞIDEVRİMCİ ZORUN “TEKRAR SEÇİMİ”
fc Share on Twitter
 

Türkiye'de, 7 Haziran 2015 günü gerçekleşen TBMM seçimleri 13 yıldır tek başına hükümet olan AKP iktidarına son verdi. T. Erdoğan ve AKP, seçimlerde büyük bir yenilgi aldı. Kürt Özgürlük hareketi ve devrimci hareketin birleşik demokratik cephesi HDP'nin %13,2 'lik seçim zaferi, rejimin %10'luk baraj barikatını yıktı. T. Erdoğan'ın “Türk usulü” başkanlık beklentilerini de boşa çıkardı. AKP'nin seçim yenilgisi, onun da yenilgisi olmuştu. T. Erdoğan ve AKP, seçim sonuçlarını kabul etmedi. Ve 8 Haziran'dan itibaren “tekrar seçim” planlaması ve dayatmasına yöneldi. Koalisyon hükümeti oyalamaları sonuç vermeyince, T. Erdoğan yetkilerine dayanarak “tekrar seçim” kararı aldı.

Tekrar seçim”, 1 Kasım 2015 günü gerçekleşti. Kaos, gerilim, kamplaştırma, korku, tehdit ve belirsizlik; gerici iç ve dış savaş koşularında gerçekleşen seçimlerde AKP %49,4; CHP %25,1; MHP % 11,9; HDP % 10,8 oy aldı. Saray sultanı T. Erdoğan ve AKP, beklemedikleri bir sonuç elde ettiler. Türk ırkçısı faşist MHP %4, HDP ise % 2,4 oranında oy yitirdi. Böylece T. Erdoğan ve AKP, oylarda %9 gibi bir artış sağlayarak tek başına hükümet kurma çoğunluğunu sağladılar.

AKP'nin bu “seçim başarısı”nda, içte ve dışta yürüttüğü gerici savaşın, emperyalist güçlerin ve ülkede irili-ufaklı gerici-faşist güçlerin rolü büyüktür.


Faşist generaller ve devlet bürokrasisi T. Erdoğan ve AKP'yi desteklediler. Çünkü, AKP Kürt özgürlük hareketine yönelik saldırı konsepti ve hapishanelerdeki generallerin serbest bırakılması üzerine anlaşarak askeri klikle ittifak kurmuştu. Asker, Kürdistan kentlerinde sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı, kuşatma, katliam ve gözaltılarla terör estirdi. AKP, 13 yıllık iktidar ve F. Gülen'e yönelik saldırılar sonucu polis, yargı ve medyanın siyasal desteğini arkaladı.

Seçim sürecinde, başını T. Erdoğan'ın çektiği faşist propaganda, örgütlenme, slogan ve saldırı taktikleri izlendi; faşist yöntem ve araçlara başvuruldu.

Muhtarlar, esnaflar, taksiciler, korucular, din adamları, aşiret reisleri gibi kesimlerle Cumhurbaşkanı Saray'ında toplantılar yapıldı. Cumhurbaşkanlığı gizli ödeneğinden paralar akıtılarak hafiyecilik ve rüşvetle bu güçler yandaş hale getirilmeye çalışıldı.

MHP, seçimlerin tekrarlanmasını istedi. Belki kendisi kaybetti, ama faşist rejim kazandı. Ve Kürt sorununda AKP, MHP çizgisine geldi. Tabii ki, MHP için önemli olan da buydu. CHP, koltuk değneği olduğunu bir kez daha gösterdi. Genelkurmay başkanı ile Kürdistan'a yönelik kirli savaşı konuştu ve kirli savaş tezkeresine onay vermişti.

 

Hükümet ve rejim krizi yaşayan NATO üyesi Türkiye'de, ABD ve AB emperyalistleri bu krizin devrime evrilmesini engellemek ve Ortadoğu'da süren savaş nedeniyle AKP'yi destekledi. ABD ve Türkiye'nin İncirlik anlaşması, ABD ve AB'nin bölgesel çıkarları ve ihtiyaçlarının ürünüydü. ABD, sömürgeci rejimin Kuzey Kürdistan ve Kandil'e yönelik bombalama ve kara saldırılarına yeşil ışık yaktı. Yeni saldırı uçaklarının verilmesine onay verdi. AB emperyalistleri seçim öncesi Merkel ziyareti, AB dönem başkanının Erdoğan'la görüşmesi, eleştiri içeren “AB ilerleme raporu”nun seçim sonrasına ertelenmesi ve Uluslararası Af Örgütü'nün Rojava'ya yönelik “insan hakları ihlali” yalanıyla açık destek verdi. Faşist rejimin gerçekleştirdiği Suruç ve Ankara katliamlarına ilişkin olarak AKP hükümetine taziye açıklamalarında bulundu. Bu durum, aynı zamanda burjuva siyasetin barış, demokrasi, özgürlük ve insan hakları konusundaki sahte, iki yüzlü karakterini de göstermektedir.

7 Haziran öncesinde HDP'ye yönelik Mersin ve Adana'da başlatılan saldırılar devam etti. Katliamlar dalgası Amed, Suruç ve Ankara'da kitlesel hal aldı. Yüzlerce devrimci, sosyalist, yurtsever ve emekçi DAİŞ bombalarıyla yaşamını yiterdi. Yüzlercesi ise yaralandı. 400'ün üzerinde HDP binaları yakıldı ve eş başkanlarına yönelik suikast planları açığa çıktı. Bu katliamları örgütleyen, hazırlayan ve yaptıran faşist rejim ve AKP hükümetiydi. Öyle ki, kitlesel katliam tehlikesi nedeniyle HDP seçim çalışmaları ve mitingler düzenleyemedi. AKP'nin dışındaki partilerin de çalışmaları sınırlı kaldı. Asker ve polisin desteğinde sadece AKP seçim çalışmaları yürütebildi.


T. Erdoğan ve AKP 1 Kasım “tekrar seçim”lerde kaos, tehdit ve korku ile sonuç almayı seçti. Nasıl ki, '83 yılında Askeri faşist cunta Anayasası %92 oyla onaylandıysa, Saray darbesi ve AKP'nin korku diktatörlüğü de ona %49,5 oy almasını getirdi.


AKP hükümetinin saldırı yöntemleri DAİŞ'e benzerlik gösteriyor. Kitlesel katliam görüntülerini, çıplak olarak sokağa atılan gerilla kadın bedeni, askerlerin gerilla bedenleri ve başlarına basarak resim çektirmeleri, katledilen gerilla bedeninin polis aracına bağlanarak sürüklenmesi, gazetecilerin kafasına silah dayatılması gibi insanlık düşmanı olaylar yaşanıyor ve özellikle bu görüntüler, ülke ve dünya kamuoyuna yansıtılıyor.

Burjuva muhalif güçler, korku ve saldırılarla sindirildi. F. Gülen hareketi, Doğan medya grubu, Cumhuriyet vd. güçlere yönelik saldırılar sürdürülmeye devam ediyor.

Sömürgeci faşist rejimin bu zulmüne Kürdistan'da Kürt gençliği ve gerilla direndi. Ve demokratik özyönetim ilanlarının gerçekleştiği kentlerde saldırılar boşa çıkarıldı. Korku ve kirli savaş devrimci siyasallaşan Kürt halkına geri adım attırmadı. Kürt halkı büyük bir kahramanlık ve cesaretle yine oylarını HDP'ye verdi. Ne var ki, örgütlülük ve direnişin zayıf olduğu bazı Kürt kentlerinde ve Türkiye metropollerinde HDP oy kaybı yaşadı.

 

HDP yöneticileri, çalışanları ve aktivistleri siyasi soykırım operasyonlarıyla gözaltına alındı ve tutuklandı. 1 Kasım seçimlerinde HDP, yeniden baraj altında bırakılmak istendi. Ne var ki, bütün kuşatma ve baskılara rağmen HDP %11 gibi bir oy oranı ve 59 vekil ve 5 milyon oyla direnen devrimci demokratik bir mevzi ve siyasal yapı olarak parlamento ve sokakta militan çizgide duracağını göstermiş oldu.

Çünkü, HDP devrimci dinamik ve potansiyeli faşizm ve sermayeye karşı açığa çıkaran ve mücadeleye çeken örgütsel bir platformdur. HDP'yi bu devrimci çizgide tutan şey, en başta 30 yıllık Kürt gerilla mücadelesi ve onlarca yıldır süren Kürt halk yığınlarının serhildanlarıdır. Ve yine Partimiz MLKP'nin devrimci militan çizgisi ve savaşımıdır. Diğer bir faktör ise, Rojava devrimi ve Kobane direniş ruhu ve onun doğrudan etkisidir.

Siyasal gelişmeler, sınıf mücadelesinde sert çatışma ve irade savaşına işaret ediyor. Kurulacak yeni hükümet, içte ve dışta gerici savaş politikalarını sürdürecek. Karşıdevrimci zoru işçi sınıfı ve ezilenlere karşı sürdürecektir.

HDP, seçim sonrasında da, birleşik devrimci demokratik mücadelenin adresi olmaya devam edecektir. Bugün de, devrim ve özgürlük mücadelesinin siyasi ve tarihsel görevleriyle yüz yüzedir.