ALAN HAKİMİYETİ İÇİN SAVAŞ
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Rusya'nın Suriye'de iç savaşa aktif müdahil olmasından bu yana güçler dengesinde hızlı bir değişim oldu; o zamana kadar vekalet savaşını idare eden Amerikan emperyalizmi, Rusya'nın önerisini kabul ederek Esad'lı bir geçiş süreci ve sonrasında bir seçimle sorunu çözeme niyetini açıkladı. İlk 6 ay içinde geçiş hükümetinin kurulması ve 18 ay içinde de seçimlerin yapılması için Ocak ayında (2016) savaşan güçler arasında ateşkesin sağlanması gerekmektedir. Bu niyet beyanından sonra Suriye'de savaşan güçler hakim oldukları alanı koruma ve genişletme saldırılarını yoğunlaştırdılar. Öyle ki, 24 Kasımda bir Rus savaş uçağının Suriye-Türkiye sınırında düşürülmesinden sonra bir taraftan ABD önderliğinde Batılı emperyalist güçler NATO çerçevesinde ve diğer taraftan da İran, Hizbullah, Irak merkezi hükümeti ve Çin destekli Rusya bölgede savaş yığınağı yapmaya başladılar. Faşist diktatörlük, başta İncirlik olmak üzeren çok sayıda üssü ABD dışında NATO üyesi diğer emperyalist ülkelerin savaş uçaklarına açtı; Türkiye'de, tarihinde şimdiye kadar görülmemiş bir NATO güçleri yoğunlaşması söz konusudur. Faşist rejim, bir taraftan IŞİD ve göçmen korkusu vesilesiyle AB ile ve Rusya vesilesiyle de NATO üzerinden ABD ile “iman tazeleme” sürecine girmiş durumda.

Doğu Akdeniz ise NATO ve Rus savaş gemileri ile doldu. Rusya, Suriye'deki üslerini genişletmeye başladı ve S-300 ve S-400 füzeleri ve başkaca silahlarla askeri gücünü tahkim etti.


Ukrayna krizinde dahi bu denli seri ve “kararlı” bir askeri hareketlilik görülmemişti. Suriye iç savaşı bölgesel sorun olmaktan çoktan çıktı ve Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'de emperyalistler arası hesaplaşmanın bir vesilesine dönüştü. Suriye gibi dar bir alanda başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere Batılı emperyalist ülkelerle Rus emperyalizmin karşı karşıya getiren nedir? Suriye'nin üniter yapısı; topraksal bütünlüğü korunmalıdır diyen her iki taraf, dar alanda bu “it dalaşı”na neden girişiyorlar? Sorunun cevabı sadece Suriye ile sınırlı değildir. Suriye eksenli bu rekabetin temel nedeni Ortadoğu'nun emperyalist ülkeler açısından stratejik öneminde ve bölgenin sahip olduğu enerji kaynaklarında ve bu kaynakların başta Avrupa olmak üzere dünya pazarlarına taşıyacak boru hatlarının geçeceği güzergah sorununda aranmalıdır. Buna bir de Doğu Akdeniz'de keşfedilen yeni petrol ve doğal gaz rezervleri de eklenince askeri yığınağın ve güç gösterisinin nedeni anlaşılmış olur.


Sonuç alınıp alınamayacağından bağımsız olarak Suriye'de savaşan taraflar, Ocak 2016'da gerçekleştirilmesi planlanan Viyana görüşmelerine güçlü katılmak için Rusya/İran destekli Esad rejimi ve muhalefet güçleri, hakim oldukları alanı güçlendirmek ve genişletmek için savaşıyorlar.

Bu savaşta dört farklı cephe var. Rojava'nın özgürlüğü için esas itibariyle IŞİD'e karşı savaşan PYD . Diğer bütün güçlere karşı savaşan IŞİD. IŞİD'e karşı savaş adı altında Batı Suriye'de Türkmenlere ve başkaca İslami örgütlere karşı “alan temizliği” için savaşan Rusya/İran ve Esad rejimi. IŞİD'i havadan bombalamakla yetinen ABD önderliğindeki Türkiye de dahil koalisyon güçleri.

Taraf olarak masaya hangi güçlerin oturacağı henüz bilinmiyor. Rusya'nın amacı, masaya sadece Esad rejimi ve Kürtlerin oturmasıdır. Buna karşın ABD önderliğindeki koalisyonun söz konusu masaya oturtacağı yerli güç pek yok. Belki de SDG'ni öne sürebilir. Bu durumda PYD, hem Rusya hem de ABD tarafından masaya davet edilmiş olur. Her halükarda her bir taraf masada elini güçlendirmenin, “pozisyon” almanın derdine düşmüş durumda. Çatışmaların özellikle Batı Suriye ve Azez bölgesinde yoğunlaşması bu bölgenin Kürtler ve Rusya/Esad rejimi açısında ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Burası Türkiye açısından da oldukça önemlidir. Bu bölgenin PYD'nin eline geçmesi ve Kobane ile Afrin kantonlarının birleşmesi durumunda Türkiye'nin Ortadoğu ile bağının kopması ve Türk burjuvazisinin korkulu rüyası olan “Kürt koridoru”nun gerçekleşmesi ve zaten iflas etmiş Suriye politikasında hiçbir “kırmızı çizgisi”nin kalmaması anlamına gelmektedir.


Hemen bütün emperyalist ülkelerin ve bölgenin gerici devletlerinin müdahil olduğu Suriye sorununa Suriye halkının iradesi sorulmaksızın çözüm arayışları, emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda çözüm arayışları olacaktır. ABD ve Rusya, Suriye sorunu üzerinden Ortadoğu'yu kendi çıkarlarına göre dizayn etme rekabeti içindeler. Fransa ve İngiltere'nin Ortadoğu haritasını belirlemek için yaptıkları Sykes-Picot Anlaşması (1916) artık fiilen tarih olmuştur. Şimdi ABD ve Rusya önderliğinde Ortadoğu'nun haritası yeniden belirlenmek isteniyor.


Bu emperyalist arayış ve çabaları mahkum etmek ve Rojava devriminin yanında yer alarak Suriye ve bütün Ortadoğu'da bölgesel devrimi örgütlemek bölgenin devrimci, komünist ve ilerici güçlerinin görevi olmalıdır. “Üçüncü yol” çizgisi hem ABD önderliğindeki koalisyona hem de Rusya önderliğindeki koalisyona karşı mücadele ile gerçekleştirilebilir. Ortadoğu'da halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesi ancak ve ancak bu çizgide ilerlemekle başarıya ulaşabilir. Bu nedenle partimiz MLKP Rojava devrimini içselleştiriyor, kendi devrimi olarak görüyor ve bu mücadelede fiilen yer alıyor.

 

 

Arşiv

 

2019
Haziran Mayıs
Şubat
2018
Ekim
2016
Kasım Ekim
Eylül Ağustos
Temmuz Haziran
Mayıs Nisan

 

ALAN HAKİMİYETİ İÇİN SAVAŞ
fc Share on Twitter
 

Rusya'nın Suriye'de iç savaşa aktif müdahil olmasından bu yana güçler dengesinde hızlı bir değişim oldu; o zamana kadar vekalet savaşını idare eden Amerikan emperyalizmi, Rusya'nın önerisini kabul ederek Esad'lı bir geçiş süreci ve sonrasında bir seçimle sorunu çözeme niyetini açıkladı. İlk 6 ay içinde geçiş hükümetinin kurulması ve 18 ay içinde de seçimlerin yapılması için Ocak ayında (2016) savaşan güçler arasında ateşkesin sağlanması gerekmektedir. Bu niyet beyanından sonra Suriye'de savaşan güçler hakim oldukları alanı koruma ve genişletme saldırılarını yoğunlaştırdılar. Öyle ki, 24 Kasımda bir Rus savaş uçağının Suriye-Türkiye sınırında düşürülmesinden sonra bir taraftan ABD önderliğinde Batılı emperyalist güçler NATO çerçevesinde ve diğer taraftan da İran, Hizbullah, Irak merkezi hükümeti ve Çin destekli Rusya bölgede savaş yığınağı yapmaya başladılar. Faşist diktatörlük, başta İncirlik olmak üzeren çok sayıda üssü ABD dışında NATO üyesi diğer emperyalist ülkelerin savaş uçaklarına açtı; Türkiye'de, tarihinde şimdiye kadar görülmemiş bir NATO güçleri yoğunlaşması söz konusudur. Faşist rejim, bir taraftan IŞİD ve göçmen korkusu vesilesiyle AB ile ve Rusya vesilesiyle de NATO üzerinden ABD ile “iman tazeleme” sürecine girmiş durumda.

Doğu Akdeniz ise NATO ve Rus savaş gemileri ile doldu. Rusya, Suriye'deki üslerini genişletmeye başladı ve S-300 ve S-400 füzeleri ve başkaca silahlarla askeri gücünü tahkim etti.


Ukrayna krizinde dahi bu denli seri ve “kararlı” bir askeri hareketlilik görülmemişti. Suriye iç savaşı bölgesel sorun olmaktan çoktan çıktı ve Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'de emperyalistler arası hesaplaşmanın bir vesilesine dönüştü. Suriye gibi dar bir alanda başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere Batılı emperyalist ülkelerle Rus emperyalizmin karşı karşıya getiren nedir? Suriye'nin üniter yapısı; topraksal bütünlüğü korunmalıdır diyen her iki taraf, dar alanda bu “it dalaşı”na neden girişiyorlar? Sorunun cevabı sadece Suriye ile sınırlı değildir. Suriye eksenli bu rekabetin temel nedeni Ortadoğu'nun emperyalist ülkeler açısından stratejik öneminde ve bölgenin sahip olduğu enerji kaynaklarında ve bu kaynakların başta Avrupa olmak üzere dünya pazarlarına taşıyacak boru hatlarının geçeceği güzergah sorununda aranmalıdır. Buna bir de Doğu Akdeniz'de keşfedilen yeni petrol ve doğal gaz rezervleri de eklenince askeri yığınağın ve güç gösterisinin nedeni anlaşılmış olur.


Sonuç alınıp alınamayacağından bağımsız olarak Suriye'de savaşan taraflar, Ocak 2016'da gerçekleştirilmesi planlanan Viyana görüşmelerine güçlü katılmak için Rusya/İran destekli Esad rejimi ve muhalefet güçleri, hakim oldukları alanı güçlendirmek ve genişletmek için savaşıyorlar.

Bu savaşta dört farklı cephe var. Rojava'nın özgürlüğü için esas itibariyle IŞİD'e karşı savaşan PYD . Diğer bütün güçlere karşı savaşan IŞİD. IŞİD'e karşı savaş adı altında Batı Suriye'de Türkmenlere ve başkaca İslami örgütlere karşı “alan temizliği” için savaşan Rusya/İran ve Esad rejimi. IŞİD'i havadan bombalamakla yetinen ABD önderliğindeki Türkiye de dahil koalisyon güçleri.

Taraf olarak masaya hangi güçlerin oturacağı henüz bilinmiyor. Rusya'nın amacı, masaya sadece Esad rejimi ve Kürtlerin oturmasıdır. Buna karşın ABD önderliğindeki koalisyonun söz konusu masaya oturtacağı yerli güç pek yok. Belki de SDG'ni öne sürebilir. Bu durumda PYD, hem Rusya hem de ABD tarafından masaya davet edilmiş olur. Her halükarda her bir taraf masada elini güçlendirmenin, “pozisyon” almanın derdine düşmüş durumda. Çatışmaların özellikle Batı Suriye ve Azez bölgesinde yoğunlaşması bu bölgenin Kürtler ve Rusya/Esad rejimi açısında ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Burası Türkiye açısından da oldukça önemlidir. Bu bölgenin PYD'nin eline geçmesi ve Kobane ile Afrin kantonlarının birleşmesi durumunda Türkiye'nin Ortadoğu ile bağının kopması ve Türk burjuvazisinin korkulu rüyası olan “Kürt koridoru”nun gerçekleşmesi ve zaten iflas etmiş Suriye politikasında hiçbir “kırmızı çizgisi”nin kalmaması anlamına gelmektedir.


Hemen bütün emperyalist ülkelerin ve bölgenin gerici devletlerinin müdahil olduğu Suriye sorununa Suriye halkının iradesi sorulmaksızın çözüm arayışları, emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda çözüm arayışları olacaktır. ABD ve Rusya, Suriye sorunu üzerinden Ortadoğu'yu kendi çıkarlarına göre dizayn etme rekabeti içindeler. Fransa ve İngiltere'nin Ortadoğu haritasını belirlemek için yaptıkları Sykes-Picot Anlaşması (1916) artık fiilen tarih olmuştur. Şimdi ABD ve Rusya önderliğinde Ortadoğu'nun haritası yeniden belirlenmek isteniyor.


Bu emperyalist arayış ve çabaları mahkum etmek ve Rojava devriminin yanında yer alarak Suriye ve bütün Ortadoğu'da bölgesel devrimi örgütlemek bölgenin devrimci, komünist ve ilerici güçlerinin görevi olmalıdır. “Üçüncü yol” çizgisi hem ABD önderliğindeki koalisyona hem de Rusya önderliğindeki koalisyona karşı mücadele ile gerçekleştirilebilir. Ortadoğu'da halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesi ancak ve ancak bu çizgide ilerlemekle başarıya ulaşabilir. Bu nedenle partimiz MLKP Rojava devrimini içselleştiriyor, kendi devrimi olarak görüyor ve bu mücadelede fiilen yer alıyor.